Aşkın Prangasıdır Yalanlar: Ateş Böceği 15. Bölüm

“Bir yalan tanıdım
Evet…
Koca bir yalan!
Aşka astığım baharlarımı kışa savuramayan
Savuramadıkça ümit tohumlarımı yakan.

Bir yalan tanıdım
Evet…
Koca bir yalan!
İmkansızlıkları çözdükçe yarınlarımı düne bağlayamayan
Bağlayamadıkça ruhumu dağlayan…”*

Yalan, yürekte taşınması çok zor bir şeydir. Geri dönüşü olmayan izler bırakır. Bazıları bu işte iyi olduğunu iddia etse de yalan söyleyen insanın kirlendiğini kimse inkar edemez. Bu bölüm Barış Buka’nın yalanla cebelleşmesini izledik. Onun lügatında olmayan bir sözcüktü yalan ve dolayısıyla bununla ne yapacağını da bilmiyordu. Üstelik hiç olmayacak bir kişiye, hayatına anlam katan aşkına karşıydı bu savaşı. Önceleri ailesine kıyamadığı için sakladığı sır artık pranga olup boğmaya başlamıştı onu. Doğruları ve ailesi arasına hapsolmuştu ki İlayda olayı patladı. Kendisi sağ olsun içimdeki meleği hiçe sayarak harcadı Hakan’ın tüm güzel sevgisini… “Biz aslında ikimiz de aynıyız. İkimiz de bizi hiç istemeyecek insanlar için çabalıyoruz. Canımı çok yakma olur mu?” dedirtecek kadar naif ve gerçek bir sevginin kıymetini bilmemek yalnızca sevgisiz geçen bir çocuklukla açıklanamaz sanıyorum. Çok rica edicem güzel adamlar “güzel” kadınları sevsin, güzel kadınlar da güzel adamları… Ötesi hepimize zarar.

Neyse İlayda’ya geri dönüyorum. Yine türlü çirkinliklerle çıkageldi hikayeye. Yani her şeyi geçtim evrakta sahtecilik teklif etmek nedir? Bir de Cahide Hanım’la sağ olsunlar bundan oldukça olağan bir şey gibi bahsettiler. Yani ekran karşısında bir an Barış çaresiz kalıp da kabul edecek diye çok korktum. Çünkü bu bütün karakterin harcanması demekti… Oyunu kurallarına göre oynamanın aptallığı değil zekayı temsil ettiğinin en büyük örneğiydi Barış Buka… Neyse  ki öyle olmadı ve Barış Buka ona yaraşır şekilde mertliği seçti ♥ Diziyi takip eden çoğunluğu genç kitleye verdiği doğru mesajlar bakımından da çok beğendiğim bir karakter Barış Buka. Ekranda serseri tiplerin jön ilan edildiği ve reyting topladığı sistemi protesto, çölde açan bir beyaz gül misali yarattıkları bu güzel dünya için de Ebru ve Verda Hanım’ı tebrik ediyorum 🙂

Bu bölüm empati kurmak için kendimi en çok zorladığım karakter Gül’dü. Çünkü empati kurulması gerekiyordu. Bölüm boyunca yaptıkları öfkesinin değil kırgınlığının sonucuydu. Onu linçten korumak adına Teo’yu nasıl güzel sevdiğini hatırlatmak istiyorum. Tek bir lafıyla ona izmir köfte yapıp götüren masum genç kız o hâlâ. Barış’ın itirafıyla yalnızca ilk aşkının masumiyetini kaybetmedi,aynı zamanda da çok zor bir kararı vermek durumunda bırakıldı. Aslı’ya gerçekleri söylese bir türlü, söylemese bir türlü… İki ucu keskin bıçak anlayacağınız. Neyse ki karşısında “Benim tek bir korkum var. O da Aslı’yı kaybetmek…” diyerek tüm samimiyetiyle aşkının hakikatini haykıran bir Barış Buka vardı da bir müddet sessiz kalmayı kabul etti. Bölüm boyu tüm sahnelerinde içimi acıtan, şuan aklıma gelmesiyle bile gözlerimi yeniden yaşartmayı başaran Gözde Çığacı’ya tebrikler… Bu bölüm gerçekten de Gül Gürkan için ağlattı bizi. Biraz daha yaklaşsak kırılan kalbinin sesini duyacaktık sanki. Bundan önceki işlerinde de zaten rüştünü kanıtlamış olan Gözde Hanım’ı çok başarılı bir kariyerin beklediğine inanıyorum. Sonuna kadar hak ediyor olması da ayrıca mutlu ediyor :))

AsBar görünce fandom ^.^

Anne… Barış Buka’nın en saklısıydı anne kavramı. Ara ara lafı geçse de doğru dürüst hiç bahsedilmemişti ondan. Bu bölüm Aslı’nın Barış’tan kendi hakkında bir şeyler anlatmasını istemesi üzerine yüreğindeki en masum köşeyi açtı ona Barış… Onun da anne kokan bir atkısı olmuştu, o da doğumundan itibaren zaten bir kadına aşıktı… En değerlisini kaybetmiş olmanın hüznüne sevgiyle geçen bir çocukluğun tebessümü karıştı. Dünyadaki en değerli hazinesini uzattı Barış Aslı’ya, gözlerinin içi gururla parlayarak. Annesinin sevgisinden gurur duyan bir çocuktu o. Güzel sevmeyi ondan öğrenmişti.Hayatta hep doğru yolu seçmeyi, doğru yolların doğru insanlara çıkacağını… Sosyetenin karanlık dünyasına kapılmasını engelleyen o kocaman yürek bu sevginin sonucuydu. Onun vefatıyla bu temiz sevgiyi kaybetmişti ve Aslı’nın şefkatine bırakmak istiyordu kendini. O sahnede gözümde yaşlarla ısınan yüreğim için emeği geçen tüm annelere teşekkürler. Buradan kendi anneme de sesleniyorum: İyi ki varsın güzel kadın! ♥

