Sema Gültekin: “Toplumsal meseleler bir sanatçının her zaman radarında olmalıdır.”
• Sizi daha yakından tanımayı çok isteriz. Bize dışarıdan herkesin göremediği Sema’yı biraz anlatır mısınız? Mesela, sizi çok iyi tanıyan birine sorsak Sema Gültekin’i bize nasıl anlatırdı?
Öncelikle merhaba 😊 Dışarıdan herkesin göremediği Sema için belki şunu söyleyebilirim; Psikoloji bölümü mezunuyum, oradan kalan bir şeydir muhakkak ki muhabbetin olmadığı yerde duramam. Kalkarken zamanın nasıl geçtiğini anlamadığım, saatin ne ara o kadar geç olduğuna şaşırdığım masaları çok severim. Zamanım kıymetlidir. Onu en iyi şekilde kullanmak isterim her zaman.
Beni çok iyi tanıyan biri belki “fanatik” olduğumu söyleyebilir 😊 Sevdiğim her şeyin fanatiğiyim. Tutkulu biri olduğum için olabilir.
• Oyunculuğa ilginiz nasıl başladı? Çocukluk hayaliniz miydi? 😊 Aileniz ve arkadaşlarınız kariyer tercihinizi nasıl karşıladılar? Kendinizi ilk kez ekranda gördüğünüzde neler hissetmiştiniz?
Oyunculuğa ilgimin başladığı ve mesleği denemeyi kafaya koyduğum anlar çok ilginçti aslında 😊 Üniversitede 3. sınıf dersiydi sanırım, son sınıfta olabilir emin değilim. 3’le 4’ü aynı anda okuyordum 😊 Çok çalışkan, “inek” denilen öğrencilerdendim. Üstten hakkım olan alabileceğim kadar ders alıp fakülteyi erken bitirmiştim. Şu “90 alınca niye 90? Neyi yapamamışım?” diyenlerden 😊 Bu berbat bir şeymiş bu arada. Burada eğitim hayatına devam eden okuyucular varsa ve benim gibilerse lütfen kendilerine haksızlık yapmasınlar. Üniversiteli olmak gençliğin en güzel zamanları. Kendilerine vakit ayırsınlar. Neyse, dağıtmadan konuyu 😊
Klinik psikoloji dersinde “role playing” yapardık ve notlandırılırdık. Sistem şu: Sınıftan bir kişi psikolog olarak tahtaya çıkıyor, bir diğer kişi de (bu kişi ya gönüllü oluyor ya da hoca kendisi seçip rica ediyor) danışan oluyor. Danışan olan arkadaşa hoca kimsenin duyamayacağı şekilde sahip olduğu psikolojik rahatsızlığı söylüyor. Ve tahtaya geçip, sanki bir klinik ortamındalarmış gibi hazırlanan psikoloğun karşısındaki sandalyeye oturuyor. Buradan sonrasını anladınız zaten. İşte psikolog sorular soruyor ve danışanın hangi rahatsızlığa sahip olduğunu bulmaya çalışıyor. Doğru soruları sorup sonucu bilirse puan alıyor.

Birkaç arkadaşımın danışanı olmakla başladı her şey. Birkaç hafta sonra arkadaşlarımın bana danışanları olmam için yalvardığını biliyorum. Bir keresinde de yine tahtada bir arkadaşımın danışanı olarak karşısında majör depresyon tanısını “oynarken”, hocanın bir süre sonra yerinden kalkıp arkadaşımın yerine kendi oturup bana “Sen napıyorsun ya, sen tiyatrocu falan mısın yoksa gerçekten depresyonda mısın? Duramadım müdahale etmeden.” dediği anlar yaşadım. O sene, o dersten aldığım keyfi sanırım ne kadar anlatsam az kalır.
