tds_thumb_td_300x0
La Casa De Papel 5.Sezon 3.Bölüm İnceleme: Hayat Dizisine Hoş Geldiniz

Freud, psikanalizde kişiliğin yapısını, yapısal model ile açıklar. İd, ego ve süper ego. İd, dürtülerimizi temsil eder. İçgüdüsel kaynaklarımızdır, mantık dışıdır. Egonun amacı organizmanın bütünlüğünü korumaktır. Süper ego ise vicdanımızı temsil eder. En ahlaklı ve mantıklı davranışlarımızın temelini oluşturur. 

Vicdan azabı dediğimiz kavram, Freud’un süper ego kavramından gelir. Ne değişik bir his, değil mi? Stockholm’un vicdan ve mantığı, Arturo’yu vurana kadar sessiz sedasız bir köşede bekliyordu. Yıllarca içinde biriktirdiği öfkesi, bir anda bütün vücudunu ele geçirmiş, tamamen içgüdüsel enerjisine (id) kendini kaptırmış durumdaydı. Bütün dürtüleri, karşısındakinden hıncını alması gerektiğini söylüyordu. O esnada vicdanı devre dışıydı. ,’Yapmam gerekiyor’ diye düşündüğü şeyi yaptı ve Arturo’yu tam kalbinden vurdu.

Silahtan çıkan yüksek ses Stockholm’u, mantığını tekrar işler hale getirmeye itti. Anlayacağınız, vicdanı harekete geçirdi. O an aklından geçen tek şey, Arturo ile birlikte vicdanına da kurşun sıktığı ve en az onun kadar kanadığıydı. Görünmez bir yara… İyileşmesi güç, acı dolu azap… Peki, Stockholm sizce niçin Arturo’yu kurtardı? Gerçekten oğlunun bir B planı olduğu için mi? Birini öldürdüğü için mi? Yoksa Arturo’ya karşı hala hisler beslediği için mi? Bunu da ileriki bölümlerde tartışacağız. 

En çok hoşuma giden şey ise, Denver’in bir an bile düşünmeden Stockholm’un yanında olması ve Arturo’yu kurtarmak için elinden geleni yapması, keza aynı şey Tokyo için de geçerli. Bunun neden gerekli olduğunu biliyorlardı, kimsenin anlatmasına ihtiyaçları yoktu. O karmaşada arkadaşlarını bir an bile sorgulamadılar. 

İçimdeki ses her ne kadar Palermo’ya hak verse de, Lizbon’un sakinliğini koruyup hızlıca bir planı devreye sokması, herkes açısından daha iyi bir son oldu. 

Tabi bu, ekibin imajını büyük ölçüde lekeledi. Böyle durumlarda insanlar, olayın nasıl gerçekleştiği sorusu ile ilgilenmezler. Olayın olmuş olması, onlar için yeterlidir. E tabi karşı tarafın da bu olayı kendi lehine kullanacağı barizdi. Fakat bu seferki soygunda bir değil iki dahi var Albay! Karşınızdakileri hafife alarak büyük bir hata yaptınız. Yine. 

Diğer taraftan Sierra’nın suyunun gelmesi, Profesör için işlerin iyiye gitmeye başladığının işaretiydi. O kadar strese çocuk iyi bile dayandı içeride. Annesi için çok yanlış bir zamanlama gibi gözükse de Profesör için harika bir zamanlamaydı! Tam da o an kafasında dönen çarkların sesini duyduğuma yemin edebilirim. 

Dizide her şey o kadar eş zamanlı ki, izlemek büyük keyif veriyor. Profesör’ün belki de hayatında yaptığı en ilginç şey, bir çocuğu doğurtmak olabilir. (Doktor ya da ebe değilseniz, insan hayatında kaç defa böyle bir şey yapar ki?) Aynı esnada, haberlerde ve kamera kayıtlarında, ordunun bankaya büyük bir patlama sonucu girdiğini öğreniyor. Adrenalin o kadar had safhadaki, o durumda bile bir plan düşünüp, ekibi yönetmek zorunda. Üstelik onu rehin olarak tutan kadının yanında. Sonuçta Sierra’nın çocuk doğurması, onun başka planlar kuramayacağı anlamına gelmiyor. Kendisi çok tehlikeli biri, umarım Profesör bunun içinde bir önlem alır. 

