tds_thumb_td_300x0
Demet Evgar’ın Başrolünde Oynadığı Hedda Gabler Oyununun Galası Yapıldı

Oyuncu Demet Evgar’ın başrolünde oynadığı, Norveçli yazar Henrik Ibsen’in klasikleşmiş eseri Hedda Gabler, gala gösteriminde sanatseverlerle buluştu.

Zorlu PSM’de gerçekleşen galaya, Oya Başar, Barış Falay, Kenan Ece, Canan Ergüder, Derya Karadaş ve Öner Erkan’ın da aralarında bulunduğu tiyatro ve dizi dünyasından çok sayıda ünlü isim katıldı. 

Oyunun ardından gazetecilere açıklamada bulunan Demet Evgar, izleyenlerden çok güzel geri dönüşler aldığını söyleyerek, “Bir kadının varoluşsal meselesini anlatıyor aslında. 1800’lerde yazılmış. Ibsen, çağdaş tiyatronun ilk temsilcilerinden. O zamanlar kadının hayatta var oluş meselesi ve seçimi, erkek tarafından belirleniyordu” dedi.

Seyircinin gösterdiği ilgiye de değinen Evgar, bu anlamda çok büyük bir mutluluk yaşadığını aktardı.

İlk gösterimi ekim ayında gerçekleşen ve Tiyatro Pangar tarafından sahneye konulan eserde, Evgar’ın yanı sıra Tuğrul Tülek, Yeşim Koçak, Tolga Çiftçi, Osman Karakoç, Nazan Diper ve Merve Satılan rol aldı.

Çevirisini Beliz Güçbilmez’in yaptığı oyunun yönetmenliğini ise Mehmet Birkiye üstlendi.

Bir kadın anti-kahramanın gözünden insanın modern dünyadaki yaşam amacını ve bu amacın varlığını sorgulatan oyun, 25 Şubat’ta Beylikdüzü Atatürk Kültür ve Sanat Merkezi, 1 Mart’ta Caddebostan Kültür Merkezi (CKM), 10 Mart’ta Leyla Gencer Opera ve Sanat Merkezi, 29 Mart’ta ise Zorlu PSM’de yeniden sahnelenecek.

Kaynak: Ntv

Friends Dizisinden İlham Alan ”Friendsical” Müzikali İstanbul’da

Bu yıl 25. yılını kutlayan, gösterildiği dönemde izlenme rekorları kıran Friends’den ilham alan parodi müzikali Friendsical, 7-12 Nisan tarihlerinde, toplam 8 gösteri için İstanbul’da olacak.

2019 Edinburgh Festival Fringe’de ilk gösterimi yapılan müzikal, büyük beğeni ile karşılandı ve bu yılın başından itibaren yoğun bir turne kapsamında tüm dünyada izleyici ile buluşmaya başladı. 

Thomas Mitchells (Chandler) , Ally Retberg (Phoebe), Ewan Gillies (Ross), Alexandra Robinson (Rachel) Tanya Shields (Monica) ve Joshua Steel (Joey) karakterlerini oynadığı müzikalin yönetmenliğini Miranda Larson üstleniyor.

1994 yılında ilk kez gösterilen dizi, 10 yıl boyunca ekranlarda izleyici ile buluştu ve bir çok insanın hayatında büyük etkiler bırakarak 10. sezonunda ekrana veda etti. Ross’un karısı onu başka bir kadın için terk ettiğinde, bir daha asla aşk bulamayacağından korkar. Ama sonra Rachel hayatına geri döner ve olaylar gelişir.

Kaynak: Ntv

Son 10 Yılda İzlediğimiz En İyi 9 Tiyatro Oyunu!

Türkiye tiyatrosunun sahneye konan oyun sayısı bakımından bereketli dönemler geçirdiği aşikar. Son zamanlarda ülkemizde de Broadway ve West End’de gördüğümüz gibi geniş halk kitleleri tarafından tanınan oyuncuların sahnelere geri dönüp oyun çıkarmasıyla, seyircinin de merak konusu “Ne izleyelim?” oldu haliyle. Yeni bir yıla giriş yapmadan önce gelin bu kez, son yılların aklımızda kalan oyunlarını “Peki sahnelerde biz ne izledik?” deyip listeleyelim.

