tds_thumb_td_300x0
K-Drama | Touch Your Heart: Kalbine Dokun

Touch Your Heart, bir diğer adıyla Reach of Sincerity,  genç ve şımarık bir oyuncu Oh Yun Seo ve hırslı ve adalete aşık bir avukat Kwon Jung Rok arasındaki ilişkiyi anlatan bir romantik komedi dizisi. Yegeo tarafından yazılmış Reach of Sincerity adlı internet romanından uyarlanmış. Baş rollerde ise Goblin dizisinde birlikte izlediğimiz Yoo In Na ve Lee Dong Wook var. 😍💘 Henüz 2 bölümü yayınlandı.

Oh Yun Seo (Yoo In Na) ünlü bir oyuncudur, fakat adının karıştığı skandallar yüzünden uzun süredir oyunculuk yapmamıştır. Bir gün, ünlü bir senaristin yazdığı bir dizinin senaryosunu okur ve baş rolde oynamaya karar verir. Ancak senarist onu oynatmak için bir şart koşar; Oh Yun Seo’nun canlandıracağı karakterin mesleği konusunda eğitim alması gerekmektedir. Çünkü oyunculuğu pek iyi değildir, güzelliği de senaristi etkilemesi için yeterli olmaz. Bu yüzden hukuk üzerine eğitim almak üzere Always Hukuk Bürosu’nda avukat Kwon Jung Rok’un sekreterliğini yapmaya başlar. Ne yazık ki Jung Rok, hiç de kolay bir insan değildir ve Yun Seo ile anlaşmaları zaman alacaktır.

Kwon Jung Rok (Lee Dong Wook), çevresindeki insanlar tarafından kibirli ve soğuk görülen, adalete ve işine düşkün bir avukattır. Her zaman adil olmaya çalıştığı ve davaları kazandığı için müvekkillerinin ve insanların güvenini kazanmıştır. Bir gün, patronu ünlü oyuncu Oh Yun Seo ile çalışmasını ister. Jung Rok başta karşı çıkar ama kabul etmek zorunda kalır. Güzelliğiyle öne çıkan Yun Seo ile anlaşmak onun için zordur. İşine karışılmasını ve rahatsız edilmeyi sevmez. Oh Yun Seo ise bunun aksine capcanlı bir kişiliğe sahiptir.


Buradan sonrası tamamen benim yorumum artık. Dizi tanıtımı az önce bitti arkadaşlar 🙃 Sürçülisan edersem şimdiden affedin.

Dizinin tanıtımlarını ilk gördüğümde çok sevdiğim çiftimi harcarlar diye çok korkmuştum (Hazır Lee Dong Wook ve Yoo In Na bir araya gelmişken sağlam bir hikâye görelim diyordum 🙄) ama izlemeye başladıktan sonra fikrim değişti. Gerçekten çok hoşuma gitti Touch Your Heart. Romantik komedi olmasına rağmen basite kaçılmamış, güzel ve sağlam detaylar eklenmiş bence. “Daha 2 bölüm oldu, nereden anladın yahu” demeyin, eğer izlediyseniz ya da izlerseniz 2.bölümü izlediğinizde ne demek istediğimi anlayacaksınız.

Bu arada, değinmeden edemeyeceğim ama ilk bölümdeki Descendants of the Sun göndermesi harika değil miydi? 😂 Yoo In Na’nın Jang Ki Yong ile sahnelerine çok güldüm. Jang Ki Yong’u biliyordum ama daha önce izlememiştim. Oyunculuğuna bayıldım 😍 Aşağıya bırakacağım fotoğraf da bana Goblin’den bir sahneyi hatırlattı, Goblin dizisine de gönderme yapacaklar gibi hissediyorum. Hadi inşallah diyelim 💃

En çok hoşuma giden şeylerden biri de ikili arasındaki ilişkinin, klişe tesadüfler ve olaylar silsilesi üzerine değil de birbirini anlama ve duygusal olarak destek olma üzerine kurulacağını düşünmem. Klişeler üzerine kurulu bir dizi izliyor olsaydım gerçekten üzülürdüm… İki karakterin de aşkı bulduktan sonra evrilmelerini ve birbirlerini tanıdıkça içlerindeki asıl Yun Seo ve Jung Rok’u ortaya çıkaracaklarına inanıyorum.

