Türkiye tiyatrosunun sahneye konan oyun sayısı bakımından bereketli dönemler geçirdiği aşikar. Son zamanlarda ülkemizde de Broadway ve West End’de gördüğümüz gibi geniş halk kitleleri tarafından tanınan oyuncuların sahnelere geri dönüp oyun çıkarmasıyla, seyircinin de merak konusu “Ne izleyelim?” oldu haliyle. Yeni bir yıla giriş yapmadan önce gelin bu kez, son yılların aklımızda kalan oyunlarını “Peki sahnelerde biz ne izledik?” deyip listeleyelim.
1- Tehlikeli Oyunlar (2009 – günümüz)
Seyyar Sahne’nin Oğuz Atay’ın etkileyici kitabı Tehlikeli Oyunlar’ı uyarladığı oyunu, eşi Sevgi’den ayrılan Hikmet Benol’un kendisiyle, hissettikleri ve hissetmedikleriyle, bazen komşusu Naciye Hanım ve emekli albay Hüsamettin Tambay’la hesaplaşmalarını, dünyayı ve kendisinin dünyaya baktığı yeri sorgulamasını anlatırken, Erdem Şenocak Oğuz Atay’ın zihninin içindeymişçesine karaktere ve metnine hakimiyetiyle seyirciyi büyüsü altına alıyor. Sahne dekoru olarak yalnızca tahta bir salıncak kullanan Erdem Şenocak’ın elleri ve ayakları kimi zaman sahnedeki ikinci, üçüncü, yüzüncü karakter oluyor, kimi zamansa masa, sandalye gibi rahat kullandığı birer dekor. Celal Mordeniz rejisiyle seyirciyle buluşan Tehlikeli Oyunlar, izleyeni kesinlikle pişman etmeyecek ve aklından uzun saatler çıkmayacak türden bir oyun.
2- Metot (2012 – günümüz)
Semaver Kumpanya’nın beyaz yakalı komedisi Metot, Serkan Keskin’in yönetmenliğinde 8. sezonunda olmasına karşın seyircinin halen yüksek ilgisine sahip bir oyun. Serkan Keskin, Sarp Aydınoğlu, Mustafa Kırantepe ve Sezin Bozacı’nın sahneyi paylaştığı oyunda, bir şirketin toplantı odasında gerçekleşen iş görüşmesine tanıklık ediyoruz. Bu tanıklık bize güçlü ile zayıf arasındaki çarkları sorgulatırken, aynı zamanda herkesin birbirine düşman, herkesin birbirine rakip olduğu durumların aşinalığı dolu dolu güldürmeyi de başarıyor. Kumpanya dörtlüsünün metni akışkan bir şeymiş gibi rahat kullandığı, zarar vermeden eğip büktükleri oyunculuklarıyla seyirciye keyifli vakit geçirtmesi ise garanti.
3- Antabus (2015)
Seray Şahiner’in yazıp İlham Yazar’ın yönettiği tek kişilik ve tek perdelik oyun Antabus, Nihal Yalçın’a En İyi Kadın Oyuncu Afife’sini getiren oyun olmuştu. Leyla Taşçı karakteri her ne kadar Anadolu coğrafyasının kadın tipolojisine bir örnek olsa da, az çok her kadının günlük hayatında yaşamayı kanıksadığı duygu ve durumları da önümüze lafını esirgemeden getirip koymayı başardı. Oyuna dair hatırladığım belki de en kuuvetli an, salondan çıkarken her kadın seyircinin gözlerinin dolu dolu olmasıydı. Nihal Yalçın için ise “Hep oynasın, hep anlatsın.” demek dışında söyleyebilecek pek söz yok.
