tds_thumb_td_300x0
Lise Dizilerine Farklı Bir Soluk: Duy Beni

Geçtiğimiz perşembe izleyiciyle buluşan ve sosyal medyada gündemden düşmeyen “Duy Beni” dizisini konuşacağız bugün. Duy Beni, ilk bakıldığında sıradan bir lise dizisi gibi görünse de özünde “zorbalık”, “sınıf farkı”, “aile içi şiddet” gibi önemli bir konuları işleyen bir dizi. Dizi, özellikle ortaokul ve liselerde görülen akran zorbalığını açıkça ve acımasızca gözler önüne seriyor.

Dizimiz, ana karakterlerden biri olan Ekim’in seyirciye sorduğu bir soruyla başlıyor aslında. Direkt olarak, bizlerle iletişim kuruyor ana karakterimiz.

“Siz hiç yerle bir oldunuz mu? Hayatınızın  herhangi bir döneminde kendinizi bu kızın yerinde buldunuz mu? Yoksa siz ayaktakilerden miydiniz? Çoğunluktan biri… Sadece izleyen, hiçbir şey yapmadan seyirci kalan…” diyor.

Sahiden siz hangi taraftansınız? Şiddete maruz kalan mı, şiddeti uygulayan mı yoksa daha fenası gördüklerine karşı üç maymunu oynayan mı? İşte! Bize, sorulan şey tam da bu? Biz kimiz? Ne yaptık, ne yapıyoruz? Duy Beni, bir ayna ve biz de tam olarak onun karşısındayız. Kendimize bakıyoruz, kendimizi izliyoruz…

“Önce kraliçenin soytarıları gelir yanınıza. Sizi sırtınızdan vurup eğlenirler. Utancınız onların küçük zaferleri olur. Siz zayıflığınızı gösterdikçe hor gören bakışlarıyla yaralarınızın üstüne daha çok tuz basarlar. Sonra sahneye kraliçe girer. “Neden?” diye sormak istersiniz. Bunu bana, bize neden yapıyorsunuz? Cevapları basittir oysa. “Ben istediğim için der, yetmez mi? ” Diğerleri de susar. O zaman anlarsınız ki bu yolculukta yapayalnızsınızdır. Ve artık iki seçeneğiniz kalmıştır. Ya  onlar gibi kaderini kabullenmiş bir korkak gibi yaşayacaksınız ya da bu güç oyununu onların kurallarıyla oynayıp kendiniz olarak ayakta kalacaksınız. Ben ikincisini seçtim. Artık düşmeyi biliyorum, kalkmayı da öğreneceğim. Bu zorbalara boyun eğmeyeceğim.”

Statü. Hiyerarşi. Zorbalık. Değişim. Ve başkaldırı… Daha iyi nasıl anlatılabilirdi?

Duy Beni Karakterleri

Hikayeden önce karakterleri tanımamız daha iyi olacaktır. Ekim, orta alt sınıfa mensup genç bir kız. Akranlarının birçoğu gibi büyük hayalleri, üst sınıfa duyduğu hayranlık göze çarpmıyor. Olabildiğince kendi hâlinde bir kızımız. Annesi, en yakın arkadaşı Leyla ve okuluyla kurduğu küçük ve sakin bir dünyası var. Anladığım kadarıyla baba problemi yaşayan bir karakter. Ana odağımızda bir nevi baba problemi zaten. Birçok karakter bu konuda birbirleriyle benzeşiyor. Ekim, babası tarafından terk edilmiş, eksik büyümüş bir çocuk. Bu yüzden annesiyle güçlü bir bağ kurmuş arasında. Ayrıca dizide duvarları en kalın olan ve gardını en iyi almış karakter de kendisi. İyi ve kötü ayrımı, toplumun öğrettiği iyi ve kötüye oldukça yakın. Mücadeleci biri Ekim.

Ekim’in en yakın arkadaşı Leyla ise, üst sınıfa özenen onlar gibi yaşamanın hayalini kuran hatta sosyal medyada kendine böyle bir dünya yaratıp “onlardan” biriymiş gibi davranan bir diğer kızımız. Hırsları, hayalleri ve tutkuları var. Ve bu üç şey, hikayemizin karakterlerinden biri olan Kanat’ta toplanmış durumda onun için. Ona hayran, ona takıntılı. Onlar için herhangi bir gün olan bir günde, Leyla’nın geçirdiği kaza, hem Leyla’nın hem Ekim’in hem de direksiyonun başındaki palyaçoyu ve onu oynatanların hayatını tam anlamıyla değiştiriyor. Dark Side’a geçiş söz konusu diyebiliriz.

