Aşk 101 | Bir Kendi Bulma Hikayesi

 

Netflix Türkiye orjinal yapımlarından üçüncüsü olan Aşk 101, 24 Nisan itibariyle Netflix’te görücüye çıktı. Oyuncular genel olarak sevilen isimler olmasına rağmen, fragmanlardan sonra fazlasıyla önyargı da vardı diziye karşı. Ancak gördüğüm kadarıyla ilk sezon ile birçok izleyen tarafından sevildi.

Gençlik dizileri, ülkemizde genel olarak sevilen türlerin başında gelir. Çünkü Gençlik dizilerinde insanlar kendilerinden hep bir şeyler bulurlar. Belki eksik taraflarını, dizideki bir karakterin yaptıklarıyla tamamlarlar. Belki kendilerine çok benzeyen bir karakter bulurlar ve kendileriyle aynı hataları yapmamasını isterken bulurlar kendilerini. Belki pişmanlıklarını, izledikleri karakterler sayesinde unutmaya çalışırlar. Hangi seçenek kime uyuyor bilmiyorum, ancak gençlik dizilerinin her zaman insanın içine dokunduğuna eminim.

Aşk 101 de bu yüzden birçok kişiyi kendine bağladı bence. 90’ların o atmosferi, dizi içinde kullanılan müzikleri, harika İstanbul manzaraları da vardı dizide tabii ki. Ama izleyen herhangi birine sorsanız “neyi en çok sevdin?” diye, muhtemelen çoğunluğun cevabı “şu karakterin şu değişimi bir başkaydı” şeklinde olacaktır. Bu yüzden yazıya “kendini bulma hikayesi” dedim. Çünkü Aşk 101’de baştan sona kadar bence karakterlerin kendilerini bulmalarını izledik. Bu yüzden devamını da merak ediyoruz.

Peki ama karakterler kendilerini nasıl buldu? Biraz da bundan bahsedelim. Ancak diziyi izlemeyenlere baştan uyarı; spoiler dolacak buralar.

1- Burcu

Burcu karakterini güzeller güzeli, yetenekli Pınar Deniz canlandırıyor. Kendisinin her işini izlemiş ve gerçekten tercihlerine hep güvenmiş bir izleyen olarak Burcu karakteri ve Aşk 101 ile de güvenimi boşa çıkartmadığını söylemek istiyorum. Peki Burcu nasıl bir karakter?

Burcu’nun bence en belirgin özelliği empati yeteneği. Herkesin “onlardan bir halt olmaz” dediği dört genç için bu kadar çok uğraşması, onların içlerinde olanı görmesi, herkesi olduğu gibi sevebilmesini, “çok iyilik timsali bir karakter” olarak tanımlamaktan çok “empati yeteneği gelişmiş bir karakter” olarak tanımlamayı tercih ediyorum ben. O çocukların yaşadığı hayatı yaşamadığı için, kendini o çocukların yerine koyamasa da onları anlayabiliyor. Onları anlayıp onlar için bir şeyler yapabiliyor. Tek başına kalsa da, o çocuklar için uğraşıyor. Sonra aslında bu uğraşlarının boşa çıkmadığını da görüyoruz. Kendini en doğru biçimde ifade ettiğinde başkalarının düşüncelerine de etki edebildiğini, kalplerine girebildiğini görüyoruz.

Burcu, iyi biri. Burcu, empati yeteneğine sahip biri. Peki Burcu ne değildi? Kendini bulduğu nokta ne oldu? Burcu, kendini herkesten daha az seven bir karakterdi, kendini sevmeye başladı bu süreçte. Başkaları için hep bir şeyler yaparken, kendi hayatında kendi için bir şeyler yapmadığını fark etti. Sırf ailesi istiyor diye, onlara yakın olmak için tayinini isteyen Burcu, aşık olmadığı bir adamla nişanlanan Burcu, kendi gülmese de başkaları güldüğü için o hayata “evet” diyen Burcu… Değişti, kalbi ilk kez çarptı ve değişti. O, çocukların hayatına dokunurken aslında çocuklar da onun hayatına dokundu. Kemal ile onu belki hayat bir araya getirdi, ama çocuklar da onlar için az uğraşmadı. Kaderlerinde bir arada olmak vardı belki, ama Burcu’nun gözünü açmaya çocuklar da yardımcı oldu. Burcu, kendini sevmeye başladı. Burcu, kendi için bir şeyler yapmaya başladı, kendini başkalarından daha çok önemsemeye başladı. Bu da onun kendini buluşu oldu.

