Aşk 101 | 5. Bölüm : Cesaret Lazım!

Bölüme düşük pille yaşamını sürdüren Sinan’la başladıktan sonra hastalandığı için endişelenen Işık’ın gelişi ile devam ettik. Güzel kızımızın duvarda duran tablo hakkında söylediklerinin büyük anlam ifade edeceğini bilmekle beraber, bundan çok daha önemli bir nokta vardı tabii ki. Sinan’ın tavırlarını yanlış anlayıp kırılmıştı ve Sinan’ın ondan, ilgisinden rahatsız olduğunu düşünmüştü. 

Işık bu konuda sitem eşliğinde kendini anlatırken duygularını cesurca ifade etmesi, anlatmaktan kaçmaması çok çok hoşuma gitti. Belki de başka bir karakter olsa ağlayarak gidebilirdi, ya da biz Işık’tan bu tarz bir şey bekleyebilirdik ama o birilerini şaşırttı bu duruşuyla. Hem sevimli hem iyi niyetli hem de içinde bulundukları durum sebebiyle içimizi burkan cinsten. Tabii Sina’nın onun durdurmasını ve bir şeyler söylemesini tercih ederdim, çok isterdim ama neyse.. Zaten Işık’ın söylediklerinden sonra masum bir kedi gibi ilaçları toplayıp vermeye yeltenmesi çok içime dokundu. Kıyamam bu çocuğa ya. 😞

Kriz yönetimi şeklinde yeni planlar yapıldı ve bir süre Osman’ın Tuncay keklemesini izledik. Sinan’ın uyardığı şekilde Tuncay’ın karaktersizliğini hesaba katmamış olsa da, güzelce aklına girdi. Planın tıkır tıkır işleyeceğini sanmıştı. Sonrasında okula geçtik ve “birlikte çalışmamız lazım” sahnesini izledik. Açıkçası güzeldi, Kemal’in Burcu’yu sürekli utandıracak şekilde rahat davranması eğlenceli oluyor çünkü. 

Bu kısımdan sonra öyle güzel bir şey izledik ki, baştan aşağı hayran kaldım tüm zerrelerimle. Işık’ın itirafından sonra Sinan’ın adeta hayata dönmesi, bir anda değişmeye karar vermesi ve umutla dolması çok çok güzeldi. Önemliydi. Tabi sonrasında Işık’ın inanmayıp üstüne bir de dalga geçtiğini zannettiği için üzülmesine şahit olduk ama.. Keşke orda bari koşup bir şeyler söyleseydi Sinan, açıklasaydı kendini demeden edemiyorum. Çünkü ilişkinin burada başlaması benim için gelecek bölümlerdeki bir akşamdan (spoiler diye diyemiyorum) daha iyi olurdu gibime geliyor. Bu şekilde de çok anlamlıydı çünkü. Özellikle Sinan gibi bi çocuğun bu radikal değişimi başlamışken.

“Alamazsın baba.”

Nasıl bir ilişkileri olduğunu tam çözememiş olsak da, Osman’ın da babasını görmüş olduk. Şimdilik ekiptekilerin arasında en iyi ebeveyn olduğu kesin.

Onun haricinde, Tayfun açgözlüsünün okul idaresine söylemesi sonucu Osman’ın kurduğu sistemin bozulmasına, daha doğrusu o kadar evden çalışan insana üzücü haberin verilmesine çok üzüldüm. Normalde desteklediğim bir şey değildi ama o kadar insanın, emek verdiği ve alıştığı iş kapısının kapanması hiç hoş olmadı. Sürekli bir şekilde düzelip yeniden kurulmasını bekledim 🙁

Kerem’in Eda’nın karşısında bağırıp çağırdıktan sonra miyavlayan bir aşığa dönüşmesi ve sivri yanlarını törpüleyebileceğini söylemiş olması hoş olsa da, bu yüzleşmeyi pek sevdiğimi söyleyemeyeceğim. Eda’nın hareketlerinin arkasında duramaması doğal olarak Kerem’i öfkelendiriyor ama ben onun yerinde olsam kızı bu kadar kovalamazdım. Çift olsunlar diye biraz zorlanmış, Eda’nın teslim olması biraz süründürülmüş. Yapısına göre bakınca Kerem yine iyi sabretti. Hoş aşkının altı hala bomboş, asla bi temeli yok ama.. Neyse en azından Eda tamamen reddetmek veya inkar etmek yerine bir şeyleri kabul edip ileriye dönük umut vermiş oldu. Kerem’i itip gitmiş olsa da 🙂 Eda sonuçta, onun da tarzı bu n’apalım.

Bu sahnelerin çok çok başarısız olduğunu söylemek istiyorum. Burcu’nun “hayat görüşüne uymayan medeniyetsiz nişanlı”sı o kadar abartılı yazılmış ve bütün kötü özellikler paket halinde öyle bi yüklenmiş ki.. Hiç gerçekçi bir sorgulama izleyemedik bu sebepten. Biraz daha yavaş veya keskin olmayan sahneler izleyebilirdik diye düşünüyordum. Kemal’le okulda bütün gün eğlenip kendi gibi hissetmesi, eve geldiğindeyse istemediği bir hayatta, istemediği bir pozisyonun içinde kendisini bulması falan.. Yapmayın abi. On kat daha güzel yazılabilirdi bu konular kesinlikle. Çok çiğ bırakılıyor bazı şeyler.

Bu önemli sahnede, Kemal’in cesur, heyecanlandıran hareketlerine cevaben sonunda gerçeği, neden onunla olamayacağını itiraf eden Burcu’yu izlerken rahatsız oldum. Ağlaması, zorlanması tamamdı ama Kemal’e “bana kızamazsın, ben nasıl savaşlar veriyorum” vs demesi kesinlikle fail. Başından beri Kemal’e fırsat veren, onunla flört eden, nişanlı oluşunu yok sayan, bekarmış gibi davranan kendisiydi çünkü. İstemediği bir ilişki de olsa (ki istemediği de son ana kadar net değildi bile) bu yaptıklarını doğru çıkarmaz.

E Kemal de bu durumda doğal olarak yakınlaşmakta ısrarcıydı. Bunca zaman birlikte vakit geçirdikten sonra bir anda böyle bir sebep duyarak uzaklaşmayı kim hoş karşılar ki? Haklı olarak hem kızdı hem de kırıldı/hayal kırıklığına uğradı ve son derece haklıydı. Nişan kutlaması için dağıtılan baklavadan hiç bahsetmiyorum bile.. Ah Burcu.

 

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: Korunan İçerik!