tds_thumb_td_300x0
Poyraz Karayel: En Efsane Baba Oğul!

Bazen bir dizi sadece bir dizi değildir. Okul gibidir. Sana aslında çaktırmadan o kadar çok şey öğretir ki… Poyraz Karayel de sadece bir dizi değildi, çok daha fazlasıydı. Poyraz Karayel’siz tam 1 yıl 4 ay ve 7 gün geçti. Bizler ise hâlâ unutmadık, unutmayacağız. Diziyi unutmayacağımız gibi o efsane karakterleri de, baba evlat ilişkilerini de asla unutmayacağız. Bizde tam bu konu hakkında konuşacağız… 

Bazen bir kelime o kadar çok şey ifade eder ki… Bir kelimeden çok daha fazlası olur. Arkasında o kadar şey saklı olur ki. Tıpkı “Baba” kelimesi gibi… Baba denilince sadece o adam gelmiyor aklına. Onunla birlikte sonsuz güven ve sevgi, yaslanabileceğin en güçlü dalın gelir aklına. Düştüğünde seni kaldıran, ağladığında seni kollarının arasına alarak seni teselli etmeye çalışan, senin için dünyayı bile yakabilen en büyük kahramanındır baban… Sinan için de Poyraz tam da bunu ifade ediyordu. Hatta çok daha fazlası… Bu hayatta en sevdiği kişiydi babası. Ölesiye seviyordu. Öyle kimseye benzemezdi onlar. Poyraz, kurallardan daha çok arkadaşlığı önemsiyordu. Sinan’la bir dost ilişkisi kurmayı tercih etti. Hatırlar mısınız Eda bir kere Poyraz’a sormuştu “Çocuklarla nasıl bu kadar iyi anlaşıyorsun?” diye, Poyraz da “Onlara çocukmuş gibi davranmayarak” diye bir cevap vermişti. Sinan’la konuşurken oğlundan çok bir arkadaşıyla konuşuyormuş gibi olurdu bazen. Sinan’ın en yakın arkadaşıydı Poyraz. Rahat bir şekilde dertleşebildiği, karmakarışık olan aşk hayatını anlatabildiği kankasıydı Poyraz onun. Ne derdi olursa olsun cevabını hep babasında bulurdu. Bu hayatta tutunduğu tek dalıydı babası. Ne olursa olsun hep arkasındaydı hep güveniyordu ona. O karanlık dünyanın içinde bir ışıktı Sinan. Umut etmeyi hiç bırakmazdı. 

“Bazen her şeyden nefret ediyorum.”

Sinan her ne kadar da kötü bir çocukluk geçiriyor olsa da, Poyraz her zaman onu mutlu etmek için her yolu denerdi. Sinan bir zamanlar annesiz büyüyordu, annesi Poyraz olmuştu. Kaçırılmış olabilir, Poyraz kurtarırdı. Hatta vurulmuş bile olabilir, Poyraz ilaç olmuştu… Sinan’ın canı her sıkkın olduğunda eli direk telefonuna kayardı, babasını arardı. Babası ona bazen moral, bazen çözüm, bazen de bir soruya cevap olurdu. Her dediği bir işe yarıyor muydu? Yoo yaramıyordu. Hatta buna rağmen verdiği tüm tavsiyeleri yine de uygulardı. Çünkü herkes dört dörtlük değil. Bir plan her zaman işe yaramayabilir. Ama Sinan’ın Poyraz’a karşı güveni hep tamdı. 
Sinan bazen her şeyden nefret ettiğinde babası yine onu güldürmenin yollarını bulurdu. Çünkü sadece bir tek şey istiyordu, Sinan’ın mutluluğu. Verdiği savaşlar da hep Sinan içindi. Hikayemizin başlangıcı mesela… Sinan’ı alabilmek için girmişti Bahri’nin yanına. Hayatı tamamen değişmişti. Ondan sonra bir sürü savaşlar verdi oğlu ve sevdiği kadın için. Sinan iyi olsun, güvende olsun, mutlu olsun. Hepsi buydu.

“Sen yeter ki yaşa sen yeter ki beni bırakma.”

Poyraz’ın ölüm sahnesini hatırlar mısınız? Sinan’ın ağlayışı, yıkılışı… Cenazeden sonra kavuşmalarını hatırlar mısınız peki? Ben hiç unutmam… Bi Sinan biliyordu Poyraz’ın yaşadığını. Ayşegül değil, Bahri değil, Meltem değil, sadece Sinan. Çünkü Poyraz başka türlü yapamazdı. Oğlu olmadan yaşayamazdı. Tamam, Ayşegül’süz de zor yaşar hepimiz biliyoruz. Ama Sinan başka. Onun üzülmesine dayanamaz. Onun yüzünden kötü bir hayat yaşamasına izin veremez. Vermedi de zaten. 

“Yetemiyorum Albayım, yetemiyorum, yetemiyorum!”

Poyraz Sinan’a yetmediğini düşünürdü. Sinan’ın bu hayattaki en büyük şanssızlığı onun gibi bir babası olmasını düşünürdü hep. Kendine çok büyük haksızlık ederdi yani… Bir baba oğluyla ancak bu kadar güzel olurdu… Poyraz başına ne gelirse gelsin ister önünde tutuklasınlar ister önünde yaralı olsun hep oyun oynardı Sinan’la. Bir şey yok oğlum, iyiyim oğlum, her şey çok güzel olacak oğlum hep bunları derdi. Üzüldüğünde bile “Yok üzülmüyorum ben iyiyim, çok iyiyim.” ya da “mutluluktan ağlıyorum.” derdi. Çünkü üzülsün istemezdi. 

Sinan her zaman en önemlisi onun için. 78. Bölüm’de Poyraz’ın birden Sinan’ı albayım olarak görmesini hatırlıyor musunuz? Tesadüf müydü, bence değildi. En çok onun için endişeleniyordu. Korkmuş mudur acaba? İyi midir? Napıyordur? Bu sorularla dolaşıyordu kafasında. Ona bir şey olacak diye aklı çıkıyordu. Hatta Sinan’la telefondan konuşurken gözleri falan dolmuştu. 
Maalesef bu Baba Oğul’un hikayesi mutlu bitmedi… Baş başa başladılar hikayeye, baş başa bitirdiler hikayelerini… Poyraz delirdi, Sinan da resmen babasız kaldı… Bizler de onlar için ağlamaktam seferber olduk.

Poyraz bir kere demişti bilmem hatırlıyor musunuz “Ben bir çeyrek sevgili, bir çeyrek baba, bir çeyrek koca bir çeyrek de insan oldum. 4 çeyrek oldum bir tam edemedim!” diye. Bence sen tam bir baba oldun be Poyrazcım Karayel. Hem de en efsanesinden. Çok özlendiniz…

“Tarih yalnızca mutsuzları yazar.” bu cümleyi de buraya bırakıyorum… Kalın sağlıcakla…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: Korunan İçerik!