Doğukan Çevik ile Özel Röportaj

Doğukan Çevik: “O an ki mutluluk göz yaşlarım bile tek başına ömür boyu bu mesleği yapmak istiyorum demem için yeterliydi.”

Seni daha yakından tanımayı çok isteriz. Bize dışarıdan herkesin göremediği Doğukan’ı biraz anlatır mısınız? Mesela, seni çok iyi tanıyan birine sorsak Doğukan Çevik’i bize nasıl anlatırdı?

Beni çok iyi tanıyan biri; genel olarak sakin ama neşeli, mütevazı ama özgüvenli, disiplinli ve tutkulu, yaşam sevinci yüksek ve sanatın peşinden koşmaktan hiç bıkmayacak biri olarak anlatırdı büyük ihtimalle. 

•Oyunculuk serüvenin boyunca dönüp baktığında, “iyi ki o adımı atmışım” dediğin o ilk adım neydi?

Oyunculuk konusunda attığım her adıma sürekli “iyi ki“ diyorum. Ama kırılma noktası diyebileceğim bir şey var tabii ki; 2021 yılında psikoloji bölümü ikinci sınıf öğrencisiydim. Aynı zamanda Ortadirek Tiyatrosu’nda oyunculuk eğitimi alıyordum. Hocamın bana güvenip eğitimim henüz devam ediyorken oyunlarda da bana şans vermesiyle oyunculuk hayalim sahnenin büyüsüyle adeta benim için vazgeçilmez bir tutkuya dönüştü.

Bu süreçte hayatta birden fazla konuya mesai harcamanın beni enerji olarak ikiye böldüğünü hissettim. Ve bölüm değiştirip konservatuarda tiyatro bölümü  okuma kararı aldım. Psikolojinin de hakkını yemek istemem bu noktada. Oyunculuk hayatım boyunca her zaman faydasını gördüm fakat yine de ana odağımın oyunculuk olmasını istedim.

Ailem en başında bu kararımı bir çok ailede de olacağı gibi pek olumlu karşılamadı. “Önce bir altın bileziğin olsun.”, “hobi olarak yine yap” gibi tepkilerle karşılaştım. Fakat bana güvenmeleri ve zaman içinde bunun doğru bir karar olduğunu onlara kanıtlayacağımı söyledim. Sonrasında da bunun için çokça çaba sarfettim. Yani iyi ki inandığım şeye ve tutkularıma tam anlamıyla odaklanmayı seçmişim. 

İlk sahneye çıktığın anı hatırlıyor musun? Ne hissettin, “işte bu” dediğin bir an var mıydı?

Sahneye ilk defa lisede bir okul tiyatrosunda çıkmıştım. Prova yapmaktan, sahnede olmaktan, ezberler yapıp yeni bir şeyler denemekten hiç bıkmadığımı, yorulmadığımı ilk fark ettiğim dönemdi.

Profesyonel olarak ilk sahneye çıktığım an da Ortadirek Tiyatrosunda eğitime yeni başladığım dönemde bir oyunumuza çok az bir zaman kala oyunda küçük bir rolü olan bir arkadaşımın rahatsızlanması üzerine hızlıca o role hazırlanıp ben oynamıştım.

İlk defa seyircilerin bilet alarak gelip pür dikkat izlediği yerdeydim o gün. Son olarak da işte bu dediğim ânı anlatacağım; bir açık hava sahnesinde iyi hazırlandığımız, dram yönü kuvvetti bir oyunumuzun prömiyeri vardı. Benim gözümde de kostüm olarak büyük kare çerçeveli, saydam bir gözlük vardı. Fakat sahneye çıkar çıkmaz açık alan olmasından ötürü gözlüğüm parlama yapıyordu ve ne kimlerin geldiğini ne de kaç seyirci olduğunu görüyordum. Ben de pür dikkat oyunun içinde kalıp karakterimi olabildiğince yaşamaya çalıştım sadece.

Oyunun sonunda ise selamı verip gözlüğü çıkarıp seyirciye baktığımda babam da aralarında olmak üzere yüzlerce seyirci ağlayarak ayakta alkışlıyordu. Ve bende ağlamaya başladım. O an ki mutluluk göz yaşlarım bile tek başına ömür boyu bu mesleği yapmak istiyorum demem için yeterliydi. İşte bu…

“Sustalı Ceylan” çok katmanlı ve sert bir hikâye anlatıyor. Bu projeye seni çeken şey ne oldu?