1- Tehlikeli Oyunlar (2009 – günümüz)

Seyyar Sahne’nin Oğuz Atay’ın etkileyici kitabı Tehlikeli Oyunlar’ı uyarladığı oyunu, eşi Sevgi’den ayrılan Hikmet Benol’un kendisiyle, hissettikleri ve hissetmedikleriyle, bazen komşusu Naciye Hanım ve emekli albay Hüsamettin Tambay’la hesaplaşmalarını, dünyayı ve kendisinin dünyaya baktığı yeri sorgulamasını anlatırken, Erdem Şenocak Oğuz Atay’ın zihninin içindeymişçesine karaktere ve metnine hakimiyetiyle seyirciyi büyüsü altına alıyor. Sahne dekoru olarak yalnızca tahta bir salıncak kullanan Erdem Şenocak’ın elleri ve ayakları kimi zaman sahnedeki ikinci, üçüncü, yüzüncü karakter oluyor, kimi zamansa masa, sandalye gibi rahat kullandığı birer dekor. Celal Mordeniz rejisiyle seyirciyle buluşan Tehlikeli Oyunlar, izleyeni kesinlikle pişman etmeyecek ve aklından uzun saatler çıkmayacak türden bir oyun.

2-  Metot (2012 – günümüz)

Semaver Kumpanya’nın beyaz yakalı komedisi Metot, Serkan Keskin’in yönetmenliğinde 8. sezonunda olmasına karşın seyircinin halen yüksek ilgisine sahip bir oyun. Serkan Keskin, Sarp Aydınoğlu, Mustafa Kırantepe ve Sezin Bozacı’nın sahneyi paylaştığı oyunda, bir şirketin toplantı odasında gerçekleşen iş görüşmesine tanıklık ediyoruz. Bu tanıklık bize güçlü ile zayıf arasındaki çarkları sorgulatırken, aynı zamanda herkesin birbirine düşman, herkesin birbirine rakip olduğu durumların aşinalığı dolu dolu güldürmeyi de başarıyor. Kumpanya dörtlüsünün metni akışkan bir şeymiş gibi rahat kullandığı, zarar vermeden eğip büktükleri oyunculuklarıyla seyirciye keyifli vakit geçirtmesi ise garanti.

 

3- Antabus (2015)

Seray Şahiner’in yazıp İlham Yazar’ın yönettiği tek kişilik ve tek perdelik oyun Antabus, Nihal Yalçın’a En İyi Kadın Oyuncu Afife’sini getiren oyun olmuştu. Leyla Taşçı karakteri her ne kadar Anadolu coğrafyasının kadın tipolojisine bir örnek olsa da, az çok her kadının günlük hayatında yaşamayı kanıksadığı duygu ve durumları da önümüze lafını esirgemeden getirip koymayı başardı. Oyuna dair hatırladığım belki de en kuuvetli an, salondan çıkarken her kadın seyircinin gözlerinin dolu dolu olmasıydı. Nihal Yalçın için ise “Hep oynasın, hep anlatsın.” demek dışında söyleyebilecek pek söz yok.

“Ben, Leyla Taşçı. Bir kamyonetin arkasında tanıştım İstanbul ile… Derme çatma bir evde yaşadım, küçük yaşta çalışmaya başladım. Evlat oldum, kardeş oldum, eş oldum, anne oldum. Kendimden başka her şey oldum. Ben, gazetelerin üçüncü sayfa haberlerinde denk geldiğiniz binlerce kadından biriyim…”

 

4- Bunu Ben de Yaparım (2016 )