Oyunculuğu meslek olarak düşünmeme neden olan ilk ciddi kıvılcımlar o sene meydana gelmişti. Mezun olduktan sonra çalıştığım klinikte bir an var ki bence hayatımın dönüm noktalarından biriydi. Asistanlığını yaptığım uzman klinik psikoloğun odasına girip karşısına geçip istifamı söyledim ve işi bıraktığım gün bir oyunculuk kursuna yazıldım.
Fakat şunu eklemek istiyorum: Psikolog olmak ya da olmamakla ilgili değildi bu mesele. Psikoloji hâlâ çok ilgi duyduğum, hâlâ çok sevdiğim ve “İyi ki okumuşum.” dediğim bir alan. Fakat baskın gelen oyunculuk oldu.
Ailem, “Ben oyuncu olmak istiyorum.” dediğim andan şu ana kadar hep yanımda oldu. İyi günlerde de zor günlerde de hep yanımda oldular. Haklarını ödeyemem. Onları çok seviyorum.
TRT’de Dengi Dengine diye bayrama özel 4 bölümlük bir işti. İlk kamera önü deneyimimdi. Ve o bölüm kızın sahneleri hiç de az değildi. Esas oğlanın annesi, oğlu istediği normlara uygun olmayan esas kızdan uzaklaşsın diye beni mahalleden bulur ve oğluyla görüşmem için ikna eder, vs. vs. Çok tuhaf belki ama bugün bazen hâlâ orada olduğumdan daha heyecanlı oluyorum. Çok sakin ve çok rahat geçen bir setti benim için.
Kendimi bu işle ilk ekranda gördüğümde tabii tuhaf hissetmiştim. Güzel hisler çoğunlukta 😊
• “Bir Kar Tanesinin Ömrü” filmindeki performansınızla dikkat çektiniz. Sinema ve dizi oyunculuğu arasında sizin için en büyük fark nedir?
Dizide karakterinizle bölümler boyunca birliktesiniz. Dolayısıyla onu geliştirmeye, belki dönüştürmeye ya da derinleştirmeye oldukça vaktiniz olabiliyor. Fakat sinemada (çoğunlukla böyle olduğu için söylüyorum), filme ve karaktere hazırlanma süreniz maalesef çok az oluyor. Tabiri caizse tüm hünerlerinizi çok kısıtlı bir sürede göstermeniz gerekiyor.
• 9. Balkan Panorama Film Festivali’nde “En İyi Kadın Oyuncu” ödülünü kazandınız. Bu ödül kariyerinizde nasıl bir dönüm noktası oldu? Hislerinizi bizimle paylaşabilir misiniz?
Çok güzel bir şey tabii! Ortaya bir emek koyuyorsunuz ve emeğinizin karşılığında ödüllendiriliyorsunuz. Şu an evimin en güzel köşesinde duran ilk ve tek ödülüm 😊 Umarım yanına yenilerini eklerim 😊
• Ekipçe bayıldığımız işlerden birinde, Şakir Paşa Ailesi’nde rol alıyorsunuz. Diziye nasıl katıldığınızı, senaryoyu ilk kez okuduğunuzda ve Müjgan ile tanıştığınızda neler hissettiğinizi merak ediyoruz. Bir dönem işinde yer almak size ne hissettiriyor?
Müjgan, ailesi tarafından el bebek gül bebek büyütülmüş bir paşa kızı. Çok genç, heyecanlı, enerjik, deli dolu. İnsanların onu sevmeme ihtimalinin varlığından haberi dahi yok. Mesela Rozali’yle bu kadar rahat arkadaşlık kuruyor olması da bunun bir parçası ya da yaşı epey ilerlemiş olan, herkesin hürmet ettiği anneannesiyle (canım Suna ablam —Suna Selen— buradan kocaman selam olsun.) sanki akranıymışçasına sürekli atışması dahi bundan.

