tds_thumb_td_300x0
Bir Zamanların Sevilen Dizisi – The IT Crowd!

‘Merhaba, IT. Bilgisayarınızı açıp kapamayı denediniz mi?’ sözünü sıklıkla duyacağınız bu dizide merak ettiğimiz IT terimi, bilgi işlem anlamına gelmektedir. Peki ne yapar bilgi işlem departmanı?  Basit haliyle, insanlar bilgisayarlarında bir sorun çıktığı zaman bilgi işlem departmanını ararlar ve yardım alırlar. Bazen sadece bilgisayarlarını fişe takmaları gerekmektedir. Bunu onlara söyleyen ise IT departmanı olur. 

Reynholm Endüstri’nin bodrum katında görev yapan iki erkek IT çalışanı düşünün. Sosyal yaşamdan uzak, kadınlarla ilişkileri pek iyi gitmeyen bu iki IT elemanının başına, bilgisayarlardan hiç ama hiç anlamayan bir kadın yönetici gelirse ne olur?

Roy ve Moss çalıştıkları bodrum katında, kimse onları ziyarete bile gelmemişken, karşılarında birden Jenny’i bulurlar. Bir yöneticiye ihtiyaç duymadıklarını düşünen ekip, Jenny’nin bilgisayar konusunda hiçbir şey bilmediğini anladıklarında şirketin sahibi olan Denholm Reynholm ile görüşmek isterler. Fakat Denholm ekip çalışmaları konusunda oldukça hassastır, en ufak bir anlaşmazlıkta kovulacaklarını anlayan ekip, durumu iletmekten vazgeçerler. 

Jenny, bilgisayar konusunda pek bilgi sahibi olmasa da Roy ve Moss’a kıyasla daha sosyal, insanlar ile ilişkileri iyi, çalışkan ve düzenli birisidir. Tam IT departmanında bir işe yaramayacağını ve istifa etmesi gerektiğini düşündüğü sırada Jen, Roy’u dayak yemekten kurtarır ve o anda ekibin bir parçası haline gelir. Jenny’nin görevi artık, IT departmanını şirketin daha aydınlık katlarında var olduğunu göstermek ve sanırım biraz da o köhne bodrum katını düzenleyerek yaşanılır bir hale getirmektir.

The IT Crowd 2006 yapımı bir İngiliz komedisi. Eğer sıklıkla Amerikan komedisi izleyen biriyseniz başlarda biraz garipsemiş olabilirsiniz. Bunun sebebi ise tamamen şu: Amerikan komedilerinde espriler açık ve nettir. İngiliz komedilerinde ise ince espri dediğimiz tarz mevcuttur, yani espriler daha çok üstü kapalı şekilde size sunulur. Her bölümde kahkaha ile gülmüyorsunuz -ki itiraf etmeliyim birkaç bölümde gülmekten karnıma ağrılar girmişti- fakat sizde bıraktığı o hoş tat, birkaç yakın arkadaşa sahip olmanın verdiği mutluluk ve her izlediğinizde geride kalan  o tebessüm bu diziyi izlemeye değer kılıyor. 

Dizinin ana kadrosu dışında en sevdiğim karakterlerden birisi olan Richmond’dan bahsetmeden geçemeyeceğim. Hayatının bir döneminde gotik olmayı tercih etmiş birisi olan Richmond, bizim çocuklarla beraber bodrum katında, kapısı hiç açılmayan bir odada kalmaktadır. Güneş görmeye alışık olmayan Richmond adeta bir vampir edasıyla ortalıkta süzülmektedir. Ve dizide en güldüğüm karakterlerden birisi olmasına rağmen çok sık görememiş olmak beni hala üzmektedir.

