tds_thumb_td_300x0
Melissa Yıldırımer: ”Aslında hayalim bir rock star olmaktı!”

Ekran Yolculuğuna ‘Kanıt’ dizisinde canlandırdığı Nisan karakteri ile başlayan , Küçük Gelin, Söz, Eşkiya Dünyaya Hükümdar Olmaz gibi birçok başarılı yapımda yer alan Melissa Yıldırımer ile keyifli bir röportaj gerçekleştirdik. Bu güzel sohbet için kendisine bir kez daha çok teşekkür ederiz.

Bize biraz kendinden bahseder misin?

-10 Şubat 1990 Van doğumluyum. Tipik bir kova burcuyum 🙂 Özgürlükçü, inatçı, aileme ve arkadaşlarıma çok düşkünüm. Kafama en ufak şeyleri takmak ve onları dert edinmekle bilinirim ve bu huyumdan nefret ederim:)Kalabalık bir aile içinde büyüdüm ama buna rağmen çok utangaç çok çekingendim.2001 yılında Van’dan İstanbul’a geldiğimde sosyalleşmek için tiyatro kulübüne girdim ve bir daha bırakamadım. Fark etmeden fazla sosyalleşmişim :)Şarkı söylemeyi ve müziği çok sevdiğim için bir yandan da müzik kulübüne girdim. Bir grup kurduk ve 2 sene rock müzik yaptık. Aslında hayalim bir rock star olmaktı:) ama oyunculuk daha ağır bastı. Haliç üniversitesi konservatuvar tiyatro bölümünü kazandım ve 1.sınıf’ta eşimle tanıştım 3.sınıfta evlendik:) mezun olduktan sonra 2 sene tiyatro oyunlarında oynadım. Sonra televizyon maceram başladı…

Yunus Emre Yıldırımer ile 6 senelik evlisiniz. Nasıl tanıştınız?

Ben okula girdiğimde o 4.sınıftaydı. O da Siirt’li ama Diyarbakır’da büyümüş. Kan çekti yani… Ayrıca efendiliğine, duruşuna, işine olan saygısına hayran kaldığım için zaman geçirmek için fırsat kolladım:)O fırsat elime geçti ve şu an evliliğimizin 6.senesini yaşıyoruz evet:)

 

 

Dört kız kardeşin en küçüğüsün. Nasıl bir duygu bol ablalı bir hayat? 🙂

Dünyadaki en güzel duygulardan biri.1 değil 4 tane annem var benim. Kendimi güvende hissediyorum ve asla yalnız olmadığımı, olmayacağımı biliyorum. Bir sıkıntım olduğunda, ya da beni mutlu eden şeyleri ilk onlarla paylaşıyorum. Onları çok seviyorum. iyi ki varlar…

 

İlk önce Bal Kaymak filminde daha sonra da Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz dizisinde eşinle aynı set ortamını paylaştın. Nasıl bir duygu? Avantajları ve dezavantajları neler?

Biz okul zamanında da birçok kez aynı sahneyi paylaştık Yunus Emre ile. Oradan bir idmanımız var yani:)Her şeyini, her tepkisini bildiğim için keza o da beni…daha rahat hissettiriyor tabi ki. Gözümüzden anlayabiliyoruz birbirimizi. Tecrübesine güvendiğim için hatalarımı ona sorarım.  Onunla çalışırım. Ve bir de aynı sette olunca daha çok görüşüyorduk haliyle. Avantajları bunlar. Tek dezavantajı evde yemek pişirememek 🙂

 

Eşin Yunus Emre sen EDHO kadrosuna dahil olduktan sonra bir röportajında “Eşim bana geldi dedim ama gelmemiş.” demişti. Sende eşin gibi mi düşünmüştün? 🙂

Aslında diziye girdiğimde senaryo gidişatı o yöndeydi. Ben de aynı şeyi düşündüm.  Fakat diziye girdikten 3 bölüm sonra Olgun Şimşek’le partner olacağımı öğrendim. Çok heyecanlandım. Hatta ne yalan söyleyeyim başaramamaktan korktum:) Sonradan eşimle konuştuğumda da ikimizin fikri şuydu; biz zaten beraber çalışma fırsatını birçok kez yakalamıştık. Olgun Abi gibi bir aktör ile oynamakta benim için çok değerli olacaktı. Keza öyle de oldu. Çok şey öğrendim. O çok kıymetli biri. Bana onunla partner olma şansın veren yapımcılarıma da bir kez daha teşekkür ederim.

 

 

Bal Kaymak filminde sahne gereği Yunus Emre ile tekrardan düğün yapmış gibi oldunuz 🙂 hatta evlilik yıl dönümünüzün olduğu güne denk geldi bu sahne. Nasıldı o gün? Neler hissettin?

-Biz evlilik yıl dönümümüzü birçok kez kutlayamadık. Hep bir şey çıktı:)hah yine sete denk geliyor yine kutlayamayacağız derken bize canım hocam can hocam Onur Tan’ın hediyesi oldu. Tabi filmin en kalabalık ve en çetrefilli sahnesi olduğu için biraz yorulduk ama geçirdiğim en güzel, en keyifli yıl dönümüydü…İşim ve aşkım bir arada…

 

Geçmişe bakıldığında günümüzde tiyatroya ilgi oldukça arttı. Seyirci de artık seçici ve kaliteli işlere yöneliyor. Bu ilgiyi ve seçiciliği tiyatro oyuncusu olarak neye bağlıyorsun?

-Çağ değişiyor, insan değişiyor, alternatif tiyatro mekanları artıyor, seçenekler çoğalıyor. Aynı zamanda dizilerde oynayan oyuncuların çoğu tiyatro yaptığı için insanlar da haliyle sevdiği değer verdiği oyuncuları tiyatro sahnesinde canlı kanlı görmek istiyor. Ha bir de belki çoğu kişi bu fikrime karşı çıkacak ama bence tiyatroya olan ilginin artmasına sosyal medyanın varlığı da neden oldu. Paylaşımlar, sosyal medya üzerinden yapılan tanıtımlar vs. Tiyatro hep var olsun! Tiyatro iyidir, şifa niyetine…

 

 

Kahraman ile Mübeccel bir bar tiyatrosuydu. Nasıl bir deneyimdi? Yorumlara baktığımızda izleyen herkesin çok sevdiği bir oyun olmuş.

-Kesinlikle bütün oyuncuların deneyimlemesi gereken bir tür…Çünkü izlemeye gelenler eleştirmeye, ya da hikâyeden ders çıkartalım, düşünelim, öğrenelim diye gelmiyor. Tamamen kendini eğlenmeye odaklamış, rahatlamış halde geliyorlar. Böyle olunca da seyirci oyuncularla buluşup kendini akışa kaptırıyor hiçbir şey düşünmeden… Oyuncunun aldığı hazzı düşünebiliyor musunuz? Ve evet ne mutlu ki bize oyunumuz çok sevildi 2 sezon oynadık. Ne yalan söyleyeyim partnerim Özgür Yetkinoğlu ile provalardayken hiç tahmin edemedik bu kadar beğenileceğini. Ama sonuç müthişti. İyi ki yapmışım dediğim bir şey daha…

 

Fatma, özel kuvvetlerde asker olan bir askerin eşiydi. Nasıl hissettiriyordu asker eşine hayat vermek?

-Dediğiniz gibi biz sadece onların hayatını canlandırdık. Duygularının kıyısından köşesinden içine girmeye, anlamaya, dile getirmeye çalıştık. Onların hissettiği duyguların yanından bile geçemeyiz. Her gün kulağınız kapıda, telefonda, onlardan gelecek iyi ya da kötü bir haberde, sürekli yüreği ağzında yaşamak. Düşünsenize…Bu çok zor bir durum. Hele ki bir de çocuğunuz varsa. Ama asker eşlerinden, annelerden öyle güzel tepkiler aldım ki yaptığımız işin ne kadar kıymetli ve değerli olduğunu bir kez daha anladım.

 

 

Leyla, Fatma, Derya bu üç farklı kadınla Melissa’nın ortak noktaları var mı?

