tds_thumb_td_300x0
Kaynak: Öne çıkan görsel
The Fountain (Kaynak)| Bir Yaratma Eylemi Olarak Ölüm|

Merhaba sevgili dostlar. Bugün farklı bir yorumla karşınızdayım. İlk defa bir film yorumunda bulunacağım. Umarım alnımın akıyla üstesinden gelirim.

Film; beyin tümörü olup tedavi edilemediği için ölecek olan karısını kurtarmaya çalışan ve bunun için bilimsel deneyler yapan bir doktor (Tommy Creo) ile ölümünü kabullenmiş ve bunu kocasına da kabullendirmeye çalışan karısının (İzz) hikayesinden oluşmakta.

Genel hatlarıyla sıradan bir konu gibi görünse de aslında geçmişten günümüze, oradan da geleceğe aktarılan bir kaynağa bağlı olduğumuz vurgusu göze çarpmakta. İzz eliyle bize gösterilen kaynak, bir İspanyol rehberden duyduğu Maya efsanesini yeniden kurgulayarak ve üzerine ekleyerek yeni bir hikaye, kendilerinin hikayesini yazmakla başlıyor. Hikaye bir yere kadar ilerliyor ve son bölüm, İzz’in rahatsızlığından dolayı yazılamıyor. İsabel son bölümü Tommy’nin yazmasını istiyor. Çünkü kocasının bir türlü kabul etmek istemediği ölümün kaçınılmaz döngüsünün gerçekliğini kabullenmesini istiyor.

Film görece üç farklı zaman dilimini ve üç farklı karakteri(Tommy, Tomas, Tom/İsabel, İzz) kapsasa da bana göre tek zaman dilimi vardı. Geçmiş zaman İzz’in yazdığı kurguda geçerken gelecek zaman da Tommy’nin bilinçaltında yani Epifiz bezinde gerçekleşmekteydi. Burada, Epifiz beziyle ilgili küçük bir not düşmek istiyorum: Kökeni antik dönemlere, Descartes’a ve gizem bilime (okültizm) kadar uzanan sayısız hikaye anlatılır… “Üçüncü göz” ya da “aklın ışığı’’ olarak da adlandırılan epifiz bezinin, meditasyon yoluyla Astral seyahat deneyimi yaşamak isteyen insanın fiziksel ve doğaüstü-spiritüel dünyaları arasındaki geçiş kapısı olduğuna inanılır. Descartes insan ruhunun bu salgı bezinde “oturduğunu” iddia etmiştir (Alıntıdır).

“Böylece, Rab Tanrı, Adem ile Havva’yı Aden Bahçesi’nden çıkardı ve Hayat Ağacı’nı korumak için alevli bir kılıç yerleştirdi. (GENESİS 3:24)”

Gelelim hikayenin anlatmak istediği diğer bir detaya. Doğmak, yaşamak ve ölmek arasında süregelen döngüye karşı gelmek ve doğduktan sonra sonsuz yaşama kavuşma arzusu üzerine bir gönderme yapılmıştır. Bu göndermeye; ilk insan Adem ve Havva’dan başlanmış, sonsuz yaşama erişmemeleri için, Tanrı’nın Aden bahçesinde yarattığı Bilgelik ve Hayat ağaçlarını yemeleri yasaklanmış ama Adem’le Havva yasağı çiğneyip Bilgelik ağacından yiyince cennetten kovulmuş ve bir benzeri de yer yüzünde bulunan Hayat Ağacı korunmaya alınmıştır. Elbette buraya kadar olan kısım; İspanya kraliçesinin sonsuz yaşama kavuşmak arzusuna karşılık en sadık şövalyesini(Thomas), Hayat Ağacını bulmakla görevlendirmesi ve engizitörün tüm bunlara karşı, dini yaklaşımları sıralayarak şiddetle karşı durmasını, İzz’in, duyduğu bir mit’ten yola çıkarak yazdığı hikayesinden öğreniyoruz.

Şimdiki yaşanan zamanda ise İzz, kocasının(Tommy) aksine hayatın kaynağına vakıf olmuştur ve bu kaynağın son bulmaması için zamanı geldiğinde ölünmesi gerektiğini kabul etmiştir. İzz üzerinden bize verilmek istenen mesaj ise; sonsuz yaşam bir bedenin sonsuza kadar yaşaması değil, canlılarda var olan enerjinin yani yaşam kaynağının birbirine aktarılmasıyla farklı formlara bürünerek (mezar başında yetişen ağaç, o ağaçtan beslenen kuş ve bedenin bu yolla başka şekillerde can bulup hayatına devam etmesi gibi) sonsuza dek, devinin halinde sürebileceğidir.

Son kısımda ise; yukarıda belirttiğim gibi olaylar Tommy’nin Hipofiz bezinde yani bilinçaltında gerçekleşmekte. Tommy’nin, İzz’i kurtarmak için deneyler yaptığından ve ölümsüzlüğü bulmaya çalıştığından bahsetmiştik. Çünkü Tommy’e göre ölüm de diğer hastalıklar gibi bir hastalıktır ve onun da çaresi bulunabilir. Bu da gösteriyor ki Tommy’nin inancı İzz’i kadar kuvvetli değil. Zaten İzz’i geçmiş efsaneden esinlenerek, hikayesinde kurguladığı olaylarla Tommy’nin inancını da kuvvetlendirmeyi, en azından ölümün son olmadığını kabullendirmeyi amaçlamaktadır. Ve bir yerden sonra bunu başarır. Başından beri Tommy’nin bilinçaltı(Tom) ölümü reddedip, ölmeye yüz tutmuş ağacı (İzz’iyi), yeniden hayat bulacağı yere ulaştırmaya çalışırken bir noktadan sonra o da hayatın gerçekliğini kabullenmiş ve yeniden doğmak için ölmeye razı olmuştur.

