Ezgi Gör, kendine özgü tarzı ve güçlü oyunculuğuyla ekranların sevilen isimlerinden biri. Samimiyeti ve derinlikli performanslarıyla izleyiciyi her rolünde farklı bir dünyaya davet ediyor. Bugün onunla kariyer yolculuğunu, sanat anlayışını ve Annem Ankara’nın Ayça’sını konuşacağız. Sizi keyifli söyleşimizle baş başa bırakıyoruz!
“Ailem en büyük motivasyon kaynağım.”
- Annem Ankara’nın liseli aşık Ayça’sı olarak yeteneğinle seyircinin gönlüne taht kurdun ama bizler Ayça’nın ardındaki kişiyi de görmeyi çok isteriz. Seni çok iyi tanıyan birine sorsak bize Ezgi Gör’ü nasıl anlatırdı?
Bence sevme eylemini hayatının çoğu noktasına koymuş, eğlenceli, keşfetmeyi seven, disiplinli, mücadeleci ruhu olan ve duygularına sadık biri olarak anlatırdı.
- İlk set deneyimin henüz 9 yaşındayken rol aldığın El Yazısı adlı sinema filmiymiş. Oyunculuk hep hayalin miydi? Bu serüven senin için nasıl başladı?
Aslında tesadüflerle ve şansımla beraber beni buldu diyebilirim. Küçüklüğümde hep kendi kendime oyunlar kurmayı, farklı karakterler bulup onlara göre oyunlar oynamayı çok seviyordum. O yaşlarda farkında olmadığım için ben oyuncu olacağım demiyordum fakat zamanla adını koydum. Ailemle alışveriş merkezinde yemek için sıraya girmiştik ve tesadüfen önümüzdeki sırada bir ajans sahibi vardı ve beni beğenip bize kartını vermişti. Daha sonrasında görüşmeye gittik babamla ve oyunculuk maceram başladı.
- Sosyoloji okumanın hayat verdiğin karakterleri anlamana ve oyunculuğuna faydası olduğunu düşünüyor musun?
Oyunculukla hayatım kesiştiğinden beri, sahnelere hazırlanırken, senaryo okurken kendimi nasıl besleyeceğimle ilgili çok mücadelem olmuştur. Bu yüzden de sosyoloji bana yardımcı olabilir diye düşündüm. Okuduğum senaryoları, karakterimi çözümlemeye çalışırken farklı bakış açılarından görmeye yöneldiğimde anladım aslında. Sosyoloji bölümü beni daha farkındalığı yüksek, algıları açık, gözlemci biri yaptı ve empati duygumu geliştirdi.

- Oyunculuğun yanı sıra ilgilendiğin başka sanat dalları da var mı?
Oyunculuk kadar birebir takip edebildiğim yok ama sanat sergilerini ziyaret edip gözlemlemek çok hoşuma gidiyor. Onun dışında dans etmeyi çok seviyorum.
- Annem Ankara dizisi ile yolun nasıl kesişti? Senaryoyu okuduğunda neler hissettin ve 90’lı yıllarda lise öğrencisi olan Ayça karakteri için nasıl hazırlandın?
İlk duyduğumda dönem dizisi olması beni çok heyecanlandırmıştı. Çünkü 90’lı yılları hep duyguların daha samimi, ilişkilerin doğal, iletişimin güçlü olmasıyla anlatırlardı ve ben de çok merak ederdim. Senaryoyu okurken o dönemin kıyafetlerini, aksesuarlarını, saçlarını hayal ettikçe hikaye beni gitgide içine aldı. Hikayemiz sıcacık, gerçek ve güçlüydü. Bu projede özellikle Faruk Teber‘le çalışmak benim en büyük şansım oldu. Beraber audition sahnelerimizi tekrar tekrar izledik ve Faruk hocadan sürekli geri bildirim aldım.
Set öncesinde sıcak provalarımız oldu ve onun üzerinden birçok şey konuştuk. Faruk hocanın seti benim için okul gibi oldu ve kendimi daha keşfetmeye, öğrenmeye açık buldum. Aynı zamanda hem çok heyecanlı hem de çok konforlu hissettim. Onun dışında Ayça aslında insanların zamanında hissettiği, bir yerlerinde böyle gizli gizli yaşadığı o duyguları daha cesaretli bir şekilde dışa vuran bir genç kız. Ayça çok güzel seviyor bu yüzden o saflığı, içtenliği yansıtmak benim odak noktam oldu. Bir noktada da kendim gibi hissettim. Ayça‘nın derdi benim derdim oldu. Bütün bunlara dikkat ederek karakterime hazırlandım.
- Gülperi, Öğretmen, Bir Derdim Var, Annem Ankara… Henüz genç bir oyuncu olmana rağmen filmografinin, şimdiden özenle seçilmiş, hep bir sözü olan kaliteli işlerden oluştuğu dikkat çekiyor. Proje seçimlerinde nelere dikkat edersin?
