tds_thumb_td_300x0
Yargı 66.Bölüm Yorumu: “Tahassür”

Şükür kavuşturana… Uzun bir aranın ardından, tekrardan, bir aradayız. Merhaba Sevgili Okurlarım! Nasılsınız? Umarım iyisinizdir, değilseniz bile artık iyi olmak durumundasınız. Çünkü sizlerin de bildiği üzere; ekrana geldiği ilk günden bu yana feleğimizi şaşırtan, bizi duygudan duyguya sürükleyen, pazar akşamlarımızın kepenklerini seve seve kapatmamıza neden olan o dizi nihayet aramıza döndü. Yargı. Evet, Yargı 3.sezonu ile bomba bir şekilde yeni sezonuna giriş yaptı. O yüzden, izninizle, önce bir hoş geldin diyelim pazar akşamlarının vazgeçilmezine. Sonra da ağlamalara doyamadığımız o bölümü, 66. bölümü konuşalım. O zaman ne diyoruz? “Ağlamaya ve gülmeye deli gibi hazırız. Hoş geldin Yargı!”

Ceylin’in kaybolan kızıyla birlikte yüzündeki tebessümün de kaybolması…

Avaz avaz bir ses… “Kızım! Kızım nerede? Mercan nerede?!” diye. Hani derler ya; “Evladımın ayağı taşa değse, benim yüreğim kanar.” diye, işte Ceylin’inki de o hesap… Bağırıyor, haykırıyor; hiç durmaksızın, bir karada bir denizde evladını arıyor. Hem de öyle bir arıyor ki, önüne gelene tek bir soru yöneltiyor: “İki yaşlarında, kısa saçlı böyle… Kızımı görmediniz mi?” diye. Yetmiyor, düşe kalka plajın her bir köşesine bakıyor. Ama görüyor ki, yok. Maalesef bebeği yok! Mercan’ı yok! Ne yapsın, yığılıp kalıyor tabii. Etrafına toplanan kalabalık ise, “Dur kızım, bulacaklar. Merak etme, bulacaklar.” demekle kalıyor. Ama bilmiyorlar ki, bir anne için, evladından ayrı geçen her bir saniyenin ne denli cehennem olduğunu… Neyse. Öyle ya da böyle zaman bir şekilde geçiyor fakat gel gör ki, Ceylin için o zaman hiç geçmiyor. Ne diyordu şarkıda? “Sadece ikimizin uyandığı saatlerde duruyor zaman, Çünkü sadece sen tutuklarsın beni, apansız uyanış gibi”

Peki Ceylin’in kumu kazdıkça kazma metaforu… Bu tam olarak Mercan’sız geçen her bir saniyede Ceylin’in yüreğinde açılan oyuk değil mi?

Tam da bu noktada, Mercan’a dair en ufacık bir ize bile rastlamaz iken bir görgü tanığı çıkıyor karşımıza. O görgü tanığı usulca Ceylin’in omzuna dokunup diyor ki; “Denize gitmedi. Sana anne, anne dedi ama duymadın.” İşte bu cümle, Ceylin’e yetiyor ve bir anne olarak ayağa kalkıp yeniden kızının peşine düşüyor. Keşke işler umduğu gibi gidebilseydi ama işte… Maalesef ki, görgü tanığı olarak dikkate aldığı Macit Amca ileri düzeyde bir demans hastası çıkıyor ve hâl böyle olunca, kızına dair öğrenebildiği tek iz, sadece o cümle oluyor. Tabi bir yandan aramalara da hızla devam ediliyor. Başta Yekta olmak üzere, herkes minik Mercan için seferber oluyor.

Ama işte, yapılan tüm aramalar yetersiz kalıyor. Özellikle de bir anne için. “Ilgaz kalk, kızımızı arayalım. Kızımız kaçırıldı, bizim kızımız kaçırıldı. Çok karanlık ve karanlıktan korkar benim kızım. O şimdi ağlıyordur, annem nerede diye ağlıyordur.” Bu sahne ve devamında gelen o acı feryat var ya hani, “Mercan!” diye… İşte o sahneye gömün beni. Çünkü çok etkilendim. Bir anne boğazı yırtılırcasına feryat ediyor, hem de kim için? Canının en kıymetli yeri için, kızı için. Peki, bize bu hissi hücrelerimize kadar hissettiren kim? Sevgili Pınar Deniz. “İyi ki varsınız Pınar Hanım, iyi ki Ceylin’e hayat veren kişi sizsiniz…” 🧿

“Ben iyi bir anne değilim!”
“Annecim, karanlık. Sensiz dünyam çok karanlık. N’olur bana geri dön!”

