tds_thumb_td_300x0
Çukur 4. Sezon 2. Bölüm Fragmanı Yayınlandı!

Çukur, geçtiğimiz günlerde yeni sezon açılışını yaptı ve başrol oyuncusu Aras Bulut İynemli’nin canlandırdığı Yamaç Koçovalı karakterinin abisi Cumali tarafından silahla vurulmasıyla gündeme oturdu!

Fragman güzel, tansiyonu yüksek. Özellikle Salih’in, Cumali’ye olan öfkesinin vurgulanması hoş olmuş. Laftan anlamaz bir adamın yaşı ya da konumu ne olursa olsun saygıyı hak etmez. Bugüne kadar “abi”sine saygı konusunda özenli davranan Vartolu’nun ağzından “bana bak Cumali” cümlesini duyarak da bunu teyit ediyoruz.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Cumali şansını zorluyor. Çocuğu o yakın mesafeden üç el ateş ederek vurup öldürmeye çalışması yeterince korkunç değilmiş gibi üstüne bir de sahip çıkmayışı, ne hali varsa görsüncü tavırları.. Sanki en doğru kendisi, müthiş bir insan da, çaresizlikten aklını yitirmiş Yamaç’a sonsuz bir kin duyuyor. Öfke ayrı, hayatını riske atmak çok başka. Kendini hem aileye hem seyirciye nasıl affettirecek merak konusu.

Salih’in en hassas noktası Yamaç, babasının oğlu. Böyle bir durumda çoktan delirip Cumali’nin ağzını yüzünü dağıtmaya çalışmış olsa bile bunda bir sorun olmazdı. Kim bilir ne kadar endişelenmiştir. Hayır yani kalk döv, söv, bağır çağır ağla. Vurmak ne ya vurmak ne? Neyse. Beklenen reyting sağlandıysa sorun yok, tolere edilir. Neler neler edilmedi ki sonuçta 🙂

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

AzKar’cıların açısından keyifli bir fragman olmuştur diye düşünüyorum. Eğer Azer’in öleceği doğru olsa bile, bir şekilde Karaca’yı ikna etmiş çünkü. Birlikte olmak için adım atmışlar. Evlenme teklifini yüzükle tekrarlamış Azer. İkisi kavuşmak istiyor, birbirleri için mücadele ediyor iyi tarafından bakmak gerekirse.

Yamaç bi başına bi yere gitmemiştir diye tahmin ediyorum. Sevgili Arık Böke bu sefer ne yaptı acaba? Yamaç’ın evlat olmasına şiddetle karşı çıktığı için bu amacı uğrunda işe yarayacak ciddi bir şeylerin peşindedir.

Pes Artık: Ev Sahibi, Misafir, Kapıcı ve Macbeth

Erkan Kolçak Köstendil’in yazıp yönettiği mini dizi Pes Artık’a dair ilk incelememizi okumak için buraya tıklayabilirsiniz, bu yazımızda ise artık 8. bölümünü de arkamızda bırakmamızla beraber dizinin finale doğru yolculuğunu ve Ertan Saban’lı bölümlerini konuşacağız.

Öncelikle 8 bölümü de seyretmiş bir izleyici olarak bu işin karantina şartlarında yazılıp, çekildiğini söylemeye bin şahit ister diyorum. Dekor, oyuncu kadrosu, diyaloglar her şey yerli yerinde. Özellikle de televizyonu bir alternatif olarak görmüyorsanız, ana akım işlerden sıkıldıysanız ve ağdasız, abartısız bir komediye gülmek istiyorsanız Pes Artık’ta kesinlikle daha özgün ve keyifli bir tat bulacaksınız.

İlk 8 bölümü genel olarak ele alacak olursak; birbirinden farklı karakterlere sahip iki çocukluk arkadaşının başlarda birbirlerine ”mecbur” kalırken, bölümler ilerledikçe aralarında az da olsa bir bağ oluşmasını ve ortak noktalarda buluşabilmelerini izledik diyebiliriz. Bunların başında PES oynamak geldi ama devamında babalarıyla olan çocukluk anılarından, türkülere kadar birçok güzel şey eşlik etti bu ikilinin diyaloğunun gelişmesine.

 

Tabii karakterlerden biri tiyatrocu olunca bol bol sanat da dedik…

”Mesela Semih Kaplanoğlu’nun üçlemesi var. Yumurta, Süt, Bal. Sen düşünebiliyor musun Yumurta, Süt, Soğan diye film çektiğini?”

”Yönetmen adam ne anlar menemenden, sanatıyla ilgilensin o menemeni bıraksın yani.”