Nick Hornby tarafından yazılıp Serkan Salihoğlu tarafından yönetilen DOT oyunu, İbrahim Selim’in Dave karakterini canlandırdığı tek kişilik bir dram oyunuydu. Bir sanat galerisinde güvenlik görevlisi olarak çalışan evli ve iki çocuk babası Dave’in anlattıkları başta seyirciye bir komedi izlemeye geldiğini düşündürtse de, İbrahim Selim’in abartısız fakat etkileyici oyunu metin doruk noktasına ulaştığında üstümüzde bambaşka bir etki bırakmıştı. 2016 Afife Ödülleri’nde En İyi Erkek Oyuncu ödülünü Bunu Ben de Yaparım ile kucaklayan İbrahim Selim, kendisine neden ihtiyaç duyulduğuna anlam veremeyen ve kendisine hiç ne olmak istediği sorulmamış Dave karakterini hepimiz için doğru ve tanıdık bir yerden oynamayı başarmış; böylece ismi yabancı olan bu karakter ben, siz ve yolda gördüğümüz onlarca insanla belki de aynı kişi oluvermişti.

 

5- Macbeth / İki Kişilik Kabus (2016 – günümüz)

Tiyatro BeReZe’nin Macbeth uyarlaması İki Kişilik Kabus, Elif Temuçin ve Erkan Uyanıksoy’un uyarlamasını Doğu Akal rejisiyle birleştiriyor. Disko topu altında dans ederken gördüğümüz bir Macbeth ve Lady Macbeth, tiyatronun tam bir “deli” işi olduğunu bize tatlı tatlı hatırlatıyor bu oyunu izlerken. BeReZe, Shakespeare’in metnindeki zamansızlığı seyirciye 12’den aktarmayı başarmasının yanı sıra, güç sarhoşluğunun siyasetin dışında ikili ilişkilerde bile kendini gösterişini de yine kendi dilinden bizi yormadan anlatıyor.

“Hayat dediğin ne ki:
Yürüyen bir gölge, bir zavallı kukla bu sahnede:
Bir (bir buçuk) saat boy gösterip, boyun kırıp gidecek.
Bir daha da duyulmayacak artık sesi. Bir (iki) aptalın anlattığı bir masal bu.
Kuru gürültüler, deli saçmalarıyla dolu.”

 

6- Sen İstanbul’dan Daha Güzelsin (2016 – günümüz)

Yeni neslin önemli oyun yazarlarından Murat Mahmutyazıcıoğlu’nun kaleminden çıkan Sen İstanbul’dan Daha Güzelsin, Ayfer Dönmez, Başak Kıvılcım Ertanoğlu ve Melis Öz’ün bir ailenin üç kuşak kadınının yakarışlarını, hayal kırıklıklarını, birbirlerine söyleyemediklerini seyirciye söyledikleri bir iç dökme seansı diyebiliriz aslında. Yüzümüzü buruk buruk güldürmeyi de başarabilen oyun, her kadının izlemesi gereken bir dertleşme/dertlenme BAM’ın kendi ifadesiyle. Fonda İstanbul’u tüm gerçekliğiyle kullanan oyundan, izledikten üç sene sonra bana kalan ise şu cümle: “Bu kadar çok köprü olup insanların birbirine bu kadar ulaşamadığı başka bir şehir var mıdır?”

 

7-  Sevgili Arsız Ölüm – Dirmit (2017 – günümüz)

Nezaket Erden ve Hakan Emre Ünal’ın Latife Tekin’in romanından birlikte uyarladığı, Nezaket Erden’in Dirmit karakterine hayat verdiği Sevgili Arsız Ölüm, ikilinin ağzından anlatmak gerekirse, köyden şehre göç eden kalabalık bir ailenin şehirle mücadelesini ailenin en küçük kızı Dirmit’ten dinlediğimiz bir oyun. Tek odalı bir evde abileri, annesi ve babası ile yaşayan Dirmit, bu odayı yalnızca aile bireyleriyle değil onların dayatmalarıyla, “yapma, etme”leriyle, “elalem konuşmasın şimdi”leriyle de paylaşıyor. Dirmit’i kendince şehirden korumaya çalışan annesi Atiye, babası Huvat ve abileri sahnede görmediğimiz ancak Dirmit’in sesinden dinlediğimiz karakterler olarak kendilerini gösteriyorlar. Hayata karşı koruduğu merağı ve direnme gücüyle Dirmit, oyun bittiğinde kendisine sarılmak istenecek bir karakter olarak insanın hafızasında yer ediyor.

