Son Yaz 3. Bölüm | Çöp Torbası

Gerçekten çok güzel bir bölümdü. Akgün’ün teknesini almaya çalıştığı adama palavra atarken “babası beni oğlu gibi sever” demesini hatırlatarak başlayayım. Yağmur’un “sen nasıl halledeceksin” diye soruşuna “biz de usul erkân biliriz” diyince kaba kuvvetimsi şeyler sanmıştım, şaşırttı reis. Bir diğer komik sahne ise, Yağmur’un Akgün’ün üniversite durumuna “niye, suç dünyasında daha hızlı yükselebilmek için mi?” diye karşılık vermesiydi. Bu noktada senaristi tebrik ediyorum, diziyi izliyorken eğlenmek önemli.

Bizimkilerin üstüne hızla gelen deniz aracından Selim’in çıkması büyük şoktu. Akgün ve Yağmur gibi ben de aptala döndüm yüzünü görünce. 😂 Selim demişken, kızgınken bile ailesine güzel hitap etmesine bayılıyorum. Yağmur’a bu işe karıştı, böyle bir şeyi nasıl yapar diye cinnetle kızarken bile “yavrum, hayatım, yağmurcum” dedi hep cümlelerinde. Zaten eşine de Canancım diyor sürekli.

İlk iki bölümden alışık olduğumuz üzere, bu bölüm de “yürü git arabaya bin” repliğini duyduk çok şükür. Eksik olsaydı bir şeylerin ters gittiğinden şüphe ederdim.. Allah bu dizinin kitlesini bunsuz bırakmasın.

Akgün ve Selim arasındaki gerginlik çok üzücüydü. Akgün’üme üzülmekten bi hal oldum. Yaralı çocuğum benim. 😭 “Gitmeye çalıştım diye mi yapıyorsun bunları bana?” Bazı anlarda da kızsam mı üzülsem mi arada kaldım resmen, ağlanacak haline gülenler gibi bi karmaşadayım.

Selim malum olay yüzünden canı burnundayken o sinirle bir de Canan’a laf anlatmak zorunda kaldı gidişi hakkında, ama kadına da kızamıyorum. Verdiği her tepkide haklı çünkü, e bilmiyor da ne olup bittiğini. Her zaman olduğu gibi yine belirsizliklerin içinde kalmış garibim. Stay Strong Canan, diren.. Hallolacak hepsi, umarım yani.

Bir diğer kahrolduğum ana gelirsek, Selim’in Akgün’e “senin gibi birini ailemin içine nasıl soktum ben, bu hatayı nasıl yaptım” demesi. NEDEN BU KADAR AĞIR KONUŞUYORSUN BE SAVCIM, AH SAVCIM.. Bu çocuk sahipsiz bi köpek gibi hissetmek zorunda mıydı gerçekten bakın yine ağlayacağım imdat ya. 😭😭

Araçtan inmemek için direnişi, sorgu masasındaki o meydan okuyan ama aslında kırgın, hayal kırıklığı dolu hali, hepsi mahvetti beni. Zaten Alperen de çok iyi oynuyor maşallah, bütün duygular geçiyor izlerken bize güzelce. Tekrar emeğine sağlık. 💙

Yağmur’u hiç sevmediğim bi kez daha netleşti bu bölümde. Ergen diye aşağılanan kardeşinden daha çok triplerde, daha anlamsız davranıyor. Yok neymiş efendim babasını hayatından çıkarıyormuş da annesi o ne kadar ağır laf diyince vay efendim “bIrAk SeLiM kArA eZiLsİN aLTInda” demeler falan filan. Başka bir oyuncu oynasa muhtemelen bu kadar rahatsız olmaz, hatta karakteri severdim. Ama üzgünüm, mevcut şartlarda gerçekten her replik, her tavır aşırı eğreti duruyor, bi türlü yakışmıyor Yağmur’un üzerine.

