Melissa Yıldırımer: ”Aslında hayalim bir rock star olmaktı!”

Ekran Yolculuğuna ‘Kanıt’ dizisinde canlandırdığı Nisan karakteri ile başlayan , Küçük Gelin, Söz, Eşkiya Dünyaya Hükümdar Olmaz gibi birçok başarılı yapımda yer alan Melissa Yıldırımer ile keyifli bir röportaj gerçekleştirdik. Bu güzel sohbet için kendisine bir kez daha çok teşekkür ederiz.

Bize biraz kendinden bahseder misin?

-10 Şubat 1990 Van doğumluyum. Tipik bir kova burcuyum 🙂 Özgürlükçü, inatçı, aileme ve arkadaşlarıma çok düşkünüm. Kafama en ufak şeyleri takmak ve onları dert edinmekle bilinirim ve bu huyumdan nefret ederim:)Kalabalık bir aile içinde büyüdüm ama buna rağmen çok utangaç çok çekingendim.2001 yılında Van’dan İstanbul’a geldiğimde sosyalleşmek için tiyatro kulübüne girdim ve bir daha bırakamadım. Fark etmeden fazla sosyalleşmişim :)Şarkı söylemeyi ve müziği çok sevdiğim için bir yandan da müzik kulübüne girdim. Bir grup kurduk ve 2 sene rock müzik yaptık. Aslında hayalim bir rock star olmaktı:) ama oyunculuk daha ağır bastı. Haliç üniversitesi konservatuvar tiyatro bölümünü kazandım ve 1.sınıf’ta eşimle tanıştım 3.sınıfta evlendik:) mezun olduktan sonra 2 sene tiyatro oyunlarında oynadım. Sonra televizyon maceram başladı…

Yunus Emre Yıldırımer ile 6 senelik evlisiniz. Nasıl tanıştınız?

Ben okula girdiğimde o 4.sınıftaydı. O da Siirt’li ama Diyarbakır’da büyümüş. Kan çekti yani… Ayrıca efendiliğine, duruşuna, işine olan saygısına hayran kaldığım için zaman geçirmek için fırsat kolladım:)O fırsat elime geçti ve şu an evliliğimizin 6.senesini yaşıyoruz evet:)

 

 

Dört kız kardeşin en küçüğüsün. Nasıl bir duygu bol ablalı bir hayat? 🙂

Dünyadaki en güzel duygulardan biri.1 değil 4 tane annem var benim. Kendimi güvende hissediyorum ve asla yalnız olmadığımı, olmayacağımı biliyorum. Bir sıkıntım olduğunda, ya da beni mutlu eden şeyleri ilk onlarla paylaşıyorum. Onları çok seviyorum. iyi ki varlar…

 

İlk önce Bal Kaymak filminde daha sonra da Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz dizisinde eşinle aynı set ortamını paylaştın. Nasıl bir duygu? Avantajları ve dezavantajları neler?

Biz okul zamanında da birçok kez aynı sahneyi paylaştık Yunus Emre ile. Oradan bir idmanımız var yani:)Her şeyini, her tepkisini bildiğim için keza o da beni…daha rahat hissettiriyor tabi ki. Gözümüzden anlayabiliyoruz birbirimizi. Tecrübesine güvendiğim için hatalarımı ona sorarım.  Onunla çalışırım. Ve bir de aynı sette olunca daha çok görüşüyorduk haliyle. Avantajları bunlar. Tek dezavantajı evde yemek pişirememek 🙂

 

Eşin Yunus Emre sen EDHO kadrosuna dahil olduktan sonra bir röportajında “Eşim bana geldi dedim ama gelmemiş.” demişti. Sende eşin gibi mi düşünmüştün? 🙂

Aslında diziye girdiğimde senaryo gidişatı o yöndeydi. Ben de aynı şeyi düşündüm.  Fakat diziye girdikten 3 bölüm sonra Olgun Şimşek’le partner olacağımı öğrendim. Çok heyecanlandım. Hatta ne yalan söyleyeyim başaramamaktan korktum:) Sonradan eşimle konuştuğumda da ikimizin fikri şuydu; biz zaten beraber çalışma fırsatını birçok kez yakalamıştık. Olgun Abi gibi bir aktör ile oynamakta benim için çok değerli olacaktı. Keza öyle de oldu. Çok şey öğrendim. O çok kıymetli biri. Bana onunla partner olma şansın veren yapımcılarıma da bir kez daha teşekkür ederim.

 

 

Bal Kaymak filminde sahne gereği Yunus Emre ile tekrardan düğün yapmış gibi oldunuz 🙂 hatta evlilik yıl dönümünüzün olduğu güne denk geldi bu sahne. Nasıldı o gün? Neler hissettin?