İşte bu noktadan sonra devreye, Zen-Budizm felsefesi giriyor. Tommy geçirdiği bu ruhsal değişim ve gelişim sonrası ruhsal yolculuğunu tamamlayarak nirvanaya ulaşıp bulunduğu dünyadan/mekandan ayrılır ve yeniden doğmak için kendini feda eder.

Film içeriği bakımından; felsefik, mitolojik(üzerinde duramasak da Maya efsaneleri de barındırmaktadır), dinsel ve sembolizm gibi birçok unsur barındıran çok katmanlı bir filmdi. Her bir başlık bir yazı konusu oluşturabileceği için, anlatımı uzatmamak ve konuyu dağıtmamak adına şimdilik sadece genel yorum yaparak konuyu sonlandırıyorum.

Film yayınlandığı yıl yapımcısını hüsrana uğratmış olsa da içeriğine, çekim tekniğine, görsel efektlere hayran kaldığımı belirtmeden geçemeyeceğim. Bir yorumun daha sonuna geldik. Filmi, elverdiğince farklı pencereden bakıp sizler için yorumlamaya çalıştım. Sürçülisan ettiysem affola. Kalın sağlıcakla…😊

Maraşlı öne çıkan görsel
Maraşlı 9. Bölüm | Aşık Oldum

Merhaba sevgili dostlar. Yine, yeniden yeni bir bölüm yorumuyla birlikteyiz. Geçen hafta bölümü, Mahur’un ülkeyi terk etmesiyle sonlandırmıştık. Gelin şimdi hep birlikte yeni bölümü yorumlayalım.

Mahur’un gitmesiyle Maraşlı sarsılır. O zannetti ki; sana aşığım deyince Mahur gitmekten vaz geçer. Olaylar beklenmedik yönde gelişinde Nihal Maraşlı’yı görevden almaya karar verir. Fakat Maraşlı’nın vaz geçmeye hiç niyeti yoktur. Çünkü o, Zeliş’i vuranları bulmadan vaz geçmek istemez. Mahur’un geri geleceğini iddia eder. Nihal buna pek inanmasa da bir süre beklemeye karar verir. Maraşlı Mahur geri dönecek dedi ve haklı çıktı. Buna ben bile şaşırdım. Oysaki Mahur’un gerçekten gittiğini sanmıştım. Fakat yine klişeye kurban gittik.😊

Mahur geldi ama bana çok da aşkından gelmiş gibi gelmedi. Gitme eylemiyle Maraşlı’ya küçük bir tehdit savurdu ve geri gelerek ondan vaz geçemeyeceği algısı oluşturdu. Şimdi de güven testinde. Bana asla yalan söylemeyeceksinden sonra gelen; arkadaşlarıyla buluştukları yer, kendilerine kimin zarar verebileceği, babasının kasasındaki bilgilere nasıl ulaştığı, daha da tepede kimin olabileceği gibi sorular bana hiç de masum gelmedi. Özellikle Maraşlı’nın kim olduğuyla ilgili ve bir isme ulaşma çabası garip geldi. Başından beri Mahur’dan da sıra dışı bir atak bekliyorum ama bakalım hayırlısı, bahtımıza ne çıkarsa.

Bir süre sevgilicilik oynamaya çalışsalar da Maraşlı duruma kendini kaptırmamak için epey çaba sarf etti. Özellikle bu bölüm Maraşlı Mahur diyalogları bayağı ağırdı. İnsanı çekmeyen, kıskançlık ayağına sevgi testlerinin yapıldığı, herkesin ya Mahur’a ya da Maraşlı’ya aşık mısın, aranızda bir şey var mı, yok olamaz, bir birinize uygun değilsiniz lafları dolanıp durdu. Bunun diziye ne katkısı vardı diye düşünmeden edemedim. Belki ilerde göreceğiz ama zaten aksiyonu ve heyecanı azalmış bir dizide bir de milyon kere aynı şeyleri tekrar tekrar söylettirmek biraz cesaret işiydi.

Maraşlı Türel ailesine, özellikle de konağa girebilmek için Mahur’un kendisinin yardımına ihtiyaç duymalıydı. Ancak o zaman konağa girebilirdi. Fakat Mahur’la olan her diyaloğu, teması Mahur’un kendisine bağlanmasına neden olduğu kadar, kendisinin de Mahur’a bağlanmasına neden oluyor. Anlaşmada aşk olmayacaktı. Fakat gönül ferman dinlemiyor.

İşte tam bu noktada, salak İlhan’ın düşüncesizce yaptığı salaklığı hızır gibi yetişti Maraşlı’nın imdadına. Savaş’ın ortaklarının uyuşturucu ticaretini ihbar edince öldürülmeye çalışırlar. Neyse ki Maraşlı, o esnanda kalp krizi geçiren Aziz beyi haber etmek için arar da İlhan da, ne şehittir ne gazi olmaktan kurtulur.

Bu olay Maraşlı’nın iki türlü işine yarar. Nasıl derseniz? Konağa bu sefer İlhan’ın rızasıyla rahatça girebilecektir. Diğeri ise Savaş’ı köşeye kıstıracak bir fırsat geçer eline. İlhan’ı öldürmeye çalışan kendini bilmezi konuşturur ve milyon dolarlık mala el koyar. Savaş’a da mesaj yollar. Ya emir aldığı kişiyle buluşmasını sağlayacak ya da uyuşturucudan vaz geçecektir.