Karakoldaki sahne de üzücüydü. Akgün “Sen ne ara unuttun adam olmayı, yattığın hücre mezarın olsun!” diye haykırdı babasına. Her şeyi onun iyiliği, güvende olması için yaptığını bile bile öfke kustu. Çünkü yarı yolda bırakılmış hissediyordu, hem ona hem de gözünde bir diğer baba figürü olan Selim’e kızgın olduğu için. Anlayacağınız yine Akgün için hayal kırıklığı dolu bir bölümdü.. Kıyamam.

Halil Babür’ün (Soner) canlandırdığı kötü karakterleri izlemek çok güzel çünkü her zaman troll bir tarafı oluyor. Burada da öyle.

Selim, anne baba mevzusunda Akgün’e kıyamadı mı n’olduysa (benzer yaralar da etkilemiş olabilir) geri aldı çocuğu. İnşallah bir daha yaşanmaz çünkü cidden oyuncağa döndü, tekrara düşülmesini sevmediğimi belirtmiştim daha önce de. Yine de “bırakamıyorum” diyişi çok hoştu. Diziyi romantik çiftler için değil de bu abi-kardeş/baba-oğul ilişkisi için izleyen çok insan var, haklı olarak.

Müzikler yine efsaneydi, söylemeden geçemeyeceğim. Gerçekten sahneleri, olduğundan çok çok daha etkili hale getirdiler hep. Sadece Yağmur’la sevgilisi ayrılırken çalmasını baya lüzumsuz buldum. Yağmur’u bireysel olarak da sevmiyorum, sevgilisiyleyken de, ya da ona odaklı herhangi bir şey yaşanırken de.. Anlaşılmıştır zaten 😀 Üzgünüm.

Zaten Akgün’e ettiği yardımları başına kakması, çok biliyormuş gibi her şeye karışması, laftan anlamaması falan ful kriz geçirtti bana. Hele ki hastanedeki sahnede komaya girdim. Bi zahmet senarist müsade etseydi de psikolojik çıkarımları izleyici kendisi yapsaydı? Açık seçik olsa dahi neredeyse alt metin sayılabilecek bir şeyi sırf ship uğruna kızın ağzından söyletmek nedir ya? Çok rahatsız edici, ufaktan da cringe bir sahneydi haberiniz olsun.

Bir diğer maruzatım da şu, Akgün ve Yağmur’un gereksiz şekilde sürekli dip dibe olması. Birlikte bir şeyler yapmalarını kastetmiyorum. Kelimenin tam anlamıyla, ağız ağıza durup konuşuyorlar, sıfır santim mesafesinde bakışıyorlar. Yapmayın abi, yemin ederim gerek yok. Öyle olmasalar da hayranlar yakıştırır shipler alkışlar etkileşiminizi verir. Biraz sosyal mesafe rica ediyorum, lütfen..

Bir diğer mevzu da enişte bey, bahsetmeden geçmeyeyim. Kısa ve öz konuşacağım. Karısını sevdiği ve ailesiyle mutlu olduğu halde bu adamın aldatmaya olan meylinin sebebi nedir? Bu Kaan’ın validesi olan Serap isimli sarışın hanımefendiye olan ilgisi alakası ve yapılan imalar? Karakter dümdüz ve işlevsiz olmasın diye bunu mu layık gördünüz? Şaka gibi, baya tatsız geldi bana bu. Altından başka bir şey çıkmasını umalım, pek mümkün görünmese de.

Son olarak şerefsiz avukat Fatih konusu var ama inanın yazmaya mecalim yok. Aşırı sinirim bozuldu, dizi önceki bölümde olduğu gibi yine güzel şeyleri peş peşe dayayıp finalde moralimizi bozdu, bu akışı ezber edeceğiz belli ki. Neyse, Fatih iş konusunda Canan’ı suçlara mı alet dedi, araları yine bozulmuşken Selim’ler bunu nasıl halledecek merak ediyoruz, göreceğiz. İnşallah lezzetsiz bir sürüncemeye dönüşmez iş. Görüşmek üzere!

1. Bölüm Yorumu

2. Bölüm Yorumu