-Tabi ki…onlar benden, Melissa’dan çıkıyor. Karşılaştığım ya da hiç karşılaşmadığım olaylara Melissa’nın tepkileridir onları doğuran. Ama şöyle söyleyebilirim Leyla’nın istediğini elde etme sabırsızlığı, Fatma’nın sabrı, Derya’nın sabrının sükuneti en çok çıkan şeydi benden…Sanırım onları bu özelliklerim büyüttü.

 

Oynadığın dizilerde en can alıcı sahnen senin için hangi sahneydi?

Tabi ki Söz dizisinde Fatma’nın kara çarşaf içinde yanlışlıkla kocası tarafından vurulduğu sahne…Ne öncesinde kendimdeydim ne sonrasında…O çarşafı giydiğim an elim ayağım titremeye, soğuk terler dökmeye başladım. Yönetmenimiz Yağız Hoca da sağ olsun o sahnenin ortamını da çok iyi hazırladı. Çok ama çok acayip bir duyguydu. Bu olayların gerçekte var olduğunu bilmek daha da acı bir duygu…

 

 Sette komik bir anın var mı? Varsa bizimle paylaşır mısın?

-Setlerde çok sakar olabiliyorum ışığa çarpıp bütün sahneyi ışıksız bırakabiliyorum mesela 🙂 Ama en çok güldüğüm iki olay var. Merdivenden düşme sahnesi çekiyoruz ama önce merdivene çıkmamız lazım tartışarak. Hocamız dedi ki sen çık ben düşme sahnesini dublörle alacağım orada keseriz. Tamam dedim ve çıkmam gereken yere çıktım, ayağım yanlışlıkla takıldı ve ben merdivenden gerçekten düşmeye başladım. Yoldayken içimden diyorum ki neyse Melissa düşmeye devam et hiç bozma. Allah’tan kamera kayıttaymış doğal oldu 🙂 tabi sahne kesildikten sonra sette bir kahkaha tufanı 🙂

İkincisi de şu; ilk devamlı işim. Setin 2.haftası falan. Dış mekanda kalabalık bir sahne çekiyoruz. Kenarda bir süpürge gördüm herhalde gereksiz diye ortadan kaldırdım. Kendimce sanat grubuna iyilik yapıcam ya maksat hoca kızmasın 🙂 Neyse sahneye başladık hoca bağırarak sahneyi kesti. SÜPÜRGE NERDEEE? diye. Meğerse Süpürge sahnede lazımmış…Tabi bir sessizlik hakim oldu. Ben korkudan cevap veremiyorum. Diyemedim de arkadaşlar unutmuş sandım ben kaldırdım diye hayır sana ne! 🙂 sen işini yapsana. Sonra fırçayı yedim tabi…ne geldiyse başıma bu iyi niyetimden geldi 🙂

 

 

Bugün olduğun konuma getiren bir dönüm noktan olduğunu düşünüyor musun? Bir kişi, bir olay, bir duygu, bir fırsat…

-Ankara Dil Tarih Yunan dili edebiyatını 5 ay okuduktan sonra ben tiyatro okumak istiyorum diye okulu bırakıp, İstanbul’a geri dönüp konservatuvara girmem ve tabi ki evliliğim benim dönüm noktamdır. Çünkü eşim benim şansım 🙂

 

Boş zamanlarında film izlemeyi sever misin? Paylaştığın bazı fotoğraflar bana bir arşive sahip oluşunun hissiyatını uyandırdı. Mutlaka izlenmesi gerek dediğin bir film var mı?

-Off kesinlikle…en sevdiğim şeylerden biri.1 hafta izleyemediğim zaman krizim tutuyor. Klasik olacak ama favorim LEON’dur. Senaryosu, oyunculuklar, müzikler, atmosfer, her şeyi ile çok iyi. Bende yeri çok başka. Onun dışında İspanyol, İran ve Hint sineması hastasıyım.LA VOZ DORMIDA ‘yı öneririm. Müthiş bir İspanyol gerilim filmidir. Çok eskilerden THE CROW efsanedir. Bu konu için ayrı bir röportaj mı yapsak? 🙂

 

Feridun Düzağaç sevdan nereden geliyor? Çok soruldu, bir hikayesi var mı? Eşinle ortak bir şarkınız var mı? 🙂

-Feridun Düzağaç sevdam…Hayran olmak diyelim. Sanatçı kişiliğine, duruşuna, sesine, zekasına, şarkılarına, şarkılarındaki her kelimenin anlam taşımasına, kelime oyunlarına hayran olmak…Her acımı, her hüznümü, her mutluluğumu onun şarkılarıyla yaşadım her ruh halime göre bir fısıltısını yakaladım.14 yaşında başladı bu hayranlık. Hayatı aymaya başladığım zamanlar diyelim. Ya galiba tam olarak anlatamayacağım bir duygu, çünkü ben kendime de anlatamıyorum. 🙂 Eşimle müzik zevklerimiz çok farklı. O yüzden ortak bir şarkımız yok ama ikimizin de çok eğlendiği bir şarkı var. Rachid Taha-Abdel Kader 🙂

 

 

 

Kadın olmak, özellikle Türkiye’de kadın olmak nasıl bir duygu? Bir kadın olarak bu konudaki düşüncelerin neler?

Kadın olmak özellikle Türkiye’de…Namus kavramıyla, ahlaksızlıkla, önyargılarla, cahillikle sürekli mücadele halinde olmaktır.

 

Son olarak seni sevenlere, destekleyenlere iletmek istediğin bir mesajın var mı?

-Bir insanı tanımadan, tanışmadan sevmek hep delilik gelir bana… Ama delilik güzeldir. Onlar çok güzeller. İyi ki bu işi yapıyorum dedirtirler. Elimi hiç bırakmayın. Temennim sizi hiç kaybetmemek. Umarım bu işi yaptığım sürece onları hayal kırıklığına uğratmam…Bu arada kasım sonu çıkacak olan ‘3.Türden yakın ilişkiler’ oyunumuza beklerim 🙂 Bir de tiyatroda görüşelim, tanışalım, kaynaşalım, sarılalım, muhabbet edelim. Var olsunlar.

 

Röportaj: Mine K.

 

 

Emre Bey: “En büyük hayalim bir gün dünya çapında bir işte olabilmek”

Adı Efsane’deki Kıvanç karakteri ile hayatımıza girip, şimdilerde Elimi Bırakma dizisinde Arda Çelen karakteri ile dikkatleri üzerine çeken Emre Bey ile gerçekleştirdiğimiz bu güzel röportaj için kendisine bir kez daha teşekkür ediyor, keyifli okumalar diliyoruz! 🙂

Bize biraz kendinden bahseder misin?

28 Şubat 1997 İstanbul doğumluyum. 3 çocuklu ailenin en küçüğüyüm. Şu anda özel bir Üniversitede yeni medya bölümündeyim hem okul hem is aynı anda götürmeye çalışanlardanım benim için oyunculuğa başlama serüvenim 2017 yılında ‘Adı Efsane’ dizisi ile başladı. Onun öncesinde 2015’te ufak bir is yapıp ara verdim onu hiç saymıyorum 🙂 sonrasında bir sene özel bir atölyeden oyunculuk eğitimi aldım son birkaç aydır da Bahar Kerimoğlu ile çalışıyorum bende durumlar kısaca böyle 🙂

“Elimi Bırakma” dizisi ekrana geldiği günden beri seyirciler tarafından ilgiyle izleniyor. Sen bu konu hakkında ne düşünüyorsun, böyle bir işin içinde olmak nasıl bir duygu? Dizinin başarısı sete de yansıyor mu, set ortamınız nasıl?

Açıkçası bu ilgi bizim için sürpriz olmadı bu ilgiyi ve beraberinde başarıyı bekliyorduk. Elimi Bırakma mutfağında çok çalışılmış üzerinde çok durulmuş çok iyi planlanmış bir iş böyle olunca doğal olarak bu işte olmakta mutluluk verici bizim için gurur duyduğum nokta ise dizimizin hassas noktalara değinmesi otizmin özel çocuklarımızın hikayesini hayatını işlemesi gençlerin kötü alışkanlıklarının hayatlarını nasıl kötü etkileyecek olmasını göstermesi aile bağlarının önemini gözler önüne sermesi birçok sosyal mesaj var aslında dizimizde. Başarı tabi ki beraberinde mutluluğu da getiriyor bu mutluluk sete de yansıyor onun yani sıra iyi bir arkadaşlık ortamı olduğu için çok eğlenceli ve keyifli zaman geçiriyoruz.

