tds_thumb_td_300x0
İyi Oyun, TV’de İlk Kez FOX’ta!

Başrollerinde Mert Yazıcıoğlu, Afra Saraçoğlu, Kerem Bürsin ve Bahar Şahin gibi isimlerin yer aldığı İyi Oyun filmi, TV’de ilk kez 19 Haziran Cuma akşamı FOX TV’de!

Konusu

Liseyi yeni bitirmiş, sıradan bir çocuk olan Cenk, yarı zamanlı çalıştığı internet kafede, parayla başkalarının yerine oyun oynayarak, ailesini tek başına geçindirmeye çalışan annesine destek olmaktadır. Yeni kurulan bir takımın menajeri tarafından keşfedilip, kendini profesyonel oyun dünyasının içinde LoL takımında bulan Cenk, takım arkadaşları Batu, Naz, JJ, Aslan ve sonradan dahil olacak gizemli koçları Özer’le beraber çıktığı zorlu yolculukta, sezon turnuvasını kazanmak için sadece oyunu iyi oynamak yeterli olacak mıdır?

 

Aşk 101 | 5. Bölüm : Cesaret Lazım!

Bölüme düşük pille yaşamını sürdüren Sinan’la başladıktan sonra hastalandığı için endişelenen Işık’ın gelişi ile devam ettik. Güzel kızımızın duvarda duran tablo hakkında söylediklerinin büyük anlam ifade edeceğini bilmekle beraber, bundan çok daha önemli bir nokta vardı tabii ki. Sinan’ın tavırlarını yanlış anlayıp kırılmıştı ve Sinan’ın ondan, ilgisinden rahatsız olduğunu düşünmüştü. 

Işık bu konuda sitem eşliğinde kendini anlatırken duygularını cesurca ifade etmesi, anlatmaktan kaçmaması çok çok hoşuma gitti. Belki de başka bir karakter olsa ağlayarak gidebilirdi, ya da biz Işık’tan bu tarz bir şey bekleyebilirdik ama o birilerini şaşırttı bu duruşuyla. Hem sevimli hem iyi niyetli hem de içinde bulundukları durum sebebiyle içimizi burkan cinsten. Tabii Sina’nın onun durdurmasını ve bir şeyler söylemesini tercih ederdim, çok isterdim ama neyse.. Zaten Işık’ın söylediklerinden sonra masum bir kedi gibi ilaçları toplayıp vermeye yeltenmesi çok içime dokundu. Kıyamam bu çocuğa ya. 😞

Kriz yönetimi şeklinde yeni planlar yapıldı ve bir süre Osman’ın Tuncay keklemesini izledik. Sinan’ın uyardığı şekilde Tuncay’ın karaktersizliğini hesaba katmamış olsa da, güzelce aklına girdi. Planın tıkır tıkır işleyeceğini sanmıştı. Sonrasında okula geçtik ve “birlikte çalışmamız lazım” sahnesini izledik. Açıkçası güzeldi, Kemal’in Burcu’yu sürekli utandıracak şekilde rahat davranması eğlenceli oluyor çünkü. 

Bu kısımdan sonra öyle güzel bir şey izledik ki, baştan aşağı hayran kaldım tüm zerrelerimle. Işık’ın itirafından sonra Sinan’ın adeta hayata dönmesi, bir anda değişmeye karar vermesi ve umutla dolması çok çok güzeldi. Önemliydi. Tabi sonrasında Işık’ın inanmayıp üstüne bir de dalga geçtiğini zannettiği için üzülmesine şahit olduk ama.. Keşke orda bari koşup bir şeyler söyleseydi Sinan, açıklasaydı kendini demeden edemiyorum. Çünkü ilişkinin burada başlaması benim için gelecek bölümlerdeki bir akşamdan (spoiler diye diyemiyorum) daha iyi olurdu gibime geliyor. Bu şekilde de çok anlamlıydı çünkü. Özellikle Sinan gibi bi çocuğun bu radikal değişimi başlamışken.

“Alamazsın baba.”

Nasıl bir ilişkileri olduğunu tam çözememiş olsak da, Osman’ın da babasını görmüş olduk. Şimdilik ekiptekilerin arasında en iyi ebeveyn olduğu kesin.

