Nilüfer ve Cihan: Ailelerinin Yüküne Mahkum Çocuklar
İlk ve Son’ un duygu karmaşası yaşatan; karakterlere karşı ne hissedeceğimizi şaşırdığımız, hüzün kokan ama biraz da gergin bir hava içerisinde olan beşinci bölümünün ardından sohbet etmek için yine buradayım efendim!😊Aile ve çocuk ilişkisini ele alan, ebeveyn olmayı ve bir ilişkinin evrelerini gözler önüne seren, irdeleyen bir bölüm daha geride kaldı. Artık büyük sona en yakın konumdayız ve neredeyse Nilüfer ve Cihan‘ın tüm ilişki evrelerine hakimiz. Ama “neredeyse” tabii. Daha önümüzde çok önemli bir son bölümümüz var.
Biliyorsunuz ki hemen hemen her bölümün ardından buradayım, belki artık düzenli okuyanlar bile vardır. <3 Ama her yazımda olduğu gibi yine kısacık bir hatırlatma, eğer hala okumamışsanız dizinin dördüncü bölümü için yaptığım yoruma buradan ulaşabilirsiniz.
Her bölüm olduğu gibi yine birçok duyguya ev sahipliği yapan ve herkesin, hepimizin kendinden bir şeyler bulabileceği gerçek bir bölümdü Perşembe akşamı (21 Kasım) yayınlanan bölüm. Eminim yorumlamak da analiz etmek de yine çok keyifli olacak benim için. 😊
Veee geldik artık bir klasik haline gelen, her yorumumda yerini alan, yazının “spoiler alert” bölümüne. Bu uyarıdan sonrasını henüz bölümü izlememiş olanların okuması tavsiye edilmez. Bölümü izledikten sonra bekleriz efendim 😉
!!! SPOİLER ALERT !!!
Bir önceki bölüm gibi bu bölüm de çocuktan öncesi ve sonrası diye ayrılan evlilik hayatını incelerken aynı zamanda zihnimize birkaç soru daha iliştiriyor: “Aile nedir, aile olmak nedir, her evlilikten bir aile doğar mı?“… Evlilikte çocukla beraber zorlaşan şartların yanı sıra yine çocukla beraber ortaya çıkan farklı huylar, tepkiler ve öncelikler…
Her şeyiyle sevdiğin ve kabul ettiğin kişinin yeni farkına vardığın huylarıyla karşılaşınca ne yaparsın? Bu bölüm ikili ilişkide saygının yerine, iletişimin önemine ve sevgilikten sıyrılıp anne-baba olmuş iki kişinin ilişkisine odaklanıyoruz Nilüfer ve Cihan ilişkisi üzerinden.
Kendini sevmeyen, sevdiğine saygı duymayan insanların kurduğu ailelerde dünyaya gelen çocukların nasıl o ailelerin yüküne mahkum kaldığını, o çocukların yaşadığı travmaların hayatlarını nasıl kökünden değiştirdiğini ve bu zincirin nasıl kırılmadan nesillerce devam edebildiğini anlatıyor ve “Aile” kavramını sorguluyor Hakan Bonomo. Hikayeyi biraz daha geri sarıyoruz ve “aile olmak, çocuk sahibi olmak” gibi konularda ilişkinin düzeyini Nilüfer & Cihan ikilisi üzerinden tahlil ediyoruz.
Hadi gelin hep beraber bu soruların cevaplarını sorgulayacağımız ve Nilüfer’i, Cihan’ı anlamaya çalışacağımız bir sohbete başlayalım!
Fikir Ayrılıkları
Travmatik ailelerde yetişmiş çocuklar, yetişkinliklerinde de genellikle ister istemez ailelerinden gördükleri eylemleri uygular. O davranışların, bakış açılarının hatta sözlerin doğru olmadığını bilir ama içgüdüsel olarak da böyle davranmaktan alıkoyamaz kendini. Peki her ilişki aynı mıdır? Her ilişki aynı sözleri ya da davranışları kaldırabilir mi?
Bu hikayede Nilüfer ve Cihan da ailelerinden gördüklerini, çocukken yaşadıklarını birbirlerine yansıtıyorlar ister istemez. Bunun en önemli olanı ise “İletişimsizlik“. Nilüfer de Cihan da düzgün aile ortamlarında büyüyememiş; narsist, bencil ve yönetim odaklı ebeveynler ile yetişmişler. Sorunun temeli aslında buraya dayanıyor. Çocuk istemek ya da istememek konusundaki fikir ayrılığına düşme sebepleri bile buraya dayanıyor aslında.
İnsanlar ikiye ayrılır. Ailesinden gördüğünü yaşatmamaya odaklı olanlar ve ailesinden gördüğünün aynısını yapanlar. Nilüfer ve Cihan ise iki uç noktada dolaşıyorlar bu konuda. Nilüfer yaşadığı çocukluğun, aynı zamanda annesinin de etkisinde kalarak anne-babasının yaşadıklarını Cihan’la da yaşayacaklarına kendini inandırmış olduğundan çocuk fikri onun için oldukça ürkütücü. Titreyecek, ağlayacak, nefes alış verişini düzenleyemeyecek, adeta panik atak krizi geçirtecek kadar hem de.
