tds_thumb_td_300x0
Her Şey Seninle Güzel : Ateş Böceği 17. Bölüm (Final)

“Her şey seninle güzel yolda yürümek bile
Olmayacak düşlerin peşinde koşmak bile
Her şey seninle güzel bu toprak bu taş bile
İçimdeki bu korku gözümdeki bu yaş bile

Beklenmedik bir anda ayrılık gelip çatsa
Seninle paylaştığım tek bir gün yeter bana

Her şey seninle güzel duyduğum bu ses bile
Yalnız içtiğim su değil aldığım nefes bile
Her şey seninle güzel bu yağmur bu kar bile
Yüzümdeki gözyaşının izleri onlar bile”*

Bu şarkıyla başlamıştı Aslı ve Barış’ın aşk hikayesi ve yine bu şarkıyla da veda ettik onlara… Sözlerini çok anlamlı bulduğum ve her bir satırını ayrı ayrı sevdiğim için ayıramayarak böyle başlamak istedim yoruma. (Yazı bitince şarkının gerçek hikayesini okuyun da biraz daha ağlayın) Kafam cidden çok karışık ama bir o kadar da tamamlandığını hissediyorum hikayenin. Hadi ufak ufak başlayalım bölüme.

“Ağlamak; kayıp çocuk bu şehirde…”**

Geçen bölüm sonunda Barış’ın itirafını izlemiştik. Aslı’nın gözünden “güvendiği dağlara kar yağması” meselesini yani. Enerjileriyle bizi doruklara çıkarmışlardı ve bitirmiştik. Bu bölümün başında ise Aslı’nın son derece haklı öfkesini izledik. Yüreğinin sesini duymamak adına haykırıyordu. Tek isteği bir an evvel savcılığa gidip yapması gerektiğine inandığı şeyi yapmaktı. Ama hayat salt doğruları uygulamak değildi her zaman, hayat bizden kendi doğrularımızı bulmamızı istiyordu. Bunlar yere, zamana ve kişiye göre değişen; çoğu zamansa bizi ikilemde bırakan durumlardı. Neyse ki imdada Çiçek yetişti. Barış’ı affetmesini sağlayamasa da savcılığa gitmesini engelleyebildi Aslı’nın. Bu Çiçek’in meselesiydi, affetmesi gereken oydu. O affediyorsa eğer başkasının bir şey demeye hakkı yoktu. Hakan’ın güzel yüreğini görmüştü Balböceği’miz. Çünkü güzel yürekler, güzel yürekleri tanır. Lal Tayra Bahar bu rolle iyice parlattı güzel ışığını. Dönemin aranan çocuk oyuncularından olacağına şüphem yok. Umur Yiğit Vanlı da keza öyle. İlk bölümlerde ,rolü gereği belki de, sevememiştim. Ama ilerleyen bölümlerde takdirimi kazandı. Şuan başrolünde oynayacağı güzel bir proje bekliyorum ondan ^.^

“Burası da mı istemiyor beni?”

Öte yandan Barış vazgeçmedi sevdasından. İlkinde fonda “Beni olmadığım bir adam yerine koyma.” ile yağmur-güneş, gece-gündüz demeden nöbet tuttu penceresinin karşısında. Sonrasında zaman atlamasıyla da gördük ki kapısında beklediği gecelerin ertesinde bir ay boyunca her gün çiçek ve güzel bir not göndermiş Aslı’ya. Her sabah ulaştırmış simidini ona küçük bir çocukla. Aşk sevdiğinde kimsenin bilmediğini bilmektir. Onda kimsenin göremediğini görmek, onunla ilgili detayların beynine kazınması… Kendin yemek yemeyi unutsan bile onun sabahları simit yemeden güne başlayamadığını unutmuyorsan seviyorsundur. Bundan sebep Barış’ın gönderdiği notları küçücük bir sandıkta biriktirdi Aslı. Gururu koşup sarılmaması için bedenine engel olsa da aşkının ne kadar değerli olduğunun farkındaydı. Bir ömür sevmekten vazgeçemeyecek ama susacaktı belki de… Neyse ki Barış Buka işi ona bırakmadı ve Eğilmez Ailesi’nin de desteğini alarak kaçırdı Aslı’yı. Çünkü düşünmeyi bırakıp hissetmesi gerekiyordu artık kızımızın. Yüreğinin sesini bastırma çabasından vazgeçmeliydi.