 

İlk iki bölüm Ertan Saban dizide yer almadığı için ”kapıcı” gizemini koruyordu, onun diziye girişi merakla beklediğimiz noktalardan biriydi. Ancak ilk göründüğü bölüm çok kısa olduğu için Ertan Saban’lı bölümlerin tadına tam olarak bu akşam yayınlanan 6, 7 ve 8. bölümlerde vardık diyebilirim.

Özellikle 8. bölüme ayrıca değineceğim çünkü kendisi masterpiece’dir gözümde an itibari ile! 

Aslında 6. bölümde kapıcı biraz çıtlatmıştı Hamlet’e dair bazı şeyleri. Ama Genco Erkal’ı tanımayan misafirimiz tabii Hamlet oyununu hiç tanıyamadı. 🙂 Bu yüzden de başta kapıcının olaya dahil oluşundaki gizem korundu. Tabii Hamlet’ten bi sahne oynadığını fark etmek çok zor olmadı ama yine de Misafir’in ve sonrasında Misafir bire on katınca Ev Sahibi’nin ”cinayetler” paniğini izlemek eğlenceliydi. Birbirini neredeyse hiç tanımayan bu üç adamın bir evin içindeki maceraları komikti. Buna rağmen ortak nokta olarak hala PES oynamakta buluşmaları da gözlerden kaçmadı.

Kapıcı’nın, ev sahibinin kapı önüne bıraktığı textleri atmayıp okuması detayı ayrı güzeldi. Hamlet bu sayede ezberindeymiş.

Ve bizler de bu sayede kendimizi adeta bir Shakespeare bölümünün içinde bulduk. Macbeth’ten ve Hamlet’ten  tiradlar havada uçuştu (Hatta Macbeth’e ürün yerleştirme bile gördü bu gözler! :)).

Bu kez o apartman dairesi sadece ”actor” yazısında parlayan spot ışığı ve mumla aydınlandı ve bize daha çok tiyatro sahnesi havası yaşattı hem de muhteşem oyunculuklardan bahsetmiyorum bile. Erkan Kolçak Köstendil’den Macbeth izlemedik de demeyiz artık.

Evet tekrar ediyorum muhteşem oyunculuklar, muhteşem görsellik…

Misafir bile enfes bir Lady Macbeth oldu. Yeri geldi oynadı, yeri geldi doğaçlama yaptı yer geldi ”öldürdüm de geç amma uzattın” diye eleştirdi. 

8. bölüm itibari ile fazla Shakespeare gördük diye mi böyle oldu bilmiyorum ama Pes Artık bana bi yerden sonra İngiliz komedisi izliyormuşum gibi tat vermeye başladı. After Life, Fleabag, The It Crowd izliyorum gibi oldu bir noktadan sonra. Muhtemelen İngiliz komedilerindeki sadeliği ve yalınlığı andırdı bana bu dizi.  Yalınlık, iyi mizah seviyesi ve başarılı performanslar izledik diyebilirim özetlemek gerekirse. 

Bölüm sonu, baştaki yarım kalan Aynur paniğimize de geri döndük. Aynur konusu ile birlikte son yüzleşmeye de hazırız, finali bekliyoruz! 

Başarılı Oyunculardan “Dayanışmanın Yüzü Şiir” Ekibine Destek

Covid19 salgını nedeniyle meslek hayatını durdurmak zorunda kalan tiyatro emekçilerine destek amaçlı “Dayanışmanın Yüzü Şiir” adı altında bir destek grubu oluşturuldu. Bu amaçla 100 tane unutulmaz şiir 100 usta oyuncu tarafından seslendirildi. 

”Dayanışmanın Yüzü Şiir” ekibine destek veren isimler arasında Demet Akbağ, Selçuk Yöntem, Erkan Kolçak Köstendil gibi başarılı oyuncular da yer alıyor.

Burcu Biricik de ekibe destek veren sanatçılar arasında yer alarak Birhan Keskin’in Ba adlı kitabından ‘Taş’ adlı şiirini seslendirdi.

 

Pes Artık’a İlk Bakış: 1. ve 2. Bölüm İncelemesi

Erkan Kolçak Köstendil’in yazıp yönettiği mini dizi Pes Artık, bu akşam ilk iki bölümü ile Youtube MiniDizi kanalındaki yerini aldı. Bölümleri 18 dakikadan oluşan komedi türündeki dizinin başrollerini Erkan Kolçak Köstendil, Bülent Şakrak ve Ertan Saban paylaşıyor.