Onun haricinde, Tayfun açgözlüsünün okul idaresine söylemesi sonucu Osman’ın kurduğu sistemin bozulmasına, daha doğrusu o kadar evden çalışan insana üzücü haberin verilmesine çok üzüldüm. Normalde desteklediğim bir şey değildi ama o kadar insanın, emek verdiği ve alıştığı iş kapısının kapanması hiç hoş olmadı. Sürekli bir şekilde düzelip yeniden kurulmasını bekledim 🙁

Kerem’in Eda’nın karşısında bağırıp çağırdıktan sonra miyavlayan bir aşığa dönüşmesi ve sivri yanlarını törpüleyebileceğini söylemiş olması hoş olsa da, bu yüzleşmeyi pek sevdiğimi söyleyemeyeceğim. Eda’nın hareketlerinin arkasında duramaması doğal olarak Kerem’i öfkelendiriyor ama ben onun yerinde olsam kızı bu kadar kovalamazdım. Çift olsunlar diye biraz zorlanmış, Eda’nın teslim olması biraz süründürülmüş. Yapısına göre bakınca Kerem yine iyi sabretti. Hoş aşkının altı hala bomboş, asla bi temeli yok ama.. Neyse en azından Eda tamamen reddetmek veya inkar etmek yerine bir şeyleri kabul edip ileriye dönük umut vermiş oldu. Kerem’i itip gitmiş olsa da 🙂 Eda sonuçta, onun da tarzı bu n’apalım.

Bu sahnelerin çok çok başarısız olduğunu söylemek istiyorum. Burcu’nun “hayat görüşüne uymayan medeniyetsiz nişanlı”sı o kadar abartılı yazılmış ve bütün kötü özellikler paket halinde öyle bi yüklenmiş ki.. Hiç gerçekçi bir sorgulama izleyemedik bu sebepten. Biraz daha yavaş veya keskin olmayan sahneler izleyebilirdik diye düşünüyordum. Kemal’le okulda bütün gün eğlenip kendi gibi hissetmesi, eve geldiğindeyse istemediği bir hayatta, istemediği bir pozisyonun içinde kendisini bulması falan.. Yapmayın abi. On kat daha güzel yazılabilirdi bu konular kesinlikle. Çok çiğ bırakılıyor bazı şeyler.

Bu önemli sahnede, Kemal’in cesur, heyecanlandıran hareketlerine cevaben sonunda gerçeği, neden onunla olamayacağını itiraf eden Burcu’yu izlerken rahatsız oldum. Ağlaması, zorlanması tamamdı ama Kemal’e “bana kızamazsın, ben nasıl savaşlar veriyorum” vs demesi kesinlikle fail. Başından beri Kemal’e fırsat veren, onunla flört eden, nişanlı oluşunu yok sayan, bekarmış gibi davranan kendisiydi çünkü. İstemediği bir ilişki de olsa (ki istemediği de son ana kadar net değildi bile) bu yaptıklarını doğru çıkarmaz.

E Kemal de bu durumda doğal olarak yakınlaşmakta ısrarcıydı. Bunca zaman birlikte vakit geçirdikten sonra bir anda böyle bir sebep duyarak uzaklaşmayı kim hoş karşılar ki? Haklı olarak hem kızdı hem de kırıldı/hayal kırıklığına uğradı ve son derece haklıydı. Nişan kutlaması için dağıtılan baklavadan hiç bahsetmiyorum bile.. Ah Burcu.

 

 

Love 101 İnceleme: Hayat Senin Gibi Delisi Yok

İzlediğimiz her dizinin bir hikayesi var ama her hikayenin bir derdi yok. Benim işim derdi olan hikayelerle. Bu çocukların da hikayelerinin bir derdi vardı. Kendileriyle, aileleriyle, hayatla çok büyük dertleri vardı.

Aslında bu çocukların dertleri öyle yabancı olduğumuz dertler değildi. Bu hikayenin beni cezbeden taraflarından biri de buydu zaten çok fazla içimizden olması. Hepimiz 17 olmuşuzdur  ya da kimilerimiz hala 17’dir. Şöyle bi bakıyorum da 17 yaşıma insanın kendi ile ilgili en çok derdinin olduğu zamanlar. Sanıyorsun ki tüm dünya karşına dizilmiş sana karşı cephe almış. Karşı tarafta da bir sen varsın savaşıyorsun hepsiyle. Böyle hissetmemize sebep olacak çok şey vardı. Doğduğumuz andan itibaren bizi dünyaya getiren ebeveynlerimize layık birer evlat olmamız bekleniyor bizden. Onların doğruları doğrularımız olsun, onların beklentilerini karşılayalım bizim ne düşündüğümüz pek önemli değil. Ve bakıyorum Eda, Kerem, Işık, Sinan ve Osman’a onların da dertleri saydıklarımdan pek uzak değildi. Bu çocuklar kendin olmanın güzelliğinin tadına erkenden varmışlardı. Bütün hırçınlıkları, asilikleri, sinirleri kendi mücadeleleri içindi. Bastırılmamak adına sesleri daha gür çıksın istediler. Biri onları duysun ve anlasın istediler belki de. Ama birbirlerinden başka kimse anlamadı onları. Hikayeleri çok farklıydı ama hepsinin tek bir amacı vardı; kendileri olabilmek. Koskoca insanlar ufacık çocuklardan çok büyük şeyler bekliyorlardı, kendi kuralları içinde sıkışıp kalsınlar çok istiyorlardı ama o ufacık çocuklar bunu kabul etmedikleri zaman kötü oluyorlardı. Hayatlarını sonsuza dek etkileyecek olsa bile alacakları her ceza hakları gibi görülüyordu. Peki bu koskoca insanlar hiç düşündü mü ellerini o çocukların boğazlarından çekmeyi. Bırakın nefes alsın çocuklar. Çok şey istemiyorlar aslında denizin kokusunu ciğerlerine kadar çekmek, kuşların gökyüzünde nasıl süzüldüğünü en ince detayına kadar görebilmek, yere düşüp sonra tekrardan kalkmak istiyorlardı. Yaşayabilecekleri tek bir hayat varken neden izin vermediniz yaşamalarına ? Bunlar yaşanırken hayatta çok uslu durmuyordu zaten. Her yandan sınıyordu çocukları. Sevgisizlikle, istediklerini yapamamakla, kurallarla, kalıplarla ve en zor sınavı olan aşkla.