IT ekibi ve Richmond’ın yanında, diziye daha sonradan katılan Douglas (Denholm Reynholm’un oğlu) dışında dizide başka ana karakter yok. Douglas, boş şeylere para harcayarak şirketi batırma noktasına getirse de en çok kadınlara düşkünlüğü ile tanınmaktadır. Cinsiyetçidir, ırkçıdır ve aynı zamanda komik olmayan şakalar yapar. Bir iki bölümde başına gelen olaylar komik olup sizi güldürse de bu dizinin en zayıf karakterinin o olduğunu düşünmekteyim. Şahsen ilk patron olan Denholm karakterine ısındığım gibi ısınamadım Douglas karakterine… Buna rağmen ekibin Douglas’ın yaptıklarına karşılık verdiği tepkiler, ve başlarına gelen olaylarla başa çıkmalarını izlemek büyük keyif!

Roy, Moss ve Jen ne kadar farklı karakterler olsalarda ortak noktada buluşmayı iyi bilen üç iş arkadaşı…  Kimi zaman interneti bir kutuya koydular kimi zaman bilmeden soygun yaptılar, patronlarına yalan söylediler, patronlarından nefret ettiler, kimi zaman kötü adamlara karşı koydular kimi zaman kötü adam kendileri oldular. İyilik etmek isterlerken başlarına gelmeyen dert kalmadı ama ne yaparlarsa yapsınlar hepsini bizi güldürerek yaptılar. Diğer izlediğim bütün dizilerden farklı bir çizgisi olan The IT Crowd en sevdiğim komedi dizileri listesine girdi bile!

2006-2013 arası 5 sezon geçirmiş ve ilk dört sezonu 6 bölüm, son sezonu ise 45 dakikadan oluşan bir bölümle ekranlara veda eden The IT Crowd kendini özletmeye devam ediyor. Başrollerini Chris O’Down (Roy), Richard Ayoade (Moss), Katherine Parkinson (Jenny) ve Matt Berry’nin (Douglas) paylaştığı dizinin yönetmenliği ve senaristliği aynı isim olan Graham Linehan tarafından yapılmıştır.

Ne demişti Moss? ‘Tuhaf olmayı seviyorum. Tuhaflıktan başka bir şeyim yok ve güzel tarzımı seviyorum.’

Eğer sizde tuhafsanız ve tuhaf olmayı seviyorsanız,  ‘Ne izledik?’ listenize The IT Crowd’u da eklemeye hazır mısınız?

 

 

 

The Big Bang Theory 12. Sezon 14. Bölüm: İspiyoncu

The Big Bang Theory’nin final sezonu olan 12. sezon 14. bölümünü yorumladık!

Bölümümüzün iki ana konusu var:
1. Howard ve Bernadette’in komuşsu ve Sheldon’ın ispiyonculuğu
2. Loser Leonard

Howard ve Bernadette’in jakuzili (jakuziyi özellikle vurguluyorum çünkü tamamen özel hayata ihlal söz konusu) verandasına karşı komşularının balkonundan gelen ışık yüzünden tüm özel hayatları seyre açılıyor. Tüm diyorum çünkü çok da özel bir şey paylaştıklarını görmüyoruz. :/

Evrak işleri ile ilgilenme konusunda adeta bir usta olan Sheldon ise duruma el atmak istiyor. Her şey yolunda da gidiyor ta kii Sheldon’ın Bernadette ve Howard’ın verandasının yasal izni olmadığını öğrenene kadar. Sheldon şimdi kimi ispiynlayacak? En yakın arkadaşlarını mı kaybedecek yoksa komşunun balkonunu mu yıkacak?

Arkadaşlarını satmadı…

Canım Sheldon… Kurallarla anlam kazandırdığı hayatında sırf arkadaşları zor duruma düşmesin diye kuralları görmezden geldi. Sheldon’ın ilk sezonlardaki bencil ve kaprisli hallerini düşününce bu onun için gerçekten de büyük bir ilerleme.

Gelelim ”Loser Leonard” konusuna:

Böyle diyince de üzülmüyor değilim ama Leonard hep mi losersın hep mi kaybeden tarafsın? Sebebi de tamamen naifliği, pamuk kalbi! Bert’in metaor taşını bölmek istemesi Raj ve Leonard arasında ufak bir krize yol açıyor. Bert Raj’dan fikir almak için yardım isteyince Leonard önce biraz buna alınıyor ama asıl mesele bu değil.