Leyla’nın geçirdiği kaza, mahalledekilerin hayatını yavaş yavaş şekillendirmeye başlıyor.  Bu şekillendirmenin baş rol oyuncularından biri mahallenin ağır (!) abisi Halil’den kaynaklanıyor. Kazaya şahit olan ve Leyla’ya çarpan arabayı takip eden Halil, sürücünün Gerçek Kolej’ine girdiğini ve o okuldan biri olduğunu görüyor ve hesap soruyor. Ama ne hesap. Burayı bir kenara not edelim, bu noktaya tekrar parmak basacağız.

Bekir. Dizinin eğlence, güldürme kısmını karşılıyor. Kendisinden Elite-Christian kokusu alan tek ben olamam. Yılışıklığı, espri seviyesi ve ve ve boşboğaz oluşu. Tam anlamıyla Christian değil mi?

Biraz da diğer taraftan bahsedelim. Kanat, Melisa, favorim olan Ozan, Dağhan ve Aziz’den.

Kanat ve Aziz, kardeşler. Bu tam anlamıyla bir kardeşlik mi, baba kaynaklı bir kardeşlik mi henüz öğrenemesek de kardeş olduklarını izledik. Baba figürümüz, öfke kontrolü olmayan şiddete meyilli bir karakter. Kendi kurduğu bir düzen var. Güce aşık, zayıflığa tahammülü yok bu sebeple oğlu Aziz’e katlanamıyor. Çünkü Aziz, sakin, içine kapanık kendi hâlinde yaşayan genç bir adam. Büyük oğlu Kanat gibi değil. Karanlıklar Prensi olarak anılmıyor, kimse ondan korkmuyor veya kimse ona hayran değil. Tam aksine Aziz görünmeyen biri. Bir hayalet.

Kanat ise, bana göre babasının oğlu. Evde yaşadığı alt-üst ilişkisini okulda gösteriyor. Gücü, kendinden daha güçsüz olanlara yetiyor sadece. Okul arkadaşı Dağhan’a fiziksel,  Ekim’e  psikolojik şiddet uyguladığını gördük. Babası, Kanat’ta büyük bir özgüven eksikliği yaratmış. Dışarıdan bakıldığında güçlü, soğuk, karanlık biri olarak görünse de aslında bir zavallı. Üzgünüm kızlar, şiddet failini güzellemeyeceğim. 

Duy Beni-Melisa

Gel gelelim, okulumuzun sahibi kızı Melisa’ya. Ne derler, babasının prensesi, gerçek bir kraliçe. Blair Waldorf ekolünden gelen üstüne biraz Lucrecia Montesinos Hendrich serpiştirilmiş ben merkezli, narsist, şımarık ve takıntıllı bir kızımız. Okulun gözdesi, sosyal medyadaki influencerlardan biri, kız grubunun kraliçe arısı ve babasının gözbebeği. Etrafındakileri kuklası gibi olarak gören gerçek bir arkadaşı ya da ilişkisi olmayan genç bir kız. Babası ile bile doğru düzgün  bir ilişkisi yok. Aralarındaki bağ çok zayıf. Evet, evet o noktaya geldik. Kanat, Aziz, Ekim ve Melisa aynı çemberin etrafında tam bu noktada buluşuyorlar. Baba problemleri birbirinden ayrı olsalar da temelde baba figürünün eksikliği karakterlerimizin zayıf noktalarını oluşturuyor.