Mahur ve Necati ilişkisi hep özel bir yerdeydi. Abi kardeş ilişkisinden öte bir bağlılıkları var. Bunu uzun zamandır yorumlamak istiyordum ama neresinden, nasıl anlatsam bilemiyordum. Hâlâ da bilemiyorum ya. Belki de ikisinin kırılmışlıkları olduğu için daha bir yakınlar. İlhan kendi aleminde yaşarken, hatta biraz da babasına yaranmak için çırpınırken Mahur’la Necati adeta dert ortağı olmuşlar. Necati’nin babası tarafından ötelenmesi, Mahur’un, annesinin hastalığından habersiz olup cenazesine bile gelememesi ikisinin de acılar ekseninde buluşturan noktalar olsa gerek.

Ama bölüm sonu gördüğümüz üzere, perde gerisindeki gizemli patron Necati çıktı. Necati bir yandan Aziz’e acı çektirmek için planlar yaparken bir yandan da anneden kardeş Mahur’a zarar vermek ister mi? Mahur’a karşı bu kadar korumacı davranırken diğer yandan canına kast etmeyi nasıl düşünebilir? Bunun arkasında başka şeyler olduğunu düşünüyorum. Aklımdan geçenler şimdilik bende kalsın zamanı gelince, tahminim ne kadar doğru o zaman yazarım.

Maraşlı’nın konağa girebilmesi için Mahur’la aşk oyununa ihtiyacı var dedik. İlhan’ın hesapsız hareketiyle artık buna gerek kalmadı. Maraşlı Mahur’un, belki de İlhan’ın koruması olarak o konağa girebileceği kesinleşince aşk oyununa da bir son verme vakti geldi. Dramatik bir konuşmadan sonra, ayrı dünyaların insanıyız girizgahı ve devamında gelen açıklamadan sonra bu ilişkiye son verilir.

Bu sahnelere de kısa bir eleştiri bırakmak istiyorum. Ne ilişkilerinin başlamasında ve ilerlemesinde yeterince bir derinlik vardı ne de ayrılıklarında. Bir hamlık, olmamışlık vardı. Bu yüzden aşklarında da ayrılıklarında da inandırıcılık geçmedi bana. Bu konuda Maraşlı daha etkilenmiş görünüyordu. Mahur ise daha bir soğukkanlı karşıladı ayrılık kararını. Durum böylr olunca acaba aşan içinde başka planlar mı var diye soramadan edemiyorum. Herkes Mahur için ağıtlar yakarken ben Maraşlı için endişeleniyorum. Kendi kurduğu tuzağa yakalanan avcı gibi Mahur’u aşık etmeye çalışırken kendisi aşık oldu. Olur da Mahur da, diğerleri gibi oyun yapıyorsa Maraşlı perme perişan olur.

Ve geldik bölüm sonuna. Sürpriz mi yoksa çokça teori kasıldığı için beklenen miydi? Maraşlı esas patronla görüşmek istemişti. O zaman esas patronun ortaya çıkma vaktiydi. Savaş buluşmamız lazım dedi. Patron da geldi. Yer; mezarlık. Hem de Ömer’in mezarının başı. Gelen Necati. Sarılırlar… Necati; üzülme kardeşim, biraz daha sabret der. Şimdilik görünen Necati ve Savaş’ın abi kardeş oldukları. Fakat ben başından beri Savaş’ın Ömer’in oğlu olduğuna inanmıyorum. Buna inanmam için daha elle tutulur gerekçelere ihtiyacım var.

Necati’nin intikam alabilecekler listesinde hep vardı (gerçi ben bir ara onun yerine Ozan’ı koymuştum ama😊). Şimdi gerekçesi daha da güçlendi. Katil olmasının yanında bir de babasının, bilmeden de olsa katili olması Necati için yeterli sebep. Her ne kadar Savaş’ın Ömer’in oğlu olduğuna inanmasam da şimdilik baba dediği adamın ölümü ve ondan sonra hayatının çok zor geçmesi Savaş için de geçerli sebep olabilir. Tabii bu Savaş’ın insanlara işkence etmesinden zevk almasını asla haklı göstermez. Bakalım Maraşlı Necati karşılaşması nasıl olacak? Daha doğrusu Necati kendini açık edecek mi? Kardeşlerin yeni planları ne? Maraşlı istediği isme ulaşabilecek mi?  

Bir bölümün daha sonuna geldik. Bugünlük de bu kadar sevgili dostlar. Sürçü lisan ettiysem affola. Yeni bölümde buluşmak üzere hoşça kalın. 😊

Maraşlı öne çıkan görsel
Maraşlı 8. Bölüm | Herkesin Sırrı…

Merhaba sevgili dostlar. Yine, yeniden yeni bir bölüm yorumuyla birlikteyiz. Geçen hafta bölümü, Maraşlı’nın Savaş’ı cezalandırdığı ve sonrasında karga tulumba götürülmesiyle kapatmıştık. Gelin şimdi hep birlikte yeni bölüme bir bakalım.

Maraşlı’ya üst mevkilerden ihtar gelir. Çünkü keyfi olarak hareket etmiş ve örgütün esas liderine götürecek kişiyi, Savaş’ı öldürmeye kalkışmıştı. Maraşlı hiç istemese de emirlere uymak, öfkesinden dünyayı yakacak olsa bile üstlendiği görevi başarıyla sonuçlandırmak zorundaydı. El mecbur razı oldu bu duruma. Gönülsüz de olsa, hiç bir şey olmamış gibi davranmaya devam etti.

Bu esnada öğrendiğimiz bir şey var. Örgütü çökertme operasyonunun üç yıl önce başladığı, örgütün Türel ailesiyle bağlantısından dolayı Türel’lerin, ara basamak olarak kullanıldığını; Maraşlı’dan önce Mehmet İnce adlı istihbaratçının olduğu, örgüt tarafından öldürülünce de işe Maraşlı’nın alındığını. Tabii bu seçimde Maraşlı’nın Zeliş zaafı da etkili olmuştur eminim. Nasılsa öfkeli bir baba kızının katillerini bulmak için hiç tereddüt etmeden evet diyecekti teklife.