Öncelikle, kocaman bir ”Oh be” diyerek başlamak istiyorum. Çünkü yabancı içeriklerde sitcom türündeki dizilerin bağımlısı olarak 20 dakika bandında yerli bir sitcom izlemek uzun zamandır hayalimdi. Dijital işlerin sayısı arttığından beri bir de süresi kısa, dekoru ve atmosferiyle bizi içine çekecek bir komedi dizimiz olsa keşke diye beklerken böyle bir hamle sonunda Ulan İstanbul’dan beri sıkı takipçisi ve hayranı olduğum Erkan Kolçak Köstendil’den geldiği için ayrı mutluyum. Ev sahibi, misafir ve apartman görevlisinden oluşan üçlünün Cihangir’deki apartman dairelerinde neler yaşayacaklarını da şimdiden çok merak ediyorum. 🙂

Dizinin konusundan bahsetmeden önce genel bir yorum yapacak olursak Pes Artık’ın oldukça iddialı bir başlangıç yaptığını düşünüyorum. Erkan Kolçak Köstendil’in yazıp oynadığı 12 Numaralı Adam oyununu da izlemiş bir seyirci olarak, elbette yine Erkan Keka’nın kaleminden çıkan bir işin belli bir çıtası olacağına dair beklentim vardı. Çünkü 12 Numaralı Adam da yine çok başarılı, bol göndermeli, ters köşeli ve zekice kaleme alınmış bir oyun. 

Ayrıca kendisini oyuncu olarak da Görünen Adam‘dan sonra ikinci kez bir YouTube dizisinde başrolde izliyoruz. Yani gerek yazdığı gerek oynadığı hangi projesine baksak bir beklenti içine giriyor olmamız çok normal diyebiliriz. 🙂  Bu anlamda dizinin beklentileri kesinlikle karşıladığını, hatta beklentimin de üstünde bir iş ile karşılaştığımı söyleyerek ilk iki bölüm yorumuma başlıyorum.

Konusu

Ev sahibi olan Erkan Kolçak Köstendil ve Misafir rolünde izlediğimiz Bülent Şakrak’ın karakterleri İzmit’ten çocukluk arkadaşı, hatta kan kardeşler. Erkan Kolçak Köstendil’in karakteri, tiyatro okumak için İstanbul’a gelmiş ve şimdi de yine tiyatroda yüksek lisans yapıyor. Cihangir’de bir apartman dairesinde oturan, dizi değil tiyatro ve art house filmlere ilgi duyan ve yıllardır görmediği tam zıt karakterindeki çocukluk arkadaşından da pek haz etmeyen birisi. Bülent Şakrak’ın karakteri ise dizinin ”Pes Artık” dedirten yüzsüzlükteki misafir kişisi oluyor. 🙂

Pes Artık’ı Nasıl Bulduk?

Öncelikle, bu dizinin en farklı noktalarından birisi karantina sürecinde yazılıp, çekilmiş olması. Bülent Şakrak ve Ceyda Düvenci’nin evlerinin bir bölümüne apartman dairesi görünümü verilmiş. Bildiğim kadarı ile Ertan Saban da aynı sitede oturunca ekibin karantina sürecinde bir araya gelmesi kolay oluyor ve herkes hemfikir olunca da set başlıyor. Odaların boyanmasından, dekora kadar her şey kendi emekleri ile oluşturuluyor. Ancak bu dizi için o kadar işinin ehli insanlar bir araya gelmiş ki; açıkcası karantina sürecinde yazılıp çekildiği kesinlikle anlaşılmayacak bir iş çıkmış ortaya.

Tabii komedi olması da bu konuda bir avantaj gibi görünüyor. İlk iki bölüm, mafyamızın telefon görüşmelerini saymazsak dizimiz, tek mekanda geçiyor. Ancak mekan sabit olsa da hikaye ve karakterler o kadar iyi oluşturulmuş ki küçük dairenin içinde sürekli bir aksiyon ve çatışma dönüyor.

İki karakterin zıtlığından doğan çatışma dizinin güldürüsünün de temelini oluşturuyor ama çatıştıkları noktalar bu kadarla da sınırlı kalmıyor. Bülent Şakrak’ın karakterinin karanlık işlere bulaşıp başını ve dolayısıyla ev sahibinin de başını belaya sokacak işlere kalkışması da dizinin ayrı bir aksiyon noktası. Tabii tüm bunlara bir de Aynur meselesi ekleneceğe benziyor. Ama bana göre diziye en güzel giriş köpek Hera’ya aitti. 🙂 Bayıldık efendim!

