tds_thumb_td_300x0
Kızılcık Şerbeti Bu Akşam Geri Dönüyor!

En son izlediğimiz bölümde Doğa’nın Fatih’e söylediklerini hatırlayanınız var mı? Dizinin ismine atıfta bulunurken toplumun yarasına da parmak basmıştı Doğa. “Biz kan kusarız ama kızılcık şerbeti içtik deriz,” diyerek hem Nursemaların hem Doğaların hem de nicelerinin hayatını birkaç kelimeyle özetlemişti. Dizinin, ekibin yaşadığı da buydu. Fakat onlar kan kusup kızılcık şerbeti içtim demediler, haklarını sonuna dek aradılar ve hukuk savaşını kazandılar.

Kan kustular ama kızılcık şerbeti içtim demediler

Biliyorsunuz ki dizi beş kez yayın durdurma cezası almış, Rtük sebep olarak da dizinin “Toplumsal cinsiyet eşitliğine ters düşen, kadınlara yönelik baskıları teşvik eden ve kadını istismar eden programlar içeremez” ilkesinin ihlal edildiğini sunmuştu. Normalde yayın akışında yer alan dizinin yerine de ansızın “İslamofobi,” belgeseli konulmuştu.

Konu sahiden “kadına yönelik istismar ve şiddeti teşvik eden” yayın olması mıydı?

Şahsi fikrim, alakası dâhi olmadığı. Çünkü ulusal kanalların her birinde çok daha fazlasını izliyoruz. Burada hedef gösterme yapmak istemediğimden sadece dizilerde yaşananlardan kısaca bahsedeceğim. Alenen gösterilen hiçbir otosansüre uğramayan torununa fiziksel ve psikolojik şiddet gösteren dedeyi, bir kadını zorla alıkoyan hastalıklı adamı, eşini cinsel birlikteliğe zorlayan ya da kelle paça çorbası yaparcasına kelle kesen ve bunu blurlamadan ekrana veren, kadını manavdaki bir meyve gibi alıp satan sahneleri onlarca kez izledik.

Konu gerçekten de istismar ve şiddet gibi görünmüyor değil mi?

Sansüre hepimiz karşıyız elbette. Fiziksel şiddet olduğu gibi izletilmeli mi yoksa senarist ve yönetmen şiddeti göstermeden onu seyirciye mi sunmalı bu tartışmaya değer bir konu. Fakat bizim konumuz Kızılcık Şerbeti’ne neden ceza verildiği.

Muhafazakar ve seküler ailelerin çatışmasını ele alan dizinin ceza aldığında yerine pek de bir ironik şekilde islamofobi belgeseli verildiğini söylemiştim. Ki zaten ekranda da izlemiştik, RTÜK’ün sunduğu program bir tesadüf müydü?

Elbette değildi. İzlediğimiz dizide muhafazakar ailenin bağnazlığını görüyoruz. Görüyoruz da dizide neye neden tepki gösterildiği de anlatılıyor. Domuz yavrucuklu duvar kağıdının neden odada bulunmaması gerektiği, kolonyaya neden tuz basıldığının anlatıldığı gibi. Bununla beraber islamda kadının yerini de, üç ayların kutsallığını da dinledik karakterlerden. Zekeriya sofraları kuruldu, depremzedelerden bahsedildi. Bunlara neden kulak verilmedi de Nursema’nın cinsel tacize izin vermediği, kendini korumaya çalıştığı ve nikahlı kocası tarafından pencereden itildiği sahne göze battı ve ceza aldı? Tekrarlıyorum, konu şiddetse niye ekranlarda onlarca dizi dönüyor? Tüm yayın akışının belgesellerle dolması gerekirdi, konu şiddet olsaydı eğer.

Kaldı ki seküler ailemiz de kutsanmıyor. Kıvılcım’ın din üzerine çıkışları ve tepkileri bir yana çocukları üzerine kurduğu görünmez bir baskı var. Otoritesi pek de sağlıklı değil. Reşit bir bireyi kürtaj için zorlamak, beden özgürlüğüne yapılmış bir baskı değil de ne?

Bence konunun şiddet ve istismar olmadığı konusunda anlaştık. Konu “islamı kötü gösterildiğine” inanılması. Pekâlâ… Gerçek bir hayat hikayesi olmasına karşılık neticede bir kurgu seyrediyoruz. Gündüz kuşağında islamı alaşağı eden programlar, geleneksel ve sosyal medyada konuşmalar yapan hocalar neden bir cezaya tabii tutulmuyor? Bu büyük bir muamma ama değil mi?

