tds_thumb_td_300x0
Gülperi ArHas: ”Gerçekten umut var mı?”

Merhaba, Gülperi 3 haftalık bir tatile girmişken , en son yazımdan bu yana bir arhasçı olarak son derece mutsuz olduğumu itiraf etmeliyim.
Hasan’la Artemis karşılaştıkları zaman anne ve babaları hakkında konuştuğunda Hasan’ın:
“Çilli benim en son istiyceğim şey seninle aramın açılması” demesi ve arkasından “Artemis“ diye seslenmesi birazcık umudumu arttırmıştı. Hastane sahnesinden sonra bir favori sahnem de bu oldu .❤️😍”

Daha sonra Hasan’ın babasının gelmesi Hasan’ın anlatmak için okula Artemis için gelmesi daha sonra Selen’le karşılaşması …🤦‍♀️
Selen tek ayak üstünde bayağı bir yalan söyledi. Havalara uçuyordu, ilişkisine güvenen insan bunları yapmaz!
Kötü anında aklına Artemis’in gelmesi ve ona sırlarını dertlerini anlatacak kadar yakın görmesi kalp ben 😍

Selen hem ilişkisine hem kendisine güvenmiyor. Daha sonra babasından şiddet görüp, Hasan’a gitmesi onunla beraber uyumak istemesi… Ben böyle bir şeyi değil sevgilime arkadaşıma bile anlatamam çünkü bana merhamet edeceğini ve acıyacağını bilirim. Hasan bir türlü Selen’e yakınlık kuramadı çünkü aklan ve kalben aklı Artemis’te. En azından ben böyle yorumlamak ve görmek istiyorum.

Artemis Doruk’la sevgili olmuş diye Selen söyleyince, bir adet bozulan Hasan😏😏

Son bölümde ise beni en çok sinirlendiren ”Eziksin sen Artemis“ diyen Selen… Asıl ezik sensin pardon da! Kendine güveni olan insan bunları söylemez. Artemis sayesinde Hasan’la tanışan kendisi değil çünkü. O kadar güveniyorsan kendine Hasan, Artemis sana aşık dersin niye diyemiyorsun? Çok bencil ve sinsi gerçekten Selen karakteri, beni gerçekten deli ediyor.

En büyük korkum bu olayın uzatılması. Esas çifte senaristler bir türlü karar veremediler. İki tarafa da oynama olayı beni gerçekten sinirlendiriyor, bu iki tarafın da hem SelHasçı’ların hem de ArHasçı’ların asabını bozar diye düşünüyorum. Senaristler artık karar vermeli. Çok sıkıldım çünkü artık taraf ne olacaksa olsun da bitsin diyorum. Umarım  sabrın sonu bir yere kadar dedirtecek kadar bıktırmazlar diyor ve yazımı  noktalıyorum.

Kardeş Çocukları Yakında Başlıyor!

Kardeş Çocuklar dizisindnn bir tanıtım yayınlandı. Dizi günü hangi gün olur bilemem ama izleyeceğimi düşünüyorum. Umarım çarşamba günü olur. Sebepleri bana kalsın diyorum ☺️

Kardeş Çocukları Dizisinin Konusu Ne?
Hayalleri ve hayatları birbirlerinden bambaşka olan iki anne: Ümran ve Umay.
Ümran ve kızı Hayat, küçük bir köyde yaşarken, sosyetik güzel Umay Karay ve kızı Hayal, İstanbulda’dır. Hayallerde bile birleşmeyecek kadar farklı iki annenin yolları, yıllar sonra karşılaşınca beklenmedik olaylara sebep olur

Ben konusunu ve fragmanlarını şahsen sevdim. Fragmanları dikkatimi çekti. Kadroyu da çok iyi buldum.
Bir diğer mesele ise, Afra Saraçoğlu’yla Furkan Andıç dizinin genç çift partnerleri  olmuşlar. İkili bence çok yakışıyor. İzleyelim ve görelim!