8- Mağrur Fil Ölüleri (2016 – günümüz)

Bizi 1969 senesinin yılbaşına götüren Mağrur Fil Ölüleri, bizi Sarp Aydınoğlu ve Sezin Bozacı’nın canlandırdığı Cahit ve Belkıs karakterlerinin bir akşamına ortak ediyor. Evli bir çiftin yaşamından yola çıkarak btün bir dönem ve topluma göz attığımız oyun, sıcaklığı, müzikleri ve oyunculuklarıyla tam bir kış oyunu aynı zamanda. Yerli ve yeni bir oyun yazarı olarak Hakan Tabakan’a Direklerarası Tiyatro Ödülleri’ni kazandıran oyun, tam da aralık ayında izlemesi gayet keyifli olacak bir Semaver Kumpanya yapımı.

9- Şafakta Buluş Benimle (2017)

Tek perdelik DOT yapımı Şafakta Buluş Benimle, 2017 yılında İngiliz oyun yazarı Zinnie Harris’in metnini Murat Daltaban rejisiyle seyirciyle buluşturmuştu. Robyn ve Helen isimli iki kadının geçirdikleri korkunç bir tekne kazasının ardından, başta bir kum adası gibi görünen kendi dünyalarında, yaşadıkları bu olayı atlatma çabalarını izlediğimiz oyun, yas sürecini bütün gerçekliği ve acılığıyla, aynı zamanda evde olma hissi ile yas tutmayı çok güzel bir yerden ilintileyerek anlatmıştı. Robyn’in ölümüyle Helen’in geride kalan oluşunu nasıl kabullendiğini, kabullenemediğini, birini kaybetmenin öfkesini tüm çıplaklığıyla izlediğimiz oyunda Esra Ruşan ve Berfu Öngören oldukça başarılı oyunculuklarıyla izleyenin zihnine kazınan bir oyuna imza atmışlardı. Oyunun Türkiye uyarlamasını izlemek için gelen oyun yazarı Zinnie Harris, oyundan sonra katıldığım söyleşisinde yas sürecini katmanlı bir biçimde ele almak istediğini, yas tutmanın doğrusal ilerleyen bir süreç olmayıp zamansız olduğunu ve insanın hep bir ileri-geri gidiş içinde sıkışıp kaldığını söylemişti. Kurduğu “Yaşadığımız yerin nasıl bir yer olduğunu unutarak yaşamaya devam ederiz.” cümlesi ise oyundaki Helen karakterinin durumunu birebir açıklıyor diyebiliriz. Yazarın söyleşisinden halen sakladığım notlarımda yazanlar belki bu oyunu kaçırmışlara, oyunun seyirciyi nasıl avcuna alıp duygusal olarak yaraladığını anlamaları konusunda yardımcı olur:

“Yas hissi geçmez; insan onunla yaşamayı öğrenir.”

“Her kayıp önceki kayıpları hatırlatır.”

“Tanımadığımız birine sahip olmadığımız bir şeyi vermek: Aşk.”

Son 2 Oyun Kala: Arzu Tramvayı Hakkında Her Şey

Tennessee Williams’ın yazdığı, Haluk Bilginer’in çevirdiği ve Hira Tekindor’un yönetmenliğini üstlendiği Arzu Tramvayı oyunu 2017’den beri BKM ve İD İletişim partnerliği ile yeniden sahneleniyor. Ta ki Aralık 2019’a kadar. Son iki İzmir turnesinin ardından oyun Aralık ayında iki kez daha İstanbul seyircisi ile buluşup perdelerini kapatacak. 

Biz de son 2 oyun kala; Arzu Tramvayı oyununu hem inceleyelim; hem de hakkında her şeyi sizin için derleyelim istedik.