Her neyse…

Yapımcı Faruk Turgut durdurma cezasına karşı dava açmış, bayram sonrasında da sonuç açıklanmıştı. Dün itibariyle dizi yayın akışına eklendi ve iki haftadır süren durdurma cezası sona erdi. Yapım ve ekip verdikleri savaşı kazandı.

Sansüre hayır tepkileri

Önce dizinin oyuncularıyla başlayan hemen sonra başta Pınar Deniz olmak üzere meslektaşların, sendikaların ve yapım şirketlerinin gösterdiği sansür tepkisi sosyal medyada çığ gibi büyüdü ve günlerce konuşuldu. Bir dizinin beş kez durdurulması demek sadece oyuncuların değil kamera arkası ekibinde bir ay bir hafta maaşını alamaması demekti ve bu büyük bir haksızlıktı.

Şükür ki, dava kazanıldı ve set yeniden çalışmaya başladı. Kadın gücünü ve kadını kendi ayakları üzerinde durduğunu gördüğümüz bir diziyi ekranda izlemeye devam edecek olmaktan çok mutluyuz. Ekip adına çok sevindiğimizi, sansürün her türlüsüne karşı olduğumuzu da belirtmek isteriz.

İyi seyirler, unutmayın kraliçelerimiz bu akşam geri dönüyor. Kızılcık Şerbeti is coming!

Yasak Elma 172. Bölümde Neler Oldu? İzleyici Yorumları!

Yıldız, Julia ve Doğan’ın ilişkisini bitirmeye kararlıdır ve Doğan’a şartlarını söyler. Doğan ne kadar uğraşsa da Yıldız’ı vazgeçiremeyeceğini anlayarak bir karar verir. Handan geri dönmüş ve Selim’i bitirmek için harekete geçmiştir. Ancak Selim’in kimsenin bilmediği bir müttefiki olacaktır.

https://twitter.com/ayshesee/status/1648044908454739968?t=SaDK4kqBgeILmBX1cY19ew&s=19
Gülcemal Nasıl Bir Dizi? 1. Bölüm Yorumu

Başrollerini Ayda Aksel, Melis Sezen ve Murat Ünalmış’ın paylaştığı oyuncu kadrosunun devamında Edip Tepeli, Meltem Akçöl, Cahit Gök, Samet Kaan Kuyucu ve Nilay Erdönmez gibi başarılı isimlerin olduğu Gülcemal dizisi dün akşam Fox’ta yayın hayatına başladı.

Ben Sevo’nuz olarak bugün bir değişiklik yapıp farklı bir dizinin yorumlamasıyla geldim. O zaman ilk bölümünü izlediğimiz “Gülcemal” hakkında düşüncelerime geçelim.

Öncelikle karakterleri ufaktan tanıyalım:

Gülcemal(Murat Ünalmış): acıyla yoğurulmuş acıya doğmuş bir adam Gülcemal. Annesinin sevgisizliği, terk edişi, babasının annesi için onları yalnız bırakma pahasına intiharı onu kaskatı bir adama çevirmiş. Güçlü ve kudretli bir adam ve bu gücü kendi tırnaklarıyla kazıya kazıya elde etmiş. Tek bir arzusu var o da annesinden intikam almak.

Deva(Melis Sezen): Azimli, çalışkan işine aşık bir kadın. Güvendiği değer verdiği bir adamla(Mert) evlenmek üzere. Ailesini kaybetmiş ona aile olan insanlara yaslanmış oldukça vefalı biri. Hayatına aniden giren Gülcemal yüzünden tüm hayatı ters düz oldu ve olmaya devam edecek.

Zafer(Ayda Aksel): Gülcemal ve Gülemdam’ı aşık olduğu adam için ardına bile bakmadan terkeden kadın. Eski kocasından olan bu iki çocuğunu hiçbir zaman sevmemişken, aşık olduğu adamdan olan oğlu Armağan’ın üzerine titreyen aşkı için her şeyi silebilen bana göre gaddar bir kadın. Ama bu hikayenin en büyük temel taşı olacak bir karakter.

Mert(Edip Tepeli): Deva’nın nişanlısı kendisi avukat. Deva’yı sevdiğine inandığımız esnada aslında aldatan hatta başka bir kadını(Gülendam’ı) hamile bırakan bir adam olduğunu gördük. Deva ile evlenmek üzereyken Gülcemal’den korkup Gülemdam’la evlenen korkak bir adam.

