tds_thumb_td_300x0
Atiye’nin Karmaşıklıklarla Dolu Yeni Sezonunda Ne İzledik?

Bugün sizlerle birçoğumuzun gündeminde olan, aksiyon ve fantastik türündeki Netflix’in ikinci Türk orijinal internet dizisi Atiye (The Gift) hakkındaki yorumlarımı paylaşacağım. Mantık hataları olsa da ben Atiye’nin ilk sezonunu gerçekten çok beğenmiştim. Genel olarak baktığımda ilk sezonu anında bitirdim, çünkü akıcıydı, güzel ilerliyordu. Hatta 10 Eylül gelse de Atiye’yi izlesek demeye başlamıştım. Sonunda merakla beklediğim 2. sezonu bitirdim.

Ne yazık ki 2. sezonun ilk bölümünü izlerken 1. sezonu bayağı unuttuğumu fark ettim. Eminim çoğunuzda da bu durum yaşanmıştır. Neyse ki sezonu izlerken yavaş yavaş hatırlıyorsunuz. 6. bölüme gelene kadar sürekli “Çok saçma.” dedim arkadaşlar. Üzülerek söylüyorum ki birçok mantık hatası vardı, nasıl bu kadar alakasız olur diye hayal kırıklığına uğradım. İlk sezondaki mantık hataları falan hiçbir şeymiş. En basitinden taksici olayı herkesin tepkisini çekti. Atiye’nin cebinde 5 kuruşu olmadan memleketin dört bir yanını karış karış gezmesi vs. daha sayılacak o kadar çok mantıksızlık var anlayacağınız. Buna rağmen sonuna kadar izledim, neye bağlayacaklardı bu sezonu? Bir sonuç bekledim falan ama ne bileyim beklentimi karşılamadı sanırım. Zaten sezonu izlerken hiçbir şey anlamıyorsunuz bazı noktalarda beyniniz yanıyor. Kuantum fiziği, zamanın döngüselliği bize aktarılmaya çalışılıyor. Mutlak doğruların olmadığının, tüm evrenin olasılıklardan ibaret olduğunun üzerinde duruluyor. Bu olasılıkların sayıca fazla olması da kuantumu özel kılıyor. O nedenle sezon kafanızı oldukça karıştırıyor. Sürekli “Sen kimsin?”, “Biz kimiz?” ifadeleriyle yaşam ve varoluş sorgulanıyor. Bir zamanda pişman olduğunuz bir şeyle, diğer zamanlardaki başka şeyleri düzeltebileceğimizden bahsediliyor.

Dünya genelinde pek çok kültürde yer alan, kültürümüzün de önemli sembolik ifadelerinden biri olan, pek çok efsanede ve mitolojik unsurda gördüğümüz hayat ağacına da sezonda çokça yer veriliyor. Türkler yaratılış ve türeyişlerini ağaçla özdeşleştirirler, dizide doğurganlığı belki de buna bağlamak için de kullanmış olabilirler. Mezopotamya’da geçen bir dizide Mısır tanrılarından çok Sümer tanrılarından da bahsedilebilirdi. Bence daha iyi olurdu ama çok da göze batmamış. Bir eleştirim olacak ki dizide arkeolojiye ilgi uyandırmak istenilse de bence konudan oldukça sapma olmuş. Seher’in evinde arkeolojiyle alakalı eşyalar bulunsa bile bağlam çok alakasızdı. Sanki ortam büyücülüğü, batıl inançları daha çok yansıtıyordu, bana öyle bir çağrışım yarattı.

Bu sezonda kadronun oyunculukları da izleyenler tarafından eleştirilmiş. Beren Saat’in mimikleri, tepkileri samimiyetsiz gelmiş çoğu kişiye. Bazı tepkileri bana da yapmacık gelse de sanırım Aşk-ı Memnu’dan alışmış olduğumdan dolayı normal geliyor artık 🙂 Erhan’ın babası rolündeki Fatih Al’ın oyunculuğu bana kalırsa asıl göze batanlar arasında ve ben de pek beğenmedim, olmaması gereken yerlerde aşırı abartılı tepkiler vermesi gerçeklikten uzak geldi. Yeni sezonda kadroya dahil olan Melek Yılmaz karakteri hoşuma gitti, Senan Kara’nın oyunculuğu takdir edilesiydi.

Replikler çok güzeldi, herkes gibi ben de etkilendim. En beğendiğim replik ise, “Sen tüm kainatın annesisin. Doğanın kendisisin. Zamanın ötesinden gelen ilahi güçlerin toplamısın. Ruhların kraliçesi, hayat ve ışıksın. Sen hep olansın, hep olacak olan. Sana Venüs derler ya da İsis. Her alemde rastlanır olansın. On bin isimli tanrıçasın ve benim için tek olansın.” oldu.

Acayip beğenmesem de hatta yer yer eleştirsem de 3. sezonu da merakla bekliyor olacağım, hadi bakalım umarım bu sefer güzel bir sezon bizi bekler. Yeni yorumlarda görüşmek üzere…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: Korunan İçerik!