Herkesin sırrı dedik ya. İşte o sırlardan birisi daha açığa çıktı. Mahur Maraşlı’yı yalnız bırakmaz Zeliş’e yardım etmek için. Ama asıl amacı Maraşlı’nın sırrını çözmekti. Çünkü arkadaşlarıyla ilgili yalanını yakalamıştı Maraşlı’nın ve neler sakladığını, gerçekte nasıl biri olduğunu bilmek istiyordu. Maraşlı’ya geçmişiyle, arkadaşlarıyla ilgili sorular sorar fakat gerçeği bildiği cevaplar yalan halinde karşılık bulur. Maraşlı Zeliş’in yanındayken, Maraşlı’nın ses kaydını bulur Mahur. İşte o zaman babasıyla ilgili gerçeği öğrenir. Biraz sıkıştırınca da Maraşlı her şeyi anlatır Mahur’a.

Herkesin sırrı…

Maraşlı gerçekleri söyleyince Mahur’a, Mahur öfkeyle eve döner. Çünkü hesabını sorması gereken meseleler vardır babasıyla. Video kaydını izlerler ailece. Kayıtta Sedef, Ömer’i Aziz’in vurduğunu söyler ama bilmediği bir şey vardı. Katilin Aziz değil de oğulları Necati’nin olması. Aziz Sedef’e sahip olmak için Ömer’e tuzak kurar. Planı sonrası Sedefle evlenir ama zerre sevgi göremez. Bu olay sonrası ise bir de katil damgası yer. Karısı yıllarca katil gözüyle bakar Aziz’e.

Aziz suçunun karşılığı olarak, yıllarca bu cezayla cezalandırılırken kendisi de Necati’yi cezalandırır. Çünkü Ömer’i vuran Aziz değil Necati’ymiş. Ömer Aziz’i vurmaya çalışırken Aziz, Sadık’a seslenir. Ama sesi duyan Necati Sadık’tan önce tüfeği alır ve Ömer’e ateş eder. Babasının hayatını kurtarmak için katil olur. Evet, Aziz o olaydan sonra Necati’yi bir daha sevmez. Tek derdi Sedef’in kendisini sevmesi olan Aziz, son şansını da Necati eliyle kaybettiğini anlayınca bir daha Necati’yi sevmez, sevemez. Buradan anlıyoruz Necati’nin neden bu halde olduğunu. Hem katil olması hem de babası tarafından reddedilmesi alkolik olması için fazlasıyla yeterli sebep diye düşünüyor insan.  Bu hesaplaşma sonrası bir sırrı daha öğrenmiş bulunuyoruz.

Kendisini yakanları yakma gibi nevi şahsına münhasır bir huyu olduğunu öğreniyoruz Savaş’ın. Bu sefer hedef Maraşlı’ydı. Fakat esas patron Savaş’ın intikam almasını izin vermedi. Ama Savaş kinlenmişti bir kere ve böyle durumlarda intikam almasını kimse engel olamazdı. Fakat bu sefer durum çok daha kritik olmalı ki, arabasıyla ateşe verilen Maraşlı’yı kurtarmak için bizzat kendisi geldi esas patron. Merakla beklediğimiz patron da artık ufaktan ufaktan görünmeye başladı. Birkaç bölüme kadar resmen tanışırız diye düşünüyorum.

Bu bölüm daha bir tanıyoruz Savaş’ı, geçmişini. Geçmişinin çok da iyi koşullarda geçmediğini biliyorduk ama o kadar da kötü değilmiş. Diğer çocuklardan gördüğü eziyete gelince, çoğunluk erkek çocuklarında görülen merhametsizlikti benim gördüğüm. Birisinin, hele de bu akranı ise onun zayıflığını kullanarak alay etmek, eziyet etmek sıkça gördüğümüz bir durum. Burada farklı olan tek şey ise maruz kaldığı olay sonrası içindeki kötülüğün ortaya çıkması.

Savaş’ın içindeki nefretin gerçek nedenini anlamak için biraz daha geçmişe gitmemiz lazım. Gördüğümüz kadarıyla, o zamanlar annesi sert tavırlı biri gibi geldi. Tabii koşullar onu o hale sokmuştur ama sonucunda Savaş gibi bir ortaya çıkıyor. Her daim asosyal bir hayata mahkum olan bir çocuğun, sonunda nefretle donanması. Ne demişti Savaş? “Hatıra yoksa sevgi de yoktur.” Tam da dediği gibi. Dostu, arkadaşı olmadığı için sevgisi olmayan, onun yerini nefretin doldurduğu bir hayat.

Bu kısmı kapatmadan önce bir şeye daha değinmek istiyorum. Bence Savaş, Ömer’in gerçek oğlu değil. Maraşlı öyle zannedince, Savaş’ın da işine geldi ve öyle devam etti. Kadının oğludur fakat hapishane yıllarında babalık etmiştir. Zaten hapisten çıktıktan bir hafta sonra ölüyor Ömer. Büyük patron dedim de. Bazen büyük patronun Ömer olduğuna dair düşünceler geliyor aklıma. Şayet o çıkarsa hiç şaşmayacağım.

“Aşk bir kadınla bir erkek arasında harcanmayacak kadar değerlidir” demişti birileri zamanında. Planın bir parçasıydı Mahur’u kendine aşık etmek. Ama ava giderken avlandı yabani geyik. Maraşlı, amirlerinin ihtarıyla istemeden de olsa rolüne devam etti demiştik. Fakat planda olmayan bir şey olur. Mahur yaşadıklarından kurtulmak için kaçmaya karar verdi. Hem de çok uzaklara, Amerika’ya. Mahur’un gideceğini öğrenen Maraşlı onu kararından vaz geçirmeye çalışır. Mahur, kararından vaz geçmesi için Maralı’nın bir sırrını söylemesini ister. Bir an tereddüt eden Maraşlı Mahur’a aşık olduğunu söyler.