Cihan ise “babası gibi olmamaya” odaklanmış ve Nilüfer ile asla kötü bir şey yaşamayacaklarına kendini o kadar odaklamış ki geri kalan detaylar pek umurunda da değil.
Yani anlayacağınız Nilüfer fazla kapalı, Cihan fazla açık bu fikre. E haliyle çatışma da kaçınılmaz oluyor. Ondandır ki “çocuk düşünüyor musunuz?” sorusuna eş zamanlı farklı cevaplar veriyorlar. İşte buradan sonrasında da devreye iletişimsizlik giriyor. Evli bir çift olmalarına ve kafalarında çocuk sahibi olmakla ilgili şahsi düşüncelerini oturtmalarına rağmen bir kez olsun düşüncelerini, hislerini birbirlerine açmamışlar.
Fiziksel anlamda değil belki ama duygusal anlamda birbirlerine yabancı kalmışlar. Üstelik aynı şeyi yaptıklarından habersiz birbirlerine “sen niye benim adıma cevap veriyorsun?” diye soracak kadar sabit fikirliler. İkisi de birbiri adına karar vermiş ancak birbirine danışma gereği bile duymamış.
Hikayenin bu kısmında da “aile travmaları” devreye giriyor. Nilüfer, babanın yok sayıldığı, önemsiz ve suçlu görüldüğü, annenin egemen olduğu bir evde büyümüşken Cihan ise tam tersi şekilde annenin yok sayıldığı, önemsiz ve hasta olarak görüldüğü, babanın egemen olduğu bir evde büyümüş. Anne ve babaları gibi olmak istemeseler de istemsizce çocukken gördüklerini beyinlerine kazıdıklarının en net örneğiydi o yüzden bence bu sahne.
“Atış Serbest”
Misafirleri olan psikolojik uzmandan aldıkları öneriyle “atış serbest” diyen ikili konuşmaktan kaçtığından ilk başta pek işe yaramasa da Cihan’ın ısrarlı tavrı üzerine ilk kabuğunu kıran Nilüfer oluyor.
Annesi babasına düşman, babası ise onun gözünde “kızının doğmasını istemeyen” bir adamdan fazlası değilken, üstelik de birbirlerine bu kadar zıtken dünyaya gelmiş o evde büyümüş bir kız çocuğu Nilüfer. Üstelik tüm bunlar yetmezmiş gibi daha henüz 11 yaşındayken babasını evlerinin tuvaletinde, zemininde hareketsiz bulmuş. Hikayeye bu pencereden bakınca aslında düşüncesinde de haklı. Nilüfer ve Cihan da birbirlerinden oldukça farklılar ve karakterleri gereği dalgalı bir ilişkileri var. Nilüfer korkusunun dozu doğru olmasa bile daha mantıklı bir çerçeveden bakıyor çocuk sahibi olma mevzusuna Cihan’a göre.
Cihan’ın ise çocuk sahibi olmak konusundaki isteğini açıklayacak pek bir cümlesi yok gibi duruyor. İsteğinin sebepleri var aslında mantıklı ve doğru olmasa da bence. Cihan hem “babası gibi olmadığını” kanıtlamak istiyor hem de tutunacak bir dal arıyor kendine. İzlediğimiz kısımlara kadar gördüğümüz Cihan psikoloji sorunları olan ve evlilik, baba olmak gibi gelişmelerin ardından depresyon düzeyi artan bir karakter.
Nilüfer’e ve Nilüfer’in sevgisine -ya da çocuğunun ona olan sevgisine ekstra- tutunmaya çalışıyor ama Nilüfer de sandığı kadar, en azından bir ilişkiyi tek başına ayakta tutacak kadar güçlü değil. Nilüfer’in de annesinden miras çok kuvvetli korkuları, panik hali var. Ve bu duygulara baktığımızda o da psikolojik olarak çok sağlıklı değil.
“İlkleri unutulmaz, sonları da kaçınılmaz olmuş anlayacağın.”
Yaralama Yarışında Sonuç Berabere!
Sağlıklı ilişkilerin olduğu gibi sağlıksız ilişkilerin de evreleri vardır, bundan bahsetmiştim daha önceki yorumlarımda da. Dizinin odaklandığı ana kısım da burası zaten: Sağlıksız İlişkiler ve Evreleri.
Çocuk sahibi olan Nilüfer ve Cihan’ın ilişkisi Elif’in hayatlarında dahil olmasıyla durulmadığı gibi daha da dalgalanmış aslında. Bence bunun en önemli nedenlerinden biri çocuk sahibi olmaya tutunacak hiçbir dalları yokken karar vermeleri ki burada Cihan’ın manipüle yeteneği ve Nilüfer’in dayanıksızlığı ve Cihan’a olan bağımlılığı devrede.
