Ekranda izlediğimiz güçlü performansların arkasında, o rol için doğru kişiyi bulan bir isim var: Harika Uygur. Türkiye’nin en başarılı cast direktörlerinden biri olarak sayısız projeye imza atan Harika Uygur ile cast direktörlüğü ve oyunculukta Chubbuck Metodu üzerine keyifli bir sohbet gerçekleştirirken, dünyaca ünlü dizi Succession ile yolunun nasıl kesiştiği gibi merak edilenleri de sorduk. 🙂
• Cast yönetmenliği, beğenerek izlediğimiz hikayelerin temel taşlarından birini oluşturuyor. Cast yönetmenleri olarak, çok sevdiğimiz/nefret ettiğimiz karakterler için seçtiğiniz yüzler bizleri etkileyebiliyor. Bu işin piri dediğimiz isimlerden birisi olarak sizi tanımak isteriz. Harika Uygur kimdir? Sizi çok iyi tanıyan birine sorsak Harika Uygur’u bize nasıl anlatırdı?
Sanırım disiplinli diyerek baslardı benim için. İnsanın kendini anlatması zor, yıllarca oyunculara deneme çekiminde “kısaca kendinizi tanıtır mısınız?” diye sordum ve zorlandıklarını gördüm. Şimdi daha iyi anladım. 🙂
üç kelime ile özetlenir ise, anne, sinema ve tiyatro aşığı ve ilham alan ve veren.
• Küçüklüğünüzden beri oyunculuğa merakınız varmış. Sahneyi deneyimlediğiniz de olmuş. Etkileyici bir duruşunuz var. Diksiyonunuz ise muazzam. Konservatuarı da kazanmışsınız fakat sanırım ikinci yılınızda bırakmışsınız. Buna sebep olan etmenleri merak ediyoruz.
O yıllar kendimi çok ifade edebilen bir genç değildim, bir yandan da bağımsızlığıma çok düşkündüm. Asilik diyelim, başkaldırı bir nevi içinde özgürlük hissi olan. İyi ki bırakmışım dediğim çok oldu ama bırakmasaydım nerede olurdum onu da merak etmiyor değilim.
• Ne zaman cast direktörü olmaya karar verdiniz? Cast direktörü nedir? Nasıl tanımlarsınız mesleğinizi?
1994 yılında dönemin en büyük yapım şirketi IFR ile çalışmaya başladım, o zamanlar yönetmen yardımcısı olarak görev yapıyordum. Cast direktörlüğü yoktu, sadece Renda Güner yapıyordu bu mesleği, ben de yönetmen yardımcısı olarak oyuncu seçimlerinden sorumluydum. Ve bu tarafa doğru evrildim, nasıl oluyor diye dünyada bir takım WS’lara katıldım.
Cast direktörlüğü, film, dizi, tiyatro ve reklam projeleri için en uygun oyuncuların seçilmesini sağlayan profesyonel bir alandır. Cast direktörleri, yönetmen ve yapımcılarla birlikte çalışarak karakterlerin ihtiyaçlarını analiz eder, oyuncu seçme süreçlerini organize eder ve en doğru seçimlerin yapılmasını sağlar. Yani doğru oyuncuyu doğru projeye yerleştirme sanatı da diyebiliriz.
• Kendimi bildim bileli sektöre ilgim büyüktür. İzlediğim hemen hemen her projenin yapım/hazırlık/çekim sürecinde kimler var bir bakarım. İsminizin markalaştığını söylesek yersiz olmaz. 🙂 Cast oluştururken çalışma yönteminiz neler? Nelere dikkat edersiniz? Oyuncu seçimlerinde kriterleriniz nelerdir? Oyuncu olmayı düşünen takipçilerimize önerileriniz nelerdir? 😊
Öncelikle senaryo benim için çok önemli, karakterlerin yasıyor olması gerekiyor ki buna ben senarist başarısı diyorum benimde karakterleri ete kemiğe büründürmem mümkün olsun. Kalbe dokunan işlerin seyirciye geçmesi de kolay oluyor.