Başından beri özelde Mahur’a, genelde herkese oyun oynayan Maraşlı’nın aşk itirafı da oyundur. Mu acaba? İtirafı yaparken rol olduğunu düşünen Maraşlı, Mahur dönüp gidince, söylediğinin dilinden değil de yüreğinden geldiğini anlar. İtiraf sonrası gelen öpücükle başardığını sanan Maraşlı, Mahur’un son hamlesiyle bu savaşı kaybeder. Bu tür sahneler sonrası, klişe gereği kız her zaman geri dönerdi. Ama ön izlemeden anladığım kadarıyla Mahur gerçekten gitmiş. Çok sevindim. Bu hareketle dizinin klişelere kurban edilmeyeceğini anladım.

Cümleler arasında şifreli sözcükler olduğunu düşünüyorum. Mahur Maraşlı’dan sırrını söylemesini istediğinde Maraşlı Mahur’a; “senin sırrın var mı peki” diye sormuştu. Mahur da “herkesin bir sırrı vardır” demişti. Bu cümleden yola çıkarak Mahur’un da, bizleri çok şaşırtacağı kanaatindeyim. Başından beri Mahur’dan sürprizler bekleyen ben, sıra dışı bir sürprizle karşılaşırsam çok sevineceğim.

Koskoca ilişkiler ve olaylar ağında düğümler peyder pey çözülmeye başladı. Şu saatten sonra Maraşlı’nın Mahur’la karşılaşmasının “tesadüf” olmadığını anlıyoruz. Operasyonun, Maraşlı’yla ilgili olan kısmı altı ay önce başlamış ve Maraşlı aylarca Türel ailesini, özellikle de Mahur’u izlemiş. İlk etapta sahaf dükkanıyla ilişkisini öğreniyoruz. Mahur’un sıkça uğradığı bir sahaftır orası. Maraşlı’nın sahafcı olmasının gerekçesi de bu şekilde ortaya çıkıyor. Ve o bölge de Mahur’un en çok çekim yaptığı bir alan. Aklıma gelmişken, Maraşlı Mahur’u bu kadar uzun bir süre izlerse tabii ki aşık olur. Şimdi sıra savcı cinayetiyle Mahur bağlantısının nasıl kurulduğu kısımlarının açıklığa kavuşmasına. Beklemedeyiz efendim…

Bir bölümün daha sonuna geldik. Bugünlük de bu kadar sevgili dostlar. Sürçü lisan ettiysem affola. Yeni bölümde buluşmak üzere hoşça kalın. 😊

Önceki Bölüm Yorumu

Maraşlı öne çıkan görsel
Maraşlı 7. Bölüm | Zayıf Nokta

Merhaba sevgili dostlar. Yine, yeniden yeni bir Maraşlı bölüm yorumuyla birlikteyiz. Geçen hafta bölümü, Savaş’ın hiç de hoş olmayan şakasıyla kapatmıştık. Gelin şimdi hep birlikte yeni bölüme kısaca göz atalım.

Bölüm Savaş’ın saldırı oyunuyla ve Zeliş’in geçmişi hatırlayıp tekrar şok geçirmesiyle başladı. Savaş’ın amacı Maraşlı’yı zayıf noktasından vurmaktı. Başardı da. Amacına ulaşan Savaş aslında nasıl bir şeyin fitilini ateşlediğinin farkında değildi. Ona göre Maraşlı’ya küçük bir ihtarda bulunmuştu. Fakat bu ihtarın geri dönüşü çok acı olacaktı.

Zeliş’in yeniden aynı şeyleri yaşaması Maraşlı’yı derinden sarsar. Hele de, son günlerde yüzüne gülen Zeliş’inin kendisine yüz çevirdiğini görünce tüm dünyası yerle bir olur. Zeliş’in başına gelenlerden kısmen kendisini sorumlu tutan Mahur Maraşlı’nın bir delilik yapacağını tahmin eder ve onu bir delilik yapmaması için ikna etmeye çalışır. Fakat Maraşlı kararından dönmeye hiç niyetli değildir. Mahur ve Maraşlı ilişkisinin boyutuna, burada bir kez daha şahit oluyoruz.

Maraşlı Mahur’un ısrarının öylesine olduğunu düşünse de Mahur kendisin önemsediğini söylüyor. Maraşlı ise Mahur cephesini kapalı tutmak niyetindedir. Çünkü şu aralar, belki de her zaman Mahur’la bir gelecek planlama niyetinde değil. Mahur da bir yanıyla Maraşlı’yı önemsediğini söylerken diğer taraftan, özellikle de çevresine Maraşlı’yla kendisinin asla olamayacağını söylüyor. Bu ne yaman çelişkidir. Bakalım onların cephesinde oluşan bu düğüm nasıl çözülecek?

Maraşlı birçok badire atlatmıştır, ölümlerden dönmüştür ama söz konusu kızı olunca akan sular duruyor. Ben Burak’a babalığı çok yakıştırıyorum. Öyle güzel sahipleniyor ki Zeliş’i. Aslında değinilmesi gereken bir konu da bu. Maraşlı’nın karısı, kızının doğumu, çocukluğu. Mesela karısıyla ne zaman ayrıldı ya da karısı öldü mü? Öldüyse nasıl öldü? Karıs hayatlarından çıktığında Zeliş kaç yaşındaydı. Maraşlı arada bir görmeye gelir dediyse de şu ana kadar her söylediği senaryo olduğu için karısıyla ilgili hikayenin de gerçekliği tartışılır.