Sen Anlat Karadeniz 35. Bölüm: ”Fazla battaniyen var mı?”

Hiçbir dizi finalekadar sadece mutlu sonlarla devam etmez. Sadece komedi dizileri bir bölümdeolup biten hikâyelerden oluşur ve bölüm sonu izleyiciye etkili bir mesajla sonverilir. Onun dışında dönem dönem değişir; kazanmak ya da kaybetmek. Ama asılmesele iyiyi ve kötüyü anlatırken izleyiciyi arkada bırakmamaktır. İzleyici negüzeli izlerken aklı kötüde kalmalı; ne kötüyü izlerken iyinin peşinetakılmalı. Carpe di em… Şu anda yaşanan anın heyecanını yaşamalı. Bu bölüm tamolarak öyleydi. Logline’ lar, yani bize ‘neymiş?’ sorusunun her bölüm cevap bulduğuama bu defa ‘logline’ ın biraz bize bırakıldığı bir bölümdü. Geçen haftakibölümü şu sorularla kapatmıştık; kadınların gücü bir zalimin elini kolunubağlayıp kaçırmak mı? Korkutmak mı? Öldürmeye kalkmak mı? Cesaret, gerçek güçbu mu?

Nefes yıllarca çektiği acıyı dillendirmedi bile. Karşısında ona yapılanların belki de sadece bir tanesi ile karşılaşmış dört farklı kadın duruyordu. Kiminin aklı karışık, kimi Vedat’ın psikolojik oyununa çoktan kapılmış, kiminin öfkeden daha da gözü kararmış… En aklıselim düşünen kişi acının bin katını yaşamış Nefes oldu. Zamanında Nefes de onlar kadar zayıf olsaydı, dik duramasaydı biz bu hikâyeyi hiç izleyemeyecektik. Ya da aynı işkencenin bin türlüsünü sadece bir kere yaşayınca bu tepkiyi verenler yaşasaydı şimdi onların da bir umut hikâyeleri olur muydu? Bilinmez… Ama şunu artık biliyoruz ki, Nefes bu savaştan sağ çıktı. Hem de bir başına, kimseye sığınmadan. Psikolojisiyle oynamasına izin vermedi. Zaten dizinin amacı bu bölümde kadın gücünü bu yolla göstermek olsaydı, dizinin başında ilk polise yakalandıklarında başka bir erkeğin gücü ile kurtulmalarını izlemezdik. Asıl gücün bu olmadığını yolun başında Fikret’in yardımıyla gösterdiler ama ne biz görebildik, ne de ‘güçlü kadınlar’ görebildi. Hikâyelerin dönüm noktaları olur ve zalim kazanmış zanneder ve daha büyük planlar peşine düşer. Kahramanımız da yan karakterler sayesinde atacağı adımların farkına varır ve dönüm noktası devreye girer.

Bu işin sonunda Vedat kazanmayacak ama zaten dizinin başından beri tüm kahramanlarımızın da sürekli yaptığı ama çözüm olmayan ölümle korkutulması, şiddetle, yaptığını yaşatmaya çalışılması? Kendi adaletini kurmaya çalışan herkes o düzenin içinde kaybolur. Kanun önünde adil bir yargılama olmadan kimsenin vicdanı da rahatlamaz, zalim cezasını da çekemez. Kadınlarımızın bir anlık öfkesiyle geldikleri bu noktada bunu anladıkları dönüm noktası olarak kaydedelim. Birkaç bölüm sonra lazım olur. Zaten bu bölüm kadınlar kazansaydı Vedat’ı bitirmek bu kadar kolay mıydı, o zaman niye bunu Tahir, Mustafa, murat vs. zamanında yapamadı diye sormaz mıydık? Kadın gücünü sorguladığımız ve gerçek kadın gücünün önünün açılacağına inandığımız bir tag ile yazdık 35. Bölüme.