Son olarak, söylemezsem içimde kalır dediğim bir şey var. Biliyorum siz de aynı soruyu soruyorsunuz. Bu Gandia’nın ordunun içinde ne işi var? Hani omuriliği zarar görmüştü, ameliyat olması gerekiyordu, hareket etmemesi gerekiyordu? Bu da nereden çıktı şimdi? Her şeyi göze almış gelmiş. Yahu git evine, eşine, çoluğuna çocuğuna… İçerdekilere beslediği hırs, yenilme hissinden kaynaklanan aşağılık duygusu, onun için her şeyin önüne geçmiş durumda. Tehlikeli olacaktır, benden demesi. 

Bu gidişle dördüncü bölümde kıyamet kopacak sevgili okuyucularım. Takipte kalın. 

La Casa De Papel 5.Sezon 2.Bölüm İnceleme: Reenkarnasyona İnanır Mısın?

Profesörün yakalanıp, polisler tarafından ele geçirildiğini düşünen ekip, tek başlarına kaldıklarını anlamıştı. Fakat Profesör’ün ve Berlin’in en başta bu ekibi seçmelerinin bir sebebi vardı. Onlar sadece hırsız değildi. Gerektiğinde fedakarlık yapabilecek, zeki, savaşçı ruhlu insanlardı. Böyle bir soyguna başka türlü insanlarla çıkmanız da pek mümkün değil zaten. Profesör olmadan zor olacaktı evet fakat imkansız değildi. Plan devam etmeliydi.

Finalin ikiye bölündüğünü düşünerek, şunu söylemekte bir sakınca görmüyorum. Ne kadar Sierra Profesör’ü yakalamış olursa olsun, iki kısım boyunca işlerin bu şekilde ilerlemesi mümkün değil. Hele ki bahsettiğimiz kişi Profesörse… Sierra’nın, elindeki avantajı kaybedeceği ve Profesör’ün gücü tekrar ele geçireceği bir zaman dilimi de gelecek, inanıyorum. Tabi bu ne zaman olur, bilmem mümkün değil. Keza, Sierra, suçlu yakalama sayısını bir anda üçe çıkardı. Hal böyle olunca Profesör, kurtulmak için tek (hatta iki) şansını da kaybetti. Bu gidişle onlara bir mucize gerekli!

Profesör’ün tarafında işler iyice kızışmışken ekip de, elindeki kozları iyi oynamaya çalışıyordu. İhtiyaç duydukları bu fırsatı sadece kendileri yaratabilirlerdi (her zamanki gibi). Bu savaşı kazanacaklarını biliyorlardı. Tek yapmaları gereken, çok dikkatli olmak ve hızlı hareket etmekti. İşler tam yoluna girdi derken, her zaman yaptıkları gibi öfkeleri, muhtemel yıkımlarının başlangıcına yol açtı. Çok büyük bir dikkatsizlik sonucu, başları yine belaya girdi. O belanın ise tek bir ismi vardı. ARTURO!

Hayır, hadi Arturo böyle bir insan bunu biliyoruz. Peki ya Başkan? Arturo’nun dengesiz bir insan olduğunu bu zamana kadar anlamış olmanız lazım. Sizin de kızdığınız bir çok şey yaptı bu zamana kadar. Nasıl oldu da onun aklına uyarak hareket ettiniz? Oradaki rehineleri bu denli riske atabilecek, tehlikeli bir olaya nasıl girişebildiniz? Gerçekten anlayamıyorum!

Daha önceki yazılarımda da bahsetmiştim. Denver-Stockholm ve Arturo’dan oluşan aşk üçgeninden hiç hoşlanmıyorum. Hatta direkt Arturo’dan hiç hoşlanmıyorum! Sizce de dizide fazla uzun kalmadı mı? Denver ve Stockholm’un tartışmasına sebep olmaktan başka hiç bir işe yaramıyor karakterin hikayesi. Bu ikiliyi ayırmaya mı yoksa aşklarını kanıtlamaya mı çalışıyorsunuz? Amaç her ne ise, iki türlü de başarısız olunduğunu söyleyebilirim.

Denver her ne kadar Stockholm’e inandığını söylese de, bunun zıttını kanıtlayacak hareketler yapmaktan da geri kalmıyor. Evet, Arturo katlanılmaz birisi ama Denver biraz daha sakin kalamaz mıydı? Gerçekten Stockholm’ün onu sevdiğine inanmıyor olabilir mi? Peki biz? Biz inanıyor muyuz?

