İki Yaralı Çocuk: Nilüfer ve Cihan

İki Yaralı Çocuk: Nilüfer ve Cihan

İlk ve Son’un insana hayatı ve hayattaki yerini sorgulatan; duygu durumunu alt üst eden üçüncü bölümünün ardından konuşmak üzere yine buradayım 😊 Hüznüyle neşesiyle, acısıyla dinginliğiyle ve de Nilüfer ve Cihan ile bir bölümü daha geride bıraktık. Duygularla dolu bir içerik ve her zamanki gibi inanılmaz detaylarla dolu bir senaryo vardı bu bölüm de.

Eğer hala okumamış olan varsa dizinin ikinci bölümü için yaptığım yoruma buradan ulaşabilirsiniz. Bu bölüm de her bölüm olduğu gibi bazı duygulara, hislere ve anlara odaklanmış Nilüfer ve Cihan adına fazlasıyla özel bir bölümdü. Yorumlaması eminim yine çok keyifli olacak. <3

Ve geldik her yorumumda olduğu gibi yazının “spoiler alert” bölümüne. Bu uyarıdan sonrasını henüz bölümü izlememiş olanların okuması tavsiye edilmez. Bölümü izledikten sonra bekleriz efendim 😉

!!! SPOİLER ALERT !!!

Düğün ve cenaze; helalleşme ve hesaplaşma. İnsanın yeryüzünde kapladığı alandan ve aldığı nefesten mi ibarettir hayat? Mevzu hayatta kalmak mıdır, yoksa yaşamak mı? Bu bölüm insana, sevgiye, yaşamaya ve hayattaki yerimize odaklandık biraz Nilüfer ve Cihan üzerinden.

Sevgisiz büyüyen kız çocuklarına, başı bir kez olsun okşanmamış erkek çocuklarına, tercihleriyle yargılanan insanlara yeni bir pencere açmış Hakan Bonomo. İşin içine duygular, oyunculuklar ve çekim girince de efsane bir iş çıkmış ortaya.

Haydi gelin hep beraber bu duygu karmaşasında kaybolmaya başlayalım!

Doğayı Sev, Nilüfer’i Koru

Dizi, daha ilk tanıtımlarından itibaren işleyeceği temalardan birinin bağımlılık olacağını göstermişti takipçilerine. Bu aslında ince bir ip üzerinde yürümek gibi bir şey. Ve bu ekip bunun üstesinden de başarıyla geldi. Bu bölümde de Nilüfer’in bağımlılıkla tanışmasını ve baş etme (!) yöntemlerini gördük.

Bağımlılıkla güvendiğin ve sevdiğin insanlar tarafından nasıl tanıştırıldığını; “bir kereden bir şey olmaz” cümlesinin insanı nerelere, nelere sürükleyebileceğini gördük bu bölüm.

İşin ciddi kısmından çıkarsak Cihan’ın aklı beş karış havada olan Nilüfer ile uğraştığı ve aynı anda otoriter kayınvalidesine karşı da kontrolü elde tutmaya çalıştığı sahneleri izlemek çok keyifliydi!

O annesinin sözünden çıkamayan genç kadın Nilüfer’in zihni devre dışı kaldığında neler yapabildiğini, nasıl çocuklaşabildiğini ve aslında çocukken de pek çok şeyle yüzleşmiş olduğunu görmemizi sağladı bu sahneler.

Şeker Düdüklü, Anılar Buruk

Babanızın sizi aslında hiç istemediğini öğrendiğiniz anı ya da sizi hiç tanımadığını fark ettiğiniz bir anı unutabilir miydiniz? Hiç sanmıyorum. Nilüfer de babasını annesine “neden kürtaj olmadın?” haykırışını yaparken duyduğunda küçük bir çocuktu ve buna rağmen zihnine kazımıştı o anıyı.

İnsan tuhaf bir varlık… Önce acı anılarını bir daha ulaşamayacağını düşündüğü bir yere gömüyor, sonra da hiç alakasız bir anda gün yüzüne çıkarıyor. Nilüfer’in de yaptığı buydu aslında. Babasıyla geçirdiği en güzel anlardan birinin ardından duyduğu cümlelerin yüreğine bıraktığı yükü Cihan ile paylaştı. Ve ne yazık ki bu hikayede babasından yaralı olan sadece Nilüfer değildi.

