tds_thumb_td_300x0
Sen Anlat Karadeniz 12. Bölüm: Bir Gül Gibi Al ve Narin

Bir gül gibi al ve narin*

Bir su gibi saydam ve sakin

Susar kadın Ünzile…

“Keşke 16 yaşında tanısaydım seni, bu can candan sayılırken. Babam beni o kapıya gömdüğünde ben öldüm Tahir. Senin için canımı vermekten başka bir işe yaramam, bari onu kabul et.”

Ne çok istedim burada Tahir’in “Benim deli canım ikimize de yeter.” demesini. “Sen bunca yıl oğluna can oldun, şimdi sıra bende.” demesini… Diyemedi. İçi öyle acıdı ki kayboldu zamanın çaresizliğinde. Nasıl verebilirdi ki ona ilk gençliğinin hayallerini? Kaybolmuş sekiz senenin acısını silmeye yetecek miydi yüreği? O an gücü yetmedi belki söylemeye ama sevda benim sevdam dediği andan beri o can sadece Nefes’in değil nasıl olsa ondan vazgeçemez biliyoruz :))

Ama bu bildiğin tablo ♥

Daha ona masmavi hayaller kurduracak Tahir, göğün denizle buluştuğu kayalıklarda masallar anlatacak yarım kalmış çocukluğuna. O gözler hep gülsün diye olacak tüm uğraşı. Ben hep böyle gelecek zamanlı konuşuyorum ama aslında bunların çoğu oldu bile. Nefes eski Nefes değil artık. Sadece bedenindeki yaralar değil ruhundaki yaralar da iyileşiyor. İlk bölümlerdeki korkak bakışların yerini Karadeniz’in fırtınasını dindirecek bakışlar aldı. Eskiden adını duyunca bile nefesinin kesildiği adamın karşısına elinde silahla çıktı Nefes. Tabi bir de kurban olduğum zekasıyla… Bunlar hep sevdadan yengem ;))

“Bir zalime bile kıyamayan merhametini öyle çok seviyorum ki…”

İlk resmi ilan-ı aşk Nefes’ten geldi. Ha merhamet ha Tahir ne fark eder? Biz henüz nedenini öğrenemesek de Tahir şansı olduğu hâlde Vedat’ı öldürmedi. Nefes bunun sadece merhametinden olduğunu sanıyor tabi ama yalan da sayılmaz hani. Vedat konuşmasa bile şahsen Tahir’in katil olabileceğine hiç inanmadım. Ne güzel söyledi Osman Hoca’m , Allah’ın verdiği canı ancak kendi alır; ötesi kişinin imtihanıdır. Tahir imtihanını geçti. Maviye sevdalı, yüreği ince oyalı birinden başka ne beklenirdi ki zaten? Sekiz sene özgürlüğüne kavuşmayı beklemiş bir kadını tam da ona kavuşmuşken tekrar esir bırakacak değildi ya?

En güzel dostluk♥

Ya da küçük yüreğinin baba sevgisine ayırdığı köşesini Tahir abisine açan, annesine “O nasıl hapis yatacak ki? Ben yatamaz mıyım onun yerine?” diyecek kadar masum bir çocuğu yeniden küskün uykulara yatırabilir miydi? Tabi ki de hayır. Yüreğimde kuşkuya yer bırakmayan bir karakteri izlemek o kadar güzel ki… Henüz istediğimiz resmiyette bir itiraf duymasak da ondan beklenmeyecek romantiklikte cümleleri ve öyle arada bir bakma içim gidiyor** tarzı bakışlarıyla her hareketi bin itiraf gücünde. Yahu sarmasını paylaşıyor adam, daha ne yapsın? Biriyle sarmanı paylaşmak “Benim için o kadar kıymetlisin ki bak seninle kıymetlimi paylaşıyorum.” demektir. (Evet bunu şuan ben uydurdum ama sarma mühim arkadaşlar. Şahsen ben öyle herkesle paylaşamam^.^)

Tüm Karadeniz’e kafa tutup da sevdiğinin gözlerinde fırtınasını dindiren bir Tahir Kaleli… İnadını umuda katıp besleyen, kötü anılarını hatırlatırım düşüncesiyle sevdiğine dokunmaktan çekinen, onun çocuğunu öz babasından daha çok seven… Sahi sensizliğe nasıl alışılır ki? ♥

“Ne zaman güçlü olmak tek çaren olarak kalır, o zaman ne kadar güçlü olduğunu anlarsın.”