“Arda Çelen” rolüne hazırlık süreciniz nasıl geçti? Özellikle uyuşturucu krizi sahneleri çok gerçekçiydi. Bunun için özel bir hazırlık döneminiz oldu mu?

Öncelikle teşekkür ederim 🙂 Karaktere hazırlanırken bol bol gözlem yapmaya, okumaya, araştırmaya çalıştım karakter yavaş yavaş kafamda oturmaya şekillenmeye başladı zaten. Kriz sahnesi için özel bi hazırlık dönemim olmadı açıkçası zamanımda yoktu gelen sahne bölüme ek sahne olarak geldi ve ertesi gün sete çıkıp çekmek zorundaydık hazırlık döneminde uyuşturucu ile ilgili çok fazla okuyup araştırma yapmıştım bunlar benim cebimi doldurdu ve sahnede yönetmenimizin de yardımıyla cebimdekileri kullandım ortaya öyle bir sahne çıktı gelen tepkiler olumlu oldu o yüzden mutluyum 🙂

 Sette en çok eğlendiğin/ güldüğün sahne hangisi?

Birçok sahne var aslında hangisini seçsem bilemedim 🙂 Ebru Abla’yla oynadığım bir sahne vardı para istediğim o sahnede gülmekten çekememiştik diyebilirim çok eğlendiğim bir sahneydi aynısı 14. Bölümde de oldu ama spoiler vermemek adına ondan bahsetmiyorum 🙂 genel olarak da sette Dolunay Soysert ile sahnelerinde çok eğleniyorum karakteri de kendisi de çok eğlenceli.

Oyunculukta gerçekleştirmek istediğin bir hayalin var mı? Ya da özellikle oynamak istediğin bir rol?

En büyük hayalim tabi ki Türkiye ile sınırlı kalmayıp bir gün dünya çapında bir işte olabilmek. Ama daha ufak kısa vadeli hayallerim de var tabi mesela iyi bir tiyatro oyununda yer almak en çok istediklerimden birisi. Gerçek hünerlerin orada sergilenebileceğini düşünenlerdenim ben 🙂 çok fazla var oraya girmeyeyim hiç çıkamayabilirim 🙂

Adı Efsane ’de Erdal Beşikçioğlu ile birlikte rol aldın. Bu nasıl bir deneyimdi senin için?

Adı efsane genel anlamda bi okuldu biz genç kadro için çok deneyimli disiplinli bir başrol önderliğinde çıktık yola tabi ki deneyiminden ve disiplininden de payımıza düşeni aldık içinde olmaktan mutluluk duyduğum bir iş önemli bir nokta oldu benim hayatımda.

Mesleki yönden ve karakter olarak beğendiğin, kendine rol model olarak belirlediğin herhangi bir oyuncu var mı?

Ülkemizden birisini sorduğunuzu düşünerek yanıtlıyorum bu sorunuzu 🙂 beğendiğim ve izleyici olarak çok başarılı bulduğum hayranlık duyduğum Şener Şen var genç bir oyuncu olarak kendisiyle çalışmayı çok isterim 🙂

“Adı Efsane” dizisindeki “Kıvanç” karakteri ile ilgili çok soru geldi bize. Peki sen özlüyor musun Kıvanç’ı? Dizi devam etseydi eğer hikayesi nasıl gelişirdi sence?

Kıvanç çok renkli eğlenceli bir karakterdi sinirlendirirken ayni zamanda güldürüyor ve eğlendiriyordu zaman zaman özlemiyor değilim Kıvanç’ı 🙂 zaman atlamasıyla beraber diğer tarafla takım arkadaşlığını gördük Kıvanç’ın belli ki kötülüğünü atmıştı üstünden.

Günlük hayatında yani set dışında nasıl bir Emre oluyor karşımızda? Boş vakitlerini nasıl değerlendirirsin mesela?

Set ve okul dışında çok bir vaktim olmuyor aslında haftanın 5 günü okulum 5 günü setim oluyor diyebilirim okuldan çıkıp sete geçiyorum setten çıkıp eve geçiyorum uyuyorum ve ertesi gün yine aynı:) kalan vaktimde de eğer denk getirebilirsem spora gidiyorum dizi film izliyorum ya da bir şeyler okumaya çalışıyorum.

Herhangi bir fobin var mı?

Yaşadığım bir durum değil ama gemiyle okyanus geçme fikri ne zaman aklıma gelse bir ürkmüşümdür 🙂

Peki, vakit buldukça izlediğin yerli/yabancı bir dizi?

En son Stranger Things’i bitirdim şu anda da Pablo Escobar izliyorum ikisini de tavsiye ederim 🙂

Son olarak seni sevenlere ve izleyenlere iletmek istediğin bir mesajın var mı?

Yaptıkları yorumlar için çok teşekkür ederim hepsine beni çok mutlu ediyorlar. Ne kadar geri dönemesek de yazdığınız bahsettiğiniz hemen hemen her şeyi okumaya çalışıyoruz 🙂

Siz Neizledik.com ailesine de röportaj teklifiniz için çok teşekkür ederim

Kendisine Başarılar Diliyoruz ve ;

Bir daha ki röportajımızda hayallerini gerçekleştirmiş bir aktör olarak yollarımız kesişir kim bilir 🙂

Sevgiyle Kalın..

Mine K.

Emre Ön-Senem Göktürk: ”SENEMRE ile bitmeyen bir röportaj :)”

Sen Anlat Karadeniz’in sevilen karakterleri İdris ve Nuran’a hayat veren Emre Ön ve Senem Göktürk’e  eglencelı röportaj için teşekkür ederim. Okumayan pişman olur benden söylemesi 🙂

EMRE:

1.Soru, bize biraz kendinizden bahseder misiniz?  Önce sen cevapla istersen…

SENEM: Tamam. Sen şimdi çok konuşacaksın ben hemen kısaca bahsedip çekileyim. 7 ay 1 kilo 300 gram olarak doğmuşum. Doğumdan başlamam gözünüzü korkutmasın kısa geçicem vallahi. Doktorlar siz gidin bu bebek yaşamaz demişler ama bizimkiler pes etmemiş mamalarla beslemişler. Sonra tombiş tombiş olmuşum. Bu sefer doktorlar yandınız bu başınıza dokuz başlı canavar olacak demişler. Yani o kadar inat etmişim yaşamaya… Ailem aslen Ürgüp/Göremeli ama Ankara da yaşıyorlar. Ben de Ankara da doğup büyüdüm. Annem ev hanımı, babam inşaat işçisi bir de ablam var benden 2 yaş büyük güzellik uzmanlığı yapıyor. Tiyatro ile ilk ortaokulda tanıştım. Hiç tanımadığım insanlardan güzel tepkiler almak taklit edilmek bu mesleği yapmama sebep oldu, lisede de devam ettim. Maddi durumumuz çok iyi olmadığı için okul bitince hem cafede garsonluk yapıyordum, hem de bütün tiyatroları okuyarak ve seyrederek takip ediyordum. 2 yıl Mamak Kültür Merkezi Belediye Konservatuvarında, 1 yıl Ankara Sanat Tiyatrosunda eğitim aldım. Sonra da Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Tiyatro Oyunculuk Bölümünü kazandım ve gerçek hayat başladı.

EMRE: Hikaye kısa ama o nasıl okul adı yaz yaz bitmiyor. Kısaltması bile uzun. D.E.Ü.G.S.F.T.O.B.

EMRE: Sıra bende 85 model, 1.83 civarı uzunlukta, 75 ile 79 kilo arasında gidip gelen birisiyim. Bu kilo işi Senem’in yaptığı güzel tatlılara, yemeklere ve spor’a bağlı olarak dönem dönem değişmekte. Üniversiteye kadar olan eğitimi Ankara da tamamladım. Ankaralı olanlar iç cebeciyi bilir. Ben de bir cebeci bebesi sayılırım. Hani şu şarkı var ya ‘Ulus Cebeci Çankaya Gardaş Deriz Kankaya La Bize Her Yol Paris Değil La Bize Her Yer Ankara’ işte o cebeci bu cebeci… Eskişehir Anadolu Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Tiyatro Oyunculuk Bölümü eğitiminden sonra, ulus cebeci işlerini bıraktım. Artık diplomam vardı. Hem de devlet okulundan. Tescilli sicilli bu kişi oyunculuk yapabilir diploması. Babamın dükkanı, fabrikası olmadığından ve bizim evde duvara asılmak için diploma alınmadığından yanıma bu oyunculuk yapabilir ehliyetini alıp her mezun gibi koşa koşa İstanbul’un yolunu tuttum. 1 dk…Seneeemm bana da çay koyar mısın?

