tds_thumb_td_300x0
Özlem Giderirken: Sen Anlat Karadeniz

Sen anlat Karadeniz. Bu aralar sen sustun, biz anlatalım biraz dedik, çünkü çok özledik. Nefes ile Tahir’in tanıştıkları günden beri içlerinde yaşadıklarına biraz olsun misafir olalım istedik.

İnsan kaderindeki insanı onu gördüğünde hisseder ve içinde kıpırdanırmış bazı şeyler. Çünkü önce ruhlarımız ezelde tanışıp öyle gelirler dünyaya. Nefes ile Tahir de birbirlerini ilk gördüklerinde hatırlamışlardı, tanışan ruhlarını. Ancak henüz bundan haberleri yoktu. İçlerinde neden olan bu duygu yoğunluğunun tek nedeni ömür çizgilerinin kesiştikleri ikinci yol olmasıydı, ruhlarından sonra.

Haberleri yoktu, ikisi de korktu, kaçamak bakışları bile hak görmediler, iki yabancı rolü yapmak istediler, beceremediler. Nefes defalarca denediği kaçış yolunun sonuncusunu Tahir’in eliyle yapmanın güvenine bıraktı kendini. Tahir saatlerce düşündü, gördüğü iki kalbin onda bıraktığı depremi. Ellerini yüzüne götürdü çünkü elinden gelen başka bir şey olmadığını zannediyordu. Ama iki yürek arasındaki mesafe en kısa yoldu.

İstanbul-Sürmene arası böylece kısacık bir yolculuğa ama çok uzun bir masala yol olmuştu. Kimsenin haberi yoktu. olmuştu. Kimsenin haberi yoktu. Tahir sözü belli, attığı adımı meydanda olan biriydi, öyle saklanmalara sessiz kalmalara gelemezdi. Nefes’in yaralarıyla tanışana kadar hiç saklamadı ondan etkilendiği. Her bakışıyla, adımıyla belli etti. ‘Ocağına düşeni korursun’derken Nefes de biliyordu Tahir’in içindekileri.

Tahir de çoktan tanımıştı içindeki bu fırtınayı. Tahir’e sürekli Nefes’in ‘neden’ diye sorması bundandı. Cevap alamaması bundandı. Tahir yaylada o kütüğün üzerinde tanıştı ilk kez Nefes’in yaralarıyla. Ormana koşmasıyla fark etti Nefes’in yıllardır kaçmaya çalıştığı yılları. İlk sözünü orada verdi.

Geç kaldım demekle kalmadı özür diledi. Saklamadı içindeki yangını, duymazdan gelmedi, yokmuş gibi yaparız diye düşünmedi. Özür diledi, özür dilemek bir daha yapmamaya söz vermekti. Bir daha onu yalnız bırakmayacağına söz verdi. Ama içindeki kocaman merhametiyle söz verdi, onunla birlikte gözyaşı dökerek söz verdi. Canını yakmayacağına, sevda peşine düşmeyeceğine, sadece onu koruyacağına söz verdi döktüğü gözyaşlarıyla ve küçük bir kız çocuğu gibi saçlarını okşamasıyla.

O günden sonra duruldu Tahir. Onunla arasına sadece merhamet koydu, Tahir. Onunla arasına sadece merhamet koydu, yüreğini rafa kaldırdı. O günden sonra yaraları için Tahir. O günden sonra yaraları için savaşmaya karar verdi. Şimdi bu mevzuları susmanın ilk durağıydı. Nefes, Tahir’in içinde sevdasını saklayıp ona sadece şefkat gösteren vicdanını fark ettikçe ona güvenmeye başladı. Onun elinden tutmadan ama onunla aynı yolda yürümeye karar verdi. Karşısına çıkan her maraza rağmen onun dik duruşundan cesaret aldı. Karadeniz’den kaçmadı, Karadeniz’e direnmeyi öğrendi.

Tahir Nefes’in kendisiyle birlikte direndiğini gördükçe sevdasını kaldırdığı rafa uğradı ara sıra. Ama bekledi, Nefes adım atmayı öğrendi. Tahir bekledi, Tahir bekledikçe Nefes koşmak için kendine daha çok güvendi ve o güvenle kendini bıraktı emin olduğu Tahir’in yüreğine. Tahir Nefes’i ayakta gördükçe yüreğini yavaş yavaş onun yoluna sermeye kaldığı yerden devam etti; öyle tedirgin, öyle usulca ve öyle temkinli.

Nefes ondan gelen her şeye öyle razıydı ki hala sızlayan yaralarına rağmen ‘ben senin gerçekten karın olmak istiyorum’ diyebilecek adım atma cesaretini buldu. Çok şey atlatmışlardı birlikte ve belki de sıra onları ayıracak bir ayrımda yani önlerindeki daha kötü günlerdeydi. Nefes bu mesafeyi özlemle geçirmek istemedi. Tahir’e teslim etmek istedi yüreğini. Tahir onun adımlarına kurban olurdu, onun adımları başıgözü üstüneydi ama bu eşik fazlaca büyüktü. Gözlerinde gördüğü tedirginlikten sonra, daha da yükselmişti bu eşik.