Leonard kendi lazeri ile taşı kesmeleri konusunda ısrarlı, aslında amaç kendinin de o projeye dahil olması. Yani tam da oyuna girmek isteyen küçük bir çocuk. Yerim yahu ben bu Leonard’a çok üzülüyorum. :/

Ama sonunda her zamanki gibi dürüstlüğü sayesinde kazanan da yine Leonard oluyor. Seviyoruz seni canımız loserımız!

Supernatural 14. Sezon 12. Bölüm: Biz dünyayı kurtaran adamlarız!

Bu hafta Supernatural’in 15. sezon onayını alması haberi üzerine izlediğimiz ilk bölümden merhaba! Haberimizde de dediğimiz gibi 15. sezon onayı alması çok iyi oldu çünkü tam da tırmanan bazı mevzuların ortasındayız ve 14. sezon finaline yetişecek gibi de değil. O yüzden diziyi izlemeyenlerin ya da bırakanların bu dizi de amma uzadı yorumlarına kulağınızı tıkayın. Onların neyi kaçırdıklarından haberleri yok.

Bölüme bakacak olursak, bu bölümün stand alone gibi başlayan bazı doğaüstü cinayetler içeren konusu beklemediğimiz bi şekilde yine ana konuya bağlandı. Bildiğiniz üzere peygamber olan Donatello, bir sezondan fazladır kendinde değildi. Ama o ölmeden yerine yeni bir peygamber de gelmiyordu. Donetello’nun bu uzun süren koma hali bu durumu bozmaya başladı ve Donetello’dan sonra gelmesi gereken peygamber yanlış emirleri uygulamaya başladı. Üstelik bundan sonraki her gelecek peygambere de aynı şeyin olacağı söylendi. Cass, denediği bir yöntem ile Donetello’yu uyandırmayı başardı.

Bu durum ise sonunda Winchester kardeşler arasında bir yüzleşmeyi sağladı.

Sam: “Donatello pes etmiş olsaydı şuan onu kurtaramazdık. Sen de pes edemezsin. Bir yolunu buluruz. Biz Dünyayı kurtaran adamlarız. Bize inanıyorum. Sen neden inanmıyorsun?”

Lucifer görünümlü Nick ise hastaneden kaçmayı başardı ve Lucifer’ı döndürmenin bir yolunu arıyor. Donatello’nun uyanmasının bizimkilere bir faydası olabilir.

Yakında Lucifer da dönecek derken, Michael’a karşı olan savaş nerelere varacak merak ediyorum. Bir de iki bölümler göremediğimiz bir eski Nephilim’imiz Jack var tabi. O savaşta Jack’i Nephilim olarak sahalarda göremezsek vallahi çok yazık olacak ama 10. bölümde özünü kullanmaya başlamasıyla bir kıvılcım yaktı. Onun da Nephilim güçlerine kavuşması yakındır diye düşünüyorum.

Haftaya özel bir konuğumuz olacak: John Winchester! Eveeet, haftaya 300. bölüm yorumumuzda görüşmek üzere!

Brooklyn Nine Nine 6. Sezon 4. Bölüm: Gina Nine Nine’dan ayrılıyor!

Geçen bölm Gina’nın diziden ayrılacağının ilk sinyalleri verilmeye başlanmıştı ama bu kadar çabuk veda edeceğimizi beklemiyordum 🙁 Gina’yı bu sezon yeniden göreceğimiz söyleniyor ama 4. bölüm itibari ile Gina resmi olarak Nine Nine karakoluna veda etmiş bulunuyor.