Eskiden sadece oğlu için tutunuyordu hayata, tüm savaşı onun içindi. Şimdi işin içine sevdası da karıştı ve Nefes Zorlu âdeta küllerinden doğdu. Gücünü toplamazsa ikisini de kaybedecekti. Kararını verdi: Delilik sırası ona gelmişti. Vedat’ın evlilik teklifini asla gerçek manada kabul etmeyeceğini, polisle işbirliği yapacağını fragmandan anlamıştık ama açıkçası çekim açıları o kadar iyiydi ki bir an “Bi dk ya, polisler nerde? Nefes hayır bak sakın.” moduna girdim. Neyse ki korkulan olmadı. Ters köşesini sevdiklerim bizi ekran karşısında kanser etmediler. Nefes Vedat’ı kendi silahıyla vurdu. Hem sevdiği adamı kurtardı hem de bir zamanlar korktuğu adama meydan okudu. “Benim anca cesedimi alırsın. Gerçi Tahir sana onu da bırakmaz ya.” (Bknz. “Ne dirini ne de seni o adama bırakır mıyım?”♥) Vedat sinirden çıldırırken bizimki çakmak çakmak bakmaya devam ediyordu. Sonra durduk ve dedik ki: Allah’ım tam da Asiye’ye layuk bi elti 😎

Vedat tabi ki bu yenilgiden sonra durmayacaktı. Nefes’in Tahir’i kurtarmak için ona tuzak kurmuş olmasını hazmedemiyordu. Gururu incinmişti. Gelinliğe sarılıp gözyaşı döktüğü sahnede içim bir kötü oldu itiraf ediyorum. Ama hep bu Mehmet Ali Bey yüzünden. Yahu adam senden nefret etmemiz gerekiyor neden bu kadar güzel oynuyorsun? Misal “Bir mavi tüylü geyik, iki mavi tüylü geyik, üç mavi tüylü geyik, dört mavi tüylü geyik…” sahnesinde benim kahkahayı basmamam gerekiyordu. (Gidin onu linç edin bu kadar insancıl oynamasın, kıyamıyorum sonra gelip bana riv riv ediyorlar 🙂 ) Ciddi olmak gerekirse Vedat’ın tedavi görmesi gerekiyor ama etrafındaki insanlar üzerinde öyle bir korku egemenliği kurmuş ki bu konuda ona destek olacak kimsesi yok. Finalde ikinci bir Can Manay vakası*** izleyeceğiz gibime geliyor.

“Ben evlenmedim. Ben kabul etmedim. Ben Vedat’la evlenmedim. Evlenmedim! Ben istemedim. Tahir… Ben Vedat’ın karısı değilim!”

Kendi vicdanlarını rahatlatmak için uydurma bir vekaletle kıymışlar Nefes’in nikahını. Nikahlı olunca sorun olmuyor çünkü. Eğer sana tecavüz eden kişi kocansa sorun yok, her şey normal. Kocanı reddetmek günah hem.

Senin daha 16,14,12… yaşında olmanın da hiçbir önemi yok, e göze güzel gelecek yaşa ulaşmışsın ki adam seni beğenmiş.

Okumak mı? Kız kısmı okur muymuş? Kadın dediğin kırar dizini evinde çocuklarına bakar. Kocasının kölesi olur, e tabi olacak o olmasa ne yapar?

Kocandır o döver de sever de, hakkıdır. Elbet bir şey yapmışsındır. Susmayı bileceksin.

Peki ya hayallerim?.. Kurulu düzenin olacak. Başında kocan, sıra sıra çocukların… Aç değilsin, açıkta değilsin. Bir kadının daha başka ne hayali olabilir ki?..

Böyle diye diye kaç hayatı çaldınız? Kaç çocuğun kabusu oldunuz? Kaç kalbi kanattınız? Onun elinden oyuncak bebeğini alıp gerçek bebeği nasıl koyabildiniz? Her genç kız gibi hayaller kurarak ya da her çocuk gibi masal dinleyerek uyuması gereken geceleri neden kabusa çevirdiniz?

Yanımdan geçerken gözyaşlarını silen bir kadını neden fark edemedim? Sokağın ortasında kavga eden bir çift gördüğümde neden korkup uzaklaşmak yerine polisi aramadım? Neden şehirler arası otobüsü durdurup iki çocuğuyla apar topar binen kadının yardım teklifimizi reddetmesine müsaade ettim? Neden korktuğu için söylediği yalanlara inandım? Neden çocuklarına şiddet uygulayan bir aileyi şikayet etmek istediğimde “Biz karışamayız, kanıtlayamayız da.” diyerek beni engelleyenlere direnemedim?