Always’deki diğer avukatlara gelecek olursak, onlar hikâyeyi çok daha eğlenceli hale getirmiş bence, bol komedili sahneler diziye ayrı bir tat katmışlar. Avukat Kwon’un arkadaşlarının da diziye büyük katkısı olacağına inanıyorum, fakat onlar diziye önemli derecede yön verecekler bence. Geçmişin izleri çiftimizi derinden etkilese ve bunun sonucunda ikisi de birbirlerini ne kadar sevdiğini anlasa fena mı olur 🤭 Bence çok güzel olur, Yun Seo ve Jung Rok’un birbirlerine olan sevgilerinin değerini görmüş oluruz.

Umarım romantizme ve gerçek aşka doyduğumuz bir dizi olur (Bu güzelliğe de doyulur mu yaa). Dizi tanıtımını ve daldan dala atlayan yorumumu okuduğunuz için teşekkür ederim. Güzel sahnelerde buluşmak dileğiyle… İyi Seyirler 🌷💕

twitter: sunnyryefields_

 

The Crowned Clown Nasıl Bir Dizi?

The Crowned Clown, iki hafta önce başlamış güncel bir dizi ve bu hafta 4.bölüm yayımlandı. Bildiğim kadarıyla hikâye tamamen kurgu. Joseon Hanedanlığı döneminde geçiyor. Lee Hun, babası öldüğünde onun yerine tahta geçiyor. Ancak pek de babasının istediği gibi bir kral olmuyor. Klasik bir tarihi dizi-film konusu olarak, onu tahttan indirmek isteyen düşmanları da var.

Ha Seon

Kral Lee Hun, kendisini tahttan indirmek isteyenlerin ona karşı suikast düenleyeceğini düşünüp, Kraliyet Sekreterinden bir çözüm yolu bulmasını istiyor. Sekreter Lee bir çözüm yolu ararken, krala tıpatıp benzeyen bir soytarıyla karşılaşıyor.

Konu biraz daha şekillendi değil mi? Soytarı gizlice saraya getiriliyor ve kralın karşısına çıkarılıyor. Kral da soytarı da kendine tıpatıp benzeyen bir başka insanın varlığı karşısında şaşırıyor. Bunu yanında, kral bu benzerlikten oldukça memnun, çünkü soytarıyı kendi yerine geçirmeye karar veriyor.

Kral Lee Hun – Ha Seon

Bu zamana kadar soytarı olarak yaşamış olan Ha Seon, krallığın başına geçiyor. Kız kardeşi ve birlikte çalıştıkları yakınları dışında kimsesi yokken koca bir karmaşanın içine düşüyor. Başlarda, soğuk ve sert bir kralın yerine geçmek biraz zorluyor onu. Ama sonra alışıyor, öğreniyor, ve büyüyor. Bir de aşık oluyor (Tam şapşal böyle de 🤭😻).

Ha Seon – Kraliçe So Woon

Şimdii yazarın kısmına geldik 🙃 İzleyebileceğim film ararken dizinin ilk bölümüne denk geldim ve indirdim. Güncel dizi izlemeye de alışmışken bir bakayım dedim ve böylece başlamış oldum. Konusunu ilk okuduğumda komedi dizisi olacak sanmıştım ama izlemeye başladıktan sonra (dün gece 3.bölümü izledim) anladım ki acılarla dolu bir hikâye anlatılacak. Umarım bütün acılar bir gün biter ve mutlu sonu görürüz. En azından bazı güzel kalpliler mutlu olabilir diye umut ediyorum.

İyi seyirler…💚

twitter: sunnyryefields_

Portakal Kokusu | Bir Litre Gözyaşı 11.Bölüm

Herkese merhaba 🖐  Dün akşam iyisiyle kötüsüyle bir bölüm izledik. Yaşadığım zaman sıkıntısı nedeniyle çok uzun yazamayacağım ama değinmek istediğim yerleri şöyle bir anlatmak istiyorum. Önce sevmediğimiz kısımları görelim sonra da Mihan’ın güzelliklerine geçelim ☺

Ayla Hanım’dan (Mahir’in annesinin adını yanlış hatırlamıyorum, değil mi?) bahsetmek istiyorum. Bir evladını kaybetmiş bir anne olarak Mahir’i sıkboğaz etmesini, sürekli annesinin dediğini yapsın istemesini anlıyorum. Mahir abisi öldükten sonra kendini insanlara kapatmış, ailesinden uzaklaşmış. Ailesi üzülüyor, bunun da farkındayız. Ama bence Ayla böyle yaparak oğlunu kendinden daha da uzaklaştırıyor, haberi yok. Emrivaki yaparak Hande’yi eve çağırdı. “E bir sor bakalım oğlun istiyor mu” diye bağırmak geldi içimden. Evde de Mahir “Kurtarın beniii” diye bağırıyordu içten içe. 