Mercan yok, doğru. Annesi onu arıyor, doğru. Peki babası? Babası aramıyor mu kızını? Aramaz mı, deli gibi arıyor. Ama sizin de bildiğiniz üzere, Ceylin yıkılmış durumda. Bir de Ilgaz yıkılırsa kim arayacak kızlarını? Tıfıl savcı Efe mi yoksa kendi kayıpları ile kızının kaybını her an kıyas eden Gül mü? Kim arayacak Mercan’ı? Elbette, anne ve babası. Onlar arayacak sonuna kadar Mercan’ı. Ee şartlar böyle olunca, bölüm boyunca gördüğümüz üzere, kızlarını arama yolunda metanetli ve sabırlı olma görevi Ilgaz’a düştü.

Allah var, Ilgaz hep sabırlı bir karakterdi bugüne kadar. Ama işte, hayat ya bu, bu sefer aradığı kişi kızı olunca onun da şirazesi kaydı. Bu da çok normal zaten. O da bir insan, o da bir acılı baba. Ne diyordu kamera görüntülerini izlerken? “Pizza var mı diye sormuştu. Yok deyince çok üzülmüştü.” Ah, Ilgaz. Bu sahnede de sen mahvettin beni. Kızının kucağındaki son görüntüsüne bakarken ki dolu dolu gözlerin, tarifsiz bir acıya hapsolan mimiklerin… “Daha ne diyeyim Sevgili Kaan Urgancıoğlu, iyi ki siz… İyi ki Ilgaz Kaya’ya hayat veren, onu ifade eden sizsiniz…” 🧿

“Babacım, neredesin? Neredesin gözümün bebeği?”

Buraya kadar ki yazdıklarımdan anlayacağınız üzere, dün akşam, seyir zevki muhteşem olan bir bölümle karşı karşıyaydık. Gerçekten de fragmanlar başta olmak üzere, oyuncuların da röportajlarında vadettiği gibi ağlaya ağlaya bi’ kaldık ve neredeyse stok ettiğimiz tüm peçetelerimizi ekran karşısında bitirdik. Ki eminim, peçeteler en çok adli tıp sahnesinde düşmedi elimizden. Bir telefon ve gelinen yerde göze çarpan bir şapka. Bizler için o şapka alelade bir şey olsa bile, o şapka, Ceylin ve Ilgaz için her şeydi. Kızlarından geride kalan küçük ama avuçlarının aralarına alıp burunlarına götürdüklerinde çok büyük bir şeydi. Çünkü evlat kokuyordu o şapka, evlat. Kızları, Mercan’ları vardı o şapkanın her bir tarafında. Ki Ceylin’in koşarak kendini merdivenlere atıp şapkayı koklaması da, ne yazık ki, bu dediklerimi doğruluyordu. “Gel kızım sokul bana, bir kez daha alayım kokusunu benim küçük bahçemin…”

“Evlat kokusu, cennet kokusudur.”

Evladığın yokluğu, hiçbir şeyin yokluğuna benzemez.

Ya Ilgaz? Ilgaz nerede o sırada? Kurumun tuvaletinde. Ne yapıyor peki? Adliyedeki odasında attığı ilk adımlarına şahitlik ettiği biricik kızlarının artık hayatta olmayabileceği gerçeğiyle yüzleşmeye çalışıyor. Belki de bir baba olarak Ilgaz’ı en çok kahreden de budur ha? Kızının bir daha attığı adımlara şahitlik edememe ihtimali ve yolun geri kalanında da ona kollarını açıp karşılayamamasıdır. Belli ki Ilgaz’da benimle aynı düşüncede ki, aynaya baktığında bu gerçekle yüzleşmemek için, o aynayı paramparça ediyor. Hatta yalnızca aynayı değil, Mercan’sız paramparça olan hayatları gibi tuvaleti de darmadığın ediyor ve bir daha asla ama asla pizza yemiyor. Ne de olsa, zamanla acısı katlandıkça gördü ki, onu kızından ayrı düşüren sipariş ettiği o lanet olası pizzalardı.

Acıları ortak olan fakat acılarını göğüsleyiş şekilleri farklı olan iki kalp…

“Her yerdesin kızım, çok özledim seni.”

Biz de bu dakikalarda tıpkı Ilgaz ve Ceylin gibi perişan bir haldeyiz. “Mercan, Mercan!” diye hıçkıra hıçkıra ağlıyoruz. Aslında sadece Mercan için değil, Ilgaz’la Ceylin’e de ağlıyoruz biz. Çünkü biliyoruz ki, birbirini çok ama çok seven bu iki sevgilinin arasına ilk uçurum; bu şapka ve onlarca görülen örnek vakalardan mütevellit kestirilen acı son ihtimali ile giriyor. Sonrası da pek beklenmedik değil… Bir yatak ve birbirine sırt dönmüş iki sevgili. Biri gözlerini yumamıyor, kızımı görürüm rüyamda da uyandığımda yok olur diye. Bir diğeri ise, kendini rüyalara hapsedip boğuyor ağır ağır. Böyle böyle derken bir yıl sonunda bu iki sevgilinin arasındaki her şey tümüyle yok oluyor ve yana yana birbirlerinden ayrılıyorlar. Ki bu bu noktada kadın her şeye rağmen aşkın penceresini az da olsa açık bırakıyor; “Bir gün Mercan dönerse…” diyerek.