Neden bazı şeyleri anlayabilmemiz için birilerinin gözümüze gözümüze sokmasına ihtiyaç duyuyoruz? Kendi kozamıza çekilmişiz, üç maymunu oynuyoruz. Öyle şeylerin artık sadece filmlerde, dizilerde olduğuna inandırmışız kendimizi. Ne zaman ki birileri elini taşın altına koyup bizi silkmeye cesaret ediyor, o zaman farkına varıyoruz gerçeklerin. Daha doğrusu sustuğumuz şeyleri dillendirmeye başlıyoruz.

ÜLKEMİZDE 200.000 ÇOCUK GELİN VAR. O gördüğün her sıfır bin çocuk demek. İKİ YÜZ BİN ÇOCUK!

HER YIL 40.000 KIZ ÇOCUĞU GELİN EDİLİYOR. Ders almıyoruz, durdurmuyoruz. Belki tam şu an bir meleği daha kaybettik.

ÇOCUK GELİN SAYISININ EN AZ OLDUĞU BEŞ ŞEHİRDEN ÜÇÜ KARADENİZ’DE: TRABZON,RİZE,ARTVİN. E hani gelişmemiştik? Hani kanımız deli akar, öfkemiz dünyaları yakardı? Bazılarından daha fazla insanmışız demek.

Bölümden sonra Ayşe Hanım’ın tweetinin altına gelen yorumları okudum. Şu benzer hayat hikayelerinin anlatıldığı yorumları… Hepsinde aynı acı. Kiminin arkadaşı, kiminin annesi, kiminin komşusu, kiminin ise kendisi paylaşmış aynı kaderi. Sonunda kurtulabilenler de var, sonu acı bitenler de. Uyumakta epey zorluk çektim. Dedim, ağlayıp durmayı bırak da onlar için ne yapabileceğini düşün. Ne gelebilir elinden? Bakışını değiştirmek dışında neyi farklı yapabilirsin? Kafamda birkaç şey belirdi tabi ama bunları yapabilmem için zamana ihtiyacım vardı. Temel düşüncem şans verilmeyenlerin şansı olmak gerektiğiydi. Kendisi için yapmayacağı fedakârlığı başkasının iyiliği için pekala yapabilirdi insan. Bu şekilde geceyi sabah, sabahı ise akşam ettim ki “HEMNEFES PROJESİ”ni gördüm. Bizim güzel fandomdan güzel yürekli iki genç düşünüp tasarlıyor ve başlatıyorlar projeyi. Elini taşın altına koymaya gönüllü olmuş iki güzel genç kız…

İçim ısındı görünce. Son bölümde işlenen konudan Atv Ana Haber’de bahsedilmesi için seferber olmuşlar ilk olarak. Bu taleplerinden ve amaçlarından bahseden ortak oluşturulmuş bir metni mail olarak iletisim@atv.com.tr adresine göndermemizi istiyorlar. Sonrasında da sokak röportajları ve tabii bağış gibi aşamalarla devam edecekler. Söz konusu metne ulaşmak, projenin detaylarını ve gelişmelerini takip etmek için oluşturdukları @hemnefesolalim hesabına bakabilirsiniz. Ben mailimi gönderdim bile. Haydi sıra sizde 🙂

Belki gücüm yetmez.

Gücün yetmez.

Gücü yetmez.

Ama GÜCÜMÜZ yeter!

Öyle ki bin kadın bin orduya bedel. Biz kadınız!

N’olur bari biz susmayalım…

Yoksa

Susar kadın Ünzile…

*Ünzile/Söz:Aysel Gürel

**Seninle Olmak Var Ya/Söz:Metin Özülkü

***Can Manay: Azra Kohen’in çok satan Fİ-Çİ-Pİ serisinin başkarakteri. En sonda akıl hastanesine kapatılır.

Not: Bu hafta biraz uzun oldu farkındayım ama biraz konuşmaya ihtiyacımız vardı. Bu bölümde elini taşın altına koyan üç güçlü kadına teşekkür etmek istiyorum: Ayşe ve Nehir Hanım’a çoğunluğa rağmen susmadıkları, onca tepkiye rağmen doğrunun yanında olmaktan vazgeçmedikleri için; İrem Helvacıoğlu’na da Nefes’i oynamak yerine bizzat Nefes olduğu için çok teşekkür ederim tüm Nefes’ler ve tüm Yiğit’ler adına. Siz hep iyi ki♥♥

Yine ağlayarak yazdım bundan sebep hatam olduysa affola.Sonuna kadar okuyan herkesin gözlerinden öperim. Sevgiyle kalın…?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: Korunan İçerik!