Nilüfer’in babası bencil, Cihan’ın babası narsist karakterler. Biri ardında bırakacağı kızını bir an bile düşünmemiş, diğeri ise “istediği gibi” olmadığı için iki çocuğunu birden yok saymış, hayatı onlara dar etmiş.

Bence Nilüfer ve Cihan’ın ilişkilerinin en temelindeki sorunlardan biri de bu zaten. Sevgisiz bir ailede büyümek

Ayrıca son tartışmalarının da neden ilişkilerinin kopma noktası olduğunu daha iyi anlıyoruz bu sahne ile beraber… Cihan, Nilüfer’in kızını istemediğini söyleyerek Nilüfer’in en büyük iki yarasını aynı anda kanatmış yeniden.

Annesi tarafından sevilmemesi ve babası tarafından istenmemesi…

Nilüfer küçükken (ki kızı ondan çok daha küçük bu an yaşanırken) babasından duyduğu cümleleri unutamadığından kızı Elif’i bundan korumaya çalışmış aslında Cihan’a durmadan “Sus.” diyerek. Ancak Cihan durmadığında cümlesini bitiremese de ilişkilerini bitirmiş oluyor.

Vedalaşmalar ve Hesaplaşmalar

Nilüfer ve Cihan’ın tüm koşuşturmadan, sorumluluklardan ve mecburiyetlerden kaçıp soluğu Nilüfer’in babasının teknesinde aldığı sahne bence bölümün en iyi sahnelerinden biriydi. Teknenin isminin “Lotus” olması da bir tesadüf mü bilemedim Bilirsiniz birebir aynı çiçekler olmasalar da oldukça benzer Nilüfer ve Lotus çiçekleri birbirine. Belki kızının adı diye teknesine ona uygun bir isim vermiştir, belki de tam tersi teknesi gibi kızı da onun kaçış noktası olsun diye.

Cihan’ın ortadan kaybolduğu anda Nilüfer’in babasını –muhtemelen– en son hatırladığı haliyle görmesi, onunla arasındaki hesabı kapatması ve vedalaşması… Öyle özeldi ki. Düğününe babasını görmeden gitmedi, sanki en başından beri amacı buydu gibi hissettirdi bu bana…

“Seçiminle dünyaya kafa tuttuğunu bile düşünüyorum bazen. Canımı en çok yakan gitmen olmadı bu yüzden. Hiç var olmadığını fark etmek oldu.” – Nilüfer

Nilüfer içindekileri döktü hayalindeki babasına. Ona kızgın değildi ama kırgındı. Onu yeterince sevmediği için, şahit oldukları için, yanında olmadığı için… Babasından yara almış olan kızlardan sadece biriydi Nilüfer.

Ailesel Ayrılıklar

Düğün günü Nilüfer için bir milattı aslında. Eski hayatını geride bırakıp kendi olduğu, her duyguyu kendi için yaşadığı, hata yapma özgürlüğü olan yeni bir hayata başlıyordu. Babasıyla hesaplaşıp vedalaştıktan sonra geriye tek kişi kalmıştı, annesi.

Kurallarla büyütülmüş, “bir günden bir güne ailesini üzmemiş” bir kız Nilüfer. Kurallara uymuş ve uyarılmaya fırsat bile bırakmamış. Annesinin ideal evlat yetiştirmek sandığı şeyin bir köle eğitmekten farkı olmadığını en çok hissettiği an, haykırdığı an oluyor Nilüfer’in de.

Zaten insanlar birkaç şekilde içinden geçenleri haykırıyor. Bunlardan biri özgürlüğün tadını aldıktan sonra biri de kaybedecek hiçbir şeyi kalmadıktan sonra.

“Beni sevmekten başka hiçbir şey yapmadığını söyledin değil mi bir de? Belki de o saf sevgi değildir anne. Belki de o sevgiye bulanmış bir işgaldir. Bana hata yapma şansı bile vermiyordur.” – Nilüfer

“Sen Bizi Niye Sevmedin Baba?”