2-Eda

Eda karakterini, daha önce kendisini çok izleme fırsatı bulamadığım ama genç oyuncular içinde güzel bir yere sahip Alina Boz, çok güzel bir şekilde canlandırmış.

Eda, aykırı bir karakter. Gerçi hangisi aykırı değil ki? Diğerleri gibi Eda da sevilmemeyi hak eden, kötü diye adlandırılan biri. İyi bir ailesi var, onun için iyi bir kariyer planları var, onun için iyi bir aile planları var. Peki Eda’nın derdi ne? Tam da bu aslında Eda’nın derdi. Eda, kendi sevdiği, istediği şeyleri asla birilerine söyleyememiş, bunları asla yaşayamamış biri. Çok güzel resim çiziyor, grafik tasarım okumak istiyor. Ama bunu ailesiyle paylaşamıyor. Güzel olmak; onun sıfatı. Herkes ona “güzel Eda” diyor. Kendisini o sıfattan ötesinde göremediği için de güzelliğe çok önem veriyor. Zayıf olması gerektiğini düşündüğü için yemek yemiyor. Güzel sıfatı ile bütün erkekleri peşinden koştururken kendini mutlu sanıyor, aşktan kaçıyor ve fazlasıyla hırçın.

Ama bu arkadaş grubuyla birlikte Eda da kendini buluyor. İlk kez biri yani Işık ona “hayallerinin peşinden koş” diyor, yeteneğini görüyor. O da annesine ilk kez bu konuyu açabiliyor mesela. İlk kez biri ona -ki bu kişi Sinan oluyor- gerçekleri söylüyor. Güzelliğin ya da zayıf olmanın kendi için olmadığını, hep başkalarını düşündüğünü yüzüne vuruyor. Dışarıdan nasıl gözüktüğünü bu kadar önemsememesi gerektiğini anlıyor Eda. Herkesi peşinden koşturan Eda, ilk kez aşık oluyor, kalbi ağrıyor, kaçıyor. Ama bunun aslında kötü bir şey olmadığını Kerem ile fark ediyor ve kendini aşka teslim ediyor.

3-Işık

Işık karakterini İpek Yazıcı canlandırıyor. Karaktere çok uygun, çok da güzel bir şekilde canlandırmış.

Işık, bu hikayenin en sevileni aslında. Ya da öyle görüneni… Hayata pozitif bakan, kötü yanlarını görmeyen, herkes tarafından sevilen, başarılı Işık… Onun eksiği neydi? Onun eksiği de tam olarak yürekten bağlanacağı arkadaşlardı aslında. Diğer dördüyle tam olarak bu noktada kesişti. Örnek öğrenci Işık, arkadaşları için kavga etti. Örnek evlat Işık, arkadaşları için ailesine yalan söyledi. Her hareketi örnek olan Işık, ailesi tarafından yanlış olarak adlandırılan her şeyi yaptı. Ama mutlu oldu. Işık, asıl mutluluğu buldu. Asıl mutluluğun insanın kendi istediklerini yapması olduğunu buldu. Hayatı başkalarının “yanlış” ya da “doğru” dediği şeylere göre yaşamanın aslında kendisine haksızlık olduğunu öğrendi. Işık, başkalarının çizdiği kalıptan çıktı ve kendi oldu, kendi için yaşadı.

4-Kemal

Kemal karakterini herkesin karizmasına ve oyunculuğunun güzelliğine hemfikir olduğu, ekranlara çok yakışan ve izlemeyi özlediğimiz Kaan Urgancıoğlu canlandırıyor.