Kafamda canlanan karaktere uygun isimlerden audition / deneme çekimi alırım. Artık selftape var ve bu daha kolay hale geldi. Sonra her izleme başka bir kapıyı açar ve uygun oyuncuları yönetmenle tartışarak rollerine oturturum. Burada bir sır var, çalışkan ve dünya görüşü olan her oyuncu için deneme çekimleri artık “zül” olmaktan çıkar, bir eğlenceye dönüşür.
Oyuncu olmayı düşünen herkese tek tavsiyem var eğitim. Oyunculuk bir hobi değil meslek, doktor önlüğü giyip bir hastaneden içeri girsen nasıl doktor olamayacağın gibi, bir ajansa yazılarak da oyuncu olamazsın. Eğer bir mesleğin var ve bu mesleğe de ilgi duyuyorsan mutlaka ama mutlaka bu alanda en az iki yıllık düzenli bir eğitim alman şart. Genç arkadaşlarım için en önemli eğitim elbette konservatuar.

- 2025’te Netflix’te yayınlanacak Lefter’in de castını siz oluşturdunuz. Haberin yapıldığı ilk günden beri sıkı sıkı takip ettiğim bir işti. Oyuncu kadrosunda çok sevdiğimiz, çok başarılı oyuncular var. Özellikle seyirci tarafından biyografi bazlı projeler büyük ilgi görüyor. Lefter projesi size sunulduğunda neler hissettiğinizi, castı oluştururken nelere dikkat ettiğinizi merak ediyoruz. Taraftarlar büyük bir heyecanla bekliyor Lefter’i.
Bir FB’li olarak Lefter önemli bir proje idi benim için, Ayşe İlker Turgut’un senaryosunu ilk okuduğumda çok heyecanlandım. Otobiyografik işlerde en önemli şey mümkün olduğunca gerçeğe sadık kalmak. Yaşayan insanlardan yola çıkıyoruz. Ben de heyecanla bekliyorum.
• Casting Society of America’ya International olarak katılan ilk isim olarak bir ilke imza atmışsınız. Bize biraz bu süreçten bahseder misiniz?
Bu tür üyeliklerde bir süreç olmuyor, kendiliğinden oluyor. Davet edildiğinizde anlıyorsunuz ki sizi bir süre izliyorlar. Benim içinde bulunduğum projeler dünyada yer almaya başladıktan sonra sizi bazı otoriteler göz hapsine alıyor ve sonrada bu tür profesyonel oluşumlara davet ediyorlar.
• Bir söyleşinizde “İyi yazılmış bir senaryo bana her zaman ilham veriyor.” demişsiniz. Sizi bugüne kadar en çok etkileyen, okuduğunuz an zihninizde canlanan oyuncuların olduğu bir senaryo oldu mu?
Elbette ilk okuduğumda şu role bu oyuncu olur vs. gibi aklımdan geçiyor ama bazen gerçekler öyle olmuyor. Oyuncular başka projeler ile anlaşmış olabiliyor veya zamanlama uymuyor. Ama gerçek olan şu ki her zaman kimya önemli, oluşturduğun tabloda kimya var ise o iş her zaman başarılı sonuçlanıyor.
• Günümüzde ‘noname’ isimleri ekranlarda pek göremiyoruz. Alışkın olduğumuz yüzleri farklı kanallarda görüyoruz. Yeni yüzlere şans verilmemesinin önündeki en büyük engel sizce ne?
Ben buna katılmıyorum, baktığınızda her işte en az bir yepyeni yüz çıkıyor. Kendi adıma diyebilirim ki yeni yüzlere şans vermeyi onları ortaya çıkarmayı seven bir cast direktörüyüm. Asıl önemli olan bu proje ile ortaya çıktıysan minicik de olsa farkındalık gösterdin ise sonrasında ne yaptın. Oyunculuk sürekli tuğla örme sanatı, bir duvar ustası gibi. Birçok oyuncu işte o dediğiniz “hep aynı oyuncular oynuyor” arasına böyle giriyor. Ve tabii oyunculuk bekleme sanatı da olmamalı, mutlaka ama mutlaka sürekli bir üretim içerisinde olmalı. Tiyatro gibi.