Öncelikle oyunun başrolünde Zerrin Tekindor, Şebnem Bozoklu, Onur Saylak ve İbrahim Selim gibi enfes oyuncular yer alıyor. Zerrin Tekindor, histerik bir karaktere insanı titretecek kadar müthiş bir şekilde hayat verirken, Şebnem Bozoklu onun tam da aklı beş karış havada, iyi niyetli olmaya çalışan ama daha çok bencil olan kız kardeşi Stella rolüne harika bürünmüş, Onur Saylak‘ın canlandırdığı Stanley karakterinden iliklerinize kadar tiksiniyorsunuz, İbrahim Selim‘in ise resmen doğal komikliği yetmiş diyebilirim. Çoğu zaman sadece bir bakışı ya da bi cümleyi söylerken ki ufak bir tonlaması tüm salonu kahkahalara boğmaya yetti. 

Arzu Tramvayı hakkında genel bilgilerden başlayacak olursak; oyun ilk olarak 1947 yılında oynanıyor. Hollywood’da baya ses getiriyor ve söylenenlere göre dönüm noktası denecek bir etki yaratıyor. Oyunun yazarı Williams bu oyunla drama dalında Pulitzer Ödülü‘nü kazanıyor. Oyun, 1951 yılında İhtiras Tramvayı adıyla ve Marlon Brando’lu yeni kadroyla (Blanche rolü için Rüzgar Gibi Geçti ile tanınan Vivien Leigh’in eklenmesiyle) filme uyarlanıyor. Film ile oyuncular 1952 yılında en iyi kadın oyuncu, en iyi yardımcı kadın oyuncu ve en iyi yardımcı erkek oyuncu OSCAR’larını kazanıyorlar.

Gelelim bizim Arzu Tramvayı’na…

Arzu Tramvayı’nın bana hissettirdikleri bir tiyatro oyunundan daha fazlasıydı. Üstteki bilgilere de bu yüzden yer verdim. Çünkü oyunu izlerken sadece bir tiyatro oyunu değil de; sanki bağımsız sinema filmi izliyormuşum gibi hissettim çoğu zaman. Film uyarlamasının olmasını da bu nedenle doğal karşıladım hatta keşke diyorum bu oyun da sinema filmine uyarlanabilse. Bu performanslar sadece hafızamızda kalmasa ve daha fazla kişi izleyebilse böylece…

Arzu Tramvayı Ne Anlatıyor?

Oyunun konusu; gençliğinde aşık olduğu adamın trajik ölümünden kendini sorumlu tutan Blanche’ın, bir gün kız kardeşi ile kocasının New Orleans’taki tek odalı evlerine gelmesini işliyor.

Oyunun geçmişte yaşanan bir travma sonrası aile yanına dönme hikayesi ile başlaması bana çok etkisinde kaldığım Manchester By The Sea filmi gibi bir mod yaşatsa da oyun oradaki gibi bir ”iyileşme” hikayesi değil de; bir kadının son durağına varışını ve daha da kötüleşmesini işliyor. Çünkü Blanche’in karşısına onu iyileştirecek bir aile ve insanlar değil de; burada da kendi kasabasında olduğu gibi onu olduğu gibi kabul edemeyen, iyi niyetini kullanan, en basit tabirle kötü insanlar çıkıyor.

Kötü olmayanları bile bencildi. En başta da kız kardeşi Stella geliyor. Stella, Blanche’i ne kadar sevse de; aklı o kadar havalarda ki ablasına iyi gelmek yerine onu daha da vahim durumlara sürüklüyor. Bu yüzden oyunun sonundaki ”Ben ablama ne yaptım” repliği de tüyleri diken diken etmedi değil… Başlarda Stella ve Blanche’in kız kardeş hikayesini izlemek çok keyifli gibi gelse de giderek aynı dünyada yaşamadıkları yüzümüze çarptı oyun boyunca. Stella, gerçeklere gözünü kapatarak mutlu ya da mutluymuş gibi yaşayabiliyor. Blanche bunu yapamadığı için ise daha çok deli muamelesi görüyor. 