Gülendam(Nilay Erdönmez): Gülcemal’in biricik kız kardeşi. Mert ile bir gece geçirdikten sonra hamile kalmış yalnız bir kadın.

İpek(Meltem Akçöl): Deva’nın öz olmasa da kız kardeşi, en yakını, dostu. Mantıklı ve anaç bir karakter.

Armağan(Samet Kaan Kuyucu): Zafer’in aşık olduğu adamdan olan en küçük oğlu. Yürüyemiyor tekerlekli sandelyede, ama oldukça iyi dost canlısı izlenimi yarattı ilk bölümde.

Vefa(Cahit Gök): Gülcemal’in sağ kolu, Gülendam’a aşık izlenimi aldım ama net bir şey belli etmedi henüz.

Gelelim hikayeye:

Dizi geçmişle başladı anneleri Zafer’in Gülcemal, Gülendam’ı babalarını bir adam uğruna terk edip gitmesiyle. Bu acıdan sonra bir de karısının o adamdan hamile ve mutlu olduğu haberimi alan babalarının intihar etmesi üzerine Gülcemal’in çocuk yaşta yaşadığı travma ve sevgisizliğin patlaması olarak gidip annesinin aşık olduğu adamı bıçaklayarak öldürmesiyle başladı.

Bir anne – oğul ilişkisinden çıkıp iki düşmana dönüşen ve intikam arzusuyla geçen yılların üzerine Gülcemal güçlenip yeniden annesinin olduğu topraklara Bursa’ya gelmesiyle asıl hikaye başladı. Deva’nın annesinin öldüğü Gülcemal’in çocukluğunun geçtiği o göl kenarında karşılaşan ikili biraz farklı bir ilk tanışma izlettiler bize. Deva Gülcemal’e önce ok ardadından da tokat attı bunun karşılığında da Gülcemal Deva’yı göle itti.

Gölden çıkıp Zafer’in evine giden Deva sayesinde Zafer Gülcemal’in döndüğünü öğrendi. Ardından çeyizi ve kına gecesi için eve geçen Deva İpek ve Armağan’la birlikte hazırlıklara devam etti. Ertesi gün ustalık yaptığı, Zafer hanıma ait olan halı dokuma iş yerinde oraya gelip kendisi için çalışması konusunda tehdit eden ve üç gün süre veren Gülcemal ile iyice korkan Deva her şeyi İpek’e anlatıp dertleşerek bir çıkış aradı ancak bulamadı.

Kına gecesinde olaylar patlak verip Deva yeniden Gülcemal ile karşı karşıya gelirken Mert de Gülendam’ın kendisinden hamile olduğunu öğrendi. Mert’in Gülendam’ı ve çocuğunu reddetmesinden sonra araba çarpan Gülemdam’ın hamile olduğunu hastanede abisi öğrendi. Gülcemal tehdit ve gözdağıyla Mert’i korkutup Gülendam’la evlenmeye zorla da olsa ikna etti. Aynı zamanlarda Mert’ten haber alamayan ve o gün düğünleri olan endişeli bir Deva izledik, tüm bu olaylardan habersiz akşama düğünü için hazırlık yaptı. Bu esnada olayların asıl sorumlusu olan Zafer hanım da tüm bu olaylardan haberdar fakat tepkisizdi. Farklı planları olduğu için yalnızca izlemeyi tercih etti.

Mert’in Gülendam ile evlendiğinden habersiz kendi düğünü için hazırlanan Deva Gülcemal’in verdiği üç gün süresinin dolması üzerine babasını kaçırdığını öğrendi. Hiç düşünmeden Gülcemal’e giden Deva ondan hiç beklemediği bir istek duydu. Kendisini.