Ayla’nın Cihan’la konuşacağını tahmin ediyordum ama hemen bu bölümde olacağını düşünmemiştim. En azından bir bölüm geçer diye umut ediyordum, hem Mihan daha da yakınlaşırdı. Umutlarımızı suya düşürdüler arkadaşlar 😢😢 En azından Mahir’in babası sesini çıkarmıyor. Oğlu mutlu olsun istiyor, gerektiğinde de onu destekler gibi geliyor bana. Neyse. Şimdi bölüm sonuna gidelim, sonra da Mihan’ımıza dönelim.

Benim tanıdığım Cihan, ne olursa olsun kendisini aldatan birine geri dönmezdi. Evet, Ali onu bekliyor gerçekten de. Ama başta gösterseydi ya bu kıymeti. Hastalığını öğrendiğinde kaçıp gitmeseydi. Onlarla yaşıt olduğum için anlayabiliyorum, bu dünyada çok zamanı olmayan birine tutunmak zor gelir insana. Ama ben gitmezdim. Sevdiğim insanla kalırdım. Çünkü onu seviyorum ve zaman bizim için daha kıymetli… Ama Ali kaçtı, savaşmak, Cihan’a destek olmak istemedi. Sonra onu Mahir’le görünce gururuna yediremeyip geri dönmek istedi. Sen treni kaçırdın Ali, demek isterdim ama Cihan bir bilet daha verdi eline. Ne kadar Elif için uğraşmış, aileye yardım etmiş olsa da Ali benim gözümde iyi biri değil. 

Elif’im durumunun bu bölümde çözüldüğüne çok sevindim 🤗 İçinde olduğu psikolojik durum beni oldukça üzüyordu. (Ben, ben diye yazıyorum sürekli ama “Bu da hep kendine göre bakıyor” demiyorsunuz, değil mi? İçimden geldiği gibi yazıyorum ve biliyorum ki Mihan’a inanan herkesle aynıyım ben. Kendimi ayrı tutamam) Elif’in artık Sedat’tan tamamen kurtulduğunu inanmak istiyorum. Bir daha gelip bela olmaya cesaret edemez umarım 🙏 

Elif içinde bulunduğu durumun yarattığı stresle etrafına huysuz davranıyordu. Cihan’ı kıskanıyordu, sevilmediğini düşünüyordu. O ailesini gerçekten çok seviyor ve biz bu bölümde bunu gördük çok şükür. Elif’in aslında ne kadar sıcakkanlı ve neşeli olduğunu görmek çok güzeldi ❤ O da istemezdi can sıkıcı olsun… 

Şimdi Mihan’a gelelim… Daha önce Cihan’a bir şey olacak korkusuyla ona aşkını itiraf eden Mahir vardı, şimdi de Mahir’i kaybetme korkusuyla aşkını itiraf eden Cihan… Mahir ne kadar “Bayındım, ses gelmiyor öteki tarafa” dese de hissetti bence. O güzelim hastane yatağı sahnesinde Cihan’ın saçıyla oynaması, “Havaya girdim” demesi de bundan… E Cihan da belli etti zaten canım 😄 

Mahir’in anlattığı Portakal Kokusu akşamın en anlamlı sahnesiyle bence. Seven sevdiğine, kalbinin en içinde sakladıklarından bahsetsin hep… Kalbinde sakladığı güzellikleri anlatsın. ❤ Bence Cihan da bundan sonra ne zaman mutsuz olsa -ki Mahir ile olmayınca mutsuz olacak kızım- mutlu bir anın kokusu gelecek aklına. Belki Mahir ile içtiği salep kokusunu duyacak burnunda, belki de birlikte geçirdikleri akşam oturdukları denizin kokusu… Sonra belki Mahir’in kokusu… ona sarıldığını hayal eder ağlamak istediğinde. 

Cihan’ın hastalığı ilerliyor… Ama Mahir’i var onu asla yalnız bırakmayan, kocaman bir ailesi var. Hastaneye birlikte gitmeleri çok güzeldi, hepimiz çok beğendik biliyorum. Onu Bey de bu aşkın en büyük destekçisi şüphesiz 😍😇 Melek kalpli adam yaa, ne güzel destek oluyorsun sen bizim canlarımıza. 