“Kül olur kalbimdeki zamanla, yana yana yana…”

İşte Ceylin’in bu cümlesinin üzerinden tam 1,5 yıl geçiyor ve biz bugüne geliyoruz. Bugün ise, Mercan’ın kaybolduğu plajdayız. Ilgaz, Ceylin ve Pascal yeniden yan yana. Bakalım yaşadıkları bu acı onlara ve bize ne getirecek? İlerleyen günlerde neler olacak? Mercan bulunacak mı? Kaya Ailesi’nin mutlu aile tablosuna yeniden şahitlik edecek miyiz? Tüm bu soruların cevabını hep birlikte alacağız. O güne dek birbirimizden ayrılmak yok. Her pazar akşamı beraberiz, tamam mı?

“Yaşayacağız, ne yaşarsak birlikte yaşayacağız.”

Bölüm yorumumun sonuna gelirken, istiyorum ki son sözlerim Sevgili Sema Ergenekon’a olsun. “Sema Hanım, şahanesiniz. Ve bilmenizi isterim ki; bugün hâlâ #IlCey ‘in aşkından bahsediyorsak, bu aşka hayat veren oyuncularımızdan sonra en büyük pay sizde. Hatta her daim sizde desek, daha doğru gibi…. Çünkü bir hikâye ne kadar sağlam olursa, o denli sağlam hissettirir kendini. Teşekkürler Sema Hanım, çok güzel bir hikâyeye imza attınız.”

🤍

Ve son olarak; bu hikâyeyi yazan, oynayan ve yöneten herkese kucak dolusu sevgiler… Yeni bölüm yorumlarında görüşmek üzere…

Aykırı Avukat Ceylin Erguvan için Davalar

Dizi karakterleri gerçek olsa onları neler yaparken görmek istersiniz? 

Bu düşünceyle sevdiğim karakterleri düşünmeye başladım. Hepsi için türlü türlü şeyler geliyor aklıma. Ama ilk sırayı aykırı ve cesur avukatımız Ceylin Erguvan’a verdim. 

Neden mi? 

Çünkü bir Daredevil hayranıyım. Ceylin Erguvan‘da babası bir mafya lideri tarafından öldürülen, suçla savaşmak için avukat olan ve adaletin mafyayla savaşta yetersiz kaldığını gören Matt Murdock isyanı ve başkaldırışı görüyorum. İlk sezon Yekta’yı hapse göndermek üzere ilk aykırı girişimi tam Murdock’ı hayran bırakacak cinstendi. Bunun için ilk seni seçtim Ceylin Erguvan. 

Hangi davalarda suç ile savaşan bir Avukat Ceylin Erguvan görmek isteriz?

Görmek derken gerçekten o davanın içine girerek, parçası olarak görmekten bahsediyorum. Dava üzerinde çalışan Avukat Ceylin Erguvan ile o davayı solumaktan bahsediyorum. 

Bu sorunun cevabını hem kendi isteklerimle hem de sosyal medyadan topladığım isteklerle birleştirdim.

Başlayalım:

1- Kadına yönelik şiddet ve taciz davaları

Bu konuda çok az gördük ama gördüğümüz kadarıyla Avukat Ceylin Erguvan tam bu davaların avukatıı. Adeta feminist bir savaşçı çıkıyor içinden. O feminist savaşçı avukatı daha çok görmek isteriz. Şiddet davası olabilir, nüfuslu birine karşı taciz davası olabilir. Böyle bir davada azimle çalışan ve müvekkilinin hakkını arama yolları düşünen Ceylin’i hayal edebiliyorum. Sizler de hayal ediyorsunuz biliyorum. Çünkü bu konuda yazan kişileri gördüm eoeyce. Benim de en çok izlemek istediğim, ayrıntılarıyla takip etmek istediğim dava konusu bu. Verin avukatımıza şöyle bir dava onunla birlikte davaya hazırlanalım.

2- Uyuşturucu madde satıcısı çetelere karşı bir dava

Ceylin’in kardeşi İnci bu çetelerden birinin ağına düşmüş bir gençti. Ilgaz’ın kardeşi Çınar da bu çetelere çalışıyordu. Hatta Ceylin’in babasını öldüren Serdar da böyle bir çetenin adamıydı. Yani ortada böyle bir çete var ama dokunulmadan orada duruyor. Ceylin’e müvekkil olarak bu çetelerden birinin ağına düşmüş bir genç gelebilir. Bu başka birçok olayın da kapısını açar. 

3- Doğa ve çevre konulu bir dava

Avukat Ceylin Erguvan’a şöyle sermayeye karşı doğa ve çevre konulu bir dava yakışmaz mıydı? Bu konuda birçok avukatlık filmi seyretmiş biri olarak düşündükçe ağzım sulanıyor. Düşünsenize bir yanda sağlığı tehdit eden bir fabrika ya da başka bir organizasyon, hakkını arayan insanların avukatı Ceylin Erguvan ve karşı tarafta sermaye. Tam seyredilesi bir dava olmaz mı?