Dizinin ilk bölümü hakkında düşüncelerime gelecek olursak oldukça akıcı ve dinamik bir iş diyebilirim. Sıkılmadan merakla izledim. Karakterlerin hayatları merak uyandırıcı, oyuncular da özenle seçilmiş oldukça başarılı oyunculuklar izledik. Klişeler ve abartı yerler var ama türk halkı sever böyle şeyleri. Özellikle yan karakterler daha gerçekçi geldi bana İpek oldukça mantıklı ve sağlam biri, Armağan çok merak uyandırıyor, Vefa açılmayı bekleyen kapalı kutu hissi veriyor, Mert hayattan alınmış bir karakter gibi hem gerçek hem merak uyandırıyor…

Senaryo biraz katı mı demeliyim bilmiyorum ama ben artık zorba başrollerden sıkıldığım için de olabilir daha sevecen bir erkek karakter tercih ederdim. Evet zorluklarla sevgisizliklerle büyümüş bir adam var ancak ne yaşamış olursak olalım bu kadar katılık hem insanın kendisine hem de çevresine zarar diye düşünüyorum. Açıkçası ben daha naif, düşünceli ve sevgi dolu erkek karakterler izlemek istiyorum -senaristlere duyurudur-. Tabi karakterin değişimi evrimi nasıl olur bunu ilerleyen bölümlerde göreceğiz. Belki de aşk gerçekten değiştiriyordur insanı..

Gülcemal her perşembe 20.00’da Fox’ta. Tüm ekibi tebrik eder ve emeklerinin karşılığını almalarını dilerim.
Bugünlük benden bu kadar hoşça kalın…

Taçsız Prenses 10. Bölüm Yorumu

Geçen hafta sezonun son 10. bölümünü gördük. Bu salı yeni bölümü olmayan, Sümeyye’yı şimdiden özledik. Bu yüzden en önemli gizemi öğrenmek için yeni sezonda buluşmayı dört gözle bekliyoruz: İştar’ın babası kimdir ve bu karakter diziye ne getirecek?

Masal’ın annesinin ameliyata gönderildiği sahneleri görebildik. Fuat’ın nasıl değişmeye çalıştığını görebiliyorduk ama ne yazık ki Masal’ın güvenini kazanmak çok zor ve sonunda bunu başarabilecek mi bilmiyoruz. Bir yandan, hatta bazı noktalarda pişman oldu ama tüm davranışlarını hatırlarsanız, o zaman Masal anlaşılabilir.

Bu bölüm çok heyecanlıydı Tabii ki en gergin an Evgin’in tutuklanmasıydı. Sonunda Şahin’i bu razı olup olmayacağını ve Yagümr uğruna onu suçlamayı kabul edip etmeyeceğini de bilmiyoruz. Bu durumdan hem Yağmur’un acısını hem de Masal’ın acısını görebildik.

Pasta yaptığı anda bu diziyi biraz daha eğlenceli hale getirebilen Merve Bulut’un yine harika bir oyun izledik ve İştar’la oynadığı rol ile seyircinin sevgisini kazandığını düşünüyorum. Aslında Neşe karakterini bölümlerde daha çok görmek isterdim, umarım yeni sezonda daha çok olur.

Bu bölümde birçok soru cevapsız kaldı. Umarım gelecek sezon, konusu ve iyi reytingleriyle bizi daha çok memnun eder!

Veda Mektubu 6. Bölüm Yorumu

Başrollerini Nurgül Yeşilçay, Bennu Yıldırımlar, Selim Bayraktar, Rabia Soytürk ve Emre Kıvılcım’ın paylaştığı pazartesi akşamları Kanal D’de yayınlanan Veda Mektubu dizisinin 6.bölümünü yorumlamak için geldim. Yine yeniden…

Geçtiğimiz bölüm Aslı’nın Ziya’ya mektuptan haberinin olduğunu annesiyle geçmişlerini bildiğini söylemesiyle ortaya bomba atıp bitmişti. Bu bölüm Aslı Ziya ile bunu konuşurken diğer bir odada Seher’in Mehmet’i doldurmasıyla devam etti.

Ziya geçmişin sancısını çekmeye yeniden başladı. Yıllardır Alanur’un korkup yapamadığını düşündürten bir mektupla kendini avutuyordu ama aynı mektuptan Alanur’da da olduğunu aslında tüm hayatlarının, aşklarının, heveslerinin, geçmişlerinin ve geleceklerinin birinin onlara oynadığı ucuz bir oyun yüzünden yok olduğunu öğrenmesi tüm kabuk bağlamış yaralarını kanattı.

Geçmiş gitmiş diyemedi çünkü hâlâ Alanur’a karşı hissettiği aşk var. Mektubun peşine düştü, önce onlara mektupları getiren Nevzat’la konuştu. Nevzat yalan söyleyip Seher’i ele vermedi hâlâ bazı şeyler sır kalmaya devam ediyor ama bu kadar şeyden sonra ne kadar saklanabilir ki?