İnsanın sevdiği yanında olmadıktan sonra “kalabalık ha olmuş ha olmamış” ne fark eder ki?***

Nitekim öyle oldu da…. Barış’ın aşk dolu sözleri ve bakışlarına daha fazla dayanamadı Aslı. Ve teslim oldu aşka… Yüreğini Barış’ın avucuna yeniden bırakıverdi. Başına ne gelirse gelsin yine de en huzurlu olduğu yer orasıydı çünkü. Metin Abi’nin de dediği gibi babasının ölümünden sonra ilk onunla gülmüş, aşkıyla hayata dönmüştü adeta. Bugüne kadarki tüm kırgınlıklarını saydı ortaya. Korkularını dile getirerek bir daha hiç kaybetmemeyi diledi onu. Alkolün etkisiyle yaşanan bu güzel anların sabah uyanınca bozulmamasını sevdim. Bir aylık ayrılıktan sonra birlikte uyanmanın gerçek olduğuna inanamadılar önce, sonrasında ise kalp kalp kalp. Aslı ve Barış el ele gülümseyerek kafeye geldikleri an yüzlerdeki mutluluk=Fandom ♥

Biri bize böyle güzel geldi de biz mi gitmedik? ♥

Bölümdeki başka bir güzellik ise Teo ve Gül’dü ♥ Önce TeoBar shipimizi bozmamak adına Barbaros’dan müsaade istedi Teo. Sonrasında ise “Geleceğim olur musun?” diyerek bir ömrü paylaşmayı teklif etti Gül’e. Zamanında küçücük bir keseye ne koyabileceğini bilmiyordu ama artık öğrenmişti. Aşkın kendisi sığmazdı ama simgesi bir yüzük pekâlâ da girebilirdi o keseye. Teo hayata birkaç sıfır geride başlayan adamlardan ama hayatına dokunan bir güzel yürekle de böylesine güzel bir adam olmayı başarmış. O kadar güzel bir sahneydi ki… Ekranın karşısında içim ısındı, aşkın en temiz hâliydi bu… İtiraf ediyorum Barış’ın evlilik teklifinden daha samimi, daha gerçek geldi bana. Darılmaca yok, bu konuda boynuz kulağı geçti Barış Bey  😀

Bu bölümün kıyamam müziğini Hakan’a gönderiyorum. Final olmasaydı uzun vadede mutlu olabilecek Hakan&İlayda shipimin sonuna gelindi. Gereken çatışmayı yaratabilmek adına İlayda’nın kötülüğü uç noktalara taşındı ve son… Yaşattıklarının bedelini ödedi aslında. Hayatta değer verdiği her şeyi kaybetti İlayda. Hakan’ın da dediği gibi “Hırsının kurbanı oldu.” Yapayalnız kaldı. O kadar acıdı ki canı, ölümü diledi; Hakan kurtarmasa ölecekti. Sorun burada değil. Esas sorun bu bedeli tek başına ödemedi. Hayatın can yakan yönüyle tanıştırdığı Hakan’ın da çok canı yandı. Ama Hakan artık dersini almıştı ki İlayda’nın ısrarlı davetine rağmen gitmedi onunla ve ailesini seçti. Doğru olanı buydu en başta. Hikayenin hâyâli geleceğinde Hakan’ın güzel yürekli bir peri kızıyla tanışıp mutlu olduğuna inanmak istiyorum. Belki İlayda da gittiği yerde yüreğindeki kötülükten kurtulmuştur kim bilir? ^.^

*Dance me to the end of loveeeee*

Bölümün devamı “the happy end” modunda geçti  🙂 Her şey tatlıya bağlandı. Yeğenlerinin hasretinden insafa gelen Cahideciğimin Aslı’yı bağrına basması (Aslının Cahide Hanım’ın elini öpmesi !!) , taraklı tokanın ait olduğu yere dönmesi; çifte düğün, kameraman tarafından getirilen çiçeğin içinden çıkan yüzük (Ya o benim fikrimdi. Barış Buka’yla fikirlerimizin bile uyuşması ♥ ben) , sevinçten yaşaran gözler falan… O sahnelerde izleyiciler hem ağlayıp hem gülerek manyak bir ruh hâline büründüler evet! Eee onca bölüm duygularımızla oynanırsa böyle oluruz. Delirdik albayım. Delirttiler…

Evet! Evet! Evet! (fandom temsili)

Favorim Teo’nunki olsa da Barış Buka’mı da harcamayacağım tabi ki de! Onunki de çok romantikti. Dilediğim kadar halktan konuşmaması onun kişiliğinden ve duruşundan kaynaklı  😎 Yoksa yani bir avukat çok daha güzel konuşmayı biliiir. Hele âşık bir avukat şiirler yazabilir sevdiğine gerekirse (Bence asıl teklifi Aslı’yla baş başa kalacakları ana sakladı 😛 ) Şimdilik biz klişenin içinde parlayan “Geleceğim olur musun ateş böceği?” ifadesine odaklanalım. Son derece anlamlı çünkü kendisi. (Yani diyor ki ben yalnız mükemmel bir koca değil harika da bir baba olurum. Sen şu okula bi çabuk dön de sonrasında Buka soyunu devam ettirelim 😀 )