 

 

 

 

 

 

Eda mesela nasıl da öfkeli hayata. Bir yanda hayalleri var bir yanda da onun için hazırlanan planlar. Mükemmel olmak, dışarıdan bakıldığı zaman her zaman güzel gözükmek zorunda olduğunu sanmak en büyük kusuruydu Eda’nın. Ailesinin onun iyiliği için yaptığı her planın altında nasıl da eziliyordu günden güne. Bu enkazın altından onu korkup kaçmaya çalıştığı aşk kurtardı. Eda’nın beni en çok etkileyen sahnesi Kerem’ e ve aşklarına şans verdikten sonra çeteye katılıp onlarla börek-ayran gömmesi oldu diyebilirim. Belki dünyanın en basit eylemi ama fazlasıyla manidar. Ama hayat galiba peşini bırakmamış Eda’nın. Yetişkin Eda mutlu gözükmüyordu. Öyle hayallerinin peşinden koşmuş bir Eda göremedik.

 

 

 

 

 

 

 

Gelelim Kerem’e. Çok sinirli, pimi çekilmiş bir bomba gibi. İnanın siniri kavga ettiği, tartıştığı insanlara değil. Kendisine, babasına. Onu babasının adı altında ezilmeye iten hayata tüm siniri. Kerem belki nasıl sevilir bilmiyordu ama o kadar cesur o kadar gözü kara ki bir deli kızı sevmekten hiç geri durmadı. Eminim bir saniye bile korkmadığına, tereddüt etmediğine. Bence Kerem’in tek korkusu Eda’yı kaybetmekti. Ee ne derler bilirsiniz insanın başına hep korktuğu ne varsa o gelirmiş. Neler yaşandı bilmiyoruz ama biliyorum ki kaybetmekten çok korktuğu Eda artık onunla değil. Hayat işte ne zaman almadı ki çok sevdiklerimizi elimizden. Bir kere sevdi diye bin defa ölümü layık gördü hep hayat.

 

 

 

 

 

 

 

 

Işık..Aslında adı gibi. Aydınlatamayacağı karanlık yok zannediyorsun Işık’a bakarken. Nasıl saf, nasıl da masum. İlk başta annesi ne derse o doğrudur diye düşünen, hayatı üzerinde ailesinin ciddi bir hak sahibi olduğuna inanan Işık nasıl da değişti. Sırf arkadaşını dövüyorlar diye hiç tereddüt etmeden nasıl da atladı çocuğun üstüne. İnanın Işık’tan asla beklemiyordum bu hareketi. Işık’ta bir nebze kendimi görüyorum. Birini sevdiği zaman çok güzel seviyor. Sahipleniyor hemen. Sevdiğinin ayağına taş değip yere düşüyor ya o kendisinin dizleri kanasın istiyor. Yeter ki karşısındaki insan zarar görmesin. Ne yaşanırsa yaşansın, ne geçerse geçsin başından mutlu olmayı, umut dolu olmayı bırakmıyor asla. Hayat senin en büyük düşmanın Işık ve ben gibiler. Kaç darbe vurursan vur, kaç kişiyi alırsan al vazgeçmiyoruz biz yaşamaktan. Işık sadece aşık olduğu insanı değil her şeyi çok fazla sevebilir. Kalbi o kadar geniş ki sığdıramayacağı sevgi yok. O dört deliyi de çok sevdi Işık. Bilmediği, öğrenemediği, tadamadığı her şeyi onlardan öğrendi. Bırakmak istemedi onları, şu dünya üzerinde onları tekrar bir araya getirecek bir şans varsa o şansa tutunmak istedi.