Senaryo önüme ilk geldiğinde adeta sevdiğim bir romanı okuyormuşcasına tek nefeste okudum. Bu kadar çok yönlü, sürükleyici ve her karakterin hikayesinin de olması gerektiği bir biçimde işlediği düşüncesi beni çok heyecanlandırdı.

Alışılmışın dışındaki bu hayatların seyirciyi bambaşka dünyaları anlamaya itecek olması düşüncesi de beni projeye daha da yakın hissettirdi.

Ve tabii ki bu kadar fazla usta oyuncuyla birbirlikte bir yola çıkıyor olacak olmak da ayrıca heyecan verici başka bir yanıydı. 

Özgür karakterini ilk okuduğunda sende nasıl bir izlenim bıraktı?

Özgür ilk bakışta çoğu yaşıtının onun yerinde olmak isteyeceği hayatı yaşayan bir çocuk. Fakat böyle bir hayatın içinde kendi dünyasını kurmaya çalışan ve varlık içinde “Özgür” olarak da var olmaya çalışmanın ne kadar da zor bir mücadele olduğunu düşündüm. Bu yönü de beni oyunculuk açısından epey heyecanlandırdı.

Özgür’ün isminin hakkını verdiği bütün o halleri, tavırları da her okuduğumda gittikçe gözümde canlanmaya, içselleşmeye devam etti. Şu an ise Özgür aynı zamanda set dışında da kafamın içinde sevdiğim bir arkadaşım gibi. 

Dizinin, çok başarılı ve sevilen isimlerden oluşan bir oyuncu kadrosu var. Sette “Sustalı Ceylan” ekibiyle enerjiniz nasıl? Bize sette bir gününden bahsedebilir misin?

Gerçekten böyle bir ekiple birlikte çalıştığım için kendimi çok şanşlı hissediyorum. Sete her gün ayrı bir heyecanla gidiyorum. Bunun en büyük sebeplerinden biri de tam olarak ekibimiz. Herkes çok sıcakkanlı ve içten insanlar. Her set gün usta oyunculardan bir şeyler öğrenmeye de devam ediyorum. Bu konudaki açık yüreklilikleri de çok özel ve değerli benim için. Sette ilk hazırlanmaya başladığımız andan paydosa kadar her an dolu dolu geçiyor adeta. 

Rolüne hazırlanırken ritüellerin var mı? Karaktere geçmeden önce bir müzik, bir cümle, bir hareket?

Benim için en önemli ritüel öncelikle disiplin. Her yeni bölüm senaryosunu aldığımda tek gecede baştan sona çalışıp önemli olduğunu düşündüğüm şeyleri ya da o sahneyi süsleyebileceğini düşündüğüm şeyleri not alırım. Bu da yapmak istediğim şeyin şemasını çıkartmak gibi hissettiriyor bana ve beni karaktere yakınlaştırıyor. Ama yine de bunun dışında her oyuna çıkmadan önce ve uzun sahneler çekmeden önce yaptığım bir şey var. 

Gözümü kapatıp sahneye çıkmaya hazır hissedene kadar  “Her şey olabilirim.. her şey olabilirim..” diyorum ve hazır hissettiğim an harekete geçiyorum.  Bunu yapma amacım oyunculuk kapasiteme olan inancımı destekleyerek kendimi birnevî ateşlemek diyebilirim. 

Kamera önüyle sahne arasında senin için nasıl bir fark var?

Bu konudaki bakış açımı bir çok açıdan anlatmak isterim. 

Öncelikle seyirciyle olan ilişki ve iletişim şeklinin çok farklı olduğunu düşünüyorum. Tiyatro sahnesinde seyirciden gelen reaksiyon bazen oyunun yönünü bile aniden değiştirebiliyor. Bu da bence tiyatro yapmanın en heyecan verici yanlarından biri.  

Oyun sonunda verilen emeğin karşılığını seyircinin gözünden ya da alkışlarından okumanın tadının da çok başka ve paha biçilemez bir şey olduğunu düşünüyorum. Bu yönüyle sahnenin yeri bende ayrı diyebilirim.

Mekansal olarak ise tiyatro oyuncunun içinde bulunması gereken dünyayı hayal gücüyle bir çok noktada tamamlaması gerektiği bir yer iken kamera önüne geçtiğinde çevresel olarak o dünyanın içine girmesi daha mümkün ve daha  kolay olacağı şartlar sağlanıyor.

Oyunculuk açısından sahnedeysen en arkada oturan seyircinin de seni duymayı ve görmeyi hakediyor olması bazı anlarda kendimizi doğada olandan farklı bir şekilde aktarmamız durumunu getirebiliyor. 