SENEM: Daha bitiremedin mi?

EMRE: Teşekkür ederim. Yok İstanbul’a yeni gittim.

SENEM: Ohooo… daha bir sürü soru var hepsine böyle yazacaksan işimiz var.

EMRE: 7 aylık mısın dicem. Evet diceksin…Ben bitince seslenirim.  Nerede kaldım İstanbul… Evet yeni mezun olmuş, enerjik, genç, meslek aşkı ile yanıp tutuşuyordum. Kapı kapı dolaştım. Basmadığım zil, çalmadığım kapı, sağa sola dönüp hobilerimi fobilerimi bobilerimi saymadığım menajer asistanının asistanı kalmamıştı… Tüm işleri, mankenler, popçular ve o, onun şuyuymuşcular kaptı. Diplomanın işe yaramadığını bana o zaman öğretti İstanbul. Ümitler tükenmesine ramak kala önce para tükendi. Ne hayallerle geldim İstanbul’a ama Ah İstanbul yedin beni… hayallerimi… İstan-bul bul bulabilirsen hayallerini, enerjini, mesleki isteğini…tek bulduğum boyumun ölçüsüydü…

SENEM: Gören de Sultanahmet’te az sonra dilenicen zanneder.

EMRE: Vallahi gerçek, neyse ben size bir ara İstanbul maceralarımı başka bir zaman anlatırım. Eğer isterseniz tabi.

SENEM: Emre!

EMRE: Tamam, Sonra Ankaraya döndüm, Devlet Tiyatrosu 2010 yılında sınav açtı ben de Trabzon bölgesini kazandım. Diplomayı duvara asmaktan kurtardım. Şaka bir yana, ne olursa olsun okul okuyun ve o diplomayı alın. Elbet bir gün hedefinize ulaşacaksınız bu yüzden sakın yılmayın. 2010 yılından beri Trabzon Devlet Tiyatrosu sanatçısı olarak her yıl perde açmaya oyunlarda oynamaya devam ediyorum.

SENEM: 2. Soru Çok merak edilen bir soru ☺ Nasıl tanıştınız? Ben her yıl çocukluk arkadaşım Köksal’la beraber Afife Tiyatro Ödülleri’ne katılırdım. 29 Nisan 2014’te de yine katıldık. Giyindik, kuşandık kapıdan bi girdik, Emre hemen yanımıza geldi, konuştular falan… Ben normalde Köksal’ın bütün arkadaşlarını tanırım ama Emre’yi hiç görmemiştim. (Nasıl kaçmışsa gözümden:) Neyse sonra Emre demiş ki; Köksal bu kız kim ben bu kızla evlenirim demiş. Köksal’da bana söyledi bende dedim ki; aaa aa deli mi ne ilk gördüğü kıza evlenirim mi dedi hemen. Sonra yanıma geldi tanışmaya çalışıyor, kendini anlatıyooooo, ordan burdan bahsediyoooo, hatta askerlik anılarını falan anlatıyoooo yani ilk tanışmada anlatılmaması gereken ne varsa yapıyor:)

EMRE: Ben ne yaptığımı biliyor muyum yeni gelmişim askerden.

SENEM: Dur ya sen bi, ben cevaplıyorum. Gece bitti tesadüf aynı yerlerde kalıyormuşuz taksiye bindik Emre hiç susmadan konuşmaya devam etti vedalaşırken yarın bi kahve içelim mi? Dedi. Bende çok yoğunum dedim oysaki bomboş oturuyom sonra evlere dağıldık. Ertesi gün Köksal’dan mailimi istemiş vereyim mi dedi, sırıtarak veeeer dedim ve Emre’den bi mail geldi okuyunca çok etkilendim sonra konuşmaya başladık. Birkaç gün önce tanıdığım Emre’yle alakası yoktu. Komikti, sempatikti, zeki ve etkileyiciydi. Tanıdıkça sevdim, sevdikçe tanıdım. Onun merhametine, dürüstlüğüne, karakterine bağlandım. Bazen çok konuşuyor ama boş değil:) işte o zamandan beridir birlikteyiz kader iyiki bizi karşılaştırmış.  Bir de 3 yıldır kedimiz var, oğlumuz gibidir kıymetlimiz… Mutlu mesut geçinip gidiyoruz.

EMRE: 3.Soru Emre bey, Eskişehir Anadolu Üniversitesi tiyatro bölümünden mezunsunuz. Eskişehir “öğrenci şehri” olarak anılır. Ailesi hâlâ orada yaşayan biri olarak soruyorum ☺  öğrencilik yıllarınız nasıldı? Eskişehir’e en son Senem ile birlikte geçtiğimiz yaz, günü birlik bir kaçamak yaptık. Son gittiğim de bunu iyice tescillemiş oldum. Eskişehir her yıl kendini geliştiren, yenileyen, kültür seviyesini, sanat aktivitelerini genişleten, genç bir şehir. Adına aldanmayın bana göre Türkiye’nin en güzel şehirlerinden birisi. Ben ilk defa 2005 yılında gittim Eskişehir’e, Ankara’dan gittiğim için pek yabancılamadım önceleri iklimini, fakat kışları bu kadar sert geçeceğini tahmin etmiyordum. Kar 1 ay yerden kalkmamıştı. Bu yüzden her kış döneminde bir iki hafta hasta olarak evde yatardık. Çok sevdiğim sınıf aynı zamanda ev arkadaşlarım vardı. Şu an onlar İstanbul’da yaşıyorlar. Fırsat buldukça görüşüyoruz. Öğrencilik döneminde maddi olarak çok olanaklarımız yoktu ama voltran gibi güçlerimizi birleştirince aşamayacağımız zorluk da yoktu. Birbirimize maddi manevi destek olurduk. Zaten destek olmazsan ne dostluk baki kalır ne de hatıralar. Öğrencilerin Eskişehir’de çalışmaları için birçok fırsat bulunmakta. Ben neler yaptım neler. Burada anlatmayayım şimdi.

SENEM: Neden? Bir anlat bakayım neymiş onlar?

EMRE: Ramazanda Hacivat- karagöz gibi, çocuk oyunları gibi, kanto gösterisi gibi ayrıca o zamanlar öğrenci olan gösteriyi yaptığım arkadaşlarım şimdi baya ünlü fanları var ne diyim şimdi… laf uzamasın anlamında dedim. Neyse büyümenin verdiği tecrübeleri yaşadığım şehir Eskişehir… Sevgim, nefretim, acılarım, işim… Mesela en çok Eskişehir’de gülmüşümdür herhalde… Sonuçta öğrenciydim, kaygılarımız yoktu. O dönem dersten geçmek ve karnımızı doyurmak bizim ilk hedefimizdi. Bana göre öğrencilik bir meslek olsaydı çok revaçta olurdu. Hele bir de Eskişehir’de… Eskişehir tam bir öğrenci şehri her zaman da öyle kalacaktır. Taa ki mezun oluncaya kadar.