-Biz evlilik yıl dönümümüzü birçok kez kutlayamadık. Hep bir şey çıktı:)hah yine sete denk geliyor yine kutlayamayacağız derken bize canım hocam can hocam Onur Tan’ın hediyesi oldu. Tabi filmin en kalabalık ve en çetrefilli sahnesi olduğu için biraz yorulduk ama geçirdiğim en güzel, en keyifli yıl dönümüydü…İşim ve aşkım bir arada…

 

Geçmişe bakıldığında günümüzde tiyatroya ilgi oldukça arttı. Seyirci de artık seçici ve kaliteli işlere yöneliyor. Bu ilgiyi ve seçiciliği tiyatro oyuncusu olarak neye bağlıyorsun?

-Çağ değişiyor, insan değişiyor, alternatif tiyatro mekanları artıyor, seçenekler çoğalıyor. Aynı zamanda dizilerde oynayan oyuncuların çoğu tiyatro yaptığı için insanlar da haliyle sevdiği değer verdiği oyuncuları tiyatro sahnesinde canlı kanlı görmek istiyor. Ha bir de belki çoğu kişi bu fikrime karşı çıkacak ama bence tiyatroya olan ilginin artmasına sosyal medyanın varlığı da neden oldu. Paylaşımlar, sosyal medya üzerinden yapılan tanıtımlar vs. Tiyatro hep var olsun! Tiyatro iyidir, şifa niyetine…

 

 

Kahraman ile Mübeccel bir bar tiyatrosuydu. Nasıl bir deneyimdi? Yorumlara baktığımızda izleyen herkesin çok sevdiği bir oyun olmuş.

-Kesinlikle bütün oyuncuların deneyimlemesi gereken bir tür…Çünkü izlemeye gelenler eleştirmeye, ya da hikâyeden ders çıkartalım, düşünelim, öğrenelim diye gelmiyor. Tamamen kendini eğlenmeye odaklamış, rahatlamış halde geliyorlar. Böyle olunca da seyirci oyuncularla buluşup kendini akışa kaptırıyor hiçbir şey düşünmeden… Oyuncunun aldığı hazzı düşünebiliyor musunuz? Ve evet ne mutlu ki bize oyunumuz çok sevildi 2 sezon oynadık. Ne yalan söyleyeyim partnerim Özgür Yetkinoğlu ile provalardayken hiç tahmin edemedik bu kadar beğenileceğini. Ama sonuç müthişti. İyi ki yapmışım dediğim bir şey daha…

 

Fatma, özel kuvvetlerde asker olan bir askerin eşiydi. Nasıl hissettiriyordu asker eşine hayat vermek?

-Dediğiniz gibi biz sadece onların hayatını canlandırdık. Duygularının kıyısından köşesinden içine girmeye, anlamaya, dile getirmeye çalıştık. Onların hissettiği duyguların yanından bile geçemeyiz. Her gün kulağınız kapıda, telefonda, onlardan gelecek iyi ya da kötü bir haberde, sürekli yüreği ağzında yaşamak. Düşünsenize…Bu çok zor bir durum. Hele ki bir de çocuğunuz varsa. Ama asker eşlerinden, annelerden öyle güzel tepkiler aldım ki yaptığımız işin ne kadar kıymetli ve değerli olduğunu bir kez daha anladım.

 

 

Leyla, Fatma, Derya bu üç farklı kadınla Melissa’nın ortak noktaları var mı?

-Tabi ki…onlar benden, Melissa’dan çıkıyor. Karşılaştığım ya da hiç karşılaşmadığım olaylara Melissa’nın tepkileridir onları doğuran. Ama şöyle söyleyebilirim Leyla’nın istediğini elde etme sabırsızlığı, Fatma’nın sabrı, Derya’nın sabrının sükuneti en çok çıkan şeydi benden…Sanırım onları bu özelliklerim büyüttü.

 

Oynadığın dizilerde en can alıcı sahnen senin için hangi sahneydi?

Tabi ki Söz dizisinde Fatma’nın kara çarşaf içinde yanlışlıkla kocası tarafından vurulduğu sahne…Ne öncesinde kendimdeydim ne sonrasında…O çarşafı giydiğim an elim ayağım titremeye, soğuk terler dökmeye başladım. Yönetmenimiz Yağız Hoca da sağ olsun o sahnenin ortamını da çok iyi hazırladı. Çok ama çok acayip bir duyguydu. Bu olayların gerçekte var olduğunu bilmek daha da acı bir duygu…

 

 Sette komik bir anın var mı? Varsa bizimle paylaşır mısın?