Bir annenin çocuğu için çırpınışları ne kadar da yürek yakıcı değil mi? Mahur abileriyle konuşurken konu Ömer’e gelir. Necati vasıtasıyla, Ömer’in hapisteyken bir hemşireyle evlendiğini öğreniyoruz. Duyduklarını Maraşlı’ya anlatan Mahur durumu araştırmasını ister. Maraşlı’nın vardığı sonuç ise; ortada resmi bir evlilik olmadığı, bazı belgelerin yok edildiği, adı geçen hemşirenin de İstanbul’da bir bakımevinde kaldığıdır.

Hemşireyi ziyaret ettiklerinde önce hoş karşılanırlar ta ki Mahur Aziz Türel’in kızı olduğunu söyleyene kadar. İşte o anda hemşire çılgına döner. Çünkü ona göre Ömer’i Aziz Türel öldürmüştür. Tam odadan çıkacakken kadının, “kapatın perdeleri oğlum hasta güneşe çıkamaz” sözlerini duyarlar. Bu tanıma uyan tek kişi Savaş’tır. Bundan sonra taşları yerine koymak çok zor olmaz. Maraşlı Savaş’a not bırakır.

Durumdan haberdar edilen Savaş ise hemen soluğu annesinin yanında alır. Biz de bu şekilde daha net öğrenmiş olduk Savaş’ın Ömer’in oğlu olduğunu. Burada küçük bir parantez açmak istiyorum. Malum Savaş Xeroderma Pigmentosum hastalığından muzdarip. Güneşe çıktığında cildinde yaralar çıkıyor. Bu yüzden doğduğundan beri pek güneş ya da daha net bir ifadeyle gün yüzü görmeden, loş odalarda yaşamak zorunda kalmış biri. Yanı sıra zor bir çocukluk geçirdiğini de öğreniyoruz bu bölümde.

Babasının kaybı, dışlanmış bir çocukluk derken zor bir hayatı olmuş. Tüm bunlar onu, insanlara karşı acımasız biri haline getirmiş. Fakat gerekçesi ne olursa olsun, Maraşlı’ya ihtar vermek için küçük bir çocuğun travmasını kullanması affedilir şey değildi. Annesi kendisi için endişelenip feryat ederken, kendisinin zarar verdiği bir kız çocuğu için de babası perişan oluyor. Öte yandan kızının canını kurtarmak için Maraşlı’yı öldürmeyi bile göze alan bir baba ve o babanın yetim bırakabileceği küçük bir kız. Tüm bu olaylar silsilesini topladığımızda en çok zarar gören yine, zavallı Zeliş oluyor.

Maraşlı eylemi yapanın Savaş olduğunu öğrenince onu cayır cayır yakmaya ant içer. Çatıda üst kısmı çıplak vaziyette güneşte yanan Savaş’ı görünce bir an acıdım desem yalan olmaz. Zaten vampir misali bir hayatı olmuş bir de güneşte yanmak bayağı şiddetli bir cezaydı. Ama masumlara ve çocuklara verdiği zararı düşününce de kendi kendinin celladı oldu demekten kendimi alamadım. Ne olursa olsun sana zarar verenlerden intikam almaya çalışmanı anlarım ama masumları hele de çocukları da ayırmadan zarar vermeni asla anlayamam. Hepsini üst üste toplayınca, sen bunları hak ettin diyorum.

Gelelim dizinin lokomotiflerinden biri olan Necati’ye. Savaş’ın Ömer’in oğlu olduğunu öğrendiğinde şöyle demişti; öldürelim gitsin. Evet Necati sandığımızdan çok daha fazla kara kutu. Boşuna değil Ömer’in fotoğraflarına bakıp düşüncelere dalmak. Tüm bunların nedenlerini düşünürken imdadımız fragman yetişti. Ömer’i öldüren kişi Necati’ymiş. Fragman her ne kadar ip ucu vermiş olsa da esas bombanın bölüm içerisinde saklı olduğunu düşünüyorum. Çünkü köstebeğin kim olduğu hala meçhul.

Net bir cevap alana kadar Necati’nin kimin oğlu olduğuna dair şüphelerim hep canlı kalacak. Ben, Savaş Ömer’in oğlu olduğunu söylese bile Necati’nin de oğlu olma ihtimalini hep diri tutacağım. Olaylar zinciri çözülmeye başlamış olsa da daha alacağımız çok yolumuz var. Kaldı ki Necati yine de bir çok şeyi biliyor ve bazı eylemlerin arkasındaki kişi olma ihtimalini koruyor. İlhan şirketi kaybettiğini söylemeye çalıştıkça Necati İlhan’ı susturmuştu. O anlarda da yüzünde bir şeyler biliyormuş ifadesi vardı.

Zayıf noktası Zeliş olan Maraşlı bulduğu ilk fırsatta yapacağını yaptı. Nasılsa her şey ortaya çıktı diyerek Türellerin evini basan Savaş Ömer’in oğlu olduğunu açıkça söyler. O esnada bahçede olan Maraşlı Svaş’ı tekinsiz bir şekilde yakalar ve metruk bir binada yarı çıplak bir vaziyette güneşte bekletir. Aslında Maraşlı’nın istediği tek bir şey vardır. Konser saldırısının ardındaki isim. Fakat Savaş yavaş yavaş yandığı ve çok acı çektiği halde o ismi asla söylemez.

Maraşlı Savaş’ı ölüme terk edip giderken birden özel tim tarafından etkisiz hale getirilir ve yaka paça bir araca bindirilir. Başındaki torba çıkarıldığında karşısında hiç de tahmin etmediği bir kişiyi bulur. Sorgu odasındaki kadın. Maraşlı’nın zayflığını çok iyi analiz eden Hilal Maraşlı’nın keyfi olarak yaptığı bu eyleme son vermek istemiştir.

