3,2,1 Kayıt! Bir Şımarık Nasıl Eğitilir?

Zengin Bir Adamın Şımarık Oğlu Nasıl Eğitilir?

Şımarık, 20 Aralık’ta vizyona girdi. Geri dönütleri oldukça olumlu. Filmi izleyenler kahkahalara boğulduğunu, pozitif bir hisle salondan ayrıldıklarını belirtiyorlar.

Filmin başrollerinde Kerem Bürsin, Ahmet Mümtaz Taylan, Melis Sezen ve Erkan Kolçak Köstendil yer alırken ana kadrosunda Güven Kıraç, Melisa Döngel, Ecem Özkaya, Evliya Aykan, Efekan Can ve Cemal Hünal bulunuyor. Filmde ayrıca komedisine bayıldığımız Sadi Celil Cengiz de var.

Şımarık, Rus yapımı Kholop’tan uyarlanan senaryosunda Murat Dişli, Darya Gratsevich, Anton Morozenko’nun imzaları bulunan sıcacık bir iş. Onur Ünlü’yü yönetmen koltuğunda gördüğümüz film gerek çekimiyle gerek kostümleri ve mekanlarıyla izleyiciyi içine çekiyor. Bir zaman yolculuğuna çıktığımızı söylesek yersiz olmaz.

Zengin bir babanın, şımarık oğlu Mete’ye (Kerem Bürsin) büyük bir ders vermek için onu zamanda yolculuk yaptığına ikna etmesi ve Mete’nin 16. yüzyıl Osmanlı İmparatorluğu’nda bir köyde olduğuna inanmasıyla gelişen olayları konu edinen film baba-oğul, arkadaşlık ve aşk ilişkilerine değiniyor.

Fevkaladenin Fevkinde Bir Kadro

Bülent Ersoy’un Popstar Alaturka dönemlerinde çok beğendiği isimlere söylediği bir tamlama vardı, “Fevkaladenin fevkinin de fevkinde,” diye. Onu bu kadro için içtenlikle kullanabilirim.

Filmin orijinalini izlediğimde kafamda beliren bazı isimler olmuştu. Bu yüzden ana kadro açıklanmaya başlandığında oyuncu ve karakter eşleşmelerini tahmin etmek hiç zor olmamıştı. Oyuncular öyle başarılı öyle “cuk” seçilmişti ki projeyi daha da sabırsızlıkla beklemeye başlamıştım.

“Son of a Rich” ismiyle duyurulan film Temmuz ayının başında sete çıkmış, aynı hafta 20 Aralık vizyon tarihi olarak belirlenmişti.

Filmin sıkı takipçileri, setten gelen her anı sosyal medyada paylaşıp filmin gündemden düşmemesini sağlarken set ekibinin ve oyuncuların sosyal medya kullanıcıları ile kurduğu iletişim film için ekstra bir samimiyet yaratmıştı bence.

Filmin hazırlık sürecini sıkı takip eden biri olarak ekibin neşe içinde olduğunu görmek, birbirleriyle olan samimiyetlerine şahit olmak çok daha heyecanlandırmıştı beni. Bilhassa gala gecesi ekibin birbiriyle olan iletişimleri gözlerimden kalpler fışkırmasına sebep olmuştu.

Gelelim filme, dediğim gibi inanılmaz bir kadro. Her isim canlandırdığı karakter için biçilmiş kaftan. Filmi izlerken “Ya bu da olmuş mu şimdi?” demeden akışa ve konsepte kapılarak kendinizi filmin içinde buluyorsunuz.

Ne Oldum Değil Ne Olacağım Demeli İnsan

Mete (Kerem Bürsin) sahip olduklarının farkında olan, her istediğini her şekilde satın alabileceğine inanan, ağzında altın kaşıkla doğmuş bir adam. Aslında çocuk desek daha doğru olabilir.

Hiçbir sorumluluk almadan, almaya çalışmadan, babasının nüfuzunu kullanarak bir şeyleri elde etmiş tecrübesiz, aklı bir karış havada sadece eğlenmeyi düşünen bir züppe.