4- Dizide bolca yer alan iftira ve başka birine suç yıkma temalı bir dava

Ceylin’in babası bilindiği üzere Ilgaz’ın babasının ve onun amirinin iftirası ve komplosu ile hapse girmiş. Dizide Hakim Neva masum bir adama iftira atılmasına izin vermişti kendi menfaati için. Başsavcı Pars da mafya aracılığıyla elde edeceği bilgi için bir davada suçu masum bir şoföre atacaktı. Yani hep bir masuma tamamen suçsuz olduğu bir konuda iftira atılması olayı var dizide. Ama bu olayın dizideki karajterler arasında tek mağduru Ceylin ve ailesi. Bunun için birtakım kişiler veya gruplar masum birine iftira atsa ve Ceylin bu kişinin avukatı olsa… Çok güzel olmaz mı? Ceylin’in geçmişiyle de bağ kurabilir, onun o döneme dair yaralarını öğrenebiliriz.

5 – Bir cinayet davası

İlk başta söyleyeyim Erguvanlar ve Kayalar ile ilgisi olmayan bir dava. Hatta dizinin diğer karakterleri ile de ilgisiz bir dava. 

Hepimiz şu ünlü duru durağı olmayan ceza avukatı Ceylin Erguvan’ı izlemek istiyoruz. Ceylin’in İnci’nin cinayetinden sonra en üzüldüğü şeylerden biri Engin’in hakettiği cezayı alamadan kendini öldürüp kaçmasıydı. O cezadan kaçıp kurtuldu. Avukatımız Ceylin Erguvan benzer bir davada, yine güçlü bir aileye karşı hakkını aramak isteyen bir ailenin avukatı olsa ne olur? Ceylin için acı verici olur ama aynı zamanda bu defa suçlunun suçunu çekmesini sağlamak iyi de gelir. Çünkü İnci’yi öldüren Engin de, babasını öldüren uyuşturucu satıcısı ve polis katili Serdar da çekmeleri gereken cezayı çekmeden öldüler. Hatta Engin’i öldüren ve suçu Ceylin’e atan Niyazi bile cezasını çekmedi. 

Aslında başka önerilerim de var ama gerisini sizlere bırakıyorum. Aykırı, Yekta gibilerin mevcut sistemle yakalanamayacağını düşünen, adalet nedir sorusunu ezberlenmiş bir kitap gibi konuşmaktan öte sorgulayan, soran, aktif cevap arayışını hiç bırakmayan sevgili Avukat Ceylin Erguvan iyi ki varsın. 

Seni davalarınla daha çok görelim.

Yazı: Mine Coşgun

Yunan “Yargı”sına Bi Göz Atalım!

İlk sezonuyla ekranlarda fırtınalar estiren Yargı dizisi, ikinci sezonuyla geri döndü. İstanbul’un göbeğinde bulunan dört ceset çerçevesinde başlayan ikinci sezon hikayesi, cesetlerden birinin canımız ciğerimiz Pars Savcı’nın kız kardeşi Hakime Neva Seçkin’e ait olduğunun ortaya çıkmasıyla daha da kızıştı.

Her hafta seyircileri merak içinde bırakan ve hali hazırda birçok ülkede yayınlanan dizi yalnızca hikâyesi ve temposuyla değil, Yunanistan uyarlamasıyla da gündemde!

KARŞINIZDA “PAGİDEVMENOİ” YANİ “KAPANA KISILMIŞ”

Dizi; Yunancada “kapana kısılmış”, “köşeye sıkışmış” anlamlarına gelen “Pagidevmenoi” ismiyle yayınlanıyor. 19 Eylül’den itibaren her hafta pazartesi, salı ve çarşamba günleri saat 22.00’de ANT 1 Kanalında seyircilerle buluşan dizi; bire bir çekimler ve daha birçok detayla dikkatleri çekiyor.

TÜRK SEYİRCİSİNİN “UYARLAMA DEĞİL KOPYALAMA” DEDİĞİ

Dizi, mekân tasarımından kıyafetlere; repliklerden sahne sıralamalarına kadar her şeyiyle bire bir aynen çekiliyor. Bu duruma Türk dizi sektöründe de rastlamak mümkün. Özellikle son zamanlarda “Kore uyarlamaları” denilerek Türkiye’de çekilip yayınlanan diziler çoğu zaman bire bir kopya oluyor ve seyirci bu durumu bir eleştiri malzemesi olarak kullanıyor.

Örnek için tıklayın.

Ben bunda bir sakınca görmüyorum. Farklı kültürlere mensup toplumların bırakın sosyal yapıları, yargı sistemi, hukuk ya da güvenlik kurumları açısından dahi birbirine benzediği düşünülürse esas mesele aynı hikâye bile olsa nasıl işlendiği, ortaya seyir açısından nasıl bir malzeme çıktığı oluyor.