 

 

 

 

 

 

 

 

Fındık desem ? Eminim ki hepiniz bir ağızdan Osman dersiniz 🙂 İzlediğim en güzel karakterlerden biri olabilir. Aslına bakarsanız Osman kimdir ? diye sorduğumuzda alabildiğimiz çok fazla cevap yok. Çok zeki olduğunu, var olan her şeyi paraya çevirebileceğini bir de fındığı çok sevdiğini biliyoruz. Ve çok güzel bir babası olduğunu. Daha derdini bile bilmeden Osman herkesin gönlünde bir taht kurdu. Ben Osman’a burada üç nokta koymak istiyorum biliyorum ki zamanı gelince Osman’la ilgili çok şey konuşacağız. Ee ne de olsa yine yeşerecek fındık dalları 🙂

 

 

 

 

 

 

 

Ve bir de Sinan’ımız var. Sevgisizliği göz bebeklerine kadar işlemiş canım Sinan. Daha 14 yaşındaymış  Sinan anne ve babasının hayatlarına fazlalık olmaya başladığında. Git gide de yok olmuş Sinan. Hep şuna inanırım yeryüzünde en kolay şey sevmek. Ne bileyim işte insan yeri geliyor bir eşyayı bile çok seviyor. Annesi ve babası neden sevmedi Sinan’ı diye çok düşündüm. Sonra dedim ki bir annenin ve babanın çocuğuna karşı olan sevgisizliğine kılıf ararsan haklı çıkarırsın onları. Sinan aydınlattı beni bu noktada. “Kendini savunmak haksız olduğunu kabul etmektir.” gibi bir cümle kurduğunda farkettim bunu. Sevgisiz büyümüş bir çocuğu hayat yeteri kadar cezalandırmışken bir de Sinan cezalandırıyordu kendini. O kadar çok duvar örmüştü ki etrafına hapsetmişti kendini yalnızlığına. Sonra bir Işık girdi hayatına. İlk başta onu da kabullenemedi. Ürktü tabi ilk kez bir sevgi ile karşılaştığında. Ne yapacağını, nasıl davranacağını kestiremedi. Ama sonra karşısındaki insana nasıl sevgi gösterilir konusunda çok güzel yolunu buldu. Sevgi gördüğü yeri nasıl da güzel sevdi. Ben de çok sevmek istedim Sinan’ı. Şöyle bi kere olsun saçlarını okşayıp sen tüm sevgilerin en güzeline layıksın demek çok istedim. Günümüze baktığımızda hakkında bilgi alamadığımız tek isim Sinan. Sinan, lütfen nehrim ol gel ak yine, kelebek ol gel uç yine, çiçeğim ol aç yine, rüzgar ol çünkü henüz daha erken güle güle demek için. Biliyorum sen de istersin o yalının içinde yanında Işık, karşınızda o tablo saatlerce ona bakıp oturmayı.

Hayat inan sen gibi delisi yok. Ne çok sevgi ve de ne çok acı yaşatıyorsun. Önce bir araya getiriyor sonra bir daha buldurmuyorsun. Hep yarım, hep eksik bırakıyorsun. Ne yaşadılar hiç bilmiyorum ama çok merak ediyorum. Ben çetenin bir araya gelmek için son bir şansları olduğuna ve bunu değerlendirmek için fazlasıyla hevesli olduklarına inanıyorum. Hayat bu sefer lütfen müdahele etme, gülmek için yaratılmış gözlerde yaşlar niye ? Sence de bu sefer biraz geride durmanın zamanı gelmedi mi ?

Aşk 101 | En Komik Sahneler!

Selamlar! Hepimiz Love 101 yayınlanır yayınlanmaz koşup izledik ve diziyi malesef bir solukta bitirdik. Yeni sezonun gelmesine uzun bir zaman olduğu için bu süreçte yapabileceğimiz en iyi şey fotoğraf editleri, videolar ve bu tarz yazılar. Hem dizi hakkındaki bilgilerimizi güncel tutarız, sevdiğimiz sahneleri hatırlarız hem de keyifli vakit geçiririz diye düşündüm. O zaman serinin ilki gelsin. Buyrun, en komik sahneleri derledik!

1- Günaydın Allah’ın Belaları

Müdürün çocukları son derece sevgi dolu şekilde selamlaması, onların harika mimikler eşliğinde karşılık vermesi ve Sinan’ın attığı gol 🙂 Gerçekten güzeldi.