Eh, bir yerden sonra bu durum Teoman (Ahmet Mümtaz Taylan)’ın canına tak ediyor ve bir şeyler yapmaya karar veriyor. Bu konuda da Ayla (Ecem Özkaya) giriyor devreye.

Devam etmeden önce parantez açmak istediğim bir konuda isimlerin seçilişi. Teoman ve Mete seçimine özellikle bayıldığımı belirtmeliyim.

Ayla’nın olaya dahil olmasıyla Sami (Erkan Kolçak Köstendil) ile tanışıyoruz. Sami, biraz kaçık bir dahi. Çok farklı çalışıyor kafası. Yaratıcı zekası ve muzip kişiliği birleşince Mete hayatının dönüm noktasını yaşayacak büyük bütçeli bir filmin içinde buluyor kendisini. Hem de başrol olarak! 😂🤭

Şahika Koçarslan’lı zenginliği ile yarışan Mete bir gece ansızın kendini bir köyün ahırında köle olarak buluyor.

Spoiler vermeden ilerlemek istediğim için filmin konusunu bir kenara bırakarak kısaca oyuncuların performanslarından bahsetmek istiyorum.

Ahmet Mümtaz Taylan ve Güven Kıraç’ın performanslarına söylenecek söz yok tabii ki. İnsanı ekrana kilitleyen bir enerjileri var. Filmde de öyle. Teoman’ın tepkilerine, Kadı Efendi’nin gülmeden durabilmek imkansız.

Güldürü unsurlarının nokta atışı olduğunu da tam bu noktada belirtmem gerekiyor sanırım. Toplum olarak her zaman gülmeye ihtiyaç duyuyoruz ve bu ihtiyacı karşılamamız günden güne zorlaşırken Şımarık üstümüze güneş gibi doğdu diyebiliriz.

Evliya Aykan ve Kerem Bürsin’in bir arada olduğu her sahnede kikir kikir gülerken buldum kendimi. Mete ve Alper’in dinamiği oyuncuların samimiyetleri ile bir araya gelince enfes bir seyir keyfi yaratıyor.

Evliya Aykan’ı Çok Güzel Hareketler’den beri takip ederim. Muazzam bir oyuncu ve yazar olduğunu düşünüyorum. Sahneye çok yakışıyor. Filmde de bunu tekrar tekrar anlıyorsunuz.

Plato sizi tıpkı Mete gibi günümüz dünyasından alıp yüzyıllar öncesine götürüyor. Mekan tasarımı ve kostümler filmin havasını değiştiriyor diyebilirim.

Filmin havası değişiyor derken parantez açmam gereken bir konuda ezgiler ve seçilen şarkılar. Odağınızı dağıtmadan filmin içine çekerek eğlenmenizi sağlayan bir tempoda ilerliyor her şey.

Melisa Döngel’i yüreğimde finaliyle derin yaralar açan Kirli Sepeti’nde izlerken komedi işlerinde daha çok yer alması gerektiğini söylemiş ve kendimce bir temennide bulunmuştum.

Yerinde duramayan, kıpır kıpır, pozitif bir enerjisi var ve bu enerjiyi Dilber ile öyle güzel yansıtmış ki, büyülenmeden duramadım. Dilber’in vamp havasını, tutkusunu ve hırsını da Melisa Döngel’den başkası yansıtamazdı herhalde.

Sami içinde farklı bir şey söyleyemem. Erkan Kolçak Köstendil’i tiyatroda da sinemada da ana akımda da izlemeyi çok seviyorum. Yeteneğinden sayfalarca bahsedebilir, Çin Seddi’ne paralel uzanan övgülerimi sıralayabilirim. İnanılmaz bir yetenek kendisi. On parmağında on marifet olduğunu hepimiz biliyoruz.

Şımarık’ta en sevdiğim karakter Sami’ydi. Dahilik ve delilik arasında gidip gelen halleri filmin temposunu da yükseltiyor. Çok güldüğüm, her sahnesinde çenemin ağrısını hissettiğim bir karaktere hayat verdi Erkan Kolçak Köstendil.