Onların aşkları daha birinci sezonda sınanmaya başladı. Bildiğiniz üzere, herkes Monica’nın Denver’e aşık olmasının nedeni olarak Stockholm adı verilen bir sendromu öne sürüyordu (Ekibe katılırken isim seçme konusunda çok düşünmemiş olsa gerek). Bu tartışmalar, ta o zaman başlamıştı. Ama Denver her şeyi bir kenarı bırakmış ve Monica’ya inanmaya karar vermişti. Kaçtıktan sonra Denver’i bu tartışmada taraf değiştirmeye itecek ne olmuş olabilir ki? Sanki şüphelenmeye dünden razıymış gibi.

Arturo’yu susturmak, bu konuda tek çareydi ve Stockholm de bunu yaptı. Ama isterdim ki, onu vurmadan önce öyle şeyler söylesin ki, Denver, Stockholm’ün ona olan aşkından emin olsun. Onun yerine sinirli bakışlarına şahit olduk, sanki daha önce görmemişiz gibi. Yüksek gidişatı olan bir sahnenin, bitiminin de yüksek olmasını beklerdim.

Peki bütün bu olayların sonunda Arturo’ya ne oldu dersiniz? Ben dayanamadım sonraki bölümün başına baktım. E artık onu da sonraki bölümün yazısında okuruz. Üçüncü bölüm incelemesinde görüşmek üzere. Takipte kalın.

Showtime’dan The First Lady Dizisi Geliyor

Amerika’nın First Lady’lerinin antolojik hikayesine odaklanacak olan Showtime dizisi The First Lady’nin kadrosu genişlemeye devam ediyor.

Viola Davis, Michelle Obama rolü ile, Gillian Anderson, Eleanor Roosevelt rolü ile Dakot Fanning ise Susan Ford rolü ile Showtime dizisi The First Lady’nin kadrosuna katıldı.

Konusu

Dizi, Beyaz Saray’ın kalbindeki kadınların merceğinden, Amerikan liderliğinin yeniden yorumlanması olarak tanımlanıyor.

WandaVision 3. Bölüm İncelemesi

Bu bölüm izlediğimiz diğer iki bölümden süre olarak uzundu ve açıkçası daha etkili bir bölümdü. Marvel başkanı Kevin Feige verdiği sözleri tuttuğunu bir kez daha gözler önüne sürdü. Marvel’ın bugüne kadar denediği en değişik formüle sahip olan bir deneyim ile karşı karşıyayız.

Gelelim 3.bölümümüze: İzlediğimiz son bölümde Wanda hamile olmuştu ve dizi 60’lardan 70’lere geçiş yaparak renklenmişti. Bu bölümde Wanda’yı hamileliği ilerlemiş bir şekilde görerek başladık. Vision ile birlikte doktorun hamilelik kontrolünü izledik. Burada doktor sanırım dört aylık bir hamileliğin var demişti ve burada dikkat edilmesi gereken yer gerçekten dört ayın geçip geçmediği sorusu. Çünkü son izlediğimiz 2. Bölümde Vision ve Wanda’nın saçları daha kısaydı. Ancak 3.bölümde ikisinin de saçları uzamıştı.

Bu ilk dört ayın geçtiğini ve doktor kontrolünün sonrasında Wanda’nın sabırsızlığını göstermesi ile hamileliğini hızlandırdı ve bir anda büyüsünü kullanarak 9 ayın sonuna getirdi kendisini. Vision ise bu sırada hamileliği saklamaları gerektiğini söyleyerek Wanda’yı uyardı. Vision’ın doktor ile olan konuşmasının ardından komşusu Herb’ü gördük. Kendisi çim biçmeye o kadar dalmış ki duvarı kestiğini bile fark etmiyor. Burada Herb’ün hal ve hareketleri takılmış bir robot gibi olması Wanda’nın gerçekliğinin kontrolünü biraz kaybetmesine sebep veriyor.

Ardından Wanda ve Vision doğacak bebeklerinin odasını hazırlamaya başladılar. Vision son derede gerginken Wanda’nın bu kadar rahat olması gerçekliği kendisinin kontrol ettiğinin ve bunun farkında olduğunun göstergesi. Bebekleri için isim tartışmasını yaparken Wanda’nın Tommy ismini önermesi bana sanki Tony Stark‘a bir göndermeymiş gibi geldi ama olmayabilir de.