İNGİLİZCE ALTYAZI YOK

Her şeyiyle bire bir aynı çekiliyor olması şu an benim için bir avantaj. Çünkü çok aramama rağmen Pagidevmenoi için İngilizce altyazı bulamadım. Türkçe Yargı’ya bakarak ne dediklerini çıkarıyorum 🙂 Sanırım Yunan dizi sektöründe dış pazara değil, daha çok iç pazara yönelik dizi üretiliyor. Sektörün dünyaya o kadar da açılmadığını bu vesileyle öğrenmiş olduk. Tabi bu ve birkaç detay daha bize Türk dizi sektörünün çıtayı ne kadar yükseğe çıkardığını da gösteriyor.

İşte o detaylar:

SOLUK RENKLER, KARANLIK SAHNELER, AMATÖR GİBİ GELEN KAMERA AÇILARI

Pagidevmenoi’nin henüz fragmanını izlediğimde şöyle söylemiştim: Bu dizide 2000’lerin başında çok izlediğimiz Latin Amerika ve İspanyol soap operalarının (pembe diziler) havası var.

Bölümler geçti ve oyunculukları da izledikten sonra bu sözümün altına bir kez daha imza atıyorum.

Özellikle ilk bölümler sizi bayağı şaşırtıyor. Çünkü Türkiye’de yayınlanan dizilerde artık görülmeyen, geride bırakılmış, aşılmış bazı problemler Pegidevmenoi’de karşınıza çıkıyor. Dizideki soluk renkler o kadar dikkat çekici ki color correction hiç kullanılmamış gibi hissediyorsunuz. Ev içi çekimlerde karanlık çok göze batıyor. Yine dar alanlarda (bir oda, merdiven aralığı vb.) yapılan çekimlerde kişilerin kadraja uzaklığı-yakınlığı arasındaki fark çok fazla. Sanki kameraman ve oyuncular o alana zor sığmış gibi bir hava var ve sanırım zaten öyle 🙂

GEÇELİM OYUNCULARIN PERFORMANSLARINA

Yargı dizisinde Zafer karakteri hayattayken ve İnci’nin flashbacklerini izlerken (fanlar hatırlayacaktır) Ceylin’in aile castının ne kadar uyumsuz olduğu konusunda o kadar çok yorum geliyordu ki! Bu iki karakter göçtü gitti de aileye gözümüz alıştı. 🙂 Yunan uyarlamasında da aile castında sırıtan bazı oyuncular var: Anna’nın ablası, eniştesi ve kızı ile Türk izleyicisinin katil olduğunu bildiği Aggelos’u canlandıran oyuncu. İsimlerini verip şimdi Google aramalarına girmeye gerek yok 🙂 Ama şahsen ben performanslarından pek memnun kalmadım.

Yabancı dillere ve yabancı kültürlere –dolayısıyla o dillerde üretilen filmlere, müziklere, dizilere– yoğun ilgi duyan biri olarak hayatımda ilk kez Yunanca dizi izlediğimi itiraf etmeliyim. Hatta daha önce birçok defa Yunanca film izleyip, müzik dinlememe rağmen; neden dizi izlememişim, hiç merak etmemişim, diye sordum kendime. Şunu söylemeliyim ki bir süre sonra biraz yoruyor ama sanırım bu yorgunluğun en önemli sebebi “Yunanların Ceylin’i” Anna’yı oynayan oyuncunun mimikleri ve Yunancadaki baskın s-ş harfi. Ama hem oyuncunun oyununa hem de duyduğunuz seslere bir süre sonra alışıyorsunuz.

Pagidevmenoi’de Savcı Ilgaz’ı Michalis Leventogiannis, Ceylin’i Martha Lampiri-Fedorov, Savcı Pars’ı Kimonas Kouris, canımız Eren Komiserimizi ise Petros Lagoutis canlandırıyor. Bölümleri geçtikçe her birini izlemeye alışıyorsunuz. Bakalım senaryoyu aynen uygulamaya devam edecekler mi yoksa yollar bir noktada ayrılacak mı?

YERLİ DİZİ YERSİZ UZUN

Evet! Gelelim esas meseleye. Bizim Yargı’mızın her bölümü iki saat ya da iki buçuk saate uzuyor. Yunanistan’ın Pagidevmenoi’si ise yalnızca bir saat ve belki bunu birkaç dakika aşıyor. Yani Yargı’nın tek bölümünden genel olarak iki hatta bazen üç bölüm çıkarmışlar. Pagidevmenoi şu ana kadar on bölüm yayınlandı. Dizinin 7, 8 ve 9. Bölümleri Yargı’nın 4. Bölümünden oluşuyor. Biz Türk dizilerini yaparken ne yaşıyoruz! Ne zaman bitecek bu çile gerçekten merak ediyorum.

Son olarak meraklılarına gelecek (11.) bölümün fragmanını bırakayım:

BİR DE NOT J

Yargının 5 ve 6. bölümlerinin ayrı ayrı iki buçuk saate yakın sürdüğü düşünülürse eğer her bölümden üç bölüm çıkaracaklarsa meşhur “evlendiler” sahnesine –dün akşamki bölümle birlikte– yaklaşık 6 bölüm olmalı. Yunanların Pars’ının şaşkınlığını izlemek isterseniz birkaç bölüm daha sabredeceksiniz 🙂

@meftungeldim

Yargı: In Season 2 Will we be able to watch Lawyer Ceylin Erguvan in her robe?