EMRE: 4.Soru Sen Anlat Karadeniz sizin için nasıl başladı? Diziye aynı anda mı dahil oldunuz yoksa ayrı ayrı mı? Senem sen başla…

SENEM: Okuldan mezun olduktan sonra, İstanbul’un kollarını açıp beni beklemediğini bilsem de her yeni mezun gibi bende İstanbul’a gittim. Bi menajerim yoktu, tv tecrübem de yoktu ama sonuçta yeni mezunsun bi yerden başlamak gerekiyor. Ancak fırsat verirlerse istedikleri tecrübeye sahip olabilirsin. İşte bu azimle her gün bi menajerin kapısını çaldım. Kimi kapı aralığından konuştu, kimi tecrübemi sordu, kimi takipçi sayımı… Ben yine de pes etmedim hatta bi menajerin benimle dalga geçtiğinden bi haber yapım şirketine bile gittim. Giderken de ne kadar iyi bir insanmış ilk defa birisi yönlendirdi diye heyecanla kapıdan girdim ve güvenlik içeri almadı. Başta bi kendimi aptal yerine konmuş gibi hissettim ama yine de pes etmedim ve İstanbul’da daha çok kalabilmek ve daha çok koşuşturabilmek için çok tatlı bi çikolata dükkanında işe başladım. Cafede çalışmaktan hem keyif alıyordum hemde tekrar başa dönmüş gibi hissediyordum. Bu durum ara sıra enerjimi düşürüyordu. Çünkü istediğim mesleği okuyabilmek için zaten çok çalışmıştım. Şimdi mezun oldum ve bu sefer istediğim mesleği yapabilmek için yine çalışmak zorundaydım. Bir yandan yaş ilerliyor, sorumluluklar vs. bir yandan da ne zaman kendi mesleğimi yapacağım kaygısı. Bütün bunları düşünürken bir arkadaşımdan Osman Sınav’ın bir dizi yapacağını hem de Trabzon’da çekileceğini öğrendim. Audition vermek için yine koşuşturdum ama yine kimseye ulaşamadım. Yeni mezunsanız ve sizinle ilgilenecek, sizi anlayacak bir menajeriniz yoksa hayat gerçekten zor:( Sonra bir gün Emre’yle konuşurken bana Osman Sınav’ın dizisi için cast direktörünün devlet tiyatrosuna geldiğini anlatırken içimi bi sevinç kapladı. Ortada fol yok yumurta yoktu ama ben bunun bir kader olduğuna ve dizide olacağımıza inandım. Sonrasında oldu da. Hem ilk tecrübem Osman Sınav gibi dahi bir yönetmenle çalışmak olacaktı hem de evimde olacaktım. Benden şanslısı, mutlusu yoktu… Diye düşündüm. Mutluluklarımın kelebek misali olduğunu unutarak…

EMRE: Ben O sıralar Trabzon Devlet Tiyatrosunda yeni bir oyunun provasındaydım. Bir gün Tiyatroya haber geldi. Trabzon’da dizi çekilecekmiş diye. Ben de içimden kesin 2-3 bölüm burada sonra İstanbul’a taşınır diye düşündüm. Keşke dizide oynayabilsem diye de içimden geçirdim. Çünkü Trabzon’da böyle bir fırsat yok, üstelik kim Osman Sınav ile çalışmak istemez ki? Dizinin cast direktörü Trabzon’a geldiğinde kendisinden randevu talep ettim. Sağ olsun kırmadı ve görüştük. Tanışmak, kafamdaki soruları sormak istedim. Çoğunun cevabını o zamanlar aldım. Fakat dizinin castının yüzde 90’nının yapıldığını ve sadece birkaç rolün buradan seçileceğini söyledi. Yinede kısa bir deneme çekimi yani audition ve fotoğrafları mailine atmamı istedi. Senem ile birlikte o İstanbul’dan ben de Trabzon’dan bir umut yolladık. Yıllardır Trabzon’da oyuncu olarak görev aldığım için bu yörede tanıdığım bir sürü kişiler oldu. Cast direktörü ile tanıştırdığım, tavsiye ettiğim kişiler de oldu. Kimi oldu, kimi öldü, kimi de hiç olmadı. 🙂 Takdiri İlahi… Bir gün cast direktöründen telefon geldi. Aslında rolü başka bir kişinin oynayacağını ama bir şekilde anlaşma olmadığını bu yüzden deneme çekimine bakarak oyuncu olmam, Trabzon’da yaşıyor olmam, yöreye hakimliğim göz önünde bulundurularak İDRİS rolüne seçildiğimi söyledi. Mahkeme kararı gibi anlattım galiba… Bu rol için bir görüşme daha yapılacağı ve Osman Sınav’ın karar vereceğini söyledi. Ayrıca İDRİS’in eşi rolü NURAN karakteri için Senem’in uygunluğunu sordular. Bence her şey çok olumluydu. Senem’in İstanbul’da olduğunu kendisi adına karar vermem doğru olmadığını ama tahminlerime göre severek bunu kabul edeceğini Trabzon’a gelmesinin sorun olmayacağını belirttim. Beklemek çok heyecanlıydı. Acaba Osman Sınav bizi seçer mi? Ne olacak? Nasıl olacak? Kimler olacak gibi sorular soruldu haftalarca… Ve o gün geldi… Karşılıklı konuşmalar, anlaşmalar, imzalar… Sonra ilk gün heyecanı… Aksilikler… Bir yandan tiyatro… Bir yandan set… Rüya gibiydi. En çok istediğim şey, hem tiyatro sahnesinde olmak, hem de televizyon da yaşamaktı. Geçen yıl projenin başında kariyerimin zirve noktalarından birini yaşadım.  Bir oyuncu başka ne isteyebilir ki?

EMRE: 5.Soru Dizide evli bir çifti oynuyorsunuz. Kamera arkasında da birlikte olan bir çift olarak nasıl hissettiriyor? Sizin için bunun avantajları ve ya dezavantajları var mı? Var mı Senem?

SENEM: Var mı Emre?

EMRE: Önce ben sordum.

SENEM: Ne fark eder, sen soruyu cevapla bakiiim…

EMRE: Soruyu ben okudum sen söyle….

SENEM: Emreeeeeee…

EMRE: Seneeeeeeeemm…

EMRE: Şaka bir yana benim için avantajlı kısımları var. Sette de yan yana olup birbirimize destek olmamız güzel bir duygu. Mesela benim geçen yıl birkaç bölüm rol gereği Gürcüce ve Rusça konuşmam gerekti. Sezon başında Gürcüce sezon sonunda Rusça konuştum. Hatta Türkçeden çok yabancı dil konuşmuşumdur dizide herhalde. Önümüzdeki zaman diliminde de başka dillerde görüşmek üzere… Neyse, bu dilleri bilmediğim halde biraz aksanlı ve ezber tam gitmem gerekiyordu. Bu konuda Senem bana çok yardımcı oldu sağ olsun. Onun ezberi benim ezberimi hatırlar 🙂 dezavantaj ne olabilir diye düşünüyorum… Sanırım yok. Ya da onu yaşayacak kadar birlikte set tecrübemiz henüz olmadı.

SENEM: 6. Soru Bir kadının şiddet gördüğüne tanık oluyorsunuz. O an ne yaparsınız?

EMRE: Sadece kadınlara uygulanan değil güçlünün güçsüze, statü olarak üstün alta, parasal olarak zenginin düşük gelirliye, çocuklara, hayvanlara kısaca canlının canlıya yaptığı her türlü şiddete karşı olduğum için o an duruma ve koşullara bağlı olarak müdahil olurum. Şiddetin savunulacak hiçbir yanı yok. Bana göre şiddet küçük yaşta bilinçsiz bir eğitim sürecinden yahut aile yapısından kaynaklı ve tedavi edilmez ise ilerde felakete yol açabilecek yarı psikolojik, yarı sinirsel bir hastalık. Benim için karısını döven bir adam, köpeğini tekmeleyen bir varlık, elini tutmuyor diye çocuğuna şamar atan bir ana, okulda öğrencilerine şiddet gösteren bir öğretmen, trafikte hatalı olan olmayan ama dayak atan adam… Hepsi bir… Duruma koşula bağlı olarak elimden geldiğince mağdur olan kişiye yardımcı olmaya çalışırım. Öncelikle yanımdakilerin can güvenliği sonrasında ise kendi güvenliğim göz önünde bulundurarak… Aslında mağdur olana yardım etmektense onu bu hale getirene yardım etmek bir sonraki hayatları kurtarmak demek. Olan olduktan sonra neye yarar ki keşkeler…

EMRE: 7. Soru Hayatınızın dönüm noktası nedir? Kısa ve öz… Senem ile tanışmak.