Wanda doğum sancıları geçirirken gerçekliği baya bir şekilde karışıyor ve bu da demek oluyor ki Wanda’nın acı hissine karşı zaafı var. Wanda’nın kasabadaki sakinlerin sırrımızı keşfetmek üzere söyleminden sonra Vision tereddüte düşerek burada bir sorun olduğunu ve her şeyin garipleştiğini söyledikten sonra Wanda gerçekliği tekrar değiştirerek söyleminden önceki ana geri döndü. Bu Wanda’nın istemediği durumlarda zamanı manipüle ederek yeni bir gerçeklik yaratmasına yol açıyor. Zaman ve gerçeklikle bu kadar sık oynadıkça Doctor Strange’in dikkatini çekmesi an meselesine dönüştü.

Zaten Doctor Strange’i son 2 bölümde göreceğimiz kesin ancak ne şekilde dahil olacak onu ilerleyen bölümlerde göreceğiz. Bu olanların ardından Wanda’nın sancıları daha da arttı ve suyu geldi. Bunu gören Vision doktoru getirmek üzere gitti. Ardından Wanda evde tek başınayken kapı çaldı ve Monica karakteri eve geldi. Tabii Wanda hemen çeşitli büyülerle hamileliğini saklamaya çalıştı. Ancak sonunda yakalandı ve doğumuna resmen başladı.

Vision doktoru alıp hızlıca eve doğru dönerken Wanda ilk bebeği doğurdu. Monica’nın yardımı ile bebeğini kucağına aldı. Bu sırada Vision ve doktor Stan içeriye girdiler ve Vision da bebeği ile ilk karşılaşmasını yaşadı. Bu sahnede doktorun bebeği 4 aylıktan bir anda 9 aylığa gelip doğumunun gerçekleşmesini sorgulamaması Wanda’nın kasabadaki herkesin zihnini kontrol ettiğini kanıtlar nitelikte bir sahne oldu.

Ardından Wanda’nın bebeği Vision’a uzatarak ona oğlunla kendin olarak tanışmak ister misin diyerek Vision’ın sürekli kılık değiştirdiğini onaylayan bir sahne olmuştu. Bu tarz sahneler karakterler ve olaylar ile ilgili kesin bilgileri almamızı sağlayan önemli sahnelerdir. O yüzden aradaki ufak repliklere her zaman dikkat edilmesi gerekmektedir.

Bölümde değinilmesi gereken en önemli iki sahneye daha gelelim. Bunlardan ilki Monica’nın Pietro adı geçince gerilerek onu Ultron’un öldürdüğünü söylemesi. Bunu söyledikten sonra Wanda onun üstüne giderek ısrarla ne dedin sen ithamları ile karşılaşan Monica, her ne kadar kıvırmaya çalışsa da beceremedi ve Wanda tarafından gerçeklik duvarının içerisinden dışarıya atılmış oldu.

Dışarıda bekleyen S.W.O.R.D ekibi hemen Monica’nın yanına geldi. Bu sahnede Wanda’nın aslında gerçek bir kasabayı ve insanlarını kontrol ederek esir aldığını görmüş olduk. Bu da demektir ki Wanda Maximoff kendi isteği doğrultusunda bu gerçeklikleri yarattığını kanıtladı.

Önemli olan son sahnemiz de ise Agnes ve Herb’ün bu gerçeklikteki garip ve saçma olayları tartışırken gördüğümüz sahne. Vision onlara kulak misafiri olduğunda Herb ona bir şey söylemeye çalışsa da Agnes, Herb’ü durdurarak bir nevi kendilerini korudu. Benim buradaki teorime göre Agnes ve Herb’ün bu gerçekliğin sahte olduğunu anladıkları halde rollerine bilinçli bir seviyede devam edecekleri yönünde. Vision pek ikna olmamıştı bu konuşma da bu yüzden sonraki bölümlerde gözü Agnes ve Herb’ün üzerinde olabilir.