2 Questions and Small Reproaches to Dear Sema Ergenekon: In Season 2 Will we be able to watch Lawyer Ceylin Erguvan in her robe? Why Insistence in the Misconception of White and Righteous Ilgaz in the Series?

Yargı is a series that I love to watch. I’m looking forward to the second season as well. But while waiting for the new season, it is necessary to say a few words about the first season.

One of the two things I complained about most in the first season was not being able to watch Lawyer Ceylin Erguvan. However, I was ready to watch the transition of Ceylin character from case to case and her wins. But what we watched throughout the first season was an attempt to make us forget that successful lawyer in the first episodes But we haven’t forgotten. Because one of the reasons we watched the show was that lawyer. Ceylin’s energy, her uncanny and unknown character promised us a lot as the audience. At the end of the first episode, I waited a week for the new episode, thinking about how Ceylin would blow the wind and roar now. In the second episode, we really felt the Ceylin’s wind. That’s why the feeling of the first episodes was different.

So what happened next? I think we started sacrificing Ceylin to shine a male character again. Why are our female characters always exposed to this? Really why I am asking? Because I believed that this would not be done to a special character like Ceylin.

For example, there was a toothbrush incident at the very beginning. Even Neva said she is a thief for it, and Pars left the case he was supposed to solve and went after a lawyer who tries to solve her sister’s murder in order to avenge his own sister. Ilgaz tried to give lessons as if he did not have the result in those toothbrushes, he wouldn’t say they were not sure, as if he would not choke the girl with words of they did not know for sure. Although, I can’t say much about this topic because this issue led them to marriage. My heart won’t allow to judge it much. Because the end of the 6th episode was one of the most special endings of the series in my opinion. But the reason I mention this is that none of the people who slammed Ceylin for that toothbrush were clean enough to do so. I’ll come to that later.

The series got so caught up in the illusion of white and right Ilgaz somewhere that they forgot to give us Ceylin, whom we love and expect her to solve cases with her fire and intelligence.

For example, I’m sure Ms. Sema whose pen I trust, would find a thousand ways for Ceylin to be accused of killing Engin. But it was an insult to Ceylin’s intelligence to think that the girl who got into that car wouldn’t be able to get the key and leave or lower the tires or wake up all the security in the hospital. 

In all the episodes after the prison, Ceylin was shown wrong. But she wasn’t even then. Most of her arguments were right I think. If they had found the secret of Yekta’s past, they would have survived most things more easily. But most of the things in their relationship was decided by Ilgaz, Ilgaz was right and Ceylin should follow Ilgaz’s decision. Ceylin was stuckto this unjustified boring situation. At that point, every time Ceylin applied her own opinion, her disobedience was shown as a mistake.

Most importantly, we did not even see Ceylin in her robe as lawyer. However, my biggest expectation from this series was to watch Lawyer Ceylin Erguvan. It would be a great pleasure to watch her solve cases, if we could.

Let’s come to my other complaint… White Ilgaz and the right Ilgaz misconception. I said misconception, yes. Characters that tried to be justified and shown white with a lot of emphasis, bore me in general. However, despite all the criteria he has imposed on Ceylin, Ilgaz is a character who has not met his own criteria many times, committed crimes and abused his title. This fact does not change when everything Ceylin does in the series is enlarged and Ilgaz’s is given as normal.

First of all, as far as we know, Ilgaz is a prosecutor who has covered up two crimes.

One of them was his own father’s crime. Any honest prosecutor who learned of Metin Kaya’s crime would reopen that case and reveal that Zafer Erguvan, who was falsely accused, had been slandered. Since when is retirement a punishment? Even if Ceylin had mercy and did not complain, Ilgaz’s honesty, love of rule and respect for his office would have required him to reopen the case. Ilgaz did not do any of these and tried to retire his father. Doesn’t retirement mean a guaranteed salary for the future? How is this a punishment? On top of that, he married Ceylin with such a secret.

The second crime that Ilgaz covered up is that of his ex-fiancee, Neva Seçkin. An innocent man lies in jail, but two prosecutors protected Neva. When Neva gives money to the prisoner’s wife and makes the right decision in one of the hearings, these two prosecutors relaxed and congratulated Neva and left the issue. What about the innocent man in jail? These were the men who said lots of things to Ceylin, who was looking for her sister’s murderer for a toothbrush, with mentioning law and rule. 

Then there are two queries that Ilgaz made, again breaking the rules. The interrogation of the man who stabbed his brother, and the man who stabbed his friend. In the first, it was clear that there was violence. It wasn’t shown to us, but all the implications were in that direction. We saw the same thing in the interrogation of the man who stabbed his friend Eren. Even if there was no violence there, the rules were broken.