“Ben, Leyla Taşçı. Bir kamyonetin arkasında tanıştım İstanbul ile… Derme çatma bir evde yaşadım, küçük yaşta çalışmaya başladım. Evlat oldum, kardeş oldum, eş oldum, anne oldum. Kendimden başka her şey oldum. Ben, gazetelerin üçüncü sayfa haberlerinde denk geldiğiniz binlerce kadından biriyim…”
4- Bunu Ben de Yaparım (2016 )
Nick Hornby tarafından yazılıp Serkan Salihoğlu tarafından yönetilen DOT oyunu, İbrahim Selim’in Dave karakterini canlandırdığı tek kişilik bir dram oyunuydu. Bir sanat galerisinde güvenlik görevlisi olarak çalışan evli ve iki çocuk babası Dave’in anlattıkları başta seyirciye bir komedi izlemeye geldiğini düşündürtse de, İbrahim Selim’in abartısız fakat etkileyici oyunu metin doruk noktasına ulaştığında üstümüzde bambaşka bir etki bırakmıştı. 2016 Afife Ödülleri’nde En İyi Erkek Oyuncu ödülünü Bunu Ben de Yaparım ile kucaklayan İbrahim Selim, kendisine neden ihtiyaç duyulduğuna anlam veremeyen ve kendisine hiç ne olmak istediği sorulmamış Dave karakterini hepimiz için doğru ve tanıdık bir yerden oynamayı başarmış; böylece ismi yabancı olan bu karakter ben, siz ve yolda gördüğümüz onlarca insanla belki de aynı kişi oluvermişti.
5- Macbeth / İki Kişilik Kabus (2016 – günümüz)
Tiyatro BeReZe’nin Macbeth uyarlaması İki Kişilik Kabus, Elif Temuçin ve Erkan Uyanıksoy’un uyarlamasını Doğu Akal rejisiyle birleştiriyor. Disko topu altında dans ederken gördüğümüz bir Macbeth ve Lady Macbeth, tiyatronun tam bir “deli” işi olduğunu bize tatlı tatlı hatırlatıyor bu oyunu izlerken. BeReZe, Shakespeare’in metnindeki zamansızlığı seyirciye 12’den aktarmayı başarmasının yanı sıra, güç sarhoşluğunun siyasetin dışında ikili ilişkilerde bile kendini gösterişini de yine kendi dilinden bizi yormadan anlatıyor.
“Hayat dediğin ne ki:
Yürüyen bir gölge, bir zavallı kukla bu sahnede:
Bir (bir buçuk) saat boy gösterip, boyun kırıp gidecek.
Bir daha da duyulmayacak artık sesi. Bir (iki) aptalın anlattığı bir masal bu.
Kuru gürültüler, deli saçmalarıyla dolu.”
6- Sen İstanbul’dan Daha Güzelsin (2016 – günümüz)
Yeni neslin önemli oyun yazarlarından Murat Mahmutyazıcıoğlu’nun kaleminden çıkan Sen İstanbul’dan Daha Güzelsin, Ayfer Dönmez, Başak Kıvılcım Ertanoğlu ve Melis Öz’ün bir ailenin üç kuşak kadınının yakarışlarını, hayal kırıklıklarını, birbirlerine söyleyemediklerini seyirciye söyledikleri bir iç dökme seansı diyebiliriz aslında. Yüzümüzü buruk buruk güldürmeyi de başarabilen oyun, her kadının izlemesi gereken bir dertleşme/dertlenme BAM’ın kendi ifadesiyle. Fonda İstanbul’u tüm gerçekliğiyle kullanan oyundan, izledikten üç sene sonra bana kalan ise şu cümle: “Bu kadar çok köprü olup insanların birbirine bu kadar ulaşamadığı başka bir şehir var mıdır?”