REKLAM

Gelelim bu bölümümüzdeki reklama. Bu reklamda hayatından bıkmış ve sıkılmış olan bir ev kadınını görüyoruz. Kadına gelen iç ses sorusunda ara vermek ister misin deniyor. Kadın buna zihnimi okudun diye cevap vererek aslında Wanda’ya bir göndermede bulunuyor. İç sesin sorunların uçup gittiği tamamen sana ait bir dünyaya git, gitmek istediğinde ama hiçbir yere gitmek istemediğinde demesi tamamen Wanda’nın, Vision’ın ve kardeşi Pietro’nun ölümünü göz ardı edip bu sorunları yok edecek bir dünya oluşturmasına gönderme olması kaçınılmaz. Ve reklamımızdaki ürün ise Hydra sabunu. Wanda’nın şu ana kadar ki verdiği 3 reklamın ikisinde doğruca Hydra var. Bu şu anlama gelebilir, belki de Wanda ve kardeşi Pietro bizim bildiğimizden çok daha uzun süredir Hydra’nın deneylerine maruz kaldığını gösterebilir. Tabii bu bir teori sonuç bambaşka da çıkabilir.

BİZİ NELER BEKLİYOR

Ortalık bu kadar karışmışken haftayaki bölümde daha da karışacağını tahmin ediyorum. Agnes karakteri daha da ön plana çıkmaya başlayacaktır ve kasabadaki insanları uyarmaya başlayabilir. Öte yandan Wanda ve Vision çocukları ile bol bol zaman geçirecektir ve çocuklarının belli başlı güçlerinin olduğunu fark edebilirler. Monica’yı dışarıda kendine geldiğinde içeride olan bitenleri S.W.O.R.D ekibine anlatırken görebiliriz. Hatta Monica’yı Ant-Man filminden tanıdığımız ajan Woo sorgulayabilir. Ve aynı zamanda Thor filmlerinden bildiğimiz Darcy karakteri de diziye giriş yapabilir.

Haftaya kadar heyecanlı bir şekilde yeni bölümde görüşmek üzere kendinize iyi bakın.

One Tree Hill’den 10 Dokunaklı Sahne

Sıradaki içerik gençlik-dram türüne adını altın harflerle yazdıran efsane dizi One Tree Hill’i hatırlayanlar ve yeni izleyenler için geliyor! One Tree Hill, bir gençlik dizisi de olsa 9 sezon sürmesi ve karakterlerin 16-30 yaş arasında yaşamlarının büyük bir bölümünü izleten güçlü hikayesi ile bir gençlik dizisinden biraz daha öteydi kabul edelim.

Her karakterin bireysel hikayesi öyle derin öyle güçlüydü ki, dizinin anlatım dili ise bir o kadar duygusal ve dramatikti. Hal böyle olunca One Tree Hill deyince akla bolca hüzün de geliyor. Tree Hill kasabasının unutamadığımız en duygusal ve bazen de en travmatik olan sahnelerini derledik! DİKKAT SPOILER İÇERİR!

Hazırsanız başlıyoruz. Bu sahnelerin hatırası saç beyazlatır…

Jimmy Edwards’ın İntiharı

Birçoğunun yakın arkadaşıyken yaşadığı travmalar sonucu değişen Jimmy Edwards’ın, önce arkadaşlarını rehin alması, ardından da intihar ettiği sahne elbette sadece yayınlandığı 3. sezona değil gelecek sezonları da şekillendiren, diziye adeta damgasını vuran, birçoğumuz için dizinin en büyük şoklarının yaşandığı sahneydi. Jimmy’nin silahla okula saçtığı dehşetin, intiharıyla yerini üzüntüye bırakması…

Dan’in Keith’i Öldürmesi

Başlıktan da anlaşılacağı üzere travma gibi travma… Tabii, 1. maddeyi bu kadar dönüm noktası haline getiren en büyük etken de Keith’in ölümüne yol açmış olmasıdır. Jimmy’nin intiharını fırsat bilen Dan’in, Keith’i öldürüp, suçu intihar etmiş olan Jimmy’nin üzerine yıkması… Üstelik tam da Ketih ve Karen evlenecekken ve Lucas sonunda istediği aileye tam anlamıyla kavuşacakken…

Nathan’ın Köprü Sahnesi

Nathan’ın kaza yapan Cooper’ı kurtarmak için köprüden atlaması ama kendisinin de boğulma tehlikesiyle burun buruna gelmesi… Ah o köprünün dili olsa da anlatsa…

Peyton’ın Annesinin Ölümü

Peyton’ın, üvey annesinin araba kazasındaki ölümünün hatırası dizinin üzücü hikayelerinden biridir. Peyton’ın kırmızı ışık çizimlerini hatırlamayan yoktur… Ancak sonrasında tanıştığı biyolojik annesinin de ölümünü bölüm bölüm izlemek ayrı üzücü olmuştu…

Haley’e Araba Çarpması

Nathan’ın borçları yüzünden şike olaylarına karışması ama takıma bunu yapamayıp vaz geçince başına aldığı bela sonucu Haley’e hamileyken arabayla çarpmaları ki asıl hedef Nathan’dı ama Haley hamile olmasına rağmen kendini öne atmıştı. Nathan’ın ”Haley için bir mucize daha kalmış olmalı” diye ağlayışları diyelim, siz de hatırlarsınız….