There were some incidents in series when Ilgaz found all the evidences because his male character must be superior to everyone else and he found the criminal as if he had seen it in his dreams. As such things stand out, they do not indicate intelligence. It shows that he sees details well and is careful. For example, a smart person would have Yekta arrested already. Instead of the stupidity of giving Ceylin’s computer to Pars with her being unaware of it, they would have found many things while the man was arrested. But I forgot, didn’t I? He is very honest. He follows the rules. He can’t let Yekta stay inside for a day, but he can let an innocent man stay inside for the sake of his ex-fiancee’s master’s degree. Nor would he do anything to remove the stigma from another innocent man’s name by securing his own father’s retirement.

By the way, don’t think that I hink Pars is a better prosecutor. He doesn’t have the attention and observation skill in Ilgaz. Mostly because he was afraid of Yekta, he blocked his capture many times. In İnci’s case, Pars’ concern was to teach Ilgaz a lesson. In the second episode, he learned what time İnci left her friend’s house. He did not even investigate where she was going by scanning the cameras that saw the closest bus stop at that hour, the cameras of the buses passing by that bus stop. His mind was elsewhere. He was seeking vengeance rather than lawsuit.

The issue of Yekta hiding Pars prosecutor’s health problem is another matter. Pars did not open an evidence-blackening investigation against Yekta because Yekta hid her health problem. But when the abolished report was Pars’s, everyone attacked Ceylin. Does the presence of Pars change the fact that the man did not open an investigation for this reason? Ilgaz protected Pars. Ilgaz also made a cover-up there. He protected his colleague, did not make him open the investigation. If he wanted to he could say, “Yekta darkened the evidence, you know that. Open that investigation.” And they made Ceylin apologize. Why? Didn’t Pars not open that investigation for his own benefit when the report was his? On the contrary, hasn’t the relationship of interest in between Yekta and Pars become more evident? That investigation was never opened lest his own problem arise. Ilgaz also helped this, and their chief prosecutor as well.

I’m not even writing Pars’s interrogation of Ceylin without a lawyer, not doing any research on the wound on her head, and covering up Neva’s crime.

Many of them could be called human error, if these characters, who did not meet any of the criteria imposed on Ceylin, were not qualified as completely good and completely honest. But I would like Ilgaz, who made a ton of words to Ceylin about Yekta, to remember the crimes he had covered up first. It means that he can allow innocent people stay in prison easily. Moreover, the men imprisoned by Neva and her father Metin Amir were really innocent. Yekta wasn’t. When it comes to Yekta versus Ceylin, I expected Ilgaz to be more understanding, considering his attempt to obfuscate İnci’s murder and what happened to Ceylin herself. But he came up with big “me” centered words. I don’t want to get into hiö giving Ceylin’s computer to the prosecutor without her knowledge. Because I have said many things to him about it. Let them stay with me.

In short, there is a white and rightful Ilgaz that we see in the series, but in fact there is no such Ilgaz. This is annoying the more you watch it. He has many faults, too.

What’s worse is this: Ilgaz thinks he is faultless. He doesn’t even see his character’s mistakes. There are no scenes where Ilgaz questions his own decisions or sees his own mistakes. For this reason, the only person whose justice I trust in the series is Ceylin. Because Ceylin is not blind to herself. She’s a lawyer for someone else, but she’s only prosecuting herself.

Except for the cardigan issue at the beginning of the series, most of her motivations were human and more understandable. Let me tell you that I find the cardigan thing strange too. We’ve never heard from her anyway. But Ceylin is not stupid enough to risk her own profession for a murderer. We understand that she is no lawyer who will remain unresponsive to murders of women as she talked about what kind of lawyer Yekta is in the 5th episode. Although Ilgaz is well-off with his 3-storey building in Sarıyer and jeep, he is not a man who can give her a lot of money. But more important thing is Ceylin is a character who learns even if she makes mistakes. This was also highlighted at the end of the season. In addition, I trust Ceylin’s conscience the most in the series, for example for her defense of the woman who is her client in divorce cese and her words for the man in that divorce case in the first episode. For showing that she can lose the case when her conscience does not allow her in the case of adopted child, and most of all, with her eyes that are not blind to her own mistakes.

My request from dear Sema Ergenekon is this; Do not put shackles on Ceylin. Do not spend her character for the sake of showing the male character is good, correct and honest. Let Ceylin wear her robe and do her job successfully. Let’s watch Ceylin as a lawyer fight for justice by showing what she learned in first season. Ceylin is your character. Do not limit Ceylin in this world where lawyers are attacked and women are tried to be restrained. Let her fight for justice with her free and rebellious spirit, intelligence, stubbornness, fire and conscience, and do her job by wearing her robe.

Yargı 5. Bölüm Yorumu!

Pınar Deniz ve Kaan Urgancıoğlu başrollü Yargı, özenli bölümleriyle izleyicisini memnun etmeye devam ediyor. Bugün, geçtiğimiz günlerde yayınlanan 5. bölümden söz edeceğiz. Öne çıkan noktaları tek tek ele almak istiyorum.