Dönem işinde olmak kelimenin tam anlamıyla müthiş hissettiriyor. Her seferinde büyüleniyorum. Oyunculuğa katkısı çok büyük. Bu döneme ait olmayan bir karakteri canlandırmak; araştırma yapmayı, daha çok soru sormayı ya da o döneme dair her şeye ilgi duyup bakmanızı gerektiriyor. En azından bende böyle oldu.
1910’ları en iyi şekilde yansıtan ve çok büyük emek veren bir ekibimiz var. Emeği geçen herkese buradan bir daha teşekkür edeyim.
• Şakir Paşa Ailesi yayın hayatına girdiği günden beri çok konuşulan bir iş oldu. Ailenin hayatını anlatan kitaplara olan ilgi arttı. Sosyal medyada her an viral olabiliyor. Böyle merak edilen ve ilgi gören bir projede olmak size ne hissettiriyor?
Türkiye’de dizi ve sinema sektörünün her gün geliştiği ve yapılan işlerin her gün üstüne katarak ilerlediği günlerde böyle ilgi duyulan bir projede olmak mutluluk verici. Dizinin çok konuşulması ve her hafta sahnelerin seyirci tarafından sosyal medyada sıkça paylaşılması bizi de motive ediyor.
• Set ortamınız nasıl? Sette bir gününüz nasıl geçiyor?
Klişe olacak ama hakikaten çok eğleniyoruz. Keyifli geçiyor set günlerim. Hareketliliği, oradan oraya koşturmayı seven bir yapım var, dolayısıyla mutluyum 😊
Adada olduğumuzda vapur ile sete geçiyoruz mesela. Denizi çok seven bir insan olarak bu bana çok ayrı bir motivasyon veriyor. Büyükada bambaşka bir ruha sahip. Dönem işi yaparken o ruhtan kesinlikle besleniyorsunuz.
• Setin enleri sorsak cevabınız ne olurdu? Mesela en çalışkan, en meraklı, en komik, en uykucu, en disiplinli, en duygusal, en dakik, en sakin, en enerjik, en neşeli diye sorsak, cevabınız kim ya da kimler olurdu?
En çalışkan için politik bir cevap olarak görülebilir fakat herkes gerçekten çok çalışkan.
En meraklı: Denise diyebilirim 😊 İtalyan olduğu için konuştuğumuz birçok şeyin ne olduğunu ona açıklıyoruz. Kendisini çok severim 😊
En komik: Devrim abla, Devrim Yakut.
En disiplinli: Herkesi söyleyebilirim ama bir isim gerekirse Meryem diyebilirim. Müthiş bir set disiplinine sahip. Ondan şimdiden çok şey öğrendim.
En sakin: Onur Dikmen.
En enerjik ve neşeli: Çocuklar diyebilirim 😊
• Geçtiğimiz bölümlerde Müjgan tatlı ama bir o kadar da tehlikeli bir oyun başlattı. Asım’a Rozali’nin ağzından aşk mektupları yazmaya başladı ve karşılık buldu. Sizce bu oyunun sonunda neler olur? Müjgan kendi kazdığı aşk oyununa düşer mi? 🤭
Müjgan’ın neler yapacağını ben de çok merak ediyorum. İzleyip görelim 😊
• Bir sabah uyanıp kendinizi “Şakir Paşa Ailesi” evreninde Müjgan olarak bulsanız, ilk işiniz ne olurdu?
Bugünkü ben bir sabah Müjgan olarak uyansaydım, bavulumu hazırlar dünya turuna çıkardım 😊

• Varsayalım bir zaman makinesi icat edildi. Geçmişteki bir sanatçıyla rol arkadaşı olacaksınız. Bu isim kim olurdu ve hangi projede buluşurdunuz?
En sevdiğim filmlerden biri, yönetmenliğini William Wyler’ın yaptığı Roman Holiday. Audrey Hepburn bambaşka bir vücut diline sahipti bence. Sinema ve kadın deyince aklıma onun adı gelir hemen. Dolayısıyla bir zaman makinesi olsaydı ve böyle bir tercihte bulunacak olsaydım, onunla oynamak isterdim. Zarafeti, doğallığı ve ekrana yansıttığı o etki bambaşkaydı.