Eveet, geldik sona. Ben vedaları sevmem. Acı verir, bolca gözyaşı içerir. Kayıp kelimesiyle eşdeğerdir insanların gözünde. Bu yüzden olabildiğince enerjik yazmaya çabaladım bu haftaki yorumu. Yüreklerdeki hüznü silip atabilmeyi diledim. Çünkü unutmamalıyız ki her son yeni bir başlangıçtır. Saatin gece yarısı on ikiyi vurduğu anı hatırlayın****. Ve gülümseyin, böylesine naif bir hikayeyi kısa da olsa böylesine kaliteli bir ekiple izleyebildiğimiz için. Bize yaşattıkları tüm güzellikler için emeği geçen herkese teşekkür ediyorum. Unutulmamalıdır ki reyting bazı şeyleri ölçmeye yetmez. Hatalar var mıydı? Tabi ki de… Ama izleyenlere iyi ki dedirten bir iş olduğunu da kimse inkar edemez. Ekranlarda kalıp aşkın temiz de yaşanabildiğini, doğru adam olmanın bir kayıp değil kazanç olduğunu, sevginin en büyük güç olduğunu gençlere aşılamaya devam etmesini dilerdim. Çünkü şuan ekranda olan serseri jönler aptal kızlar, bol entrika ve saçmalıklarla dolu işlerden sıkıldım. Birkaç istisnaya tutunacağım bir süre. Sonrası yabancı diziler ^.^

Son olarak, bugüne kadar yazılarımı okuyan, gerek buradan gerekse Twitter’dan beni takip eden; biraz geciktiğimde soran, mesajlarıyla destek olan hatta şiir önerisi yapan herkese çok teşekkür ederim. Çok güzel insanlar tanıdım. Az ama kaliteli bir okuyucu kitlesine sahip olduğum için de çok şanslı hissettim kendimi. Kısaca değerlisiniz…

Sürç-ü lisan ettiysem affola…

Sevgiyle, güzellikle ve aşkla kalın 🙂

“Ben bunu bir ayrılık saymıyorum
Bir buluşma sonrası
Yeni bir buluşma için
Merhaba demek için
Hoşça kal….” *****

*Her Şey Seninle Güzel/Şarkı/Söz: Çiğdem Talu

**Düğüm/Şarkı/Cem Adrian

***Denge/Şiir/Turgut Uyar

****The Matrix Reloaded’in ilk sahnesi

*****İnternette Murathan Mungan’a ait olduğu iddia edilen bu dizeler aslında ona ait değildir. Kimin olduğu bilinmemektedir.

Ayrılık da Sevdaya Dahil : Ateş Böceği 16. Bölüm

“Ayrılık da sevdaya dahil

Çünkü ayrılanlar hâlâ sevgili…”*

Severek ayrılanlardır buradaki kasıt. Bir ömür sevgili kalacak olanlar… Aslı gibi sevdiği için sevdiğinden vazgeçen koca yüreklerin acı sonlu hikayeleriyle doludur tarih. Keşke hepsi için “Mutlu sonla bitecek işte.” diyebilseydik…

İlayda’nın içindeki korkunçluğu ortaya çıkardığı şantajdan sonra içi yana yana kabul etmek zorunda kaldı Aslı ayrılığı. Evet şuan başka bir ifade bulamadım çünkü İlayda’nın sahnelerinde şok oldum kaldım. Daha birkaç bölüm önce bize yarası, insanlığı gösterilen karakter birden nasıl bu kadar çirkinleşebilir? (Daha onun Hakan’la iyiliğe evrilişini, içinden minnoş bir tipin çıkışını izleyecektim ben. Ani finalle shipim öldü, teşekkürler…) Neyse işte Aslı’m bir gün müsaade istedi. Dediğini yaparak bir süre zaman kazanmaktan başka bir yol da bulamayınca o malum sahneyi yaşattı bize. Barış’ın “Sevgilim…” deyişinden sonra “Ben ayrılmak istiyorum.” demek harbiden yürek ister yani her kadın yapamaz. Yalnızca gerçekten seven bir kadın yapabilir bunu. Sevdiğine bir zarar gelmesindense kendisi kor olup yanmayı tercih eder.

İstifa ettiği sahnede Barış’ın çıldırması o kadar gerçekti ki… Uğruna en çok savaştığınız şeyi düşünün. Bir de siz onun için ömrünüzü vermeye hazırken onun anlamsız bir biçimde hayatınızdan çıkışını… Siz vicdanınıza direnmeyi başarmışsınız, yalanlar içinde boğulmuş yine de onu bırakamamışsınız ama o ilk engelde vazgeçmiş. Hayatınızın en değerli şeyi ellerinizden kayıp gidiyor ama her şey sizin kontrolünüz dışında geliştiğinden siz hiçbir şey yapamıyorsunuz. Mantığınıza bunu nasıl açıklayabilirsiniz? Demek ki gerçekten sevmemiş beni. Sevse böyle hemen vazgeçemezdi… Bundan daha büyük bir hayal kırıklığı olabilir mi?