Fakat kamera tiyatroya kıyasla göz bebeğimizde dahi var olan duyguyu seyirciye aktarmamızı sağlayabilen bir dünya. Yine de teknik yönleri dışında işin özünde oyunculuğun aynı oyunculuk olduğunu düşünüyorum. 

• Bu aralar seni en çok ne heyecanlandırıyor?

Beni bu aralar en çok baharın gelişi heyecanlandırıyor. Dünyanın renkleri yeniden yükleniyor gibi hissediyorum. Ve bu da hayata olan umudumu ve inancımı tazeliyor. 

 • Kimsenin bilmediği gizli bir yeteneğin var mı?

Sık yaptığım enteresan bir şey var aslında. Gözüme farklı ya da dikkat çekici gözüken nesnelerin ve benzeri şeylerin canlı bireyler olduğunu düşünüp hikayelerini kafamda canlandırıp bi olay örgüsü yaratarak onları kendi kendime oynamaya çalışıyorum ve bundan çok keyif alıyorum. Onun dışında kalemime güveniyorum diyebilirim iyi bir şair adayı olabilirim. 

Sosyal medyayla ilişkin nasıl? Orada başka biri misin, yoksa olduğun gibi misin?

Olmadığım biri gibi değilim asla  ama sosyal hayatta orada gözükenden daha sıcakkanlı ve daha eğelenceli biri olduğumu söyleyebilirim. Aslında her insanın daha kalabalığa hitap ettiği anlarda daha yüzeysel yanlarını göstermeyi seçtiğini düşünüyorum. Sosyal medya da her çeşit insanla direkt olarak iletişimde olunabilecek bir yer olduğundan ötürü bana kalabalığa hitap gibi geliyor bazen. 

Diyelim ki çok sevdiğin bir dizi Türkiye’ye uyarlanıyor. Hangi karakteri canlandırıyor olurdun? 

Bu soruya film olarak cevap vermek istiyorum. çünkü çok sevdiğim bir film ve oynamayı çok isteyeceğim bir karakter var. O da İnception filminde Leonardo Dicaprio’ nun oynadığı Cobb karakteri. Bu denli karmaşık bir dünyanın içinde bu bilmeceyi çözmüş, bu derinlikte bir karakteri canlandırmayı çok isterdim. 

Şu sıralar setten fırsat buldukça neler izliyor, dinliyor ve okuyorsun? Birkaç öneri alabilir miyiz?

Dün İstanbul Ansiklopedisi’ni izledim ve bitirdim. Çekim şekli, renkleri, hikaye işlenişi ve oyunculuklar açısından çok başarılı buldum.

Onun dışında yakın zamanda bazı animasyonlar beni etkiledi. Bu alanda “Soul” ve “Orion ve karanlık”  önerebilirim. Müzik olarak Hicaz makamı dinliyorum şu sıralar. Ruhen dinlendirici ve dikkat toplayıcı bi etki yaratıyor bende. Kitap olarak da; geçtiğimiz günlerde başka bir kitap almak için girdiğim kitapçıda kasa yanında Küçük   Prens gördüm ve bende çocukken okuduğumdan farklı olarak ne hissedeceğim sorusu belirdi. Hemen alıp okumaya başladım. Bitirdiğimde ise bambaşka hisler uyandırdı içimde. Bu alanda bir kitap önermek yerine bir fikir önermek istiyorum; K gibi felsefesi ve derinliği olan çoktan okuyup küçük yaşlarımıza hapsettiğimiz kitapları bu yaşımızdaki bilincimizle yeniden okumayı öneririm. 

Röportajlarımızın uğuru vardır dersek abartmış olmayız. 😊 Burada ne manifestler ne dilekler gördük kısa zamanda gerçekleşen. 😊 Kariyerinde ya da hayatında gerçekleşmesini çok istediğin bir hayalin var mı? Söylemek için tam yeri ve zamanı diyor, sözü sana bırakıyoruz.

Spiderman oynamak istiyorum. Oyunculuk mesleğinin bence en büyüleyici yanı imkansızları mümkün kılması.

Gerçek hayatta sadece hayal olabilecek bir hikayede o hayali yaşama fırsatı sunması. beni bir süper kahraman dahi yapabiliyor. Sektörel anlamda da dünyanın en çok tanınan ve sevilen karakterlerinden biri. Ve eğer bunu başarabilirsem ülkemdeki benden sonra gelecek oyuncu adaylarına da belki bu denli bir başarının bizler için de mümkün olduğunu göstermiş olurum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: Korunan İçerik!