Çok fazla kadın hikayesi izleyemediğimizi düşününce de histerik bir kadının baş rolünde yer aldığı bir hikaye izlemek de ayrı güzeldi. Blanche’i bu hale getiren şeyin tüm hayatı boyuncaki hayal kırıklıkları olması, kardeşi gibi çekip gidemediği için tüm zorlukları tek başına üstlenmesi, hayatı boyunca olduğu kişi gibi olamaması, eşini kaybettiği trajik olaydan kendini sorumlu tuttuğu için hiçbir zaman iyileşememesi ve kendini hep çirkin görmesi. Oyunun sonunda ışıkların açıldığı bir sahne var. Blanche’in, aşık olduğu adam ile asla gün ışığında buluşmadığı fark ediliyor ve bir anda ışıklar açılıyor. Blanche, ilk kez aydınlıkta görülüyor. Yalnız o sıradaki aydınlık, oyunun diğer ışık kullanımından farklıydı. Işıklar bariz bir şekilde seyirciye de vuruldu. Bu da seyircinin de Blanche gibi bir an için kendiyle spot ışığının altında yüzleşmesini sağladı. Karakterle bağ kurun ya da kurmayın gözünün içine giren spot ışığının altında kendini -kendi çapında- Blanche gibi hissetmeyen olmamıştır.

Blanche’in tüm o kontes tavırlarının savunma mekanizması olması, aslında kendini korumak ve kabul görmek için yapmak zorunda olduğu şeyler gibi gösterilmesi muazzamdı. Blanche’in yaşadığı travmadan başlayarak tüm anılarını toplayıp gelmesi ve 2.5 saat boyunca bunlara tek tek şahit olmamız nedeniyle tempolu bir oyun bekleyenleri hayal kırıklığına uğratabilir ama sahne yoğunluğuna ve oyunculuklara dikkat kesilenler için gayet tatmin ediciydi. İzlediğim en ağır ve yoğun oyunlardan biriydi. Bağımsız sinema filmi sevenlerin, seveceği türden bir oyundu diyebilirim.

Çıplak Vatandaşlar Oyunu Perde Açıyor

Ünlü oyuncu Cansel Elçin, başrolü Reha Özcan ve Alican Altun ile paylaştığı Çıplak Vatandaşlar oyunuyla seyirci karşısına çıkmaya hazırlanıyor.

Dizi ve sinema oyuncusu Cansel Elçin, başrolü son günlerde ses getiren Mucize Doktor dizisinde de yer alan usta oyuncu Reha Özcan ve Alican Altun ile yeni tiyatro oyunu Çıplak Vatandaşlar ile seyirci karşısına çıkmaya hazırlanıyor. 

Simon Beaufoy’un yazdığı, dilimize Şükran Yücel’in çevirdiği, ülkemizde de Anadan Doğma ismiyle daha önce vizyona giren komedi filmi ‘Full Monty’nin tiyatroya uyarlaması olan Çıplak Vatandaşlar, ilk olarak 26 ve 30 Ekim tarihlerinde, Uniq Hall Sahnesi’nde Laçin Ceylan yönetmenliğinde izleyici ile buluşacak. Kasım ayının turne tarihleri de belirlendi. 

KASIM TURNE TARİHLERİ 

8 Kasım Cuma – Leyla Gencer Opera ve Sanat Merkezi, İstanbul 

11 Kasım Pazartesi – Bostanlı Suat Taşer Tiyatrosu İzmir

12 Kasım Salı – MEB Şura Salonu – Ankara

14 Kasım Perşembe – Caddebostan Kültür Merkezi, İstanbul

28 Kasım Perşembe – Mall of İstanbul Moi Sahne, İstanbul       

Konusu:

Özelleştirildiği için kapanan Sheffield çelik fabrikası çalışanları artık işsizdir. Yıllarını mesleklerine vermiş bu deneyimli işçiler, geçinemez hale gelirler. İçlerinden Gaz’ın aklına bir fikir gelir. Şehirdeki kadınların genç erkek striptizcilere gösterdiği büyük ilgi Gaz’ı ve diğer işsiz arkadaşlarını da yanına alarak striptiz dünyasına adım atmaya ve para kazanmaya iter.

Kaynak: www.ntv.com.tr

error: Korunan İçerik!