Kemal, sakatlığı nedeniyle basketbolu bırakıp bir lise takımına koç olarak atanmış, umursamaz, kimseyi takmayan bir karakter olarak resmedildi bizlere. Kendisine “merhaba” diyen öğrencilere “benimle konuşma” diyen, kendisiyle konuşmak isteyen insanlara soğuk yapan, kendi kabuğuna çekilmiş ve kimseyi görmek istemeyen biriydi. Kemal’in hikayesine tam olarak giriş yaptığımızı söyleyemeyeceğim bu noktada aslında. Onu umursamaz yapan şeyler ne? Altında neler yatıyor? Bir ailesi var mı? Bunların hiçbirini bilmiyoruz. Ama bildiğimiz bir şey var ki, kötü gibi görünen gerçek bir iyi Kemal. Ve kendini aşırı umursamaz olarak tanıtsa da birilerini umursadığını da gördük.

Kimseyi umursamadığına herkesi inandıran Kemal, o çocukları umursadı.İlk olarak konserde Kerem’in Eda’ya olan aşkını anlatışını gördü ve onlar için Burcu’nun yanına gitti sırf çocukları yalnız bırakmak için. Yağmur’da ıslanan Sinan’a hiç düşünmeden montunu verdi. Beş çocuğun disiplin cezası almaması için Burcu ile beraber uğraştı. Herkes ailesiyle okula gelmişken Sinan’ın tek geldiğini görünce onun kravatını düzeltmek için yanına gitti, onunla ilgilendi. Kemal’in hikayesinde de buydu aslında. Yalnız takılan, kimseyi umursamayan Kemal, aslında başkalarını umursayabilen biriymiş bunu gördük. Ve tabii aşık oluşunu da…

5-Kerem

Kerem karakterini, daha önce de sert rollerde izlemeye alıştığımız Kubilay Aka gayet iyi bir şekilde canlandırmış.

Kerem, sert, konuşarak değil kavga ederek bir şeyleri çözmeye çalışan, sürekli höt söt yapan bir karakter. Belki de bu yüzden izleyenlerin en az benimsediklerinden biri olmuş durumda. Ama onun hikayesinde de derin, yaralı bir şeyler var.

Babası “büyük bir adam” olarak tanımlanan kişilerden. Kerem, hiçbir zaman o yüzden kendisi olamamış. Hep adından sonra soyadı gelmiş ve soyadına göre muamele edilmiş ona. O yüzden “ben Kerem’im” demek gibi bir gayesi var, kendi olabilmek isteği var, babasıyla değil de “Kerem” olarak anılma isteği var. Bu yüzden özür dileme meselesinde babasının asla karışmasını istemedi ve babası ondan özür dilediğinde gerçekten artık ona saygı duyduğunu düşündü, ama müdürün ona söylediklerinden sonra hiçbir şeyin değişmediğini fark etti.
Onun da kendini buluşu bu oldu aslında. Kendine ve herkese itiraf etti kürsüden. “Ben Kerem’im, Kenan değilim” dedi. Kendisi olmak için yol açtı. Baba baskısı, baba parası, soyadı altında ezilen Kerem, sadece kendisi olmak için bir adım attı.

6-Osman

Osman karakterini, bundan sonra adını çok daha fazla duyacağımıza inandığım ve bunun için oldukça mutlu olduğum, harika bir yeteneğe sahip olduğunu düşündüğüm Selahattin Paşalı canlandırıyor.

Osman karakteri aslında diğer karakterlerden daha az iç dünyasına değindiğimiz bir karakter. Osman kim? Osman zeki, Osman akıllı. Beğenirsiniz ya da beğenmezsiniz her şeyi ticarete dökmesini ama adam aklıyla para kazanıyor. Hırsızlık yok, dolandırıcılık yok, gördüğü her şeyi ticarete dönüştüren biri. Buraya kadar tamamız. Altında bir aile dramı yatıyor diye düşünsek mesela Osman’da gördüğümüz o da yok. Babası aksine “sen benim bu hayatta saygı duyduğum tek insansın” diyip sürekli zekasını öven biri. Özür konuşmasını dinlemek için gittiği okulda oğlunun ağzından özür dilemediğini duyduğunda onu alkışlayan bir baba. Yani Osman’ın yaptıklarına saygı da duyuyor.