 

2- Hiç özür falan dilemeyeceğim

Hiç özür falan dilemeyeceğim diyerek cümleye girip yarım saniye içinde fikrini değiştirmesi.. Çok hoşuma gitti ve dizide komik diye adlandırabileceğimiz anlardan biri bence.

     

3- Senden hoşlanmıyorum

Of Kerem beni o kadar eğlendiriyor ki.😂 Ağzında böreklerle aniden dönüp Sinan’a yükseldi.

Tamam canım asabisin, anladık. Şu tipe şu bakışa bak.

 

4- Sen de nedir böyle torbacı gibi sürekli tedarik halindesin?

İki değişik tipin harika (!) diyaloglarından hoş bir kesit. Kemal’e fazlasıyla hak veriyorum. Sinan su içer gibi içki içiyor.

Hatta o kadar su tüketmediğine de eminim.

 

5- Çok ayıp!

Burcu’nun bilinçaltına çok ayıp demesi.. Kemal hocayla ilgili gördüğü romantik 🙂 rüyadan sonra kalkıp kendine harika tepkiler vermişti. Önce bi dönüp yatağa bakıyor. Yanımda olsa ne güzel olurdu gibisinden herhalde. Sonra da kendini kınıyor.

 

6- Bir, ben hasta olmam. İki, Sinan kadar sağlıksız bi …. görsem

Bu sahne gerçekten o kadar komik ki. Yemin ederim defalarca kez başa sardım ve her seferinde çok güldüm. Efsane olmuş, bin kere de izlesem güleceğim. Kubilay’ın mimikleri ve cümle aşırı aşırı iyi. Şu an bu cümleyi yazarken bile gülmemi durduramıyorum. Göz devirerek söylüyor bir de, harika ya. Antidepresan gibi mübarek. En mutsuz anlarda aç, sinirin bozularak ekrana istemsizce tükürmeli gül. Helal olsun. Çekilirken çok eğlenmişlerdir eminim. Kaç tekrar alındı acaba.😂

 

7- Senin 17 yaşında bi … olarak bana “siz” demen gerekmiyor mu? 

Kemal’in dümdüz bir suratla Sinan’ı inanılmaz güzel şekilde sıfatlandırması umarım bir tek bana komik gelmemiştir. Argo kelimeler ve küfürleri sansürleyerek yazıyoruz ama eminim hepinizin aklında kalmıştır bu sahne. Kalmadıysa da gidip izleyin lütfen. Eğlenmek hakkımız. 

 

Siz de kendi önerilerinizi yorumlarda söyleyebilirsiniz. Başka bir yazıda görüşmek üzere! 

 

 

Aşk 101 | Bir Kendi Bulma Hikayesi

 

Netflix Türkiye orjinal yapımlarından üçüncüsü olan Aşk 101, 24 Nisan itibariyle Netflix’te görücüye çıktı. Oyuncular genel olarak sevilen isimler olmasına rağmen, fragmanlardan sonra fazlasıyla önyargı da vardı diziye karşı. Ancak gördüğüm kadarıyla ilk sezon ile birçok izleyen tarafından sevildi.

Gençlik dizileri, ülkemizde genel olarak sevilen türlerin başında gelir. Çünkü Gençlik dizilerinde insanlar kendilerinden hep bir şeyler bulurlar. Belki eksik taraflarını, dizideki bir karakterin yaptıklarıyla tamamlarlar. Belki kendilerine çok benzeyen bir karakter bulurlar ve kendileriyle aynı hataları yapmamasını isterken bulurlar kendilerini. Belki pişmanlıklarını, izledikleri karakterler sayesinde unutmaya çalışırlar. Hangi seçenek kime uyuyor bilmiyorum, ancak gençlik dizilerinin her zaman insanın içine dokunduğuna eminim.

Aşk 101 de bu yüzden birçok kişiyi kendine bağladı bence. 90’ların o atmosferi, dizi içinde kullanılan müzikleri, harika İstanbul manzaraları da vardı dizide tabii ki. Ama izleyen herhangi birine sorsanız “neyi en çok sevdin?” diye, muhtemelen çoğunluğun cevabı “şu karakterin şu değişimi bir başkaydı” şeklinde olacaktır. Bu yüzden yazıya “kendini bulma hikayesi” dedim. Çünkü Aşk 101’de baştan sona kadar bence karakterlerin kendilerini bulmalarını izledik. Bu yüzden devamını da merak ediyoruz.

Peki ama karakterler kendilerini nasıl buldu? Biraz da bundan bahsedelim. Ancak diziyi izlemeyenlere baştan uyarı; spoiler dolacak buralar.