SENEM: Loading…

SENEM: 8. Soru Sette evlenme teklifi aldınız. O anı bize bir kaç cümleyle anlatabilir misiniz? Emre’yle uzun zamandır birlikteyiz ama ‘yea ne zaman evlencez, ne zaman nişanlancaz’ diyen birisi olmadım hiç. Hatta ben söyledim diye bişey yapılmasından hiç hoşlanmam, bilerekte söylemem zaten. Karşı taraftan beklerim bu durum sadece özel hayatımda değil normalde de kimseden bir şey beklemeyi sevmem, hep kendim yaparım. Yapamıyorsam da yapmaya çalışırım. İnsanları yönlendirmekten ziyade kendi içinden geldiği gibi davranmalarını samimi buluyorum. Emre’yle de bu evlilik teklifini konuştuğumuz zamanlarda ona hep bi gün evlenme teklifi edeceksen içinden gelerek yap ama beni şaşırtacak, etkileyici bi şey olsun yoksa kabul etmem derdim şakayla karışık. Ama sette evlenme teklifi edeceğini gerçekten hiç düşünmemiştim. Yıllar sonra da gülümsetecek bir anımız oldu…

EMRE: 9. Soru İzleyici olarak düşündüğünüzde 2 sezon boyunca sizi en çok etkileyen sahne hangisi?

EMRE: Zor bir soru… Tahir’in, Nefes ve Yiğit’e limanda veda ettiği sahne beni en çok etkileyen sahneydi…

SENEM: Çok var aslında ama en yüreğime işleyen, Tahir’in Nefes’e özür dilerim daha önce gelmediğim için dediği sahne..

SENEM: 10. Soru Kamera arkasından gelen fotoğraf ve videolarda eğlenceli bir set ortamı olduğu belli oluyor. Sizin sette unutamadığınız eğlenceli komik bir anınız var mı?

EMRE: En eğlenceli anım tabii ki evlenme teklif ettiğim gün. Setin son günü ve son sahnesiydi. O gün o sıkışıklıkta her şey güzel gitti ya… Dedim artık tamam. Senem anlattığı için ikinci posta olmasın şimdi. Fakat organizasyonda emeği geçen o gün sette olan herkese tekrar teşekkür ederim. Onlar yardımcı olmasaydı olmazdı… Hayatımda yaşadığım en kötü anım da var. Kimse bilmiyor sorsaydınız onu anlatırdım başka sefere diyelim…

SENEM: 2. Sezon setin bizim için ilk günüydü. Sahne çekildi set bitti. Üzerimizi değiştirip bi çıktık ki herkes gitmiş, servis bizi orada unutmuş. Emre’yle çok gülmüştük. Sonradan gelip aldılar tabi ama komik bir andı.

EMRE: 11.Soru Dizide tüm karakterler ve oyuncular çok sevildi hatta yoğun bir şekilde takip ediliyorsunuz. Ama bu durum Ulaş ve İrem için daha yoğun, sizin bu konu hakkındaki düşünceleriniz neler? Kamera arkasında da tanıyan biri olarak düşünceleriniz oldukça merak ediliyor? ☺

SENEM:  Eğer bu dizi sayesinde tanıma fırsatım olmasaydı bende yine seyirci olarak onları çok severdim. Çünkü derler ya; ‘insanın ruhunun güzelliği dışına akseder’ diye sevgili seyircilerin de kalplerinde sıcacık bir yumak oluştu ve onların içinin güzelliğini samimiyetlerini sevdiler. Ama en büyük sevgi onların çünkü biz tanıma fırsatı yakalayıp sevdik, onlar tanımadan sevdi…

EMRE: Ulaş’ı ilk tanıdığım gün bizim için setin ilk günüydü. Sette yan yana dururken tanıştık ve sohbet etmeye başladık bir süre sonra ona, Ulaş sen 2-3 ay sonra Trabzon’da rahat gezemeyeceksin bak şimdiden gidebildiğin yerlere git, gez demiştim. O da hadi ya o kadar olur mu? Dedi… Arada fırsatını bulup sağ olsun oyunuma geldi, izledi. Şimdi görüyorum ki o zaman gelmiş, gezmiş şimdi o kadar özgür olamıyor. Bir açıdan da pek iyi bir durum değil… Bunu kötü anlamda tabiî ki söylemiyorum. Sizin ona olan sevginizin, hayranlığınızın bir göstergesi yoğun ilginiz mutlaka. Şimdi şöyle bir meydan da gezeyim dese, sürekli fotoğraf çektirmek isteyenler, canlı yayınlar, sarılanlar, ayılanlar ve bayılanlar… Sadece meydan da gezecekti aslında… Gördüğünüz gibi olmadı… Ulaş işini severek yapan, disiplinli ve çok iyi niyetli bir insan. Özellikle de dizideki performansı çok üst düzey, izleyici de bu durumdan dolayı onu severek takip ediyor diye düşünüyorum.

SENEM: 12. Soru İdris ve Nuran karakteri ile diziden sonra da anılmak tabiri caizse “üzerinize yapışma” ihtimali sizi korkutuyor mu? Ve ilerleyen dönemlerde nasıl bir rol ile izleyici karşısına çıkmak istersiniz?

SENEM: Size biraz anılarımdan bahsedeyim…Dün meydanda dolaşırken genç güzel bir arkadaş yanımıza geldi. Rahatsız etmiyorsam sizinle bir fotoğraf çektirebilir miyim dedi. Estağfurullah ne demek olur dedik. Bizim için güzel bir andı. Sonra fotoğrafa baktı bize baktı ve çok yakışıyorsunuz Allah bozmasın dedi. Biz de amin, teşekkür ederiz çok sağ olun dedik. Peki, sizi bir daha ne zaman görücez böyle heh! Dedi içten samimi bir tonla… Ben Emre’ye baktım, Emre bana… kısa bir sessizlikten sonra. Bilmem yakında herhalde dedim… Yakın yakın yakın nereye kadar değil mi? Sürekli yakınıyor gibi oldu… Başka bir anıma geçiyorum o zaman… Geçen sene dizi başladı heyecanla yeni bölüm yeni bölüm derken zaman geçti sezon ortalarına geldi. Biz annemle her gün konuşuruz işte kızım nasılsın? İyi misin? Bu hafta var mısın? Derken bir şey soracak ama soramadı dedim ne oldu sor haydi? Dedi ki kızım, sen ahraz mısın? Yani dilsiz, sağır… Ne alaka anne dedim… Dedi ki hiç konuşmuyorsun ki öyle duruyon… Sonra sonrası sessizlik… Ama haklı olduğu bir konu vardı. Evet bir şekilde bu işin içindeydik. O zaman biz bu işte vardık bu işin bir parçasıydık. Evet ama hangi parçası? Eksik parçası mı, yedek parçası mı? Anılar bitmez… Bu azıcık görünmeyle bu karakterler yapıştıysa bize, mutlu eder beni çünkü ufacık görünerek sizi etkilemek ve dünyanızda olmak güzel bir duygu. Düşünsenize tam o sırada çay almak için uzandınız beni göremezsiniz. Bir anda hapşurdunuz çok yaşayın ama beni kaçırdınız. Telefonunuza mesaj geldi ben gittim geçmiş olsun. Beni tanıyorsunuz jest olsun diye dizide o an gördünüz ve benim TV’den fotoğrafı çekip instagramdan yollamak istediniz cep telefonu tuş kilidi açılana kadar ben çoktan gittim. Altta çıkan reklamların benden çok olduğu bu dünya da daha birçok Nuran’ı, Nuran gibilerini üzerler… Tüm oyuncuların ve oyuncu adaylarının başına özdeşleşebileceği, karakterden çıkamayacağı, üzerine yapışacağı roller Allah nasip etsin… İnşallah bir gün ben de bu rolde bana yapıştı ha! Derim.