7- Sevgili Arsız Ölüm – Dirmit (2017 – günümüz)
Nezaket Erden ve Hakan Emre Ünal’ın Latife Tekin’in romanından birlikte uyarladığı, Nezaket Erden’in Dirmit karakterine hayat verdiği Sevgili Arsız Ölüm, ikilinin ağzından anlatmak gerekirse, köyden şehre göç eden kalabalık bir ailenin şehirle mücadelesini ailenin en küçük kızı Dirmit’ten dinlediğimiz bir oyun. Tek odalı bir evde abileri, annesi ve babası ile yaşayan Dirmit, bu odayı yalnızca aile bireyleriyle değil onların dayatmalarıyla, “yapma, etme”leriyle, “elalem konuşmasın şimdi”leriyle de paylaşıyor. Dirmit’i kendince şehirden korumaya çalışan annesi Atiye, babası Huvat ve abileri sahnede görmediğimiz ancak Dirmit’in sesinden dinlediğimiz karakterler olarak kendilerini gösteriyorlar. Hayata karşı koruduğu merağı ve direnme gücüyle Dirmit, oyun bittiğinde kendisine sarılmak istenecek bir karakter olarak insanın hafızasında yer ediyor.
8- Mağrur Fil Ölüleri (2016 – günümüz)
Bizi 1969 senesinin yılbaşına götüren Mağrur Fil Ölüleri, bizi Sarp Aydınoğlu ve Sezin Bozacı’nın canlandırdığı Cahit ve Belkıs karakterlerinin bir akşamına ortak ediyor. Evli bir çiftin yaşamından yola çıkarak btün bir dönem ve topluma göz attığımız oyun, sıcaklığı, müzikleri ve oyunculuklarıyla tam bir kış oyunu aynı zamanda. Yerli ve yeni bir oyun yazarı olarak Hakan Tabakan’a Direklerarası Tiyatro Ödülleri’ni kazandıran oyun, tam da aralık ayında izlemesi gayet keyifli olacak bir Semaver Kumpanya yapımı.
9- Şafakta Buluş Benimle (2017)
Tek perdelik DOT yapımı Şafakta Buluş Benimle, 2017 yılında İngiliz oyun yazarı Zinnie Harris’in metnini Murat Daltaban rejisiyle seyirciyle buluşturmuştu. Robyn ve Helen isimli iki kadının geçirdikleri korkunç bir tekne kazasının ardından, başta bir kum adası gibi görünen kendi dünyalarında, yaşadıkları bu olayı atlatma çabalarını izlediğimiz oyun, yas sürecini bütün gerçekliği ve acılığıyla, aynı zamanda evde olma hissi ile yas tutmayı çok güzel bir yerden ilintileyerek anlatmıştı. Robyn’in ölümüyle Helen’in geride kalan oluşunu nasıl kabullendiğini, kabullenemediğini, birini kaybetmenin öfkesini tüm çıplaklığıyla izlediğimiz oyunda Esra Ruşan ve Berfu Öngören oldukça başarılı oyunculuklarıyla izleyenin zihnine kazınan bir oyuna imza atmışlardı. Oyunun Türkiye uyarlamasını izlemek için gelen oyun yazarı Zinnie Harris, oyundan sonra katıldığım söyleşisinde yas sürecini katmanlı bir biçimde ele almak istediğini, yas tutmanın doğrusal ilerleyen bir süreç olmayıp zamansız olduğunu ve insanın hep bir ileri-geri gidiş içinde sıkışıp kaldığını söylemişti. Kurduğu “Yaşadığımız yerin nasıl bir yer olduğunu unutarak yaşamaya devam ederiz.” cümlesi ise oyundaki Helen karakterinin durumunu birebir açıklıyor diyebiliriz. Yazarın söyleşisinden halen sakladığım notlarımda yazanlar belki bu oyunu kaçırmışlara, oyunun seyirciyi nasıl avcuna alıp duygusal olarak yaraladığını anlamaları konusunda yardımcı olur:
“Yas hissi geçmez; insan onunla yaşamayı öğrenir.”
“Her kayıp önceki kayıpları hatırlatır.”
“Tanımadığımız birine sahip olmadığımız bir şeyi vermek: Aşk.”