Tahir gördü ki her ikisi de birbirine direnmedikçe daha ilerisi için umutlanıyor ve Nefes bu umutla denemek istiyordu. Daha zamanı gelmediği halde, Nefes bunu bildiği halde denemek istiyordu. Tahir o gece anladı yeniden durması gerektiğini. Ormandaki geceden sonra bu gece de artık sevdaya biraz zaman vermek gerektiğinden emin oldu. Gördü ki attıkları adımlar onları bir yangına sürüyordu. O geceden sonra eskisi gibi olmadı her şey. Sadece bu yolda aralarındaki şeritlerden bir kaçı daha silindi. Tahir bekledi, Nefes duruldu. Sevdaları rafta değildi artık ancak yollarına sermenin de zamanı değildi. Ellerinde sımsıkı tutup, beklemenin zamanıydı şimdi. Yeniden bu mevzuları susmanın zamanıydı.

Tahir birbirlerine verdikleri süre boyunca bu çekirdek aileyi acayip normal bir aile haline getirmek için adadı kendini. Yiğit’e bıraktı içindeki tüm şefkat ve sevgisini. Ona baba olmanın yolunda yoruldu. Nefes’in kendinin de bilmediği bu yarasını sarmaya koyuldu. Öyle güzel sardı,öyle güzel baba oldu ki, Yiğit’in içindeki tüm korkuları sildi. Tüm tereddtülerini, git-gellerini, bilinmezliklerini ve tabii ki de özlemlerini bir ‘baba’ kelimesine sığdırdı. Nefes için de Tahir için de aile olmanın en yüksek basamaklarından birini böyle güzel bir şekilde atlattılar.

Ve ikisi de tekrar doldu, bu yolu artık sevdayla taçlandırmak istediler. Dillerinde olanı tenlerinde hissedebilmek için yeniden adım atmaya koyuldular. ‘Beni ilk öpen sen ol’ dedi Nefes. Bu sefer daha makul bir teklifle ve daha güvenle bakan gözlerle söyledi bunu. Eski tedirginliğiyle değil büyük bir arzuyla söylediğini fark edince kıyamadı Tahir. Ona istediğini ve aylarca bekledikleri o huzuru vermek istedi. ‘Sen nasıl bir özlemsin’ dedi sanki kulağına usulca. Ve bu özlemi gidermenin yolunu sabaha kadar Nefes’inin nefesini hissetmekte ve Nefes’ine bunu hissettirmekte buldu.

Geldikleri yola bakınca çok beklenen ama oldukça da zor bir adımdı. Birlikte uyudukları sabaha bakacak olursak yine attıkları bu adımın onları bir yangına daha sürüklediğini bizimle birlikte onlar da görmüş oldu. Yol uzundu, her adımı yere sağlamca basmak bu yolun devamını getirecek olandı. Tahir yine gördü bu yangını ve yine duruldu. Bu adımlara ara vermenin, sevdaya birazdur demenin, sabrına yeni sabır eklemenin zamanıydı. Elbette yine eskisi gibi değildi artık. Şeritleri kaldırmışlardı bir kere ve birlikte yürüdükleri bu yolda en azından ellerinden tutarak yürüyebilmeyi öğrendiler. Ve öylece devam ettiler bu yola.

Tahir yine ‘susuyoruz’ dedi, çünkü yeniden bu mevzuları susmanın zamanı gelmişti. El ele yürüyerek devam ettiler sonra bu yola, insanları şahit kıldıkları koca bir düğün eklediler. Nefes elinde sımsıkı tuttuğu sevdasıyla Tahir’in karşısına çıktı. Ve ona Karadeniz gelini olduğunu göstererek verdi bu defa yüreğini. İkisi de aldıkları bu yoldan da, attıkları adımdan da, aştıkları mesafeden de memnun bir şekilde ayrıldılar kalabalıkların arasından.

Nefes ona sonsuz güvendiği için, Tahir bir şey olursa gelip onu bulacağından emin olduğu için, bu yolda dinlenmeye koyuldular. ‘İkimiz de çok yorulduk.’dediler. Yolun ortasında ellerini ayırdılar ama ayrı bir adım atamadılar. Karşılıklı oturup öylece kalakaldılar. Ve bir an ikisi de dayanamadı,’yeniden’ demek için ayağa kalktılar. Şimdi onların elleri görünmeyen nedenlerden arınmış birlikteydi ama görünen bazı parmaklıklar vardı bu yola mesafe koyan. Şimdi durulmanın belki de susmanın zamanı değil, biraz daha sabretmenin zamanıydı. Çünkü iki yürek arasındaki mesafe en kısa yoldu. Ve bu yolu uzatabilecek bir döngü yoktu. Sonsuza kadar mutlu yaşamak bir yazarın masalı değil, ebediyetin bize en etkili sunumuydu.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: Korunan İçerik!