Maraşlı’yı neden yaka paça aldıklarını düşününce; birimin esas amacı konser saldırısının ardındaki isme ulaşmak olduğu sonucuna vardım. Maraşlı’nın amacı ise Zeliş’e zarar verenleri cezalandırma. Sonucu ölüm bile olsa. Fakat Savaş ölürse daha yukardaki isme ulaşma ihtimali ortadan kalkacaktı. O yüzden Savaş’ın bir süre daha yaşaması lazım. İşte bu yüzden Maraşlı’ya müdahale ettiler.

Mahur ise Maraşlı’nın bir delilik yapacağından endişe ederek ona ulaşmaya çalışır. Hiçbir sonuç alamayınca arkadaşlarıyla buluştuğu yere gider. Fakat ortada bir gariplikle karşılaşır. Mekan gördüğünden çak farklıdır. Sanki kullanılmayan bir yerdir. İşte o andan sonra Mahur’un içine de bir şüphe girer. Maraşlı ne saklıyordur kendinden? Bundan sonra Maralı’yla ilgili bilgilerin de peyder pey açığa çıkacağı işaretini aldık. Gelecek bölümleri merakla beklememizi gerektiren bir neden daha.

Bir bölümün daha sonuna geldik. Bugünlük de bu kadar sevgili dostlar. Sürçü lisan ettiysem affola. Yeni bölümde buluşmak üzere hoşça kalın. 😊

Önceki Bölüm Yorumu

Maraşlı öne çıkan görsel
Maraşlı 6. Bölüm | Kader mi Tesadüf mü?

Merhaba sevgili dostlar. Yine, yeniden yeni bir bölüm yorumuyla birlikteyiz. Geçen hafta Maraşlı’ya kurulan tuzakla bölümü kapatmıştık. Gelin şimdi hep beraber yeni bölümü yorumlayalım.

Maraşlı demişti ya; tuzaklar sessizdir diye, İşte tam da dediği gibi, terkedilmiş bir bina ve koskoca sessizlik. Maraşlı’ya her ne kadar sonuna kadar güvensek de tek başına geliyor olması beni biraz endişelendirmişti. Bir de tek başına o kadar kişiyle çatışacak olması gerçekliğe aykırı olup inandırıcılığına gölge düşürecekti. Neyse ki adamı Nevzat’ı da yanına alıp gelmiş.

Nevzat’ın da yardımıyla Maraşlı tuzağa düşmekten kurutulur. Kurtulur kurtulmasına da Savaş Maraşlı’nın da kendince plan yaptığını anlayınca derhal olay yerinden kaçar Mahur’u da beraberinde götürerek. Bölümün bu kısmının en güzel sahnelerinden birincisi; Mahur’un Maraşlı’yı öldü sanarak Savaş’a saldırması ve yüzünü yaralayarak iz bırakması. Devamında ise Savaş’ın öfkeden deliye dönüp Mahur’u boğma raddesine gelmesiydi. İkincisi ise kurtulduklarında Mahur’un Maraşlı’ya sarılarak; çok korktum, öldün sandım diyerek sarılması ve kendi hayatından daha çok Maraşlı için endişe etmesiydi.

İhanet edenlerin şahı seçilecek olsa Aziz Türel seçilirdi sanırım. Mahur için o kadar fedakarlıkta bulunan, kaç defa hayatını kurtaran Maraşlı’yı vurmaya kalkışmak nasıl bir tanımla tanımlanır bilemedim. Geçen bölümde de yazmıştım, kendi kızı kurtulsun istiyor ama henüz küçük bir kızı babasız bırakmayı düşünebiliyor. Sonuçta tetiği çekemese de yapmaya kalkışması bile yeter ne kadar aşağılık, sefil bir insan olduğuna kanıt olarak. Neyse ki Maraşlı Aziz’in Mahur zaafını kullandı da kayıp video kaydına ulaştı.

Mahur’un annesi orada gerçekleri açıklayıp Mahur’un dikkat etmesi gerektiğini söylüyor ama bu kayıtların devamı var mı acaba diye insan düşünmeden edemiyor. Çünkü söylenmesi gerekenler bu kadar değildir diye düşünüyorum. Mahur ne için dikkat edecek? Evet Aziz kötü biri ama kızıyla ilgili ne olabilir de Mahur’a kötülük yapabilir? Bir ihtimal; Mahur Ömer’in kızı fakat Aziz bunu henüz bilmiyor. Olur da öğrenecek olursa Mahur’a kötülük yapabilir. Bu yönüyle de düşününce Mahur’u savcı cinayetinin olduğu yere yönlendiren Aziz mi yoksa diye insan düşünmeden de edemiyor.

Türel’lerin evinde herkesin sherlock holmes’cülük oynadığına eminim. Firuzan zaten sürekli kapı dinlemelerde. Ama sarhoş ayağına yatıp her daim kanıt, iz peşinde koşan Necati ayrı bir olay. İçki içtiğini de düşünmüyorum artık. İnsanları kandırmak için içiyormuş gibi yapıp sürekli etrafı gözetliyor, dinliyor. Daha önce de bir çok bilgiye sahip olabileceğini yazmıştım ki bu bölüm Behiye’ye; seni seviyorum Nuran’la Sadık’ın kızı olsan dahi dedi.

Bu sözleriyle acaba ne kadarını biliyor sorusu geliyor akla. Sarhoşluğuna tekrar gelecek olursak son iki bölümdür, sarhoş olmadığına dair hareketlerde bulunuyor. Bu bölümde de Maraşlı’nın arabasının hala konakta olduğunu görünce büyük bir dikkatle evi kontrol etti hem de gayet aklı başında bir şekilde. Sarhoş olan biri bu denli dikkatli olmaz. Şu an hala sessizliğini koruyan Necati, eteğindeki taşları döktüğünde bakalım nelerle karşılaşacağız?