Hastaneden çıkınca kedi evi yapmaya gitmeleri çok güzeldi 😻 Ama gerçekten anlamadım Ali ve Hande nereden duyup da geldiler 😒 (Bu arada, ben tam bölüm izleyemiyorum yurtta kaldığım için, kaçırdığım şeyler varsa lütfen bana yazın 🙏) Her yere damlamak zorunda mı bu ikisi? Bir rahat bırakın çiftimizi be! Bu çocuklar yalnız kalmak için illa ki ormana mı gitmek zorunda. Dağ evi yapalım Mihan’a bir tane, huzur içinde yaşasınlar orada. Evet evet yapalım 😄 Ne dersiniz? 

Sahneyi ölüp bittiğim bir fotoğrafla kapatmak istedim. Maalesef bu haftalık bu kadar… Gönlüm ister ki daha uzun yazayım, ama imkânlar buna elverdi. Haftaya çok daha güzel bir bölümde buluşmak dileğiyle… 💙

Bir Litre Gözyaşı 11.Bölüm Fragmanı

“Yardım edin! Kimse yok mu burada? Beni duyan var mı?”

Cihan’ın yardım çığlıklarını duyuyoruz önce. Mahir ağır yaralanmış… Mahir’in Cihan’a sürekli ‘ölümün ne zaman geleceği belli olmaz’ sözleri anlam buldu sanki kaza ile. Cihan Mahir’in ne demek istediğini anlamakla kalmayıp bizzat tanık olmuş oldu. 

“Mahir n’olursun uyan… Uyan, aç gözlerini. Sen ölemezsin… Ölemezsin, bu senin sıran değil! Ömrümde varsa beş yılım, o da senin olsun.”

Mahir, Cihan’a kendisini hayata tekrar bağladığından bahsetmişti ya, Cihan da bundan sonra hayata daha sıkı bağlanacak bence. Çünkü Mahir’in söyledikleri onun için daha anlamlı artık. Ölmeyi beklerken, sevdiği insanın ölebileceği korkusunu yaşadı Cihan. Bundan sonra Mahir için daha sıkı sarılacak hayata. “Zamanımız varsa birlikte olalım sonuna kadar…” 

“Sen olmadan hayallerimi gerçekleştiremem, benim sana ihtiyacım var. Daha yüzüne söyleyecek bir sürü şeyim var. Gözlerinin içine bakıp ‘Seni seviyorum…’ diyebilmem için bir şans ver bana.” 

Mahir uyanana kadar kalplerimizi ağlamaktan sökecek bölüm/bölümler izleriz. Ama sonra o yürek ısıtan, aşk dolu sahnelere geçeceğiz inşallah 
❤ Tabii bazıları önümüze engeller koymazsa 😒 Ali ve Hande cepheleri neler yapar bilemiyorum ama fragmanda ikinci oğlunu da kaybetme korkusu yaşayan bir anne gördük. Belki yumuşama ihtimali olur diyordum ama bu kazadan sonra bu birlikteliğe izin vermemek için daha kararlı durur. 

Neyse. Yine de güzel günler göreceğiz bence, güneşli günler… 🌻 Bölümden sonra görüşmek üzere… ❤

En Güzel Anlarda Dursun Zaman: Bir Litre Gözyaşı 10. Bölüm

Kabuslarla başladık bölümü izlemeye. Hayatın onun sırtına yüklediği ağır yükle yüzleşmek zorunda kaldı Cihan. Sevdiğine ulaşmaya çalıştı ama başaramadı. Bastığı yerde çiçekler açtıran adımlarını atamaz oldu. Rüya bile olsa, çok ağırdı bunlar. En başından gözlerim yaşla doldu. Biz izlerken böyle kötü oluyorken, bunu gerçekten yaşayan biri kim bilir neler geçiriyor içinden… En ağırı da bir gün bu kabusların gerçeğe dönüşecek olması. “Ama asıl kötü olan ne biliyor musun? Tam uyandığını düşündüğün anda gerçeğin ta kendisine uyanmak. Bir kabustu, geçti diyememek…” Bir mucize olsa, bütün bu acılar bitse… Seven sevdiğinin elini tutsa da acılara birlikte göğüs gerip mutluluğu birlikte karşılasa… 