Ve özlemi ayrı,kavuşması ayrı, bakışları ayrı, tripleri ayrı zarif olan Nefes ile Tahir…

Tahir karakterinin ikitemel özelliği var baktığımızda; ilki ailesine olan sadakati. Bizim içimizdenbiri olarak davranıyor, aşkı uğruna her şeyi yakıp yıkan gözü kör aşık profiliyok. Sezon finalinde Nefes’in ve oğlunun peşinden gitmemesi çok büyük birkarardı. Diğeri de Nefes’e olan sadakati. O kadar güzel seviyor ki, Nefes’inonu istemediğinden en ufak bir şüphesi olmadığı halde, ona sadece saygıgösterdiği için onu zorlamıyor. Ben buradayım istediğin zaman gel, bu sevgiyial, diyor. Klasik âşık profili olsaydı ‘sen beni seviyorsan konu kapanmıştır.’der büyük ihtimalle zorla ikna yoluna giderdi, buna hakkı olduğuna inanırdı.Tahir aşkını hep merhametinin arkasında tutmuş biri. Saniye’nin hasta olup da Tahir’idurdurması da aynı şeydi. Bu zamana kadar böylesine bocalamasının altında bunlaryattığı için çok tepki aldı. Gerçek hayatta da, dizilerde de çok zorgörebildiğimiz bir şey aslında. Tahir annesi onu evden kovana kadar sabretti.Hesap günü geldiğinde Allah kimseye anne- babasının vazifesinin hesabınısormayacaktı. Sen annene evlatlık vazifeni yaptın mı, diye soracak. Tahir debunun arkında olan biri, annesine karşı kendisinden ziyade karısına, oğlunaçektirdiklerine bakmadan sadece vazifesini yapmaya çalışıyordu. Ne zamankiartık evim dediği evden resmen kovuldu. Yüzündeki mahcubiyeti de, vicdanazabını da, evlatlık vazifesini de omuzlayıp karısına koştu. Fazla battaniyenvar mı diye sordu.

‘Benim evim sensin,beni evime, yüreğine yeniden sığdırır mısın?’ demenin en naif şekliydi. Yinetahirceydi, izin almaların bile en deriniydi. Oğlum, karım diye sahiplenmesinerağmen emrivaki oldu diye karısından oğlunu dışarı çıkarmak için tekrar tekrarizin isteyen Tahir kaleli. Karısının bir bakışından derdi olduğunu anlayan,anlayış gösteren, Nefes’ten bekleyen Tahir kaleli…  Nefes’in telefonu kapatamamasına kıyamayıp kendikapatmaya çalışan ama telefonu kapatmaya yüreği yetmeyen Tahir kaleli…

Nefes… Uzak durmayaçalışıp, Tahir’e kıyamaması, oğlunu babasız bırakma düşüncesiyle savaşması, amaonun bir sözüne yenilmesi, kapıya gelmesini dört gözle beklemesi, her derdiniilk tanıdığı andan beri sadece Tahir’le paylaşıp şimdi ona anlatamamasınıneksikliği, telefonu kapatamaması, her gece onun umuduna sarılarak uyuması…

Tıpkı Tahir’in Nefes’in kokusunu içine çekemedikçe yiğidine sarılması gibi…

Tuğba Dere

Bir Litre Gözyaşı 11. Bölüm: Yaşanacak Şeyler Var

Bir aşk itirafı ve aniden gelen araba kazasıyla Cihan’ın kendisine ve kalbine açılışını izledik bölümün başında. Mahir’i ne kadar sevdiğini belki o zamana kadar kendisi bile fark edememişti, kaybetmenin korkunç anılarını yaşadı Cihan ve kim bilir Cihan’ı sevenler, ailesi ve Mahir her gün bu düşünce ile baş ediyorlar belki. Hasta bir çocuğa sahip olan aileler anlarlar şayet en çok bu konuyu, her gece acaba yarın yine ona sarılabilir miyim diye düşünmekle uyuyup ve sabahları uyandığınızda ilk onun nefes alıp vermesini kontrol edersiniz, saatler geçmesin zaman dursun istersiniz; zaman dursun ki daha çok vakit geçirelim daha çok hayatı yaşayalım, fotoğraf çekelim, parka gidelim, dans edip bahçemize ağaç dikelim.