Üstelik ilk iki bölümde bu kadar şey oldu ama hala Ertan Saban’ın apartman görevlisi rolü ile tanışmadık. O da dahil olduğunda hikaye nerelere varacak düşüncesi bile eğlenceli. 🙂

Evin Yıldız ve Müşfik Kenter tablolu, Che posterli, Broadway stickerlı muhteşem dekorları da ev sahibinin tiyatro okuması ile daha da anlamlanmış oldu. Erkan Kolçak Köstendil’in karakterinin naifliğine ve derinden iğnelemelerine bayıldım. Bu noktada Bülent Şakrak’a ise ayrı bir parantez açmak istiyorum. Zaten yeteneği tartışılmaz bir oyuncu ama yine de belirtmemek olmaz; öyle bir karakteri, itici bir çizgide değil de bu kadar doğal ve komik oynamasına bayıldım. Karakteri boğmak isterken gülerken buluyorsunuz kendinizi çünkü misafir geldiği evde ”Ona da sen karar ver. Nerede uyuyacağımıza da sen karar ver.” diye söylenecek bir manyak kendisi. 🙂

Dizide bol bol ünlü-oyuncu muhabbeti de geçiyor. E tabii karakter tiyatrocu olunca, insanların ‘ünlülere’ olan patavatsız tavırlarına da güzel değinilmiş. Bergüzar Korel ve Halit Ergenç ile ilgili diyaloglar çok eğlenceliydi. ”Bizim sayemizde aç kalmıyorsunuz” kafasını yaşayanlar tiye alınmış. 

Mafya dizileri ile ilgili diyalog da Erkan Kolçak Köstendil’in Çukur’daki karakterini düşününce hem güldürdü hem de yerinde bir tespitti. Belki insanlar mafya dizilerine özenmiyordur da insanlar gerçekte silahlarla gezdikleri için böyle diziler çekiliyordur? 

Son Olarak Güne Bir Replik Bırakalım:

”Demet Evgar mı? Bi Karı Bi Erkek’teki karı mı?”

”Ya arkadaşım diyorum. Karı marı düzgün konuş ya.”

”Onlar bayan deyince kızıyor oğlum. Karı deyince bir şey yok.”

 

Özetle; ortaya çok eğlenceli bir mini dizi çıkmış. Erkan Kolçak Köstendil yine şaşırtmadı ve bizi her projesiyle kendisine uzun yıllar bağlamaya devam edeceğinin bir kez daha garantisini verdi. Henüz izlemediyseniz YouTube Pes Artık Mini Dizi kanalından izlemeye başlamanızı tavsiye ederiz.

”Askerin Öyküsü” Oyun Yorumu: “Kendi şeytanımızı kendimiz yaratıyoruz.”

Charles – Ferdinand Ramuz tarafından Fransızca olarak kaleme alınan ve Igor Stravinsky tarafından 1918 yılında bestelenen “Askerin Öyküsü” (Histoire du Soldat), 15 gün izinli olarak memleketine dönen bir asker ile türlü oyunlarla onun ruhuna sahip olmayı başaran şeytanın hikayesini anlatıyor. Geçmişte usta oyuncu Genco Erkal tarafından anlatılan bu oyuna bu sefer Erkan Kolçak Köstendil hayat veriyor.

Erkan Kolçak Köstendil’i her alanda takip etmeyi seven biri olarak onu en çok tiyatro sahnesinde izlemekten keyif aldığımı öncelikle belirtmem gerek. Daha önce 12 Numaralı Adam oyununu da İstanbul’daki sahnesinde izleme şansı bulmuştum, şimdi de Askerin Öyküsü’nü görünce vakit kaybetmeden biletimi alıp oyunu beklemeye başladım. İki oyundan da farklı farklı deneyimler kazandım, Kaleci Halim’in ayrı Asker’in ayrı yerleri oldu hayatımda. Anlatıcılığı ve oyununa olan hayranlığımı söylüyor, buradan üreticiliği ve çalışkanlığı için kendisine bir izleyici olarak teşekkürlerimi iletiyorum.

Askerin Öyküsü Oyununu Nasıl Bulduk?

Tekrar Askerin Öyküsü’ne gelecek olursak, izlediğim en farklı oyunlardan biriydi. Müzik, resim ve dramanın iç içe geçtiği bu oyunda Erkan Kolçak Köstendil asla kendini tekrar etmiyor, daha önce yapmadığı bir şeyi deneyerek halihazırda devam eden 12 Numaralı Adam’dan da çok farklı bir sahne ortaya koyuyor. Bu da her projesinde adını duyar duymaz heyecan duymamızın temel sebebi olsa gerek.