Ve Ozan. Tam anlamıyla zorba. Şiddet göstermekten de şiddeti izlemeyi de eğlence olarak görüyor. Burslulardan nefret ettiği, onları aşağıda gördüğü de aşikar. Salt bir çizgisi var ve dizinin belirgin kötülerinden ne yazık ki. Gücünü nasıl ve ne şekilde gösterdiğinin hiçbir önemi yok. Sizi zayıf görüyorsa kelimeleriyle de beden diliyle de zehirleyebilir. Hatta sınırı aşıp özel alanınızı bile ihlal edebilir. Ozan, Kanat’la aynı takımda gibi görünse de aslında Kanat’tan haz almıyor ve onu rakip olarak görüyor. Ama ikili oynamaktan da vazgeçmiyor tabii. Erkek grubunda da bir hiyerarşi söz konusu. Kanat, kral. Ozan onun hemen altında. Diğerleri, isimsiz askerler. Güç kimdeyse, onun yanındalar denilebilir. Ozan’ın zayıf karnı, belki de Kanat’tan nefret etmesinin tek sebebi ise Melisa. Melisa’dan hoşlanıyor. Ondan çekiniyor. Yanlış olarak görünmekten korktuğu tek kişi de Melisa’nın ta kendisi.

Bir de Hazal’ımız var. Kanat’ın sırdaşı. İyi ve kötü arasındaki köprü. Gizemli bir yanı var Hazal’ın. Kanat’ı en iyi tanıyan kişi o. Babası ile olan ilişkisini, Kanat’ın aslında iyiye evrilebilecek biri olduğunu da şu an için bir tek o biliyor.

Bir de öğretmenlerimiz var. Ziya Hoca, Fikret Müdür, Bahar Hoca ve yeni edebiyat öğretmenimiz; Selim.

En iyi tanıdığımız karakter Fikret oldu. Kötülüğü ört bas ettiğini gördük. Halil’i kelimenin tam anlamıyla satın alıp Leyla’nın kan parasını öderken kazaya şahit olan Ekim’i de okula burslu olarak alarak yakınında tutuyor. Dostunu yakınında tut, düşmanını daha yakın taktiğini bilir misiniz? Bu o işte. (Ay sınavla alındı falan filan demezsiniz inş)

Duy Beni’deki Metaforlar

Biraz da, metaforlardan bahsetmek istiyorum ben. Örneğin, palyaço maskesi. Palyaço nedir? Ne anlatır? İnsanları eğlendirir, güldürür. Bir nevi şaklabanlık yapar. Ziya Hoca’nın da, panik içinde yaptığı şey Kontrol Odası’ndakileri eğlendirmekten başka bir şey değildi. Peki, sadece bu mu? Palyaço fobiniz var mı? Benim var. Yalnız olmadığımı da biliyorum. Makyajla yapılmış daimi bir gülümseme, kestirilemez ve güvenilmez oluşları yeterince ürkünç kılmıyor mu onları? Hele bu bir maskeyle işlendiyse yüze. Daha da korkutucu değil mi? Bir maske var. Onun altında kim saklanıyor bilemiyoruz. Herkes şüpheli, herkes fail olabilir düşüncesi insanı delirtmez mi?

Duy Beni işte tam olarak bunu anlatıyor. Güzel yüzler, ışıltılı hayatlar, kahkahalar altında saklanan şiddeti, zorbalıkları, boyun eğmeleri. Herkes fail, herkes kurban hikayede. Her karakter duyulmayı bekliyor ama buna ne yüzlerindeki maske ne de kulaklarını tıkadıkları elleri müsaade ediyor.

Senaryo Nasıl İlerler?

Ufak tefek teorilerime de gelirsek, Kontrol Odası’ndakilerin Melisa, Kanat ve Ozan olduğunu düşünüyorum. Ziya Hoca’ya maske taktırmalarındaki sebepte sahteliği olabilir. Telefonuna gönderilen mesaj, anma töreni esnasında Ece’nin ağlaması Ziya Hoca’nın öğrencisiyle bir ilişkide olduğunun göstergesi bence.

Palyaço maskesini Kanat’ın dolabına saklayan Dağhan, Aziz’in kuklası olabilir gibi geliyor. Çünkü bence Aziz sakinliğinin arkasında karanlık birini saklıyor. Babasına da abisine de öfkeli. Abisi gibi olmak istiyor ama babası dahil kimse onu görmezken bunu yapabilmesi mümkün değil. Belki de bu yüzden Kanat gibi davranıp onun kimliğine bürünerek Leyla ile konuşuyor. Ve öyle ya da böyle karakterlerin birbirlerinin çemberine girmesine sebep oluyor.

Kim bilir?

Duy Beni 1. bölümü izlemek için tıklayın.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: Korunan İçerik!