Kendini diğer insanlardan üstün görenlerin ve yalnızca kendini düşünenlerin olduğu bir dünyaya inat susmadı Cihan. ‘Yapılacaklar kurası’nda yer almasa da haksızlığa karşı mücadele etti. Hocanın ona karşı alacağı tavra karşı kendince doğru olanı yapmayı seçti. Kolay bir şey değil bu, ben bu kadar cesur olabilir miydim bilmiyorum. Cihan çok adaletli ve cesur. O an gerilen sinirlere rağmen Mahir’in tatlı dik başlılığı da gerçekten harikaydı 😂

Hande’nin son birkaç bölümdür Cihan’a karşı olan -bence gereksiz- tribi ve siniri bu bölüm yerini arkadaşını merak eden kırgınlığa bırakmış gibiydi sanki. Aldatılmış gibi hissetmesi, Cihan’ın arkasından iş çevirmesi (bakınız: festivalde Ali), atarlı ve sürekli ikisini basıyormuş gibi olan tavırları beni gerçekten üzüyordu. Biraz daha böyle devam etseydi, olur da Cihan’ın hastalığını öğrendiğinde çok pişman olurdu. Bir de Mahir’in gerçekten ne düşündüğüne ve nasıl hissettiğine kulak verip bu işin peşini bıraksa, hem kendini hem de Mahir’i bu can sıkıntısından kurtarsa çok daha mutlu olacağız eminim ki 🙃 Yani artık habersizce evine kadar geliyor. Mahir’i ‘seviyor’ ama onun hislerini asla önemsemiyor. Sürekli Ali ve Cihan vurgusu yapıyor. Ve bu hem kendisi hem de arkadaşları açısından hiç hoş değil.

Elif’in Sedat ile görüşmesi ne zamana kadar devam edecek bilmiyorum. Figen kızını takip etti, muhtemelen peşini de bırakmaz ama nereye kadar gideceğini gerçekten kestiremiyorum. Umarım en kısa zamanda çözülür ve Elif en az zararla kurtulur bu sıkıntıdan. Ne kadar yara aldığının farkında değil. Çünkü o, sevgi dolu bir ailede olmasına rağmen bütün ilgi ablasına sanıyor, sevilmediğini düşünüyor ve kendini yalnız hissediyor. Kardeşleri Cihan’ın hastalığını bilmedikleri için anne-babalarının ablalarına olan dikkatini yanlış anlayabilirler, bu çok doğal. Ama iki küçük kardeş için her şey normalken Elif’in kendini bir başına hissetmesi onun için zarar verici. Çok üzülüyor… Sevilmediğini düşündüğü için ilgiyi başka yerlerde arıyor, belki de farkında olmadan asi kız tavırları ilgi çekebileceğini düşünüyor. Beynimiz bazen gerçekleri görmeyelim diye perde çeker gözlerimizin önüne, zarar verici düşüncelere yönlendirir bizi. Elif için de durum böyle… 


“Ben hiçbir şey yapmak istemiyorum artık anne. Okula gitmek istemiyorum. Hayal kurmak istemiyorum. Mücadele etmek istemiyorum. Zaman dursun… dursun, ben de zamanın içinde kaybolayım istiyorum.”

Figen ve Cihan’ın anne-kız dertleşme sahnesi izlediğim en iyi sahnelerden biriydi. Sanem Çelik de Miray Daner de harikaydı 👏👏 İzlerken hissettikleri acıyı hissettim. ‘Ya bu konuşmayı annem ve ben yapıyor olsaydık’ düşüncesi o an başka bir boyut kattı hissettiklerime 😭😭 Allah kimseye böyle acılar vermesin. “Bu hayatta ne acı çekersem çekeyim, hep ‘acının geçeği bir an olacak’ dedim kendime. Bunu düşünmek öyle rahatlatırdı ki beni… Ama artık ben bunu düşünüp avunamıyorum anne. Biliyorum ki bu hastalıkta acının son bulduğu bir an olmayacak.” 