Oysa ki Aslı gerçekten sevmişti onu… Barış nasıl kahroluyorsa o da öyle kahroluyordu yokluğunda… Öyle hemen de vazgeçemiyordu. Bir çıkış yolu arıyor, Barış’ın sırrını öğrenmeye çabalıyordu. Aşkı için savaşmaya hazırdı ama bunun için aşkına zarar vermeyi göze alamamıştı. Hakan’ı sorguladı, defalarca yalvardı ona anlatması için. “Ne yapmış olursan ol bir şekilde çözeriz.”dedi ne yapmış olabileceğini hiç düşünmeden. (Sahi orada böyle rahat rahat konuşup son sahnede mevzu bahisin kendi yeğeni olduğunu öğrenince çıldırmasına takılan bir tek ben miyim? )

Barbo’nun ev hâli ♥ biz

Bu bölümdeki favorim Teo&Barbo sahneleriydi. Berkay Tulumbacı o kadar yüksek bir enerjiyle ve eğlenceli repliklerle geldi ki gözümde yaşlarla kahkaha attım  😀 Dramdan öleceğimiz sahnelerin hemen ardından ilaç gibi geldi resmen. Hakan& İlayda shipim ölmüş olabilir ama TeoBar yetişti imdada. Allahım ne güzel oldunuz siz. Gönül isterdi ki daha uzun süre izleyelim ama malum TV dünyası böyle. Neyse hadi ölümüne TeoBar ?

Teo’nun çocuksu mutluluğu ?

Barbo bu bölüm cidden adamlıkta zirve yaptı. Teo’nun aşk acısından shameless a döndüğü sahnelerde imdada o yetişti. Sevmediği adamı savunmak zorunda kaldı resmen adam. Ee ne demişler yiğidi öldür hakkını yeme. “Sen de çok şey etme, o iş öyle değil.” diyerek Teo’nun aşkını savundu Gül’e. Seven sevenin hâlinden anlardı çünkü. Yetmedi onlara özel barışma randevusu organize etti , e daha ne yapsın adam? Gül’ün denemeye karar vermesinin en büyük nedeni “Abim bile anladıysa demek ki cidden seviyor beni.” düşüncesi değilse ben hiçbir şey bilmiyorum ?

Geldik bölümdeki diğer favori sahneme… Hakan’ın İlayda’ya haddini bildirdiği an: “Sen aşağılık bir kadınsın.” Bana istediğin şeyi yapabilirdin ama masum iki aşığı ayırmana müsaade etmem tarzı konuştu ya bir de of of of ben bir coştum. Helâl be Hakan! Tamam dramatik bir sahneydi aslında. Gerçeklerle yüzleşerek doğru kararı verdi. Ama doğru kararlar genelde zor kararlardır. Zaten şantaj olayını da o bozdu. Barış’ım nasıl heyecanla koştu sevdiğine. Gözümde puan üstüne puan kazandı. Hakan&Şirin mi yapsak finalde bilemedim. Şu çocuğu bir mutlu edelim de ?

Ve işte geldik en etkileyici sahneye… Seçkin Özdemir ve Nilay Deniz’in, özellikle Nilay’ın devleştiği sahneye. Barış her şeyi göze alarak Aslı’ya itiraf etti tüm gerçekleri. Ve Aslı Eğilmez yıkıldı güveninin karşısında. O da Gül gibi her şeyin yalan olduğunu düşündü belki de. Yüreğinde yarattığı yeni cennetin başına yıkılmasıydı tüm bu olan. Hayal kırıklığını haykırdı. Acısına dayanamayarak döndü geri: “Sana aşık oldum ben!” Orada Barış’ın yanağından süzülen gözyaşı olduk, Aslı’nın kalbinin acıyan yerine merhem olabilmek dilekleriyle…

Bölüm güzel olmuştu. Hayallerimiz daha yüksekti belki ama kötü diyemem asla. Emeklere sağlık. Yorumu sona yakıştığını düşündüğüm bir şiirle bitiriyorum. Finalden sonra görüşmek dileğiyle…

Aşkla kalın…

Senin gözbebeklerin var ya kadın kadın gülen
İnsan insan bakan gözbebeklerin
Beni tutsa tutsa gözlerin tutar ayakta
Beni yıksa yıksa gözlerin yerle bir eder

Ne gelirse onlardan gelir bana
Çalışma gücü yaşama direnci
Mutluluk gibi kazanılması zor
Mutluluk gibi yitirilmesi kolay

Bir açarsın ki mutluyum
Bir kaparsın her şey elimden gitmiş”**

*Ayrılık da Sevdaya Dahil/Şiir/Atilla İlhan

**Gidişini Anlatıyorum/Şiir/Rıfat Ilgaz

Aşkın Prangasıdır Yalanlar: Ateş Böceği 15. Bölüm

“Bir yalan tanıdım
Evet…
Koca bir yalan!
Aşka astığım baharlarımı kışa savuramayan
Savuramadıkça ümit tohumlarımı yakan.

Bir yalan tanıdım
Evet…
Koca bir yalan!
İmkansızlıkları çözdükçe yarınlarımı düne bağlayamayan
Bağlayamadıkça ruhumu dağlayan…”*

Yalan, yürekte taşınması çok zor bir şeydir. Geri dönüşü olmayan izler bırakır. Bazıları bu işte iyi olduğunu iddia etse de yalan söyleyen insanın kirlendiğini kimse inkar edemez. Bu bölüm Barış Buka’nın yalanla cebelleşmesini izledik. Onun lügatında olmayan bir sözcüktü yalan ve dolayısıyla bununla ne yapacağını da bilmiyordu. Üstelik hiç olmayacak bir kişiye, hayatına anlam katan aşkına karşıydı bu savaşı. Önceleri ailesine kıyamadığı için sakladığı sır artık pranga olup boğmaya başlamıştı onu. Doğruları ve ailesi arasına hapsolmuştu ki İlayda olayı patladı. Kendisi sağ olsun içimdeki meleği hiçe sayarak harcadı Hakan’ın tüm güzel sevgisini… “Biz aslında ikimiz de aynıyız. İkimiz de bizi hiç istemeyecek insanlar için çabalıyoruz. Canımı çok yakma olur mu?” dedirtecek kadar naif ve gerçek bir sevginin kıymetini bilmemek yalnızca sevgisiz geçen bir çocuklukla açıklanamaz sanıyorum. Çok rica edicem güzel adamlar “güzel” kadınları sevsin, güzel kadınlar da güzel adamları… Ötesi hepimize zarar.