İkinci neden ise önlerinde ne bir anne, ne bir baba kısacası bir aile örneğinin olmaması. Nilüfer’in annesi hastalık hastası ve pimpirikli, babası ise vurdumduymaz ve ilgisiz olarak görünürken; Cihan’ın annesi aşırı sessiz hatta aciz, babası ise narsist bir karakter olarak karşımıza çıkıyor. Bu tip sorunlu ailelerde yetişen çocuklar ya kendilerini “aileleri gibi olmamaya” odaklıyor ya da isteyerek ya da istemeyerek “ailesinden gördüğünü” uygulamaya devam etme eğiliminde oluyor.
Elif’in hayatlarına dahil olmasıyla, ailesinden sürekli baskı gören ve ne yapması gerektiği söylenen Cihan; kızının her istediğini yapan, ona asla karşı çıkmayan bir tavır takınırken hayatı kurallarla geçen Nilüfer ise kızını da kurallara göre daha otoriter yetiştirmeye çalışıyor. İkilinin en büyük kırılmalarını çocuk sahibi olduktan sonra yaşamasındaki sebep de bu aslında.
Ailelerinden miras kalan ve süregelen o zinciri kırmayı başaramamış olmaları. Üstelik bu zinciri kırmak için iki tarafın da yeterli bir mücadelesi yok. Nilüfer, Cihan’a göre daha dirençli ve mantıklı olsa da bu ilişkide, işler zorlaşınca iki taraf da travmalarını öne sürmekten çekinmiyor.
Yetmezmiş gibi tartışmaların dozu ve yaralama gücü Elif’ten sonra daha da yükseliyor. Öyle ki bir zamanlar ailelerine karşı birbirlerini savunan, koruyan hatta travmalarından kalan yaraları sarmaya çalışan Nilüfer ve Cihan’dan birbirlerini o yaralardan kanatmaya çalışan Nilüfer ve Cihan’a dönüşüyorlar. Cihan, Nilüfer’i annesi ve anneliğinden; Nilüfer ise Cihan’ı babası ve babalığından vurmaya çalışır hale geliyor.
“Babanın oğlusun! O yüzden nefret ediyorsun adamdan. Aynısınız çünkü. Senin nefretin kendine!”
Ailesinden Yaralı Çocuklar
Ailesinden yaralı olmak… Çoğu kişi yabancısı değildir bu durumun maalesef. Sevgisizlik ve değersizlik içinde, çocukmuş gibi değil de ideal hayatın üzerinde oluşturulması gerektiği bir nesneymiş gibi yetiştirilen çocuklar vardır. Beklentiler, vaatler, ödüller, cezalar… Oysaki bir çocuğu yetiştirecek en güzel şey sevgidir. Sevgisiz büyüyen çocuklar ne kadar başarılı olurlarsa olsunlar hayatları boyunca eksik olurlar.
Cihan’ın kayıtlar arasına gördüğü ve öylece izlediği sahne gibi aynı. Kendi oğlunu aşağılamaktan çekinmeyen, kızını “kendi normaline” uymadığı için döven adam torununu öpücüklere boğup onu ne kadar sevdiğini söyler gün gelir. Öyle hayatlar yaşar ki bazen insanlar koskoca adam babası kızını seviyor diye oturur ağlar ekran başında.
“Ben öyle bir çocukluk yaşadım ki, sanki böyle hiç bitmeyen bir hastalığım varmış gibi. Öldürmüyor ama ömür boyu süründürüyor.”
Özür dilemek, içinden geçenleri filtresiz şekilde hayat arkadaşına anlatabilmek büyük nimet. Bir zamanlar Nilüfer ve Cihan da birbirlerinden özür dileyebilen, birbirlerine karşı dürüst olabilen bir çiftken zamanla bambaşka bir noktaya evrilmişler… Zaman her şeyin ilacıdır evet, ama her şeyin fazlası da zehirdir.
Eveettt! Bu sefer eğlenceli sahnelerden uzak olsa da değindiği duygularla, hikayelerle; kalbimizde dokunduğu yerle bizi bolca hüzünlendiren bir bölümün yorumunun sonuna geldik.
O kadar çok üzerine konuşulabilecek, yorumlanabilecek, anlatılabilecek şey vardı ki yine bu bölümde de. Gücümün yettiği kadar anlatmaya çalıştım. Umarım siz de keyifle okumuşsunuzdur. İyi gelmeyen, hissettirmeyen ilişki o an noktalanmadığında nelerin yaşandığını göreceğimiz bir bölüm daha var önümüzde… Son bölüm yorumunda görüşebilmek dileğiyle…
O zaman dizinin bu haftaki bölümüyle dilimize dolanan o efsane şarkı ile bitirelim yazımızı yine…
“Zamanın eli değdi bize
Çoktan değişti her şey
Aynı değiliz ikimiz de“