Öncelikle, bana göre en hoş detay, Ceylin’in yaşadığı her her zor anda, elinin Ilgaz’ın elleri arasında olmasıydı. Bu sembolik davranış bize hem Ilgaz’ın, onun karakterine çok ters biri olan avukat Ceylin’e her şeye rağmen destek olacağını, hem de malum olay sürecinde ikilinin beraber yürüyeceğini, muhtemelen birbirlerinden başka kimselerinin olmayacağını gösteriyor.

Zaten Ceylin’in tüm dengesiz ve ters tavırlarının da hem acısına saygıdan anlayışla karşılandığını hem de mizacı gereğince Ilgaz tarafından hoşgörülüp tolere edildiğini görüyoruz. Her şeye rağmen aralarındaki bağ da güçleniyor ve Ceylin’in önceden söylediğinin aksine birbirlerine güven duymaya başlıyorlar. Ayrıca Çınar’ın masumiyeti konusunda da avukat hanımın fikrinin ne olduğu defalarca teyit edildi.

Pars’a gelecek olursak, bir çocuğunki kadar keskin ve güçlü hırsını görmek beni şaşırttı. Bu zayıflığını, kıskançlık dolu öfkesini bu kadar aleni yaşayıp belli etmesini beklemiyordum açıkçası. Kıskançlık demişken, sevgili hakime hanım Neva’nın hareketlerini de çok zavallı buldum. Her dizide mevcut başrole takıntılı “aşık” tiplemesi benim midemi çok bulandırıyor.

Normalde ne kadar iyi kalpli birisi olması vs. durumu değiştirmiyor, hisleri uğruna neler yapabileceğini hem verilen sinyallerden hem de bunca yıllık dizi tecrübemizden gayet iyi biliyoruz. Zaten Çınar’a güya destek olmaya gittiğinde abisinin ajanlığını yapmasından anladık çok da sinsiliğe uzak biri olmadığını. Çok değil birkaç bölüme Ceylin’le Ilgaz’a olan kıskançlığından, abisinin Ilgaz’ın hayatını kaydırma planlarına yardımcı olduğunu görürüz. Yazın kenara.

Yine aşırı ötesi klişe olan bir şeyi de araya sıkıştırıp daha mühim bir mevzuya geçmek istiyorum. Ilgaz’ın halasının old shipin deli fanı olup ‘new girl’ e yok yere nefret beslemesi. Cidden her sahnesinde fenalık geçiriyorum, detaylıca anlatmaya gerek yok. O bakışları, söyledikleri, mırın kırınları, memnuniyetsizliği ve kaba halleri can sıkıyor. Halbuki sevilesi bir karakter olarak yazılabilirdi, ama iticileştiriliyor. Neyse, tercih bundan yana olmuş. Olası bir değişim geçirme durumunda tekrar konuşuruz kendisini.

Şimdiii, zurnanın AY SUS BE SAMİMİYETSİZ dediği yerdeyiz. Neyden ve kimden mi bahsediyorum? Tabii ki Metin’in Çınar pişmanlığından. Ya ben senin vicdanının gecikmeli sızlayan yerlerine, şartlı üzülmelerine tüküreyim. Nasıl çirkin bir insansın böyle ya. Yok yıllarca mesleğini çok iyi yapmışmış da, adalet timsaliymiş de. H a d i o r a d a n. Geçmişte yediğin haltları da gördük, oğluna olan kininin yıkıcı ayarsızlığını da. Hoş zaten bunları kendi de itiraf ediyor, aydınlanmış.

Bir anda uzun uzun monologlarla izledik o süreci de. İnanır mısınız bana hiç geçmedi. Kıymet bilmesi için çocuğun şişlenip ölümden dönmesine gerek yoktu. Onu ihmal ettiğini, çok yaraladığını, kötüye ittiğini anlaması için kaybetmenin eşiğine kadar beklememeliydi. Fark etmesi için yüzlerce işaret vardı çünkü. Her neyse, sonuç olarak komiser efendinin aniden gelen oğluna düşkün hallerinin, Eren ve Ilgaz’ı ettiği gibi beni asla mutlu etmediğini söyleyip derin bir nefes alarak kapanışa geçiyorum.

Yekta’nın eşini oynayan hanımefendinin oyunculuğu başarısız olsa da yazılan replikler fena değildi. O suçluluk hissini, karşı çıkan tepkilerini vs. görmemiz iyi oldu. Engin’den de böyle bir şey beklemiyorduk desem yalan olur, belli edilmişti. Ama herkes gibi ben de katilin o değil, insanlıktan nasibini hiç almamış babası olduğunu düşünüyorum. O muhtemelen sadece yaraladı, pislik babası ise hem öldürdü hem de üstünü kapattı. Zaten delil yok etme vb. gibi konularda nasıl canavar olduğunu ve adeta bir orduyla çalıştığını biliyoruz bu uğurda.

error: Korunan İçerik!