1- Burcu

Burcu karakterini güzeller güzeli, yetenekli Pınar Deniz canlandırıyor. Kendisinin her işini izlemiş ve gerçekten tercihlerine hep güvenmiş bir izleyen olarak Burcu karakteri ve Aşk 101 ile de güvenimi boşa çıkartmadığını söylemek istiyorum. Peki Burcu nasıl bir karakter?

Burcu’nun bence en belirgin özelliği empati yeteneği. Herkesin “onlardan bir halt olmaz” dediği dört genç için bu kadar çok uğraşması, onların içlerinde olanı görmesi, herkesi olduğu gibi sevebilmesini, “çok iyilik timsali bir karakter” olarak tanımlamaktan çok “empati yeteneği gelişmiş bir karakter” olarak tanımlamayı tercih ediyorum ben. O çocukların yaşadığı hayatı yaşamadığı için, kendini o çocukların yerine koyamasa da onları anlayabiliyor. Onları anlayıp onlar için bir şeyler yapabiliyor. Tek başına kalsa da, o çocuklar için uğraşıyor. Sonra aslında bu uğraşlarının boşa çıkmadığını da görüyoruz. Kendini en doğru biçimde ifade ettiğinde başkalarının düşüncelerine de etki edebildiğini, kalplerine girebildiğini görüyoruz.

Burcu, iyi biri. Burcu, empati yeteneğine sahip biri. Peki Burcu ne değildi? Kendini bulduğu nokta ne oldu? Burcu, kendini herkesten daha az seven bir karakterdi, kendini sevmeye başladı bu süreçte. Başkaları için hep bir şeyler yaparken, kendi hayatında kendi için bir şeyler yapmadığını fark etti. Sırf ailesi istiyor diye, onlara yakın olmak için tayinini isteyen Burcu, aşık olmadığı bir adamla nişanlanan Burcu, kendi gülmese de başkaları güldüğü için o hayata “evet” diyen Burcu… Değişti, kalbi ilk kez çarptı ve değişti. O, çocukların hayatına dokunurken aslında çocuklar da onun hayatına dokundu. Kemal ile onu belki hayat bir araya getirdi, ama çocuklar da onlar için az uğraşmadı. Kaderlerinde bir arada olmak vardı belki, ama Burcu’nun gözünü açmaya çocuklar da yardımcı oldu. Burcu, kendini sevmeye başladı. Burcu, kendi için bir şeyler yapmaya başladı, kendini başkalarından daha çok önemsemeye başladı. Bu da onun kendini buluşu oldu.

2-Eda

Eda karakterini, daha önce kendisini çok izleme fırsatı bulamadığım ama genç oyuncular içinde güzel bir yere sahip Alina Boz, çok güzel bir şekilde canlandırmış.

Eda, aykırı bir karakter. Gerçi hangisi aykırı değil ki? Diğerleri gibi Eda da sevilmemeyi hak eden, kötü diye adlandırılan biri. İyi bir ailesi var, onun için iyi bir kariyer planları var, onun için iyi bir aile planları var. Peki Eda’nın derdi ne? Tam da bu aslında Eda’nın derdi. Eda, kendi sevdiği, istediği şeyleri asla birilerine söyleyememiş, bunları asla yaşayamamış biri. Çok güzel resim çiziyor, grafik tasarım okumak istiyor. Ama bunu ailesiyle paylaşamıyor. Güzel olmak; onun sıfatı. Herkes ona “güzel Eda” diyor. Kendisini o sıfattan ötesinde göremediği için de güzelliğe çok önem veriyor. Zayıf olması gerektiğini düşündüğü için yemek yemiyor. Güzel sıfatı ile bütün erkekleri peşinden koştururken kendini mutlu sanıyor, aşktan kaçıyor ve fazlasıyla hırçın.

Ama bu arkadaş grubuyla birlikte Eda da kendini buluyor. İlk kez biri yani Işık ona “hayallerinin peşinden koş” diyor, yeteneğini görüyor. O da annesine ilk kez bu konuyu açabiliyor mesela. İlk kez biri ona -ki bu kişi Sinan oluyor- gerçekleri söylüyor. Güzelliğin ya da zayıf olmanın kendi için olmadığını, hep başkalarını düşündüğünü yüzüne vuruyor. Dışarıdan nasıl gözüktüğünü bu kadar önemsememesi gerektiğini anlıyor Eda. Herkesi peşinden koşturan Eda, ilk kez aşık oluyor, kalbi ağrıyor, kaçıyor. Ama bunun aslında kötü bir şey olmadığını Kerem ile fark ediyor ve kendini aşka teslim ediyor.

3-Işık

Işık karakterini İpek Yazıcı canlandırıyor. Karaktere çok uygun, çok da güzel bir şekilde canlandırmış.

