Toksik İlişki 101: Nilüfer Ve Cihan
Yeni bir İlk ve Son bölümü ve yine ben 😊 Biliyorsunuz İlk ve Son ikinci sezonuyla 24 Ekim’de BluTv‘de yayın hayatına başladı. Dolu dolu bir içerik ve dikkatimi çeken fazlaca detay var içinde. Bu yüzden bu projenin yorumunu yapıyor olmak çok kıymetli benim için. Dizinin ilk bölüm yorumunu da yapmıştım, dileyenler buradan okuyabilirler… İkinci bölüm de 31 Ekim (Perşembe) akşamı yayınlandı. Ve dizi ekibi ilk bölümün de üstüne çıkan kalitede bir ikinci bölümle karşımıza çıktı. Ve işte Nilüfer ve Cihan’ın hikayesi…
Gözlerimiz kimi zaman buruk duygularla, kimi zaman hüzünle doldu… Hissettirdikleri duygularla, replikleriyle, atmosferiyle ve aslında tanıdığımız, bizden olan gerçek hikayelerle kalplerimize dokunmaya devam etti bu harika ekip.
Bugün Nilüfer ve Cihan’ın ilişkilerinden ve ailelerinden bahsedeceğiz genel anlamda. Çünkü özellikle bu bölüm toksiklik temasını çok daha yoğun hissettiğimiz bir bölüm oldu. Üzerinde durulacak çok konu var ancak ben dilim döndüğünce anlatmaya çalışacağım derdimi.
Her zamanki gibi yazının “spoiler alert” kısmından sonrasını henüz bölümü izlememiş olanların okuması tavsiye edilmez. Bölümleri izledikten sonra bekleriz efendim 😉
!!! SPOİLER ALERT!!!
Diziden yaptığım şahsi çıkarımlarıma, yorumlarıma ve varsayımlara eşlik etmeye hazırsanız başlıyoruz! Sıkı tutunun!
Başarılı Kız İşe Yaramaz Oğlan İlişkisi
Dizinin ikinci bölümünün ilk sahnesinden başlayarak hissettirilen bir “aşağılık kompleksi”, halk arasındaki adıyla “davul bile dengi dengine” sorunsalı hâkim Cihan adına. Şakayla karışık nabız yoklaması, zengin-fakir ayrımına fazla takılması ve kendini hep eksik hissetmesi…
Cihan, bir zamanlar torpil kabul etmeden kendi ayakları üzerinde duran Nilüfer’e aşıktı aslında. Başarısını takdir ettiği Nilüfer’in bu durumundan bir süre sonra rahatsız olmaya başlıyor. Çünkü meslek durumları, ailelerinin durumları ve çevreleri birbirinden çok farklı. Yetersizlik hissi baş gösterince insanın gözü sevdiği insanı bile görmeyebiliyor.
Resmen ayrı dünyaların insanları!
İlk zamanlar aşktan fark edilmeyen şeyler zamanla, sık sık karşısına çıktıkça canını sıkar olmuş Cihan’ın. Sadece Cihan’ın değil aslında. Nilüfer’in de aynı şekilde. O da en başından Cihan’ın kendine has tarzına, yazarlık peşinde gidişine vurulmuşken, ilişki ilerledikçe o tarz onun için de bir “heves”ten öte olamamış. İlişkileri gibi kendileri de yıpranmış ve hisleri de düşünceleri de değişmiş zamanla.
Dizideki deniz-su temasının da bu tarz bir metafor olduğunu düşünüyorum. Suyun altı aşkın en dorukta olduğu yer. Her yer sessiz, dışarıdan gelen sesler boğuk, anlamıyoruz onları. Dışarıda ne olduğunu göremiyoruz çünkü iyi ve hafif hissediyoruz. Ama zamanla suyun üstüne yaklaştıkça hatta yüzeye çıkınca berraklaşıyor her şey. Ağırlaşıyoruz evet ama net bir şekilde görüyoruz da aynı zamanda…
Kalıplarla Büyütülen Çocuklar
Nilüfer de Cihan da baskılarla yetiştirilen çocuklar olmuşlar. Ailelerine ait belli kalıplarla büyütülmüşler. Tavırlarından, hareketlerinden bunları anlamak mümkün… İkisi de yetiştikleri koşullara karşı oluşturmuşlar karakterlerini. Düzen bozulduğunda gerçek kişiliklerinin ortaya çıkacağından habersiz…
Cihan’ın babasının annesine yaptığı muamele, kendileri gibi olmadığı için –muhtemelen– evlatlıktan reddettiği ablası…Korkutularak büyütülmüş Cihan. Hala içkisini babasından gizli içmesinden, içten içe söylense de babasının karşısında sesi çıkamayan bir genç adam. Ablası isyan etmiş ve gitmiş ama Cihan kalmış. Babasına asla hak vermemiş ama baş da kaldıramamış.