-Setlerde çok sakar olabiliyorum ışığa çarpıp bütün sahneyi ışıksız bırakabiliyorum mesela 🙂 Ama en çok güldüğüm iki olay var. Merdivenden düşme sahnesi çekiyoruz ama önce merdivene çıkmamız lazım tartışarak. Hocamız dedi ki sen çık ben düşme sahnesini dublörle alacağım orada keseriz. Tamam dedim ve çıkmam gereken yere çıktım, ayağım yanlışlıkla takıldı ve ben merdivenden gerçekten düşmeye başladım. Yoldayken içimden diyorum ki neyse Melissa düşmeye devam et hiç bozma. Allah’tan kamera kayıttaymış doğal oldu 🙂 tabi sahne kesildikten sonra sette bir kahkaha tufanı 🙂

İkincisi de şu; ilk devamlı işim. Setin 2.haftası falan. Dış mekanda kalabalık bir sahne çekiyoruz. Kenarda bir süpürge gördüm herhalde gereksiz diye ortadan kaldırdım. Kendimce sanat grubuna iyilik yapıcam ya maksat hoca kızmasın 🙂 Neyse sahneye başladık hoca bağırarak sahneyi kesti. SÜPÜRGE NERDEEE? diye. Meğerse Süpürge sahnede lazımmış…Tabi bir sessizlik hakim oldu. Ben korkudan cevap veremiyorum. Diyemedim de arkadaşlar unutmuş sandım ben kaldırdım diye hayır sana ne! 🙂 sen işini yapsana. Sonra fırçayı yedim tabi…ne geldiyse başıma bu iyi niyetimden geldi 🙂

 

 

Bugün olduğun konuma getiren bir dönüm noktan olduğunu düşünüyor musun? Bir kişi, bir olay, bir duygu, bir fırsat…

-Ankara Dil Tarih Yunan dili edebiyatını 5 ay okuduktan sonra ben tiyatro okumak istiyorum diye okulu bırakıp, İstanbul’a geri dönüp konservatuvara girmem ve tabi ki evliliğim benim dönüm noktamdır. Çünkü eşim benim şansım 🙂

 

Boş zamanlarında film izlemeyi sever misin? Paylaştığın bazı fotoğraflar bana bir arşive sahip oluşunun hissiyatını uyandırdı. Mutlaka izlenmesi gerek dediğin bir film var mı?

-Off kesinlikle…en sevdiğim şeylerden biri.1 hafta izleyemediğim zaman krizim tutuyor. Klasik olacak ama favorim LEON’dur. Senaryosu, oyunculuklar, müzikler, atmosfer, her şeyi ile çok iyi. Bende yeri çok başka. Onun dışında İspanyol, İran ve Hint sineması hastasıyım.LA VOZ DORMIDA ‘yı öneririm. Müthiş bir İspanyol gerilim filmidir. Çok eskilerden THE CROW efsanedir. Bu konu için ayrı bir röportaj mı yapsak? 🙂

 

Feridun Düzağaç sevdan nereden geliyor? Çok soruldu, bir hikayesi var mı? Eşinle ortak bir şarkınız var mı? 🙂

-Feridun Düzağaç sevdam…Hayran olmak diyelim. Sanatçı kişiliğine, duruşuna, sesine, zekasına, şarkılarına, şarkılarındaki her kelimenin anlam taşımasına, kelime oyunlarına hayran olmak…Her acımı, her hüznümü, her mutluluğumu onun şarkılarıyla yaşadım her ruh halime göre bir fısıltısını yakaladım.14 yaşında başladı bu hayranlık. Hayatı aymaya başladığım zamanlar diyelim. Ya galiba tam olarak anlatamayacağım bir duygu, çünkü ben kendime de anlatamıyorum. 🙂 Eşimle müzik zevklerimiz çok farklı. O yüzden ortak bir şarkımız yok ama ikimizin de çok eğlendiği bir şarkı var. Rachid Taha-Abdel Kader 🙂

 

 

 

Kadın olmak, özellikle Türkiye’de kadın olmak nasıl bir duygu? Bir kadın olarak bu konudaki düşüncelerin neler?

Kadın olmak özellikle Türkiye’de…Namus kavramıyla, ahlaksızlıkla, önyargılarla, cahillikle sürekli mücadele halinde olmaktır.

 

Son olarak seni sevenlere, destekleyenlere iletmek istediğin bir mesajın var mı?

-Bir insanı tanımadan, tanışmadan sevmek hep delilik gelir bana… Ama delilik güzeldir. Onlar çok güzeller. İyi ki bu işi yapıyorum dedirtirler. Elimi hiç bırakmayın. Temennim sizi hiç kaybetmemek. Umarım bu işi yaptığım sürece onları hayal kırıklığına uğratmam…Bu arada kasım sonu çıkacak olan ‘3.Türden yakın ilişkiler’ oyunumuza beklerim 🙂 Bir de tiyatroda görüşelim, tanışalım, kaynaşalım, sarılalım, muhabbet edelim. Var olsunlar.

 

Röportaj: Mine K.