Mahir, Cihan için endişeleniyor. İyi mi, rahat mı merak ediyor. Cihan’ın canı çok yanıyor, başkalarını yakmak istemediği için de uzak durmak istiyor. Ama Mahir nasıl uzak durabilir ki ondan? Onu hayata bağlayan kız, şimdi kendi hayatı için savaşıyor. Savaşırken de kimse yara almasın, üzülmesin, yorulmasın istiyor. Ama böyle bitkin düşüyor. Sıkıntıları içimizde biriktirdikçe büyüyor ve bir kara delik gibi içine çekmeye çalışıyor bizi. “Dipsiz bir kuyudayım sanki… Sonu olmayan, dipsiz bir kuyu…” Şükür ki Cihan’ın konuşabileceği insanlar var etrafında. Ailesi var. Mahir’i var… 

​”Mahir ben istiyor muyum böyle yapmayı? Böyle olmasını ben istiyor muyum? Ben hayatı seviyorum. Ailemi seviyorum, arkadaşlarımı seviyorum. Gülmeyi, koşmayı, yaşamayı seviyorum. Ama işte…”

“Cihan keşke gücüm yetse, keşke elimden bir şey gelse. Ben… senin için her şeyi yaparım, biliyorsun değil mi? Her şeyi…”

Mahir çok güzel seviyor. Sevdiğinin her anını onunla yaşamaya çalışıyor, ondan bir an olsun ayrı kalmayı istemiyor. Çünkü ne yazık zaman onlar için çok daha kıymetli. Mahir zamanın, sevmenin kıymetini çok iyi biliyor. Ayrılığı biliyor çünkü. Bir insanın en değerlisi olabilecek birinden, abisinden ayrılmış. Bazı insanları kaybettiğimizde boşluğa düşeriz. Hiçbir şey onun varlığında verdiği tadı vermez. Savaşma gücümüzü yitiriyoruz, çünkü dayanağımız artık yok. Gardımız düşmüşken hayat rüzgarı kendine göre savuruyor bizi. Mahir’i de Cihan’a sürüklemiş o rüzgar. Mahir Cihan’ı, en değerlisi yapmış usulca. “Abimi kaybettiğimde bütün umudumu kaybettim ben. Nefes almadan öylece dolaştım, aylarca. Sonra… sınav yerince seninle karşılaştım. Sen benim hayatıma öyle bir dokundun ki, ben tekrar nefes almaya başladım. Yarını düşünerek bugünü mahvetmene izin vermeyeceğim Cihan. Ben, buna izin vermeyeceğim! Seninle savaşmam gerekse de izin vermeyeceğim!” 

Mahir’in ölümle ilgili fikirlerini seviyorum. Eksiğiyle ya da fazlasıyla ecele inanıyor. Ne zaman, nerede, nasıl öleceğimizi bilmiyoruz. Belki ben bu satırları yazarken ölüp gideceğim, bilemeyiz. Ama bir de Cihan’ın tarafından bakıyorum olaya, o zaman Mahir’in ölümle söylediklerinin Cihan için pek bir anlam ifade etmediğini anlıyorum. Evet, bir dakika gibi kısa bir süre sonra ölebiliriz. Sokakta yürürken başımıza saksı düşebilir ve ölebiliriz. Ama uzun yaşama ihtimalimiz de var. Bir doktor çıkıyor karşınıza ve diyor ki ‘çok uzun yaşayamazsın.’ Bu yüzden Cihan artık hayal kurmak istemiyor. İleride yürüyemediğinde, aklına hayalleri gelip canı daha fazla yanmasın diye.

Hayal kurmak güzeldir, ama bazen bazılarının canını yakabiliyor da. Cihan, Mahir ile çok güzel hayaller kurdu. Şimdi bir yenisini daha kurup hem kendini hem onu üzmek istemiyor. Ama ne olursa olsun Mahir onu asla yalnız bırakmayacak. Çünkü Cihan onun en değerlisi… En değerlisinin yanında sakladığı en değerlisi… Abisi ile çekilmiş fotoğrafının arkasında saklamış sevdiğini… Ah güzel kalpli Mahir… biliyorum ki abin yanında olsaydı, ilk ona anlatırdın sevdiğini. İlk onunla tanıştırırdın ‘ben bu kızı seviyorum’ diye. Belki abinden tüyolar alıp çiçek seçmedin Cihan için, ama onun merhamet dolu kalbinde çiçekler açtırdın. ❤

Sevgiyle ve inançla kalın. Yolunuzda çiçekler açsın, kuşlar uçsun… 🌻🕊❤


“Bak önemli olan ne kadar yaşadığın değil, nasıl yaşadığın. O gün geldiğinde, arkanda nasıl bir hayat bıraktığın önemli olan.”

error: Korunan İçerik!