Ama Osman’ın derdi ne? Osman’ın parayla alakalı bir derdi var. Muhtemelen anne ve babası zengin bir ailenin yanında hizmetli ve bunun ağırlığını taşıyor. Onları refaha taşımak istiyor. Ama biz bunları görmedik dediğim gibi. Osman’ın kendini bulma hikayesini o yüzden belki de tam bilmiyoruz, çünkü derdini tam izletmediler bize. Osman hakkında şunu söyleyebilirim ama, başkaları için de uğraşan biri Osman, “hep ben” diyen biri değil. Aklın her şeyden önde olduğunu da düşünüyor, ama o noktada Sinan’ın ona söylediği şeyi de yaşıyor; haysiyetsiz adam her şeyi yener. Hikayesinin açılmasını merakla bekliyorum açıkcası. Osman, yediği fındıklar, olaylara bakış açısı, zekası ile bütün izleyenlerin en sevdiği karakterler arasında yerini aldı.

7-Sinan

Ve geldik Sinan’a. İzleyenlerin çoğunun “gel sana bir sarılayım”, “ah güzel çocuğum” diye sevdiği Sinan. Kendisini değerinin bilinmeye başlaması ve artık daha geniş kitlelere hitap etmesine sevindiğim çok yetenekli, çok başarılı oyuncu Mert Yazıcıoğlu, en güzel şekilde canlandırıyor.

Sinan kim? Sinan’ın derdi ne? sorularının cevabı aslında hem çok basit, hem de çok ağır. Sinan’ın derdi; sevgi, sevgisizlik. On dört yaşındayken ebeveynlerinin başka aileler kurarak, dedesi ve köpeğiyle yaşadığı eski evde terk ettiği, sevginin, sevmenin, sevilmenin ne demek olduğunu bilmeyen, zeki, okuyan ve bilen biri Sinan.

Sinan, ailesinden sevgi görmediği için sevilmekten de korkuyor. İpek’in ona ettiği ufacık bir yardım onu çok kızdırıyor mesela. Bu kızgınlığının nedeni aslında Işık tarafından sevilmekten korkması. Çünkü Sinan kaybetmekten de korkuyor. O sevgiyi yaşadıktan sonra kaybederse eğer toparlanamayacak bir karakter. Sevmekten de korkuyor, çünkü sevdiği insanlar onu terk etmiş. Babası eve her gelip bir şeyler aldığında ve Sinan’ın yüzündeki o mahzun ifadeyi gördükçe bunu anlamamak mümkün değil zaten. Sevmek onu korkutunca da bir noktaya kadar Işık’ı yaralıyor. Ama sonra aslında sevginin asla kaçamayacağı bir şey olduğunu fark ediyor. Işık tarafından sevilmek, Işık’ı sevmek onu mutlu ediyor. Işık’a duyduğu sevgiyle değişiyor. Diğer arkadaşlarını da seviyor. Kerem için hiç gözünü kırpmadan kavgaya giriyor mesela. Kimseyi umursamayan Sinan, Eda’nın yüzüne gerçeklerini söylüyor ve onu da değiştiriyor. Sinan, sevgiyle değişiyor, güzelleşiyor. Kalbini kıran sevgisiz ebeveynlerine rağmen çok güzel seviyor.

O yalnızlığı, o hiçliği, o çaresizliği, sevgisizliği de izleyenlerin en derinine dokunuyor.

Aşk 101, karakter bazlı bakıldığında çok derin karakterlere sahip bir dizi. Yaşanılan şeyler, senaryoda eksiklikler tabii ki var. Ama derin karakter izlemek isterseniz, 90’ları özlediyseniz, gençlik dizisi seviyorsanız, iyi oyunculukları görmekten de hoşlanıyorsanız tam size göre bir dizi. He bir de unutmadan efsane bir playlisti var, bence kaçırmayın. Keyifli seyirler.