Ablasının ebediyen aralarından ayrılmasıyla hiçliğin ortasına düşmüştü Cihan. Nilüfer ile ayrılmıştı, aile kurmada çuvallamıştı. Şimdi ise hayatı boyunca belki de tutunduğu tek dal olan ablasını kaybetmişti. Bu yüzden babasına duyduğu öfkeyi hayal etmek hiç de zor değil.

İnsan kayıpların ardından yaşanmamış ihtimalleri düşünmeye dalar. Hayal kırıklığı ağır basar, öfkelenir. Her şey daha başka olabilecekken neden en kötüsü olmuştur? Cihan da ablasının ölümüyle bu gerçeklerle yüzleşti aslında. Hayat kısaydı ve hataların her zaman geri dönüşü yoktu. Mesela ablası tüm kırgınlıklarıyla gitmişti.

Cihan’ın babası ise kızının toprağa girdiği gün bile çocuklarını hor görebilen, onlara “neyiniz eksikti?” diye sorabilen bir adam. Sanki pişmanlığını bile öfkesiyle kapatmaya çalışıyor gibi… İşin acı tarafı ise yaptığı her şeyin bir yandan da farkında olması. Kızını yaraladığının farkında olsa da içten içe kızının bunu hak ettiğini düşünmekten, oğlu karşısında paramparça olmuş bir halde “bizi niye sevmedin?” diye sorarken ona tokat atmaktan çekinmiyor.

Acı, hesaplaşmayı da beraberinde getiriyor. Ne demiştik? Zaten insanlar birkaç şekilde içinden geçenleri haykırıyor. Bunlardan biri özgürlüğün tadını aldıktan sonra biri de kaybedecek hiçbir şeyi kalmadıktan sonra.

“Ya o kırdığın kalbi Allah seviyorsa baba? Bilemezsin. Bilseydin ödün kopardı, dokunamazdın.” – Cihan

Son Şans

Ebediyete göçenlerin, hesaplaşmaların, vedaların ardından iki kişi kalmıştı geride: Nilüfer ve Cihan. Yıkıntıların arasında yine ikisi kalmıştı yan yana… Ölümle yüzleşmişlerdi, pişmanlıklarla, geri dönülmesi mümkün olmayan hataların sonuçlarıyla… Bundandı belki de Cihan’ın son bir şans istemesi bu şansı iyi kullanacağına inanarak. Belki de bu yüzdendi ansızın bir köpek dostlarının onlara doğru koşması ve dizlerinin dibinde yatması… Co, onlara bir ihtimal verecekti. Ya mutluluğun anahtarı ya da kullanılan son şans.

“Biliyorum beni öldürmek istiyorsun ama son şansımız olsun mu Co?” – Cihan

İlk bölümde görmüştük, Cihan Colombo’ya veda etmek istemiyordu. Sebebi tam da buydu işte. Colombo, Cihan için sadece bir hayvan dostu değil, aynı zamanda Nilüfer ile olan ilişkisinin son şansıydı. “Biliyorum öldürmek istiyorsun beni. Ama son şansımız olsun mu Co? demiştim. Şimdi biz Co’ya veda mı edeceğiz? Bize veda mı edeceğiz?” demişti Cihan Nilüfer’e. Bundandı Colombo’yu yaşatmak için çırpınışı, kızına sözler vermesi… Ki Cihan verdiği sözlerin hiç birini tutamamıştı.

Eveettt! Biraz eğlenmeli, bolca hüzünlenmeli bir bölüm yazımızın daha sonuna geldik. İlk ve Son üçüncü bölümünde hikayesiyle, oyunculuklarıyla hepimizi bir dağıttı kabul edelim. 🙂 Umarım keyifle okumuşsunuzdur. Ben diziyi izlemekten de yorumlamaktan da büyük keyif alıyorum. Yapımda emeği geçen herkesin emeğine sağlık!

O zaman dizinin üçüncü bölümüyle dilimize dolanan, ritmine rağmen içimizi sızlatan o şarkı ile bitirelim yazımızı…

“Hadi baba gene yap
Gene yap baba, gene yap
Hadi baba gene yap
Gene yap baba, gene yap”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: Korunan İçerik!