Bazı insanlar vardır sadece varlığı bile yeter sizi mutlu etmeye. İşte Mahur’la Zeliş arasındaki ilişki de tam bu şekilde. Birbirlerini sadece varlıklarıyla seven, huzur bulan iki kişi… Mahur Mahur Zeliş’e çok iyi geldi. Mahur’la vakit geçirdikçe daha çok tepki verir oldu. Maraşlı bu durumun olabileceğini öngörmediği için Zeliş’in gülümsediğini gördükçe içten içe sevinir oldu. Öte yandan Zeliş ve Maraşlı da Mahur için iyi geliyor olmalı. Kim bilir belki de kaybettiklerinin boşluğunu dolduruyordur diğeri.

Maraşlı da Mahur da birbirlerine karşı kayıtsız değiller ama ortada, kaç tane olduğunu henüz tam olarak bilemediğimiz engeller var. Mahur’un, varlıklı bir aileden olması engellerden birini oluşturuyor. Öyle ki ailenin ve çevresinin Maraşlı yakınlaşmasına tepkisi ortaya çıkmaya başladı. Mahur burada büyük bir pot kırdı ama özür dilese de o kalp kırıldı bir kere. Ne demişti Maraşlı; laf var oldurur, laf var öldürür. Şu durumda Maraşlı- Mahur birlikteliğinin olamayacağını açıkça belirtti.

Bir diğer, hatta en büyük engel ise Maraşlı’nın tüm hayatı. Çünkü hayatıyla ilgili anlattığı hiçbir şey gerçek değil. Ailesinden bahsederken kontrol odasında babasının annesini hiç dövmediğinden bahsetti fakat o esnada bir an durakladı. Buradan da anlaşılıyor ki gerçekler bambaşka ve genel olarak söylenen sözü tekrar edeyim; gerçeklerin ortaya çıkma gibi kötü bir huyu vardır. Gerçekler ortay çıkmaya başladığında Mahur’un tepkisini ve Maraşlı bunların üstesinden nasıl geleceğini çok merak ediyorum.

Maraşlı’nın kendini sürekli alt etmesinden dolayı, Maraşlı’ya karşı özel ilgi duymaya başlayan Savaş, Maraşlı’nın niyetinin ne olduğunu merak eder. Araştırmalar sonucu istediği bilgilere ulaşır. Maraşlı konser saldırısı sebebiyle, kızını bu hale koyanların peşindedir. Aslında Savaş burada çok güzel bir açıklama da getiriyor olaylara.

Savaş konser saldırısı dava dosyasını yeniden açan savcıyı öldürür. Tam o esnada, tesadüfen orada fotoğraf çeken Mahur cinayet anını fotoğraflar. Yine tesadüf eseri Maraşlı da olay yerinde bulunur ve Mahur’un hayatını kurtarır. Mahur sebebiyle Türel ailesi de Savaş’la muhatap olur. Böylece birbirinden bağımsız kişiler zincirleme birbirlerine bağlanmış olur. Peki tüm bu olanlar, Necati’nin dediği gibi kader mi yoksa tesadüf mü?

Savaş Türel holdingin hem hisselerini hem de yönetimini ele geçirince şöyle demişti; Aziz Türel duyunca ne hissedecek acaba? Ya da babam duysaydı nasıl sevinirdi? Buradan anladığım Aziz Savaş’ın babasına da ihanet etmiş. Mahur sebebiyle Türel ailesine bulaşmış olmak oldukça sevindirmiştir Savaş’ı. Gelecek bölüm ya da en geç sonraki bölüm ortaya çıkar diye beklediğim, Savaş’ın emir aldığı kişi kim acaba? Bu bölüm kartların yeniden karıldığını düşünüyorum ve daha da üstte, güç sahibi gizli kişinin de kendisinin gösterme vakti geldi. Aklıma gelen tek kişi Ömer olabileceği. Çünkü şimdiye kadar sadece vurulduğunu biliyoruz. Aziz Sadık’a gömme talimatı vermiş ama gömüp gömmediğini bilmiyoruz.

Bir çocuğun en mutlu günleri ne kadar berbat hale getirilirse o kadar berbat hale geldi zavallı Zeliş’in. Savaş Maraşlı’nın zayıf noktasını bulunca bir an bile düşünmeden hemen harekete geçti. Amacı Zeliş’e zarar vermek değil Maraşlı’ya mesaj vermekti. Tabii bunu yaparken en fazla zararı yine Zeliş görecek orası ayrı ama Savaş yeni bulduğu oyuncağıyla, usanana kadar oynayacak gibi. Savaş’ın yaptıklarına karşın Maraşlı ne yapar bilemem ama bu saatten sonra daha tetikte ve donanımlı olması gerekir.

Çünkü Savaş doğrudan saldırmak yerine psikolojik çöküntüye uğratıp ondan sonra öldürücü darbeyi indirmeyi planlıyor gibi. Bazen zorluklar insanları birbirlerine daha da yaklaştırır. Hele de bu tek bir düşman üzerinden gelişen bir süreçse. Dileğim odur ki Mahur da artık daha planlı hareket edip, Maraşlı’nın kendisinin koruyucusu değil ortak düşmana karşı bir ekip gibi Maraşlı’ya destek olması.

Bugünlük de bu kadar sevgili dostlar. Bir bölünüm daha sonuna geldik. Sürçü lisan ettiysem affola. Yeni bölümde buluşmak üzere hoşça kalın. 😊

MARAŞLI 5. BÖLÜM YORUMU

error: Korunan İçerik!