• Festival filmlerinin cast yönetmenliğinde de yer almışsınız. Main streamden ya da dijitalden farklı olarak izlediğiniz bir yol, çalışma stratejiniz var mı?
Her işin dinamiği fazla, ben fazlaca ana akım içerisinde olmayı tercih etmiyorum. Ana akım dinamiği; her hafta üç saat bir film dinamiğinde çekilen dizileri anlamlı bulmuyorum. Dijital ve sinema filmleri ile mutluyum ben.

• Biraz maziye gideceğim. Duvara Karşı’nın senaryosunu okuduğunuzda sizde uyanan hisleri merak ediyoruz. Anlatmanız mümkün mü acaba? 🙂
Duvara karşı çok özel ve nazar boncuğu benim için. Beatrice Kruger gibi bir efsane ile tanışma sansı verdi. Film de ne izlediyseniz senaryoyu ilk okuduğumda da bana geçen his buydu. Fatih Akın başarılı bir yönetmen olduğu kadar yaşamı anlatmakta da usta bir senarist.
•Yurt dışındaki projelerde de isminizi duyuyoruz. Succession ile sosyal medyada gündem olmuştunuz. Fakat yurt dışı için yaptığınız ilk iş değildi Succession. İlk yurt dışı bağlantılı işiniz nasıl ulaşmıştı size? Succession ile yolunuzun nasıl kesiştiğini de dinlemek isteriz.
Yurt dışı projeleri aslında sadece bir yol, bu yola nasıl başladığın ve girdiğin önemli. Her zaman gençlere söylüyorum daha ilerisi için siz bulunduğunuz noktada işinizin, elinizden gelenin en iyisini yapın. Benim yurt dışı, yurt içi gibi kaygım olmadı. Ama bulunduğum andaki işleri elimden gelenin en iyisi olarak yapmaya çalıştığım için otomatik olarak o kapı açıldı.
Birçok uluslararası dernek üyesiyim bildiğiniz gibi , Succession cast yönetmeni Avy Kaufman. Bu üyeliklerin toplantılarından birinde tanıştım kendisi ile zamanla yakın arkadaş da olduk. Avy’den geldi proje. Birkaç bölüm beraber çalıştık.
•Yurt dışındaki yapımcılar ve yönetmenler Türk oyunculara nasıl yaklaşıyorlar?
Çok çeşitlilik başladı, artık Türk vs. diye bir ayrım yok. Sen her şeyi oynayabilmelisin. Dolayısıyla oyunculara Türk, Alman, İngiliz diye bakma bitti. Sen ne oynarsan ya da yeteneğinin sınırları ile nereye ulaşırsan “O” sun.
•Reyting sistemi hakkındaki düşünceleriniz neler?
Reyting demek bizim ülkemize ” reyting kaygısı” diye bir kavramı da getirdi, bu da kanımca yaratıcılığı öldüren bir durum. İşte bu yüzden de yeni yüzlere şans az. Bu kaygının kalkması gerektiğini düşünüyorum. Sistem buna evrilmeli.
• Şahmaran geçtiğimiz aylarda yeni sezonuyla seyirciyle buluştu. Özellikle Lilith (Saaadet Işıl Aksoy) çok konuşuldu. Gözüme çarpan hemen hemen her yorumda övgüyle bahsedildiğini gördüm. Sosyal medyadan cast yönetmenliğini yaptığınız işlere gelen yorumları takip ediyor musunuz?
Hayır etmiyorum, seçtiğimiz bir karakterin sevilmesi beni mutlu ediyor ama yorumları ben oyuncudan ve ekipten duymayı daha çok seviyorum.