EMRE: İdris… Aslında İdris rolünü ilk sezon 7 bölüm oynarken çok eğlenmiştim. Kaçakçılık yapan, yabancı dil konuşan, kumar oynayan, eşini aldatan aynı zamanda derin bağlantıları olan Karadeniz çocuğuydu. İdris bana çok uzak bir karakterdi. Bu yüzden onu canlandırması da bir o kadar zevkliydi. Her hafta heyecanla yeni bölümün senaryosunu bekleyip üzerinde çalışıyordum. Böylelikle kendimi geliştirmeye, tecrübe kazanmaya devam ediyordum. Sonra ne olduysa gerçekten bilmiyorum… İdris’in eşini aldatması, derin bağlantıları bir anda yok oldu. En azından Nuran’a yakalanıp acı bir ders almalıydı… Konusu, kadına yapılan şiddet, kısıtlanan özgürlüğü üzerine olan bir senaryoda İdris’in yaptığı yanına kar kaldı. Ya da hiç böyle bir yafta olmamalıydı. Geçmiş zaman kullanıyorum çünkü İdris şu sıralar bazen Cuma günleri namazda, önemli günlerde sofrada, düğünlerde köşede dikilmekte. Üzerime böyle bir karakterin yapışması söz konusu olmaz. Bu karakter kimseye yakışmaz. Yani yapışmaz. 🙂 Neden böyle olduğunu inanın ben de bilmiyorum. Bunu hikayenin ilk yaratıcısı olan Nehir Erdem ve Ayşe Ferda Yılmaz’a sormak lazım. Etik olarak o dönem birlikte çalışıldığı için iletişime geçmedim. Geçsem de pek cevap alacağımı zannetmiyordum. Şimdi sorulabilir ama fayda edeceği bir durum yok. Çünkü bu sezon başka bir senarist ile yola devam ediliyor. Erkan Birgören ile… Kendisini attığı tweetlerden tanıyorum sadece. Mesela 2 ekim de attığı bir tweet çok hoşuma gitmişti sizinle paylaşmak isterim ‘Nefes Nefese, Bir Umut Yeter, Keşke Hiç Büyümeseydik… Ekim ayı gelmeden 3 dizinin ipi çekildi. Bu ne demek…en az ama en az doğrudan 300 dolaylı olarak 600 toplamda en az bin kişi işinden, ekmeğinden oldu. Ne boktan bi sektör lan bu’ Adalet duygusu yüksek, bilinçli, kalemi kuvvetli bir kişi. Üstelik sektör içindeyken yazması iyi bir cesaret…Bu sektörde onun kadar tecrübem yok o yüzden yazdıklarına inanıyorum. Mesela bu durumu eleştirebilen bir yazar, eminim düşünmüştür de bazı şeyleri. Misal devam eden işleri düşünelim. Eğer siz o bölüm, sonraki bölüm ve bir sonraki bölüm yoksanız siz de işsiz kalmışsınızdır. Böylelikle sebebi dizinin yayından kaldırılmış olması değil, senaristin sizi yazmamış olması… Eminim bu sektöre yıllarını vermiş emekçi, kalemi kuvvetli bir yazar bunu da düşünmüştür… Yani… Bilmiyorum… Bir yandan şunu da söylemek gerek, eski senaristler bu karakteri yaratmış ama üzerine gitmemişken yeni senaristten bunu beklemek pek doğru olmaz. İdris ve benzeri karakterler yok olmaya devam ediyor… İdris’i başarısız bir uzay roketine benzetebiliriz. Geri sayımdan sonra bir anda fırlayan ama henüz atmosfere çıkmadan geriye doğru dönüp çakılan bir roket… 🙂 Sorunun başına dönersek eğer ilerleyen dönemde kendimi oyunculuğumla ifade edebilecek bir İdris ile karşınıza çıkmayı isterdim. Bu noktada kendimi geliştirirken ben eleştiriye açık mıyım? Elbette… İzleyicilerimiz, yani sizler bunun en güzel geri bildirimini yapıyorsunuz zaten. Eleştiriler başımın tacı ama şu an neyi eleştirebilirisiniz ki? Ortada performans sergileyecek bir durum yok, eski görüntülerden belki… Kendimizi geliştirmek için eleştirilmek, eleştirilmek için ise kendimizi göstermek, kendimizi gösterebilmek için ise fırsat verilmesi gerek… Saygılar…

EMRE: 13. Soru Son olarak, sizi izleyen ve destekleyenlere iletmek istediğiniz bir mesajınız var mı?

EMRE: Bizi izleyen, gönülden destekleyen, bu proje ile çok uzak diyarlarda olan kardeşlerime, dostlarıma, büyüklerime ulaşabilmek onlara konuk olabilmek, onlarla bu güzel anıları paylaşabilmek, mutluluk verici.  Neşet Ertaş’ın Şener Şen’e söylediği bu sevgi cümlesini sizlere uyarlıyorum… ‘Size olan sevgim sadece yüreğimde kalmadı şükür. Karınca kararınca bir katre dünyanıza katılabildiysem, size ulaşabildiysem ne mutlu bana…

SENEM: Nuran bu senaryoda kendini unutulmuş gibi hissederken, gözlerini, kalplerini ve sevgilerini hiç esirgemeyip ona sahip çıkan tüm sevdiklerimizin gözlerinden öperim. Sayenizde yalnız hissetmedim çünkü siz vardınız, bu benim için çok değerli…

NOT: ‘Bu dizideki (röportajdaki) tüm karakterler ve olayların gerçek kişi ve kurumlarla ilgisi yoktur. Tamamen hayal ürünüdür.’

Sevgiyle Kalın

Mine K.

Halil İbrahim Kurum: ”Görsel ve işitsel algı insanıyım”

Son zamanların başarılı dizilerinden biri olan Yeni Gelin dizisindeki Baran rolüyle büyük bir hayran kitlesine ulaşan Halil İbrahim Kurum ile gerçekleştirdiğimiz röportaj sizlerle. Keyifli okumalar!

1 – Bize biraz kendinizden bahseder misiniz? 

 1983 Adana doğumluyum müzisyen anne ve babanın tek erkek çocuğuyum .3 ablam var . çocukluk yıllarım ortaokul yıllarında resim müzik tiyatro kollarını kovalayarak geçti, annem ses babam saz sanatçısı olduğundan mesleğimi ev hali ve yaşamı şekillendirdi.

2 – Konservatuar mezunusunuz. Oyuncu olma isteğiniz eskilere dayanıyor diyebilir miyiz? Çocukluğunuzdan beri yapmak istediğiniz meslek oyunculuk muydu? 

    Aslında önce resim için hınca hınç çalışıyordum yani resim bölümüne girmeye kararlıydım. Son anda annemin “oyuncu ol o zaman ressamda oynarsın müzisyende” sözüyle konservatuvarda kapı değiştirdim . Çocukluk hayalim değildi annemin bana sürprizi oldu.

3 – Sizin için yeri çok ayrı olan, örnek aldığınız ya da takdir ettiğiniz biri var mı? 

   Örnek aldığım kimse yok ailemin bana yüklediği kodlara inandım hayatım boyunca ve o kodlarla yaşamaya çalışıyorum . Ama takdir ettiğim kimseler oldukça fazla daha çok Türk oyuncularla ilgileniyorum Şener Şen başta olmak üzere hala heyecanla izlediğim aktör çok fazla

4- Feride Hilal Akın ile yaptığınız düetler çok beğeniliyor. Peki ileride müzikle ilgili projelerinize olacak mı? 

   Hayır müzikle alakalı profesyonel bir çalışma düşünmüyorum dizi , sinema , tiyatro da gerekiyorsa şarkı söylüyorum ve Feride ile düetler çok keyifli benim içinde. Ancak müzik beni asıl işimden uzaklaştıracak kadar güçlü olduğu için çok yanaşmıyorum müziğe

5 – Keşke ben canlandırsaydım” dediğiniz bir karakter oldu mu? 

   O kadar fazla ki… Başı çeken Sharman Joshi 3 İdiots karakteri.

6 – Adanalı olarak bi’ Adana dizisinde yer alıyorsunuz bu sizin için nasıl bir duygu? 

Memleketimde sürekli evimden sonraki istikametim tiyatro sahnesiydi. Şu an olduğum yeri önceleri çok yadırgadım o insanlar çok yabancıydı halleri tavırları ütopik geliyorlardı bana ama şu an her şey normal ya da alıştım çok mutluyum elbette doğduğum memleketten milyonlara ulaşmak güzel bir duygu.

7 – Ekran karşısında kendinizi izlerken ne hissediyorsunuz, eleştirdiğiniz veya beğendiğiniz anlar oluyor mu? 

   Herkes gibi tabi ki zaman zaman ballı kaymak hissediyorum zaman zaman kendimi gömecek yer arıyorum 🙂

8 – Canlandırmak istediğiniz bir tipleme, içinde olmak isteyeceğiniz bir tür var mı, dram, aksiyon vb gibi? 