Neyse İlayda’ya geri dönüyorum. Yine türlü çirkinliklerle çıkageldi hikayeye. Yani her şeyi geçtim evrakta sahtecilik teklif etmek nedir? Bir de Cahide Hanım’la sağ olsunlar bundan oldukça olağan bir şey gibi bahsettiler. Yani ekran karşısında bir an Barış çaresiz kalıp da kabul edecek diye çok korktum. Çünkü bu bütün karakterin harcanması demekti… Oyunu kurallarına göre oynamanın aptallığı değil zekayı temsil ettiğinin en büyük örneğiydi Barış Buka… Neyse  ki öyle olmadı ve Barış Buka ona yaraşır şekilde mertliği seçti ♥ Diziyi takip eden çoğunluğu genç kitleye verdiği doğru mesajlar bakımından da çok beğendiğim bir karakter Barış Buka. Ekranda serseri tiplerin jön ilan edildiği ve reyting topladığı sistemi protesto, çölde açan bir beyaz gül misali yarattıkları bu güzel dünya için de Ebru ve Verda Hanım’ı tebrik ediyorum 🙂

Bu bölüm empati kurmak için kendimi en çok zorladığım karakter Gül’dü. Çünkü empati kurulması gerekiyordu. Bölüm boyunca yaptıkları öfkesinin değil kırgınlığının sonucuydu. Onu linçten korumak adına Teo’yu nasıl güzel sevdiğini hatırlatmak istiyorum. Tek bir lafıyla ona izmir köfte yapıp götüren masum genç kız o hâlâ. Barış’ın itirafıyla yalnızca ilk aşkının masumiyetini kaybetmedi,aynı zamanda da çok zor bir kararı vermek durumunda bırakıldı. Aslı’ya gerçekleri söylese bir türlü, söylemese bir türlü… İki ucu keskin bıçak anlayacağınız. Neyse ki karşısında “Benim tek bir korkum var. O da Aslı’yı kaybetmek…” diyerek tüm samimiyetiyle aşkının hakikatini haykıran bir Barış Buka vardı da bir müddet sessiz kalmayı kabul etti. Bölüm boyu tüm sahnelerinde içimi acıtan, şuan aklıma gelmesiyle bile gözlerimi yeniden yaşartmayı başaran Gözde Çığacı’ya tebrikler… Bu bölüm gerçekten de Gül Gürkan için ağlattı bizi. Biraz daha yaklaşsak kırılan kalbinin sesini duyacaktık sanki. Bundan önceki işlerinde de zaten rüştünü kanıtlamış olan Gözde Hanım’ı çok başarılı bir kariyerin beklediğine inanıyorum. Sonuna kadar hak ediyor olması da ayrıca mutlu ediyor :))

AsBar görünce fandom ^.^

Anne… Barış Buka’nın en saklısıydı anne kavramı. Ara ara lafı geçse de doğru dürüst hiç bahsedilmemişti ondan. Bu bölüm Aslı’nın Barış’tan kendi hakkında bir şeyler anlatmasını istemesi üzerine yüreğindeki en masum köşeyi açtı ona Barış… Onun da anne kokan bir atkısı olmuştu, o da doğumundan itibaren zaten bir kadına aşıktı… En değerlisini kaybetmiş olmanın hüznüne sevgiyle geçen bir çocukluğun tebessümü karıştı. Dünyadaki en değerli hazinesini uzattı Barış Aslı’ya, gözlerinin içi gururla parlayarak. Annesinin sevgisinden gurur duyan bir çocuktu o. Güzel sevmeyi ondan öğrenmişti.Hayatta hep doğru yolu seçmeyi, doğru yolların doğru insanlara çıkacağını… Sosyetenin karanlık dünyasına kapılmasını engelleyen o kocaman yürek bu sevginin sonucuydu. Onun vefatıyla bu temiz sevgiyi kaybetmişti ve Aslı’nın şefkatine bırakmak istiyordu kendini. O sahnede gözümde yaşlarla ısınan yüreğim için emeği geçen tüm annelere teşekkürler. Buradan kendi anneme de sesleniyorum: İyi ki varsın güzel kadın! ♥