Film ekibi kamera arkalarını da yayınlayarak potansiyel izleyicilerin dikkatini çekmeye çalışırken fanlarında filme ve ekibe olan ilgisini kaybetmemeye çalışıyor. Sosyal medyadaki aktifliklerinin filme olumlu bir geri dönüş sağladığını düşünüyorum.

Kamera arkasını izlerseniz ekibin kamera arkasında da eğlendiğini görebiliyorsunuz. Hani o klişe hâle gelen “Biz çekerken çok eğlendik,” cümlesi var ya onu ete kemiğe bürünmüş hâlde görüyorsunuz.

Önceden bahsettiğim gibi oyuncuların ve Onur Ünlü’nün birbirleriyle kurdukları iletişim ve samimiyet her anlarından belli oluyor.

Buna galada da şahit oluyorsunuz. Her anlarını çok komik her anları çok samimi. Ben bu yayılan enerjiye inanan biriyim. Ve enerjilerini de seyirciye yansıttıklarını düşünüyorum.

Cemal Hünal galada beni en çok güldüren isimlerden biri olmuştu. Setteki hayvanlardan bahsetmesi, canlandırdığı Halis’ten ve Mete’den bahsederken muhabirleri ve davetlileri güldürmesi çok tatlıydı bence. Halis’i canlandırırken karakterden zevk aldığı belli oluyordu.

Ecem Özkaya’nın canlandırdığı Ayla filmin denge ve mantık dengesini üstlenen karakteri. Teoman için hem bir destekçi hem de bir kılavuz.

Aşk yok mu aşk dediğinizi duyar gibiyim… Olmaz mı var tabii ki!

Teoman ve Ayla arasındaki ilişkinin ilerleyişini izlerken yeni bir aşka daha tanık oluyorsunuz.

Aşk mı? Aşk. Mete Bu Haldeyken?

Hayat, siz planlar yaparken başınıza gelenlerdir, diye bir söz vardır. Şımarık’ın özet cümlelerinden biri de bu bence…

Sami, Ayla ve Teoman bir plan kuruyorlar hem de tam anlamıyla muazzam bir plan… Oyuncular, mekan ve senaryo kusursuz… Yaşanabilecek her şey kontrol altında… Ama bazı duygular planlanmaz, planlanamaz. Kontrol dışındadır!

Evet, aşk kontrolsüzdür.

Eros okunu hiç ummadığınız bir anda, ummadığınız birine atabilir. Kalbiniz güm güm atarken zihninizde ondan başkası yer edinemez.

Mete için tasarlanan bir aşk hikayesi vardı elbette. Fakat bu hikaye yalnızca aşk için değil Mete’nin narsist ve dünyevi zevklerle dolu dünyasını sarsmak için de kurulmuştu. Vicdan azabı, empati, korku, dostluk gibi duygu ve hislerle de tanıştırmayı hedeflemişlerdi. Bunun da bir nevi aşkla olacağını düşünüyorlardı.

Öyle de oldu ama umdukları kişiyle değil.

Asena’ya hayat veren Melis Sezen ve Kerem Bürsin’in dinamiklerinin tuttuğu ilk sahnelerinden belli oluyordu.

Melis Sezen’in de cıvıl cıvıl bir enerjisi var. Asena’ya da yansıyor bu. Bir doğa perisi gibi bir enerji yayıyor film boyunca.

Mete ve Asena’nın karşılaşması, Mete’nin hayatında ilk kez bir şeyden pişmanlık duyup vicdan azabı çekmesi ve kendini affettirmeye çalışması, onu yavaş yavaş daha önce tatmadığı duygularla tanıştırıyor.

Şımarık için yalnızca bir aşk hikayesi demek doğru olmaz. Baba-oğul, dostluk hikayesi de aynı zamanda.

Filmi ben çok sevdim. Çok eğlendiğim çok güldüğüm bir sürü sahnesi oldu. Mete’ye kızdığım keşke eşek sürüleri Mete’yi tepse dediğim yerlerde çoktu. Fakat şu dönemde eğlenebilmek adına yaptığım en iyi şey Şımarık’a bilet alıp gitmekti.

Herkese önerimdir!

Filmin Fragmanını izlemek için tıklayın.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: Korunan İçerik!