Oyunun içinde temelde 3 ana karakterimiz var. Anlatıcı, Asker ve Şeytan. Erkan Kolçak Köstendil bir yandan bize askerin başından geçenleri anlatırken bir yandan da Asker ve Şeytan’ı büyük bir ustalıkla oynuyor. Yani aslında tek başına her 3 karaktere de seslendirmesi, mimikleri ve farklılık kattığı ses tonuyla can veriyor. Ki benzer bir durum yeri gelince Halim’in haricinde spikeri canlandırması ile 12 Numaralı Adam oyununda da var. Hatta Craft Tiyatro’nun Kalp Düğümü oyununda da oyunun tüm erkek karakterlerini kendisi oynuyor. Sahnede aynı anda birden fazla karakteri canlandırmaktaki başarısı ile özdeşleştirdik artık. 🙂 

Oyunun Konusu Ne?

Bu 3 karakterin yanında hikayenin bir ana karakteri daha var o da keman. Askerin kemanı hem kendi ruhunu hem de şeytanın hilekarlığını simgeliyor. Şeytan baştan beri bu kemana sahip olmak için uğraşıyor ve memleketine dönmek için izinde olan askerin aklına giriyor. Asker istediği her şeyi elde etmesini sağlayacak büyülü bir kitap karşılığında kemanını yani ruhunu şeytana veriyor. En başta isteyebileceği her şeye, bolca paraya sahip olduğu için kendini güçlü sanıyor ve bununla böbürlenmeye başlıyor. Daha sonra aslında her şeye sahip olmanın kendisine bir şey kazandırmadığını, ona sadece yalnızlık ve mutsuzluk getirdiğini fark edince kitaptan kurtulmak, kemanını yani ruhunu şeytandan geri almaya çalışıp, eski benliğini kazanmak için uğraşıyor. Ancak işler pek planladığı gibi gitmiyor.

Anlatıcımız yani Erkan Kolçak Köstendil bu oyunda dramanın en büyük yardımcısı olan müzikten destek alıyor. Bunu oyun boyunca hissedebiliyoruz. Kemanın askerin ruhuyla, vurmalı çalgıların şeytanla simgelenmesi de bunu bize gösteriyor. Son kısımda asker ile şeytanın mücadelesi, askerin ruhunu geri alma çabası da yine müzik ile derinleştiriliyor. Bu arada Orkestra şefi Orkun Orçunsel ve kemanda Nilay Sancar başta olmak üzere 7 müzisyenimizin harika emeklerinden bahsetmeden geçemem. Ayrıca bir yandan da askerin hikayesi görsel olarak resmediliyor, sadece dinleyerek değil görsel olarak da hikayenin içine girme fırsatı yakalıyoruz.

”Seçmesini bilmeli insan, sahip olamazsın hepsine birden.”

Askerin Öyküsü’nün bize vermek istediği mesajı yine oyunun içinden bir alıntıyla anlatacak olursam “Seçmesini bilmeli insan, sahip olamazsın hepsine birden.” sözleriyle özetleyebilirim. Aslında kendi şeytanımızı kendimiz yaratıyoruz. Her zaman daha fazlasını istiyor, anı yaşayamıyoruz. Her şeye aynı anda sahip olmayı istemek yerine elimizde olanlarla mutlu olmayı denememiz gerek. Yoksa payımıza düşen sadece mutsuzluk oluyor. Ve çoğu zaman geri dönüşümüz de olmuyor. Aslında hayatın çok içinden ama bir o kadar da kaçmaya çalıştığımız bir hikaye bu.

Askerin Öyküsü beni baştan sona içine alan ve izlerken vaktin nasıl geçtiğini anlamadığım çok keyifli bir oyun oldu. Erkan Kolçak Köstendil yer yer alaycı yer yer korkutucu tasvirlere bizlere sürükleyici bir oyun dinletisi sundu. Erkan Kolçak Köstendil’in etkileyici anlatıcılığını daha çok izlemeyi, oyunun daha uzun olmasını ve askeri sanki bir arkadaşımmış gibi hayatıma daha fazla konuk etmeyi isterdim. Sadece anlatmakla kalmayıp asker ve şeytanı etkili bir biçimde canlandırmasıyla oyunun içine konuk olup, müziğin oyunun direkt içinde olmasıyla kendimi bir konser ya da müzikaldeymiş gibi hissettim. Bu farklı deneyimi herkesin yaşaması gerektiğini düşünüyor, kaçırmadığım için kendimi şanslı hissediyorum.

error: Korunan İçerik!