Gelecek bölümler adına güzel şeyler olacağına dair ümitlerimi yeşerten sahnelere gelmek istiyorum. İlki Aslı’nın Barış’la olan konuşması… “Günü gelince bana anlatacaksın biliyorum. Senden hiç nefret etmeyeceğimi biliyorum.”Aslı Barış’a olan güvenini koydu ortaya. Barış’a neden bu kadar güvendiğini sonrasında kendi de sorguladı hatta 🙂 Sorguya suale gerek yok aslında. Güvenmediği birini sevemez insan. Yürekten sevdiği insanı da öyle kolay kolay bırakamaz 🙂 Aslı’nın  güzel yüreğini Gül’e olan sözlerinde de gördük: “Ben onun kalbinin temiz olduğunu, niyetinin iyi olduğunu biliyorum. Hata etmiş olabilir. Hepimiz insanız.” Gerçekler ortaya çıktığında Barış’a da aynı anlayışla yaklaşabilmeni diliyoruz Aslı Eğilmez. Çünkü aşk bazen kendi doğrularıyla savaşmasıdır insanın…

Dünyayı çocuklar yönetsin ♥

Geçen yazımda bir çocuk yüreğine ihtiyacımız var demiştim. Beklediğim oldu 🙂 Olaylar Çiçek sayesinde çözülecek. Koca koca insanların içine dünyanın kötülüğünü katarak iyice dolaştırdığı düğümü açan o olacak. Çünkü yalnızca bir çocuğun masumiyeti örtebilir onca yalanı… Hakan da bir çocuktu. Vicdanı ve aşkı büyüttü onu. En başından beri itiraf etmek istedi ve karakter cidden çok güzel gelişti. İlayda sayesinde acıyla tanıştı ve Çiçek sayesinde de hayatın gerçekleriyle. Handan karakteri Hakan için kasıtlı olarak mı çıkartıldı bilemiyorum ama gidişine üzülsem de Hakan’ın gelişimine yardımcı olduğu kesin. Bölümde Çiçek’le olan sahnelerini dört gözle bekledim. Beklediğime de değdi. Çiçek’in olaya öfkeyle değil sevgiyle yaklaşması o kadar güzel bir detaydı ki… Tertemiz yüreğiyle affetti Hakan’ı. Tabi ki bir daha yapmaması koşuluyla 🙂 İşte hayat bu kadar basit olmalı aslında. Çocukların ego denen şeyle tanışmalarını engellemeliyiz. Gurur yaptığımız zaman mutsuz olan yine biz oluyoruz çünkü. Belki kendi çocuklarımız adına değişimi kendimizden başlatabiliriz. Yazı bittikten sonra bu konu üzerine biraz düşünün. Affedemeyeceğinize inandığınız birini affedin ve bir yükü daha atın omuzlarınızdan. Hafiflediğinizi hissedeceksiniz. Dünya sizin için biraz daha yaşanası bir hâl alacak 🙂

Geldik bölümün bomba sahnesine… Sabırsızlıkla beklenen itiraf: “Çiçek’e çarpan araba benimdi…” Tam da olması gerektiği gibi. Doğru kişiye ve doğru ifadelerle… Arabayı kendisinin sürmediğini de ilave etseydi tadından yenmezdi ama tabi bu çok kolay olur. Bizim illa drama yaşamamız gerekiyor. Böyle diyorum ama bu durumdan şikayetçi olduğum sanılmasın. Oyuncular dramada o kadar iyiler ki bölüm boyu gözümden yaş eksilmedi. Arada Barbo’ya falan güldüm ama yaşlar kendi kendine akmaya devam etti  🙂 Cidden çekeninin de oynayanın da yazanın da emeğine sağlık. 

Fragmanda Aslı İlayda’nın oyununa geliyor gibi görünüyor. Barış’a ayrılmak istediğini söylüyor ancak bu itiraftan sonra onu hayatından çıkarması öyle pek de kolay değil 🙂 Metin’in öfkesi kızıyla konuştuktan ve gerçekler tam manada ortaya çıktıktan sonra durulacak gibi. Zaten dikkat edilirse fragman için seçilen sahneler bölümün başından. Yani bence bu itiraf,sır meselesi bölüm sonunda çözülmüş olur. Final bölümünde üzüntü, kargaşa olmamasını diliyorum. Ve öyle güzel bitsin ki hep tebessümle hatırlansın. Kimilerinin aksine ben hikayenin akışı için çekilen sahneleri gereksiz bulmuyorum. Hikâyedeki her taşın altı doldurulmadan veda edilmemeli. İzleyiciyi eksik bırakmayan işler favorim 🙂

Bu yazıyı yazarken benim kahvem soğudu. Epey vakit geçmiş sanırım 🙂 Yüreği aşk ile çarpanlara, nefreti değil sevgiyi seçenlere gelsin 😉 Hayatınızdaki doğru yolların size mutluluk vermesi dileğimle…

Güzellikle kalın…

 

*Bir Yalan Tanıdım/Şiir/İlayda Saralı

Aşığım Sana : Ateş Böceği 12. Bölüm

“O gece etrafını ateş böcekleri sardığından beri aşığım sana, çimenlerde seni dans ederken gördüğümden beri…”