Quentin’in Öldürülmesi

Haley’in liseden öğrencisi aynı zamanda da Lucas basketbol oyuncularından olan Quentin’in öldürülmesi, Jamie’nin onun için yaptığı pelerini cenazeye getirmesi… Bu bölümün en çok da beklemeyen bir ölümü tüm sadeliği ve gerçekçiliğiyle anlatmasından ötürü beğeniyorum. Surata tokat gibi çarpan, hatta kendi sözleriyle ”Ölümün romantize edilecek hiçbir tarafı yok” diyen çarpıcı bir bölümdü.

Haley’in Annesini Kaybetmesi

Haley’in annesinin ölümü ile birlikte 7. sezonun sonuna kadar süren ağlama seansları… Sonunda elimize ani bir ölüm ve çaresizlikten başka bir şey geçmiyorsa, yaşamanın ve şuan yaptıklarımızın ne anlamı var sorgusunu yaşıyordu Haley bu bölümlerde. Hissizleşmeyi dibine kadar yaşayıp, yaşatmıştı.

Quinn ve Clay’in Koma Sahneleri

Clay ve Quinn’in vurulduktan sonra komada paylaştıkları anlar dizinin en romantik ve duygusal sahneleri arasına girer… Bu sahnelerde koma halini araf olarak izleriz. En çok da Clay’in, Quinn iyileştikten sonra arafta tanıştığı adamla sahneleri ayrı etkileyiciydi. İkisinin de araftan çıktığını görürüz ama bunun sebebi adamın ölmesi, böbreklerinin ise bağışlandığı için Clay’in hayata dönemsidir. Organ bağışı konusuna değinmenin de çok naif ve etkileyici bir yoluydu…

Brooke’un Jamie’yi Kurtarması

Dizinin en vurucu bölümlerinden biri de şüphesiz ki 8. sezondaki fırtına ve köprü kazası bölümüydü… Sarhoş bir sürücünün, Jamie ve Brooke’un olduğu arabayı köprüden uçurması, boğulmak üzere olan Brooke’un, Julian’a önce Jamie’yi kurtarması için ikna etmesi bu yüzden de kendisinin ölümden döndüğü anlar, gerim gerim gericiydi…

Nathan’ın Kaybolması

Nathan’ın ortadan kaybolduğu son sezon, öldüğünden şüphelendikleri her an hem Haley’i hem de ekran başında bizi paramparça etmişti…

BONUS:

Dan’in Vedası

Evet, Dan’in bir şekilde bu listeye girmesi garip, insanın Dan’e ağlayabileceği aklına gelmiyor çünkü uzun sezonlar boyunca kendinden nefret ettiriyor. Ketih’i öldürdüğünde, kendini affedilemez bir şekilde bitirdi Dan herkes için ama yine de bir izleyici olarak sezonlar boyu onun vicdan azabına ve ödediği bedellere tanık olmak etkileyiciydi. Bu inkar edilemez. Özellikle son sezonlarda Nathan ve Jamie için yaptığı iyi şeylerle en azından Ketih’e yaptıklarını affettiremese de, aileyi hafiflettiği an çok oldu. Ama tabii yine de tam bir bağışlama söz konusu değildi. Ta kii, Nathan’ı kurtarırken öldüğü ana kadar… ”Danny Boy” bölümünde yazılan Keith ve Dan yüzleşmesi tek kelimeyle efsaneydi. Sonunda Keith’in bile affedişini görmemiz…

O zaman yazımızı izleyen herkesi duygudan duyguya sürükleyecek şu replik ile bitirelim;

Ne demişti Önce Karen Lucas’a, sonra da Haley, Jamie’ye?

”There is only One Tree Hill and it’s your home…”

error: Korunan İçerik!