   İyi bir hikayenin içinde sadece gazete okuyan bir adam bile olurum , önemli olan o hikayenin içinde olmak karakter ya da tipten çok neden orda olduğu benim için daha büyük önem taşıyor .

9 – Dizide izleyici tarafından çok sevilen eğlenceli bir karakteri canlandırıyorsunuz. Peki sizin Baran’la ortak noktalarınız var mı, onun gibi neşeli bir yapınız mı var yoksa daha sert, durgun mu? 

  Neşesi mizahı yönü benzer ama aşk konusunda o kadar istikrarlı değilim ya da Baran kadar kendini hiçe sayacağım bir dönem olmaz sanırım

10 – Yeni Gelin oldukça eğlenceli bir yapım peki kamera arkası da dizi kadar eğlenceli mi geçiyor sizin için? 

   Kamera arkasında ekrana yansıyan görüntülerden daha çok eğleniyoruz diyebilirim kendi adıma . Ekibin çoğunluğu tiyatro oyuncusu olduğu için espriler ve mizah- ı zekâ havada uçuşuyor 🙂

11 – Spora ilgili misiniz? Düzenli olarak yaptığınız bir spor var mı? 

  Çok isterdim düzenli spor yapmayı çok imreniyorum ama bir çok kişinin aynı anda spor yaptığı yerlere giremiyorum kalabalık olmasa da oradaki yaşanmışlık sağlığımı bozmaya yetiyor yada ben öyle hissediyorum . O yüzden fırsat buldukça yüzüyorum .

12 – Daha önce dizi harici müzikle alakalı işleriniz oldu mu peki? Özel hayatınızda da müzikle ilgilenir misiniz? 

  Müzik , doğmadan ve doğduktan sonra hep hayatımdaydı annem ve babamdan dolayı o yüzden lüzumlu lüzumsuz her daim şarkı söylerim ama hiç bir zaman meslek olarak bakmadım , beni iyileştiren Afyon müzik diyebilirim

13 – Gelecek planlarınız neler? Yoğun olarak setlerde olmak oyunculuk kariyerinde ilerlemek mi yoksa başka sektörlerde de görebilir miyiz sizi? 

  Mesleğim oyunculuk ve gelecek planlarım sadece elimin ayağımın bilhassa  zihnimin sağlıklı kalması . Gerek tv gerek tiyatro sahnesi benim işimin mecraları .

14 – Herkesin hayatta bir kırmızı çizgisi vardır. Sizin kırmızı çizginiz nedir? Asla yapmam veya bana yapılmamalı dediğiniz bir şey var mı? 

  Haksızlık karşısında su gibi durgun olan ben panter kesiliyorum düşmanıma dahi haksızlık yapılsa bu durum değişmiyor . O yüzden tek yapmamaya çalıştığım şey hak ve özgürlüğe zarar gelmemesi .

15 – En sevdiğiniz yazar veya en sevdiğiniz kitap nedir? 

  Görsel ve işitsel algı insanıyım o yüzden iyi bir okur değilim hala en sevdiğim yazar Yaşar Kemal mesela 🙂

16 – Son olarak sizi izleyen destekleyenlere iletmek istediğiniz bir mesajınız var mı? 

  Mesajım değil ama dileğim olabilir . Umarım hayatlarının her döneminde keşkeler her daim az olur … Sevgiler

 

Bu keyifli röportaj icin yeniden kendisine cok teşekkür ederiz.

Sevgiyle Kalın

Mine K.

 

Aglama Anne 1. Bölüm : Anne Dedigin

Başrollerini Cansel Elçin, Birce Akalay, Özlem Yılmaz, Sezin Akbaşoğulları, Selim Bayraktar ve Ekin Mert Daymaz ‘in paylaştığı ‘Ağlama Anne’ pazar günü yayın hayatına merhaba dedi.

Üniversite yıllarında evlilik dışı dünyaya getirdiği çocuğunu öldürmeye teşebbüs etmesiyle hapse giren Alev ve ailesinin hikayesini anlatan dizinin ilk bolumu bence iddialı flashback sahneleri ile güzel başladı.

Sahi; gerçek anne doğuran mıdır, yoksa büyüten mi? İnsan izlerken sık sık bu soruyu sorarken buluyor kendini ama elbette benim naçizane fikrim emek verendir Anne. Bu yüzden de Alev’i izlerken karşımda çaresiz bir Anne değil de sadece bencil bir anne duruyordu. Kızını öldürmeye çalışıp hapse girdiğinden ötürü de değil. Daha sonralarda kız kardeşi Damlanın tüm çabalarına rağmen kızına 1 kere bile bakmazken 18 yıl sonra güya aklı basına geldiğinde o benim kızım ben doğurdum diyerek sadece bu yolla tüm hakka sahip olduğunu düşünmesi ayrı bir ironi ve Damlaya yüklenmesi hiçte acınası gelmedi bana. Tamam cahillik, gençlik falanda o kızcağız ondan daha küçük yaslarda sahip çıkmış kızına. En başta bunun için bir teşekkürü hak ediyordu bana kalırsa sonrası zaten su akar yolunu bulur.

 

 

Adnan Alan; zengin, yakışıklı ve başarılı bir iş adamı. Bu saydıklarım çoğu Türk dizilerinde gördüğümüz özellikler gibi görünse de Cansel Elçin rolü çok güzel giydiğinden bana hiç de alışılagelmiş gelmedi açıkçası. Birde ben kendisini ilk defa bu rolde izlediğimden aşırı beğendim sanırım bu konuda objektif olamayacağım 😊

Adnan mutsuz bir evliliği olan kızına aşırı bağlı bir aile babası aynı zamanda. Ve eşi Özlemin tavırlarından da anlaşıldığı üzere mutsuzluğun yanında bozuk psikolojiye sahip bir es de duruyor. Çünkü hangi aklı basında anne sabah uykusundan uyandırdı diye kızının saclarını keser ya da sırf sussun diye uyku hapı verir hayretler içinde izledim. Adnan sabrına hayran kaldım vesselam ben izlerken cinnet geçirdim. Gerçi Adnan da öyle bir baba ve es olduktan sonra daha basına neler gelecek kim bilir? Zira hayatının en büyük darbesini yine babasından yemişken. Babası 18 yıl önce hamileyim diye kapısına gelen Alevi çocuğu da onu da öldürmek tehdidiyle kovdu ve aslında tüm hikayede orada başlamadı mı ? Ve Adnan’ın babası Çetin’in kötülüklerinin sınırı nereye kadar devam edecek merakta ediyorum açıkçası.

 

Adnan mutsuz evliliği, babası derken sıkıştığı çaresizliği ‘bir ışık mutlaka olmalı. Küçük de olsa karanlığın içinden sızacak bir ışık’’ sözleri ile döküverdi dilinden. Ofiste Damla ile yaptığı tatlı atışma ile tanışmasından sonra henüz kendisi de fark etmese bile o ışığı çoktan buldu aslında olacaklardan habersiz. Çünkü babasının kendisinden 18 yıl sakladığı kızını aslında gönlünü kaptırmaya başladığı Damlanın yanında bulduktan sonra hikayeleri nasıl evrilir bilinmez ama. Kendi çocuğunu öldürmeye çalışan Aleve en ufak bir şans vereceğini sanmıyorum aksine yıllarca yeğenine Anne olan Damla aslında Adnan’ın tamda ihtiyaç duyduğu saf sevgiye ve merhamete sahip. O yüzden işin doğrusunu öğrendiğinde Adnan ve Damla güzel bir çift olacaklardır bana göre. Özlem Yılmaz ve Cansel Elçin’in çok yakıştığını söylememe gerek yok sanırım 🙂

Dizinin daha ilk bölümünden Adnan’ın kızını öğrenip üstüne birde bulmasını çok sevdim. Çünkü kahramanlarımın hikayesinin ne şekilde ilerleyeceğine dair daha da merak uyandırdı bana göre.

Hikayeyi reyting canavarına yenilmesini istemeyeceğim kadar çok beğendim . Cansel Elçin ve Özlem Yılmazı izlemeyi çok özlemişim.Şansı bol, Başarışı daim olsun ve bayıla bayıla izlemeye devam edelim 😊

 

Sevgiyle Kalın

 

Mine K.

 

error: Korunan İçerik!