Böylesine naif bir şekilde ilan-ı aşk etti Barış. İçimizi ısıtarak büyüledi bizi. Bunun yalnızca bir büyü değil, hakikatin kendisi olduğunu biliyorduk. Aslı’nın tebessümüyle kalplerimize ılık ılık akan şey neydi? Aşka hasret yüreklerimizin eksikliğini duyduğu şey… Sevme ihtiyacından çok sevilme ve sevildiğinden emin olma hissi… Bize dizileri izleten şey aslında bu. Günümüz hayatında özlemini çektiğimiz duyguları izlemek bir nevi yaşamışız hissi veriyor. Başkaları adına mutlu olmak insanlığın doğasında var. Şuan her ne kadar bu absürt karşılansa da Tanrı bizi yaratırken bu yeteneği de vermiş bize. Lamarck’ın Evrim Teorisi* şuan bilim insanlarınca geçersiz sayılıyor olsa da ben en azından duyular konusunda haklı olduğuna inanıyorum. 

Bölüm haliyle Aslı’nın kaçırılması olayıyla başladı. Neden orada olduğunu anlayamadığım bir levye yardımıyla kaçma girişiminde bulundu kızımız. Ama kaçarken neden aylak aylak dolandığını, Emrah’ın peşinden gelme olasılığını düşünmeden nasıl öyle fütursuzca hareket ettiğini de anlayamadım orası ayrı konu. Neyse ki Barış Buka’mız sevdiği kadını kaybetme korkusuyla tüm İstanbul’u ayağa kaldırmıştı (Teo tek başına tüm İstanbul’a bedel) 

O ana kadar nispeten soğukkanlı davranışlar sergileyen Barış, Emrah’ın arabasını boş görünce çıldırdı. İşte tam da o an gerçek yüzüne çarptı: O artık Aslı olmadan nefes alamazdı. Aldığı nefes boğazına düğüm olur, boğardı onu. Bu sebepten Aslı’yı bulduğu an sımsıkı sarıldı ona. Hayatının anlamına yeniden kavuşmuş gibi… En değerlisini kaybedecekken yeniden bulmuş bir baba edasıyla öptü saçlarından…

Ama Aslı unutamıyordu. Koşarak kendisine sarılan, onu dünyanın tüm kötülüklerinden korumak adına göğsünde saklamaya hazır, yüreğinin en derininden sevgisini haykıran bu adamın; aynısını başkasına da yapıyor olma ihtimali içini acıtıyordu. Güvenemediğiniz hâlde deli gibi aşık olduğunuz adamdan kaçabilecek kadar büyük bir acıdan bahsediyorum… Bu sebepten geri çekti kendini Aslı. Bedenini saran kollardan, ellerini tutan ellerden kopardı kendini. Bunun ondaki tüm gücü alacağını bile bile…

Bi sus be kadın. Sen de seviyosun işte…

Amma ve lakin söz konusu olan Barış Buka… İlk seferde pes etse  bu kadar iyi bir avukat olabilir miydi hiç? Hem Aslı’nın ondan neden kaçtığını öğrenmek hem de halen tehlike arz eden Emrah ve Veli’den onu korumak için zoraki(!) eve hapsetti onu. Durumu açıklayana kadar kilitli tutsa da sonrasında “Nerede daha güvende olacağına sen karar ver.” diyerek kilitleri açması ve seçimi Aslı’ya bırakması, Aslı’nın da Barış’ın yanını seçmesi çoook hoş bir detaydı ❤ 

Öncesinde Aslı’nın Barış’a “Benim de bir ailem var. Gerekirse onlar beni korur. Ben neden senin yanında oluyormuşum?” dediği sahnede gülümsedim evet. Sevdiğin insan hayatına yoldaş ve bazen ailenden de öte ailen olur senin için Aslı  😉 

Sonrasında olayı ilk çözen iddiası girdi araya. Teo&Barış ile Gül&Aslı rekabet etme çabası içine girdiler (Tabi ki bizim gönüller Barış’ın kazanmasından yana ^^). Türlü hinlik ve numaralarla bizce sonuçta kazanan Barış 😉 Bizimkiler yanlış anlaşılmanın dibine vursun olay bizim Nuran’la Veli’ye yaradı iyi mi? Mehtabın altında yaptıkları ilk dansı hatırlayarak aşklarına ikinci bir şans veren ikili bizce çok tatlişler  😀 

“Sana aşığım Aslı… Ben artık sensiz yaşamak istemiyorum.”

Veee geldik benim bölümdeki en sevdiğim sahneye… (Yanlış anlaşılmaların olması gerektiği gibi son bulduğu sahnelere hep bayılmışımdır 😛 ) Barış’ın adeta “Gitme.” diye yalvararak verdiği (alt metninde “Bak ne kadar seviyorum seni” içeren) öpücüğün Aslı tarafından yine bir kaçışa mahal vermesi sonucu “Koş Barışşşş!” diye bağırdık evet. (Bölüm orada bitseydi yakardım buraları  😈 ) Vee Barış Buka koştu… Barış Buka ceza sahasına giriyordu kii bi dk hop önce yanlış anlaşılma düzeltilecek. Aslı’nın adeta fırlatırcasına verdiği fotoğrafları yırtıp atan Barış ❤ ben. 