Işık, bu hikayenin en sevileni aslında. Ya da öyle görüneni… Hayata pozitif bakan, kötü yanlarını görmeyen, herkes tarafından sevilen, başarılı Işık… Onun eksiği neydi? Onun eksiği de tam olarak yürekten bağlanacağı arkadaşlardı aslında. Diğer dördüyle tam olarak bu noktada kesişti. Örnek öğrenci Işık, arkadaşları için kavga etti. Örnek evlat Işık, arkadaşları için ailesine yalan söyledi. Her hareketi örnek olan Işık, ailesi tarafından yanlış olarak adlandırılan her şeyi yaptı. Ama mutlu oldu. Işık, asıl mutluluğu buldu. Asıl mutluluğun insanın kendi istediklerini yapması olduğunu buldu. Hayatı başkalarının “yanlış” ya da “doğru” dediği şeylere göre yaşamanın aslında kendisine haksızlık olduğunu öğrendi. Işık, başkalarının çizdiği kalıptan çıktı ve kendi oldu, kendi için yaşadı.

4-Kemal

Kemal karakterini herkesin karizmasına ve oyunculuğunun güzelliğine hemfikir olduğu, ekranlara çok yakışan ve izlemeyi özlediğimiz Kaan Urgancıoğlu canlandırıyor.

Kemal, sakatlığı nedeniyle basketbolu bırakıp bir lise takımına koç olarak atanmış, umursamaz, kimseyi takmayan bir karakter olarak resmedildi bizlere. Kendisine “merhaba” diyen öğrencilere “benimle konuşma” diyen, kendisiyle konuşmak isteyen insanlara soğuk yapan, kendi kabuğuna çekilmiş ve kimseyi görmek istemeyen biriydi. Kemal’in hikayesine tam olarak giriş yaptığımızı söyleyemeyeceğim bu noktada aslında. Onu umursamaz yapan şeyler ne? Altında neler yatıyor? Bir ailesi var mı? Bunların hiçbirini bilmiyoruz. Ama bildiğimiz bir şey var ki, kötü gibi görünen gerçek bir iyi Kemal. Ve kendini aşırı umursamaz olarak tanıtsa da birilerini umursadığını da gördük.

Kimseyi umursamadığına herkesi inandıran Kemal, o çocukları umursadı.İlk olarak konserde Kerem’in Eda’ya olan aşkını anlatışını gördü ve onlar için Burcu’nun yanına gitti sırf çocukları yalnız bırakmak için. Yağmur’da ıslanan Sinan’a hiç düşünmeden montunu verdi. Beş çocuğun disiplin cezası almaması için Burcu ile beraber uğraştı. Herkes ailesiyle okula gelmişken Sinan’ın tek geldiğini görünce onun kravatını düzeltmek için yanına gitti, onunla ilgilendi. Kemal’in hikayesinde de buydu aslında. Yalnız takılan, kimseyi umursamayan Kemal, aslında başkalarını umursayabilen biriymiş bunu gördük. Ve tabii aşık oluşunu da…

5-Kerem

Kerem karakterini, daha önce de sert rollerde izlemeye alıştığımız Kubilay Aka gayet iyi bir şekilde canlandırmış.

Kerem, sert, konuşarak değil kavga ederek bir şeyleri çözmeye çalışan, sürekli höt söt yapan bir karakter. Belki de bu yüzden izleyenlerin en az benimsediklerinden biri olmuş durumda. Ama onun hikayesinde de derin, yaralı bir şeyler var.

Babası “büyük bir adam” olarak tanımlanan kişilerden. Kerem, hiçbir zaman o yüzden kendisi olamamış. Hep adından sonra soyadı gelmiş ve soyadına göre muamele edilmiş ona. O yüzden “ben Kerem’im” demek gibi bir gayesi var, kendi olabilmek isteği var, babasıyla değil de “Kerem” olarak anılma isteği var. Bu yüzden özür dileme meselesinde babasının asla karışmasını istemedi ve babası ondan özür dilediğinde gerçekten artık ona saygı duyduğunu düşündü, ama müdürün ona söylediklerinden sonra hiçbir şeyin değişmediğini fark etti.
Onun da kendini buluşu bu oldu aslında. Kendine ve herkese itiraf etti kürsüden. “Ben Kerem’im, Kenan değilim” dedi. Kendisi olmak için yol açtı. Baba baskısı, baba parası, soyadı altında ezilen Kerem, sadece kendisi olmak için bir adım attı.

6-Osman

Osman karakterini, bundan sonra adını çok daha fazla duyacağımıza inandığım ve bunun için oldukça mutlu olduğum, harika bir yeteneğe sahip olduğunu düşündüğüm Selahattin Paşalı canlandırıyor.