Ve ne güzel demiş Sezen Aksu “aramız dayaşanacak yarım kalan bir çok şey var…”

Cihan baygın olan Mahir’e kaç defa seni seviyorum diyip onunla hayallerini yaşamak istediğini itiraf ediyor, baygınken o tarafa sesler gitmese bile bence Mahir’in bilinçaltında duyulmuş bir aşk itirafı var ve ileriki bölümlerde Mahir’den Cihan’a karşı durup sen benigerçekten sevmiyor musun diye sorgulamasını beklesem yanılmam inşallah.

Bu dizide en sevdiğim konu aile. Cihan hasta diye diğer çocuklarını unutmayan Figen ve Muzaffer güçlü bir anne ve babayı temsil ederken aslında hayatın devam etmesini bize hatırlatıyorlar, hastalık ne kadar güçlü olursa olsun savaşıp yenilmek savaşmayıp yenilmekten daha  iyi değil mi? Hem savaşmayanlar zaten en baştan kaybedenler değiller mi?

Cihan’ın bir evlatken kardeşlerine abla olması onları desteklemesi ve sahip çıkması da baya güzel anlatıldı bize.

Ailede geçen tüm gerginliklere rağmen yine birlikte olmaları, anne ve kızın samimiyeti, Figen’in hastanede Mahir ve Cihan’a kapı arkasından bakıp gülümsemesi en sevdiğim yönlerdendi. Mahir’in ailesine gelirsek hala bu samimiyetini kaybettiklerinin nedenini çözemedim lakin Cihan ve Mahir’in aşkı bu duruma da yardımcı olup o aileyi de eskisine döndüreceğini bekliyorum ben.


Gelelim en çok sevdiğim sahnelerden birisine, portakal kokan bir aşk hikayesi desem bu hikayeye yalnış bir şey söylememiş olurum aslında. Portakal kokusu belki de çoğumuza çocukluğumuzu hatırlatır, soğuk bir kışta yorgan altında grip olurken içtiğimiz vitaminler arasında yer alan bir portakal suyu koyar anneannemiz. Belki bir turuncu atkımızı hatırlatır bize, sonbaharda dökülmüş yaprakların üstünde yürürken şarkı dinlediğimizi.

Çocukluk bir gül olsa belki de portakal kokardı belki de çikolatalı süt bilmiyorum ama en çok büyüdüğünden yorgunken hatırlar çocukluğunu insan. Zamanı geri alamaz yine çocuk olamaz ama onu hatırlar gözlerini kapatıp rüzgarın saçlarını okşamsını hisseder. Mahir’in Cihan için ölmeden önce yapılacaklar listesi yazması da bu anlamda aslında “olduğun yere mahkum değilsin Cihan.” Bu hastalığa bu hastaneye mahkum değilsin, fırsatın varken yaşa bu hayatı güzelce demesiydi.

“Ben zaten perişanım anne. Ama onunla olmayacağım zamanları düşünerek, onunla olduğum anları kaçırmak istemiyorum. Perişan olacaksam da Cihan’la olmak istiyorum. Ondan uzak kalarak değil.”

Mahir’in abisini kaybetmesi ona yaşamanın her saniyesinin anlamı ve değeri olduğunu anlatmış ve bu yüzdendir ki Cihan’ı bir gün kaybedeceğini bilerek de ondan vazgeçmiyor. Bir gün Cihan konuşamayacak, ona seni seviyorum diyemeyecek belki ama ne demişler? “Bütün gece güneşi kaybettin diye ağlarsan, yıldızların güzelliğinden de mahrum kalırsın”

Son olarak bölüm aşk itirafıyla başlayıp Mihan dolu ve güçlü aile temsili olan bir bölüm oldu bence, bu bölüm hastalığın daha da ilerlemesini izledik ve belli ki gelen bölümlerde bu açıdan daha da çok dram dolu sahneler izleyeceğiz. Cihan’ın sınavdaki ataktan sonra gergin olması veMahir’in onu sakinleştirmeye çalışması ayrıca Mahir’in bu hastalık konusunda araştırıp okuması kalbime dokunan detaylardan birisiydi. Sokak kedileri için çalışmaları bir yerlerde faydalı olmak hissi çok güzel işlenmişti. Ve bana AyaKitonun günlüğünde yazdığı bu cümleleri hatırlattı.