• Sanatın ve sanatçının toplumsal meselelere etkisi hakkında ne düşünüyorsunuz?
Sanat toplumu, toplum sanatı besler; dolayısıyla ikisini birbirinden ayırmak mümkün değil. Hatta sanatçı ne zaman ki kendisini halktan uzaklaştırır, o zaman akması gereken bir nehrin durması kadar doğallığın dışında ve güzel olmayan bir neticesi olur. Toplumsal meseleler bir sanatçının her zaman radarında olmalıdır. Kendisini güncellemeli, bu konularda topluma ne gibi yararı olabilir diye düşünmeli, gerekirse bu konuda üretmelidir.
• Sektörde kadın olmanın getirdiği avantajları ve zorlukları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Günümüzde erilliğin, eril yönetimlerin dünyanın her yanında çok popüler olduğu bu zamanlarda; cinsiyet eşitliği, daha küçücük yaşlardan itibaren hem kız hem erkek çocuklarına yüklenilen toplumsal cinsiyet rollerini, bu rollerin ileride okul, iş ve sosyal hayatlarına nasıl yansıdığını vs. konuşmadan sadece sektörde kadın olmanın avantaj ya da dezavantajlarını konuşmak kitaba ortasından başlamak olur. Bunu ayrıca uzun uzun konuşmak gerekir. Çok önemli olduğunu düşünüyorum.
• Hayattaki motivasyon kaynaklarınız neler? Günlük hayatınızda neler yaparsınız?
Motivasyon kaynağım kendimim aslında. Kurduğum hayaller, içinde olmak istediğim projeler, daha iyi bir insan olmak için kendim dışındaki canlılara, yaşanılanlara, dünyaya nasıl yaklaşmam gerektiği ve bu anlamda kendimde geliştirmem gerektiğini düşündüğüm her şey bana bir sonraki adımım için motivasyon oluyor.
Günlük hayatım sıradan aslında 🙂 Çalışmadığım zamanlar evimi, evde olmayı seviyorum. Tam bir yaz insanıyım diyebilirim. Dolayısıyla hava güzelse daha çok sosyalleşiyorum.

Köpeğim var, adı Hera 🙂 5 senedir bu hayatı paylaşıyoruz 🙂 Onunla uzun yürüyüşler yapıyoruz her gün. Fenerbahçe diye bir gerçek var hayatımda tabii 🙂 Çocukluğumdan beri takip ediyorum maçları. Stada gidiyorum. Dolayısıyla maç günü işim yoksa olacağım yer bellidir diyebilirim 🙂
• Sosyal medyayla aranız nasıl? Sosyal medyayı nasıl kullanıyorsunuz? Sosyal mecralarda hakkınızda yapılan yorumlara bakıyor musunuz?
Sosyal medyayla aram çok iyi de diyemem, kötü de diyemem. Kendi tarzımı yarattığım bir profilim var bence. Her şeyi paylaşmıyorum. Bazen günlerce sessiz kaldığım da oluyor ama belli başlı rutin paylaşımlarım da var. Yorumları bazen okuyorum. Fakat bunun beni etkileyip etkilememesi tamamen kontrolüm altında.
• Röportajlarımızın uğuru vardır dersek mübalağa olmaz. Burada ne manifestler ne dilekler gördük, kısa zamanda gerçekleşen. 😊 Kariyerinizde ya da hayatınızda gerçekleşmesini çok istediğiniz bir hayaliniz var mı? Anlatabilir misiniz bize?
Çok uzun zamandır yazıyorum. Kendi kendimle konuştuğum uzun karalamalarım var. En büyük hayallerimden biri, onları bir araya getirip kendi kitabımı çıkartmak 😊