Peki ya Ziya Alanur yüzleşmesi… o kadar güzel o kadar duygu yüklüydü ki ağlamayan duygularını aldırmıştır. Kırgınlıklarını o kadar güzel dile getirdiler ki onlarla birlikte yaşadım o 28 yılı. Çocuklarının evliliklerine karşı çıkmalarına rağmen onların aşklarına özenmeleri beni yüz yerimden bıçakladı. Birbirlerinden uzak kalma sözü verdiler ama çok da tutulmayacak gibi…

Geçelim Aslı ve Mehmet’e rüzgar onlara dokunmaya kıyamaz ama Seher kıyıyor. Mina’nın karakolluk olması ve Aslı’nın ona yardım etmesini Seher büyüte büyüte Mehmet’e anlattı sonra tabii aralarında bir tartışma yaşandı ikisininde kendi açılarından haklı olduğunu düşünüyorum. Mehmet karısının ondan bi şey gizlemesine kızdı Aslı da Mina’nın güvenini boşa çıkarmak istemedi. Bu konuyu belki bu kadar uzatmazlardı ama daha sonrasında Aslı Mehmet’i mutfakta Hatice ile konuşurken görünce olay başka boyuta gitti. Ayrı uyudumaları beni bi tık yaraladı açıkcası.

Ertesi gün Mehmet Alanur’la konuşmaya gittiğinde hiç beklemediği bir şey öğrendi. Evlendikleri için Aslı’yı okuldan attıklarını Alanur Mehmet’in yüzüne vura vura söyledi. Oradan çıkan Mehmet ne yapacağını bilemez bi şekilde Aslı ile buluşup bunu ona söyledi. İkisi de bu soruna çözüm bulamayınca Mehmet’in ağzından o yüreğimizi ağzımıza getiren kelime döküldü “boşanalım”. Çaresizlikle söylediği sözler Aslı’yı kızdırsa da iki tarafta birbirini anlayıp tatlıya bağladı çok şükür.

Okul olayı Aslı’yı çok üzse de onların sevgileri ikisini de ayakta tutmaya yetiyor. Çok tatlı, aşık sahnelerini de izledik özellikle mutfakta birlikte tatlı yaptıkları yer favorim gözümden kalpler fışkırdı resmen.

Bu bölüm biraz da Beste’nin hikayesine girildi. Kocasıyla aslında sanılanın aksine iyi bir evliliğinin olmadığını, şiddet gördüğünü öğrendik. Ben çok şaşırdım açıkçası karıcım karıcım diyerek dolanan bir adamdı Hakan. Şiddet konusunda dizinin verdiği mesajlar çok açık ve netti Beste saklamaya devam etmek isterken bunun yanlış olduğu çok güzel aktarıldı. Gelecek bölümlerde Beste’nin hikayesini çok merak ediyorum.

Gelelim bölüm sonuna…
Veda Mektubu ama Hatice’nin intihar yolu.
Hatice kendini de yaktın bizi de be kızım. Seher’in ve annenin dolduruşlarına gelip Mehmet’ten ümidi kesemedin sonra da tüm bölüm hakkın rahmetine kavuşmak için uğraştın. Keşke en başında böyle olmasaydı sana ümit verilmeseydi ama biri seni istemiyorsa istemiyordur bu ısrar niye? Gerçekten ölmek mi istedi yoksa mağduru oynamak için bilerek mi yaptı orası da muamma tabii. Bu bölüm çok fazla Hatice’ye maruz kaldık umarım gelecek bölümlerde biraz daha dengelenir bu durum. Bölüm Hatice’nin hastaneye kaldırılması ve tabii yine herkesin Aslı’nın üzerine gitmesiyle bitti. Bakalım haftaya bizi neler bekliyor?

Fragmandan anladığımız kadarıyla Aslı hastanede daha fazla kalamıyor hem Seher hem Hatice’nin annesi üzerine fazla gitti diye tahmin ediyorum Aslı da annesiyle birlikte gidiyor Mehmet karısını almaya gittiğinde Alanur izin vermeyince Mehmet de karısını orda bırakmak istemediği için çareyi Alanur’u da Karlı malikanesine davet etmekte buluyor. Aslı bu duruma itiraz ediyor gibi ama ardından Alanur herkes sürpriz yapıp mükemmel stiliyle Karlı malikanesine giriş yapıyor.
Haftaya güzel bir bölüm bizi bekliyor.
Veda Mektubu her pazartesi saat 20.00’da Kanal D’de.

error: Korunan İçerik!