Nilüfer ise annesinin babasına olan nefretiyle büyümüş, “annesinin her şeyi” olduğu için onun her istediğini yapması gerektiği düşüncesiyle korkutulmuş, yiyeceği lokmaya kadar hesaplanarak yedirilerek büyütülmüş bir çocuk. Kaç yaşına gelmiş olursa olsun annesi tarafından annesinin sağlığıyla tehdit edilen bir genç kadın. Annesi tarafından manipüle edilerek yetiştirilmiş Nilüfer kendisi fark etmese de. Beyninin bir köşesinde sanki anne figürü olarak şikayetlerine rağmen annesini almış.
Benzer ruhlar birbirini bulurmuş ya, o hesap bu durum da. Nilüfer ile Cihan da böyle bulmuşlar sanki birbirlerini. Bir yanlarının çocuk kalmasına da yaşadıkları tutkulu ilişkiye de toksik ilişkiye de ışık tutuyor bu geçmişleri.
(Ayrıca belirtmeden edemeyeceğim görseldeki sahnede Nilüfer’in elinde ilk bölümdeki şeker vardı. Var bu şekerin bir hikayesi, durun bakalım.)
Kızlar Annelerinin İkinci Hayat Şansı Mıdır?
Nilüfer ve Cihan biri narsist diğeri sessiz iki ebeveyn tarafından yetiştirilmişler. Bilirsiniz böyle durumlarda insanlar ikiye ayrılır: Yaşadığını yaşatanlar ve yaşadığını yaşatmayanlar.
Onlar da bu konuda ayrı düşmüşler. Nilüfer baskı altında yetişmenin zorluklarını bilse de zihnindeki anne figürü kendi annesi kalmış. O da annesinden gördüğünü ister istemez kızına uygulayarak kilosuna, sağlığına “takıntılı” şekilde dikkat etmek için kurallar koymuş. Üstelik çevresinden de bu kurallara uymalarını beklemiş.
Cihan’ın önünde ise ablası gibi bir örnek var kendi hayatının yanında. O babası gibi bir baba olmamaya adamış kendini. Hatta ilk tanıtımda da bu konuda bir repliği vardı. “Nasıl bir baba olmam gerektiğini bilmiyorum ama nasıl bir baba olmamam gerektiğini gayet iyi biliyorum.” diye. Cihan baskı altında yetişmenin ne denli zorlu olduğunu zihnine kazımış ve Nilüfer’in bu haline tamamen zıt bir çizgide ilerlemeye çalışıyor ısrarla.
Çalışıyor diyorum çünkü çiftimiz ateş ve barut gibi olduğundan bu konu üzerinden de ansızın parlayabiliyorlar. Cihan çok fazla rahatken ve Elif’e tolerans gösterirken Nilüfer otoritesinin sarsılmasına tahammül edemiyor gibi görünüyor sahnelerde içten içe. Bu da bize yıllar önce Cihan’ın Nilüfer’in annesiyle tanıştığı sahneyi hatırlatıyor…
Keşke anneler kızlarını ikinci bir hayat fırsatı olarak görmese değil mi Nilüfer? – Cihan
Kıskançlık Hastalığı, Aşağılık Kompleksi
Bölümün ilk sahnesinden itibaren Cihan’ın hissettiği eziklik duygusuna, aşağılık kompleksi durumuna gönderme yapılmıştı. Bundan ilk başlıkta da bahsetmiştim. Bu duygunun tamamen açığa çıktığı an ise Nilüfer’in arkadaşlarıyla yaptığı konuşma esnası oldu.
Cihan, Nilüfer’in avukat arkadaşı ile laf dalaşına giriyor gördüğü rüya üzerinden. Ve mevzu bir anda “siz-biz”e dönüp kavgaya dönüşüyor… Bana sanki avukatın amacı da buymuş gibi geldi. İyi niyet de olabilir, kötü niyet de bunu anlamak pek mümkün değil. Ancak Cihan’ın damarına basarak bu yönünü göz önüne çıkarmak istedi.