Osman karakteri aslında diğer karakterlerden daha az iç dünyasına değindiğimiz bir karakter. Osman kim? Osman zeki, Osman akıllı. Beğenirsiniz ya da beğenmezsiniz her şeyi ticarete dökmesini ama adam aklıyla para kazanıyor. Hırsızlık yok, dolandırıcılık yok, gördüğü her şeyi ticarete dönüştüren biri. Buraya kadar tamamız. Altında bir aile dramı yatıyor diye düşünsek mesela Osman’da gördüğümüz o da yok. Babası aksine “sen benim bu hayatta saygı duyduğum tek insansın” diyip sürekli zekasını öven biri. Özür konuşmasını dinlemek için gittiği okulda oğlunun ağzından özür dilemediğini duyduğunda onu alkışlayan bir baba. Yani Osman’ın yaptıklarına saygı da duyuyor.

Ama Osman’ın derdi ne? Osman’ın parayla alakalı bir derdi var. Muhtemelen anne ve babası zengin bir ailenin yanında hizmetli ve bunun ağırlığını taşıyor. Onları refaha taşımak istiyor. Ama biz bunları görmedik dediğim gibi. Osman’ın kendini bulma hikayesini o yüzden belki de tam bilmiyoruz, çünkü derdini tam izletmediler bize. Osman hakkında şunu söyleyebilirim ama, başkaları için de uğraşan biri Osman, “hep ben” diyen biri değil. Aklın her şeyden önde olduğunu da düşünüyor, ama o noktada Sinan’ın ona söylediği şeyi de yaşıyor; haysiyetsiz adam her şeyi yener. Hikayesinin açılmasını merakla bekliyorum açıkcası. Osman, yediği fındıklar, olaylara bakış açısı, zekası ile bütün izleyenlerin en sevdiği karakterler arasında yerini aldı.

7-Sinan

Ve geldik Sinan’a. İzleyenlerin çoğunun “gel sana bir sarılayım”, “ah güzel çocuğum” diye sevdiği Sinan. Kendisini değerinin bilinmeye başlaması ve artık daha geniş kitlelere hitap etmesine sevindiğim çok yetenekli, çok başarılı oyuncu Mert Yazıcıoğlu, en güzel şekilde canlandırıyor.

Sinan kim? Sinan’ın derdi ne? sorularının cevabı aslında hem çok basit, hem de çok ağır. Sinan’ın derdi; sevgi, sevgisizlik. On dört yaşındayken ebeveynlerinin başka aileler kurarak, dedesi ve köpeğiyle yaşadığı eski evde terk ettiği, sevginin, sevmenin, sevilmenin ne demek olduğunu bilmeyen, zeki, okuyan ve bilen biri Sinan.

Sinan, ailesinden sevgi görmediği için sevilmekten de korkuyor. İpek’in ona ettiği ufacık bir yardım onu çok kızdırıyor mesela. Bu kızgınlığının nedeni aslında Işık tarafından sevilmekten korkması. Çünkü Sinan kaybetmekten de korkuyor. O sevgiyi yaşadıktan sonra kaybederse eğer toparlanamayacak bir karakter. Sevmekten de korkuyor, çünkü sevdiği insanlar onu terk etmiş. Babası eve her gelip bir şeyler aldığında ve Sinan’ın yüzündeki o mahzun ifadeyi gördükçe bunu anlamamak mümkün değil zaten. Sevmek onu korkutunca da bir noktaya kadar Işık’ı yaralıyor. Ama sonra aslında sevginin asla kaçamayacağı bir şey olduğunu fark ediyor. Işık tarafından sevilmek, Işık’ı sevmek onu mutlu ediyor. Işık’a duyduğu sevgiyle değişiyor. Diğer arkadaşlarını da seviyor. Kerem için hiç gözünü kırpmadan kavgaya giriyor mesela. Kimseyi umursamayan Sinan, Eda’nın yüzüne gerçeklerini söylüyor ve onu da değiştiriyor. Sinan, sevgiyle değişiyor, güzelleşiyor. Kalbini kıran sevgisiz ebeveynlerine rağmen çok güzel seviyor.

O yalnızlığı, o hiçliği, o çaresizliği, sevgisizliği de izleyenlerin en derinine dokunuyor.

Aşk 101, karakter bazlı bakıldığında çok derin karakterlere sahip bir dizi. Yaşanılan şeyler, senaryoda eksiklikler tabii ki var. Ama derin karakter izlemek isterseniz, 90’ları özlediyseniz, gençlik dizisi seviyorsanız, iyi oyunculukları görmekten de hoşlanıyorsanız tam size göre bir dizi. He bir de unutmadan efsane bir playlisti var, bence kaçırmayın. Keyifli seyirler.

error: Korunan İçerik!