• Büyük bir başarıya daha imza atarak Casting Society of America tarafından düzenlenen Artios Ödülleri’ne “The Turkish Detective” ile aday oldunuz. Haberi ilk aldığınızda neler hissettiğinizi merak ediyoruz. Gelen tepkiler nasıldı? The Turkish Detective’in castını oluştururken nelere dikkat etmiştiniz? ☺️
Artios çok nemli bir ödül, cast direktörlüğü için en büyük ödüllerden biri diyebilirim. Haberi aldığımda çok sevindim elbette, orada aday olmak bile tek başına bir başarı, gurur verici benim için.
The Turkish Detective’in cast çalışması uluslararası idi, hikaye tam da az önce bahsettiğim diversity / çok çeşitlilik kurallarına ve bütününe hakim bir çalışma içeriyordu. Herhalde kendimi ifade edebildiğim en güzel işlerden biri oldu.
• Oyunculara, oyuncu adaylarına bir rehber olduğunuz bir kitap yazdınız. “Bu Rol Senin” deneyim ve birikimlerini aktardığınız, auditionlardan sözleşme sürecine kadar oyuncular için aydınlatıcı bir yol gösterici, bir rehber olmuş. Kitabın yazım aşamasını ve sürecini de merak ediyorum. Nasıl karar verdiniz kitap yazmaya? Nelere özellikle dikkat ettiniz?
Öncelikle özellikle sektöre yeni giren oyuncuların çok çaresiz, mezun olduktan sonra sudan çıkmıs bir balık gibi olduklarını fark ettim. Buna yol göstermek için sevgili Zeynep Atakan’ın yapım lab atölyesinde atölye çalışmaları yapmaya başladım. Orada aldığım notlar deneyimeler, altı yılın sonunda bu kitabı ortaya çıkardı. Dünyada birçok örneği vardı, burada da olsun istedim.
• Chubbuck Tekniği nedir? Anlatabilir misiniz?
Chubbuck Metodu, Amerikalı oyuncu koçu Ivana Chubbuck tarafından geliştirilen ve oyuncuların karakterlerini daha derin, içgüdüsel ve güçlü bir şekilde canlandırmalarına yardımcı olan bir oyunculuk tekniği. Bu yöntem, psikolojik derinlik ve duygusal gerçekçilik üzerine kurulu olup, oyuncuların kendi geçmişlerinden ve duygusal deneyimlerinden beslenerek rollerine hayat vermelerini amaçlar.
Ivana, oyuncuların travmalarını ve içsel acılarını güç kaynağına dönüştürmesini savunur. Yani, duygularla yüzleşmek yerine onları karakterin amacına ulaşmak için bir araç olarak kullanmak esas alınır. Ben çok severek öğretiyorum, ayda iki günlük atölye çalışmaları yapıyorum. Oyunculuk hayatına başlamış, gerçekten iyi ve donanımlı eğitimlerden geçmiş oyuncularla çalıyorum. Bu sayede onlar da oyunculuklarında kullanabilecekleri bir teknik ile tanışıyorlar.
•Şu sıralar dikkatinizi çeken oyuncular var mı? Sizden birkaç isim duyabilir miyiz?
Sadri Alışık Tiyatro ödülleri jürisinde yer aldığım için bir çok oyun izliyorum, ve çok yetenekli gençlerin olduğunu söylemek mümkün . Çok güçlü bir şekilde geliyor, yüzlerce isim var. Birkaçını söylemek doğru olmaz.
•Bu iş Türkiye’ye uyarlanırsa castını ben yapmalıyım dediğiniz bir dizi ya da film var mı?
Yok, her zaman özgün iş severim.
•Son olarak; üç platform/kanal söylesek en sevdiğiniz yapımlarını bizimle paylaşır mısınız?
HBO: True Detective
SHOWTIME: Dexter , efsanedir.
NETFLIX: Adsız Aşıklar 🙂
Teşekkür ederiz. ☺️