Giderken de herkese özel bir Gina anı bırakarak veda etmek istedi. Tam bu noktada The Office izleyenlerin gözü yaşlı… Brooklyn Nine Nine’ın yazarlarından biri olan Michael Schur aynı zamanda The Office dizisinin de yazarlarından biriydi. Orada da 7. sezon finalinde Steve Carell’ın canlandırdığı Michael karakteri diziye veda ederken herkes için özel bir Michael anı bırakmak istemişti. Gina da benzer bir şekilde veda etti.

Amy’nin özel anı: Amy’nin kendisini duygularıyla olduğu gibi kabul etmesiydi.

Jake’in özel anı: Ünlü bir ismi kendi partilerine almamalarıydı 🙂 Ayrıca sadece kendi arkadaşlarıyla dolu bir anı tercih etmeleriydi…

Terry’nin özel anı: Terry’i özel bir yoğurt kulübüne üye etmesiydi ve dolabını o yoğurtlarla doldurmasıydı. Terry loves yogurt!

Holt ile ise satranç maçında veda ettiler. Holt’un Gina’ya bir planı olmadan gitmesinin yanlış olabileceğini bir baba gibi anlatması çok güzel detaydı. Bu karakoldaki herkesi ve aralarındaki bağı öyle seviyorum ki.

Vee son olarak Nine Nine’a heykelini bırakıp giden Gina, elinde telefon olması detayı peki? 😂

Gina, bu dizinin Phoebe Buffay’iydi onsuz çok eksik olacağız ama bu sezon tekrar görecek olmamız teselli olsun diyelim. Ne yapalım. Gina’ya hayat veren Chelsea de bu bölümden sonra eski arkadaşı Andy’e (Jake) “Bu hüzünlüydü” diye mesaj atmış üstelik. Bu tatlı bilgi ile bölüm yorumumuzu sonlandıralım.

Ha unutmadan, 5. bölüm fotoğraflarında da eskilerden tanıdık bir yüz var demedi demeyin! 🙂 Yeni bölümde görüşürüz!

The Big Bang Theory 12. Sezon 13. Bölüm: Bağlılık

The Big Bang Theory’nin final sezonu olan 12. sezonuna kaldığımız yerden devam edelim. The Big Bang Theory’nin 12. sezon 13. bölümünde neler yaşandı?

Öncelikle özlediğimiz bir görüntü ile bölüme başlıyoruz:

Bundan tam 1 dakika sonra ise Sheldon ve Amy’nin bebekleri gibi özenle hazırladıkları projelerinin onaylandıklarını öğreniyoruz. Hak etmişlerdi doğrusu, her şeye rağmen yılmadılar, baştan başladılar. Helal olsun canım çiftim, smart is new sexy!

Yalnız tam sevinirken yine içimize sinmeyen şeyler oldu… Nobel ödülüne bile aday gösterilebilecek potansiyele sahip güzelim projenin şimdi çalınma ihtimali var. Bunu engellemenin ise tek bir yolu var, Sheldon’ın Amy’i satıp diğer ikiliyle ortak olması. Ama Sheldon öyle bir insan mı?

İşleri yolunda giden birisi daha var, Bernadette. Uzun süredir planladığı ilaç projesinin sonunda kabul edildiğini öğrenen Bernadette hemen bir sonraki adım için işe koyuluyor. Penny’yi yanına, satış ekibine almak. Hmmm…. İlk duyunca aklınızda birçok görüntü belirdi değil mi? Sarhoş olup işe gelmeleri mümkün, hatta işi tamamen unutmaları bile. En azından Penny için durum böyle. Ama Penny de zaten bunun farkında. Bu yüzden çekiniyor ve haklı da.

Sheldon gerçekten de Amy’yi saattı mı? Aralarında bir gerginlik çıktı mı? Hiç sanmıyorum:

Ha bu arada Penny ve Bernadette arasındaki durum ne oldu diyorsanız hiç beklemediğimiz bir şekilde ilerledi. Penny’nin içindeki mükemmeliyetçiliği görünce bir miktar gözlerim dolmadı değil. Çok iyi yerlere geleceksin kızım! Go go Penny!

 

error: Korunan İçerik!