Benim için ilk olarak senaryo ve ekip çok önemli. Anlatacağımız hikaye ne kadar sağlam olursa hemen ardından güçlü isimleri beraberinde getiriyor. Paslaşmak, hep beraber inanmak ve enerjimizin tutması önemli bir unsur çünkü bunu birlikte başarabiliriz. Proje seçerken de bu unsurlara dikkat etmeye çalışıyorum.
- Ayça ve Burak’tan bahsetmemek olmaz. Sence bu çiftin sahneleri neden bu kadar çok sevildi?
Açıkçası ben daha çok seviyorum ☺. Partnerim Durukan’la kimyamız çok güzel tuttu. Kendisi de çok eğlenceli biri, çekerken de çok keyif alıyoruz. Bazen gülmekten başlayamadığımız bile oluyor. Karakterlerimize hazırlanırken de sürekli fikir alışverişi yaptık. Birbirimize sürekli şurada şunu yaptım nasıl gözüktü, bu nasıl olur gibi sorular sorduk, sahnelerde paslaşma içinde olduk. Bu enerjimiz de seyircimize yansıdı.
Biz ekipçe audition anıları dinlemeye bayılırız. Unutamadığın bir auditionın var mı?
Açıkçası çok ilginç bir durumla karşılaşmadım. İlk auditionlarım benim için çok heyecanlı ve stresli geçmiştir.Çünkü hiçbir şey bilmeden böyle kendimi sette buldum gibi oldu.
- Fiziksel ve psikolojik olarak zorlayıcı olabilecek bir meslek oyunculuk. Tüm projelerin içerisinde unutamadığın bir set anın ya da çekerken zorlandığını hatırladığın bir sahnen var mı?
Oyunculuk her anlamda büyük bir güç istiyor. Benim ilk işim Gülperi diyebiliriz ve benim için çok değerli bir proje. Benim de duygusu güçlü olan zor sahnelerim vardı. Oyunculuk hakkında da hiçbir şey bilmiyorum, herhangi bir eğitimim yok ve sahnede ağlamam gerekiyordu. İlk zamanlarda yönetmenimiz Cem Karcı’ydı ve kendim ağlamamı istedi, göz yaşı için destek alamıyorsunuz ve ben de yapamadım. Sonrasında hırslandım ve kendim çalışıp sete gittim.
O zaman da Timuçin abiyle çok güzel bir sahnemiz var, annemle babam boşanabilir, onunla ilgili bir sahneydi. Timuçin abi anlatmaya başladı ve ben de bir anda ağlamaya başladım. Sahne bitti, tekrar ağlamaya başladım, durduramadım kendimi. O zamanlar duygularımı kontrol etmekte çok zorlanmıştım. Öyle çok özel bir anıydı benim için. Timuçin Esen de en büyük destekçim oldu bu projemde. Bana çok yardımı dokundu gerçekten.

- Diyelim ki çok sevdiğin bir dizi Türkiye’ye uyarlanıyor ve sen de kadrodasın. Hangi karakteri canlandırıyor olurdun?
Daha yeni bunu sette konuşmuştuk. The Queen’s Gambit dizisindeki Beth olabilir.
- Hayattaki motivasyon kaynağın nedir? Umutsuzluğa kapıldığını hissettiğinde seni ne ayağa kaldırır?
Aslında ailem en büyük motivasyon kaynağım. Onun dışında kendime sen önce sev, üstüne düşeni yap, çabanı göster, gerisini düşünme diyorum hep. Umutsuzluğa kapıldığımda daha önce de böyle hissettiğimi ama sonunda başardığımı kendime hatırlatıyorum.
- Bizim röportajlarımızın bir özelliği var. Yanıtlarda geçen cümleler gerçeğe dönüşebiliyor, bir çeşit manifest gibi. Belki bir gün gerçekleşir biz de bu röportajı hatırlarız diyerek; soruma geçiyorum. Hayranı olduğun, onunla çalışmayı çok isterim dediğin oyuncular ya da yönetmenler var mı? Gerçeğe dönüşmesini istediğin bir hayalin varsa söylemek için tam yeri ve zamanı diyor sözü sana bırakıyorum!
Bana ilham veren,çalışmak istediğim çok fazla kişi var. Nuri Bilge Ceylan, Emin Alper… böyle birçok güçlü isim sayabilirim. Sınırlarımı zorlayan, yeni tatlar keşfedebileceğim bir projede yer almak çok isterim. Aynı zamanda bu aralar aklımdan müzikalde yer almak geçiyor. La La Land‘i çok severim. Bunu da buraya bırakıyorum o zaman. ☺
- Birkaç kanal ve platform söylesem en sevdiğin projelerini bizimle paylaşır mısınız?
HBO: Euphoria
SHOWTIME: The Affair
PRIME VIDEO: Friends
DISNEY: Modern Family
NETFLIX: Dark