“Hareket edemiyorum, başkalarına faydalı bir şey yapamam.

Ama yaşamak istiyorum.

Anlaşılmak istiyorum…”

Son sahneyi yorumlamak istemiyorum ama genel olarak söylemek istersem eğer, bu  dizinin konusunun aşk üçgenlerinden daha kaliteli olmasını düşünüyorum.

Okuyan gözlerinize sağlık, uzun olduysa ve yazım hatası varsa affola 🌿

Yaralı bir kadının direniş hikayesi: Nefes

Nefes aldıkça acılarla sınanan ama yinede nefes almak için sebepler arayan yaralı bir kadının direniş hikayesi bu. Bir özgürlük savaşı onun ki!

Hayattaki renkleri tek tek kaybetmiş doğar doğmaz acılar ve kayıplarla dünyaya gözünü açmış bir kadın nefes.. Hayatın hep dikenli tarafından tutmak zorunda kalmış çok yara almış cok yaralanmış kimisi kabuk bağlamış kimi hala kanamaya devam ediyor. Doğarken annesini kaybederek başlamış acıları baba sevgisi görmeden ve hiç coçukluk yaşayamadan devam etmiş bu süreç, cocukluk kahkahaları atmadan daha hiç oyun oynamadan elinde bebeği ile ağzında “baba beni nolur bırakma” feryatları arasında bitityor onun hayalleri.. babası tarafından satılan coçuk gelin o hepimizin kanayan yarası ünzilemiz .. Asıl savaşı bundan sonra başlıyor onun hayatla, nefesin tabiri ile karanlık bir zindanda korkunç canavarla köşe kapmaca oynuyor yıllarca bütün acıları ezberliyor bütün düşüşleri de ezberliyor her kaybedişinde yeniden kalkıp yeniden savaşıyor. Asla boyun eğmiyor bu zulme! Nefesinki bir kimlik savaşı aslında ben “nefesim ve hiçbir şeye mecbur değilim diyor.”

Güçlü kadınlara hep zaafım vardır ama nefes bunların hepsinden farklı o güçlü olmak zorunda çünkü başka caresi yok başka kimsesi de yok. Tam bu karanlıkta ona bir can geliyor yiğit doğuyor ona yoldaş oluyor o annesiz kadın aslanlar gibi bir anne oluyor ve kocaman yüreği olan bir evlat büyütüyor. Yğit doğunca da bitmiyor bu acılar ama onlar asla pes etmiyor kendilerine bir dünya kuruyolar acıları içine sokmadıkları bir dünya vedatın asla içine giremediği bir dünya mavi tüüylü geyik ile ay ışığında uluyan kurt oluyolar. Çünkü masallarında hep mutlular. 

Bir gün o dünya ya denizden gelen bir kaplan giriyor kimsenin başaramadığını yapıyor o onları  koruyor, güldürüyor simdi nefes ‘daha önce gelmediği için özür dileyen’ bir adamla destansı bir aşk yaşıyor yavaş yavaş iyileşiyor.  bütün nefeslere nefes oluyor.. Sen hatıramda hep destanı yazıiacak bir kadın olarak kalacaksın nefes zorlu!  

Şairin dediği gibi “En derin yaralarla başlar en derin gülücükler. En derin uçurumlardan düşerken öğrenirsin uçmayı ve en derin denizlerde boğula boğula becerirssin tek nefeste yaşamayı..” 

​Yazan: Fatma Çelik

error: Korunan İçerik!