Tabi ki de ilk öpücük ikincisi :))

Sonrasında yaptığı itiraf… Ne İlayda ne de bir başkasının onun için bir ihtimal dahi olamayacağını bu kadar net anlatması… Aslı’nın onun ağzından çıkanı sorgulamayacak kadar çok olan güveni… Hepsi benim için o kadar güzel detaylar ki…. 

“Hayatıma girdiğin andan beri sana aşık olmaktan başka bir şey yapmıyorum…” Tanrım, bu nasıl güzel bir repliktir… Yoruma şiir ekleme gereği duymayacağım gibi geliyor çünkü Ebru Hanım bu bölüm şairlere taş çıkartmış  🙂 

Zarafet…

O taraklı toka detayına da ayrı ayrı bayıldığımı söylememe gerek var mı? En büyük tektaşa beş basar o benim gözümde… Aslı’nın aile yadigarı olduğunu anladığı an “Emin misin?” diye soruşundaki incelik, Barış’ın “Hem de daha önce hiç olmadığım kadar…” tarzı bir cevap vererek gözlerimizden kalpler çıkartması… (Evet yazar yeni yeni coşmaya başladı ^^) Barış, Aslı’yı çoktan ailesinden saymış ki bir anısıyla ona anneannesinin yadigarını hediye ederken tereddüt dahi etmiyor. Bana böyle detaylarla gelin  😎 

Ayrılmasın elleriniiiz
*maşallah emojisi*

Öpücükten sonraki minnak taze sevgililer Aslı ve Barış’ı sevip içimize sokabiliyo muyuz?  😛  Barış’ın önce etrafa bakıp sonra Aslı’yı öpmesi ❤ben (Hemen de uyum sağladı ^^) Sonrasında ikisinin de suratında oluşan gülümseme, Aslı’nın tokayı öpmesi falan… Evet tüm sinirlerim gevşedi  🙂

 

İlayda ship damarlarımızı bir bir kurutuyordu…

Aaa Elif hiç olur mu ama? O gevşeyen sinirlerini yerine koy lütfen(Tamam bu yazı içindeki tek esprim olacak söz 😆 ) İlayda’nın minnoş Hakan’ımı üzmesi beni üzüyor. Asıl üzüldüğüm Hakan’ın bu kadar minnoş olması sanırım. Kuzum sen “sevdiğim” dedin bağrına bastın ama o potansiyel düşmanın da aynı zamanda… O kamp olayında İlayda’nın verdiği tepkiyi bir nebze anlayabiliyorum. Onun dünyasında böylesi bir hareket yalnızca alay demek oluyor. Hakan’ın tertemiz aşkı ona öylesine uzak bir hayalmiş gibi geliyor ki kabullenemiyor. Onun gelişimini Hakan’ın sırrını öğrendikten sonraki davranışları ortaya çıkaracak. Son sahnenin de etkisiyle hırsına ve kırılan kalbine kapılıp her bir şeyi yıkıp geçecek mi yoksa Hakan için susacak mı göreceğiz…

Kalbim Hakan’dan yana olsa da ikinci seçeneğin İlayda için epeyce zor bir ihtimal olduğunun farkındayım.(Barış’ın ortaklığı bozma isteğinden sonra biz her ne kadar coşsak da bu İlayda’yı daha çok sinirlendirecek doğal olarak 🙄 ) Oysa ben onun yüreğinin adım adım yumuşamasını izlemek istiyorum. Tamam her şeyden önce en azından birkaç bölüm şu tatliş AsBar’a dokunulmasın istiyorum. Barış’ın sözleriyle kızarıp bozaran Aslı’yı ve mutluluk sarhoşu olan Barış’ı biraz daha izlemek istiyorum. Hem onlar daha yeniden doğacaklar  😎 Allah aşkına çok mu şey istiyoruz Ebru Hanım? (Çok mu?.. Peki susuyorum. Tamam reytingler… Ama minnak AsBar daha çok izleyici çeker… Tamam hikaye devamlılığı… Ve Elif’ten bir adet pes…)

Cahide’nin Aslı gerçeğini öğrenmesi beni ilk başta biraz tedirgin etse de sonrasında bunu da sevdim. Teo çok güzel açıkladı aslında. (Cahide “O kadar mı çok aşık?” dediği an ben bir köşe oldum var ya of of ) Zeki bir kadın. Kendisi sevmese de en azından sevdikleri için Aslı’nın bir dokunulmazlığı olduğunu anlamış olmasını diliyorum. Ayrıca Teo ile ayrı kapıları kullanma, hiç karşılaşmama olaylarına hiç girilmediği için de teşekkürler… 

“Beni bir daha altüst etmeyeceğine söz ver.”

“Söz.”

Bölüm sonuna gelirsek bazı repliklerin boşuna yazılmadığına inanıyor ve sizi “Barış Buka’nın söz kavramı” üzerinde biraz düşünmeye davet ediyorum. Aşağıya da izlemeye doyamayanlar için bölümdeki malum sahneyi bırakıyorum  😉 

Aşkla kalın…

*Kullanılmayan organlar körelir.

 

 

 

error: Korunan İçerik!