Gelecek bölümler adına güzel şeyler olacağına dair ümitlerimi yeşerten sahnelere gelmek istiyorum. İlki Aslı’nın Barış’la olan konuşması… “Günü gelince bana anlatacaksın biliyorum. Senden hiç nefret etmeyeceğimi biliyorum.”Aslı Barış’a olan güvenini koydu ortaya. Barış’a neden bu kadar güvendiğini sonrasında kendi de sorguladı hatta 🙂 Sorguya suale gerek yok aslında. Güvenmediği birini sevemez insan. Yürekten sevdiği insanı da öyle kolay kolay bırakamaz 🙂 Aslı’nın  güzel yüreğini Gül’e olan sözlerinde de gördük: “Ben onun kalbinin temiz olduğunu, niyetinin iyi olduğunu biliyorum. Hata etmiş olabilir. Hepimiz insanız.” Gerçekler ortaya çıktığında Barış’a da aynı anlayışla yaklaşabilmeni diliyoruz Aslı Eğilmez. Çünkü aşk bazen kendi doğrularıyla savaşmasıdır insanın…

Dünyayı çocuklar yönetsin ♥

Geçen yazımda bir çocuk yüreğine ihtiyacımız var demiştim. Beklediğim oldu 🙂 Olaylar Çiçek sayesinde çözülecek. Koca koca insanların içine dünyanın kötülüğünü katarak iyice dolaştırdığı düğümü açan o olacak. Çünkü yalnızca bir çocuğun masumiyeti örtebilir onca yalanı… Hakan da bir çocuktu. Vicdanı ve aşkı büyüttü onu. En başından beri itiraf etmek istedi ve karakter cidden çok güzel gelişti. İlayda sayesinde acıyla tanıştı ve Çiçek sayesinde de hayatın gerçekleriyle. Handan karakteri Hakan için kasıtlı olarak mı çıkartıldı bilemiyorum ama gidişine üzülsem de Hakan’ın gelişimine yardımcı olduğu kesin. Bölümde Çiçek’le olan sahnelerini dört gözle bekledim. Beklediğime de değdi. Çiçek’in olaya öfkeyle değil sevgiyle yaklaşması o kadar güzel bir detaydı ki… Tertemiz yüreğiyle affetti Hakan’ı. Tabi ki bir daha yapmaması koşuluyla 🙂 İşte hayat bu kadar basit olmalı aslında. Çocukların ego denen şeyle tanışmalarını engellemeliyiz. Gurur yaptığımız zaman mutsuz olan yine biz oluyoruz çünkü. Belki kendi çocuklarımız adına değişimi kendimizden başlatabiliriz. Yazı bittikten sonra bu konu üzerine biraz düşünün. Affedemeyeceğinize inandığınız birini affedin ve bir yükü daha atın omuzlarınızdan. Hafiflediğinizi hissedeceksiniz. Dünya sizin için biraz daha yaşanası bir hâl alacak 🙂

Geldik bölümün bomba sahnesine… Sabırsızlıkla beklenen itiraf: “Çiçek’e çarpan araba benimdi…” Tam da olması gerektiği gibi. Doğru kişiye ve doğru ifadelerle… Arabayı kendisinin sürmediğini de ilave etseydi tadından yenmezdi ama tabi bu çok kolay olur. Bizim illa drama yaşamamız gerekiyor. Böyle diyorum ama bu durumdan şikayetçi olduğum sanılmasın. Oyuncular dramada o kadar iyiler ki bölüm boyu gözümden yaş eksilmedi. Arada Barbo’ya falan güldüm ama yaşlar kendi kendine akmaya devam etti  🙂 Cidden çekeninin de oynayanın da yazanın da emeğine sağlık. 

Fragmanda Aslı İlayda’nın oyununa geliyor gibi görünüyor. Barış’a ayrılmak istediğini söylüyor ancak bu itiraftan sonra onu hayatından çıkarması öyle pek de kolay değil 🙂 Metin’in öfkesi kızıyla konuştuktan ve gerçekler tam manada ortaya çıktıktan sonra durulacak gibi. Zaten dikkat edilirse fragman için seçilen sahneler bölümün başından. Yani bence bu itiraf,sır meselesi bölüm sonunda çözülmüş olur. Final bölümünde üzüntü, kargaşa olmamasını diliyorum. Ve öyle güzel bitsin ki hep tebessümle hatırlansın. Kimilerinin aksine ben hikayenin akışı için çekilen sahneleri gereksiz bulmuyorum. Hikâyedeki her taşın altı doldurulmadan veda edilmemeli. İzleyiciyi eksik bırakmayan işler favorim 🙂

Bu yazıyı yazarken benim kahvem soğudu. Epey vakit geçmiş sanırım 🙂 Yüreği aşk ile çarpanlara, nefreti değil sevgiyi seçenlere gelsin 😉 Hayatınızdaki doğru yolların size mutluluk vermesi dileğimle…

Güzellikle kalın…

 

*Bir Yalan Tanıdım/Şiir/İlayda Saralı