Bu kavga bir yandan dizideki gerilimi biraz azalttı bence esas kavga öncesi. O gün orada bir olay olacaktı ve bunu herkes biliyordu. Bir nevi enerji boşalması yaşanmış oldu ki Nilüfer’in de sinirleri boşaldı bu anlarda. Çünkü o da ait olduğu yerle Cihan’ın durduğu yer arasındaki uçurumun farkında ve yüzüne en net vurulan an belki de bu andı. Ki aynı zamanda ilişkilerinin tamamen olmasa da en büyük darbeyi aldığı noktalardan biriydi.
Bir Zamanın Sırları, Şimdinin Kozları
Aşk devam ettiği halde de bitebilir bir ilişki. Ve bunu pek çok şeyden anlayabiliriz. Ancak bunlardan en belirgini bir zamanın sırlarının kozlara dönüşmesidir.
Nilüfer, Cihan’ın babasının “maymun” benzetmesi kötü bir anı kalmasın diye dövme yaptırmıştı. Şimdi ise Cihan’ı babasının sözleriyle, tamamlayamadığı kitabıyla, başarısızlığıyla vurdu. Zaten bir yetersizlik yaşarken ona kendinin de böyle düşündüğünü söylemeye çalıştı aslında. Cihan ise bir zamanlar Nilüfer’in kendi annesine bile savunmuştu Nilüfer’i. İmkanlarını kullanmayıp kendi çabasıyla başarı elde eden sevgilisiyle gurur duyuyordu. Şimdiyse bu başarıya tahammül edemediğini belli etmekten çekinmiyor hatta çalışıp kızını ihmal ettiğini bile söylüyor.
İkisinin de tahammül edemediği şey ise kızlarından, Elif’ten vurulmak… Nilüfer, Cihan’ın babalığını sorgulayınca Cihan da Nilüfer’in anneliğini sorguladı. Nilüfer’in taştığı nokta da burası oldu. Halbuki onlar kavga ederken kızlarının ne hale geldiğini o an görseler her ikisinin de hataları olduğunu kabul ederlerdi.
Nilüfer’in eline geçen şeyi Cihan’a fırlatmasıyla duruldu ortalık. İkisi de irkilip kendine geldi, ancak çok geçti. Cihan’ın “Ayrılmak mı istiyorsun?” sorusu, Nilüfer’in hızlıca kafa sallaması, son kez alına bahşedilen öpücük ve gidiş…
Gitmeleri severdi. Bazen kendisi giderdi, bazen kendisi kalır ruhu giderdi ama illa giderdi. Sonra hayattan da aldı hevesini gitti. Bir daha da geri dönmedi.
Burada Hazal Subaşı ve Ulaş Tuna Astepe‘ye bir parantez açmamız gerekiyor. Kavga sahnesinin ilk anından son anına yükselişleri, duraklamaları…. Seslerini, mimiklerini kullanmaları… Büyüleyici ve müthiş etkileyici bir sahneydi. Mesleklerine, yeteneklerine saygı duyduğum bir andı.
Bir ilişkideki kriz anını o kadar güzel yansıttılar ki… Emeklerinize sağlık, harikaydınız!
En son sahnede ise 2015-2023 geçişleri müthişti. Bir ilişkinin evrelerini, nereden nereye geldiğinin çok net bir anlatımıydı. Dizinin ana fikri gibiydi… Aradan geçen yılların Nilüfer & Cihan ikilisinden neler götürdüğünü daha net gördük böylece.
Aşık olmakla sarhoş olmak beyinde aynı etkiyi yaratıyormuş. Gerçi insan kusunca rahatlıyor da keşke kalp de kusabilse…
Son anda ise Nilüfer’in bacağı kesilmiş halde otururken kusması sanki bu repliğe atıf gibiydi. Nilüfer’in sabrı taştı, sözleri döküldü ve kalbi kustu. Şimdi Cihan düşünsün!
Okuyan herkese bin teşekkür… Şimdi de dizinin önce tanıtımıyla sonra da ikinci bölümüyle dilimize dolanan o şarkı ile bitirelim yazımızı…
Geri dönmek inan içten değil
Hani var ya tutamazsın kendini
Bir ümitle ya olursa dersin hep
Bile bile herşeyin bittiğini