Bir ‘Cihan’da Açan ‘Nilüfer’
İlk ve Son. Evet, biliyorum. Sıkı dizi takipçilerine bu isim asla yabancı değil. Ortaks yapımın proje tasarım senaryosu Hakan Bonomo’ya, yönetmenliği Devrim Yalçın’a ait olan İlk ve Son 2021’de yayınlanan ve başrollerini Özge Özpirinçci ve Salih Bademci’nin paylaştığı ilk sezonuyla fırtınalar estirmiş; harika yorumların yanında izlenme oranıyla da büyük başarı elde etmişti.
E haliyle de ikinci sezonun istenmesi de kaçınılmaz olmuştu 😉
Şimdilerde ise dizinin ikinci sezonunun yayınlanmasına sadece saatler kaldı. Deniz ve Barış’tan sonra şimdi de Nilüfer ve Cihan’ın evine, yurduna, aşkına misafir olacağız.
Nilüfer ve Cihan karakterlerine hayat verecek olan oyuncular ise oyunculuklarıyla büyük kitlelere ulaşmış, yetenekleriyle isimlerinden söz ettiren Hazal Subaşı ve Ulaş Tuna Astepe var.
İlk sezonu çok başarılı olan her işin sonraki sezonları risktir. Bilirsiniz yeterince iyi mi, beklentiyi karşıladı mı, yeni oyuncular olmuş mu, hikayesi ilki kadar güzel mi vs. çokça soruyu beraberinde getirir. En başta da işin kalemini elinde tutan senarist için. Ama bakınız Hakan Bonomo yine Ne İzledik’e verdiği bir röportajında ne diyor?
“Hazal (Subaşı) ve Ulaş’ı (Tuna Astepe) önceden izlemiştim tabii. İyi oyuncular olduklarını biliyordum ama dürüstçe söyleyeyim, bu kadarını bilmiyordum. Yönetmenimiz Devrim Yalçın, deneme çekiminde on dakikayı aşkın bir sahne çekti ikisiyle. Ben daha ikinci dakikada tamamdım.”
Anladığımız o ki bizi yine muhteşem bir sezon bekliyor. Biz de artan heyecanımızla baş başa kalıyoruz. (Neyse ki buluşmaya az kaldı 😊)
Aşkı ruhun besinlerinden biri olarak düşünürsek farmakolojinin şu önemli sözü tam da bize İlk ve Son’un anlatmak istediği şeyi açıklıyor:
“Besin ile zehri ayıran şey dozudur.”
Tıpkı Deniz ve Barış’ın hikayesi gibi Nilüfer ve Cihan’ın hikayesi de on yıllık bir ilişkide aşkın nereye evrilebileceğini ve her şeyi affedip affedemeyeceğini irdeliyor ve genelde gördüğümüz “sonsuza dek mutlu yaşadılar” sonlarına bir gerçek hayat darbesi indiriyor. Çünkü hayatta her ilişki mutlu son ile bitmiyor ve her şeyin fazlası biraz yaralayıcı olabiliyor.
Tıpkı aşk gibi…
“İLKLERİ UNUTULMAZ, SONLARI KAÇINILMAZ”
Hayat seçimlerimizle ilerleyen, yönünü bulan; sonuçlarıyla da bizi ya göklere çıkaran ya da yere çarpan bir yol. Aşk mı? Aşk bunları daha kuvvetli hale getiren etmenlerden biri aslında yalnızca. 2014 yazında bir tatil beldesinde başlayan aşkları onlara mesajını vermişti aslında. Nilüfer ve Cihan dalgalı bir deniz olan aşklarının içinde dalgaların onları götürdüğü yöne doğru savrulup durdular.
Hikâyeye reklam ajansında çalışan Nilüfer ve özgür ruhlu bir yazar olan Cihan olarak başlayıp üç kişilik bir aile oldular. Ya da olduklarını sandılar… Aşıklardı, çok aşıklardı evet. Peki aşk tek başına her şeyin üstesinden gelebilir miydi?
Deliler gibi sevdiler, güldüler, eğlendiler, acı çektiler ve ayrıldılar… Peki tüm hikâye bundan mı ibaret? Elbette hayır. Dizi bu sezon sadece on yıl içinde çılgınca başlayıp bulutların üzerine çıkarıp sonra da boşluğa düşüren bir ilişkiden etkilenen iki kişiden bahsetmiyor. On yıllık ilişkilerinde gelgitler yaşayan iki aşık değil, iki ebeveynin de hikayesi olacak yani aynı zamanda. Ve açıkçası hikayenin beni en heyecanlandıran kısmı da burası.
Sallanan bir ilişkide iki kişinin dengede kalmaya çalışmasıyla, dengede kalmaya çalışırken çocuklarını da korumaya çalışan iki kişinin hikayesi arasında önemli farklar var ve ikincisi çok daha meşakkatli ve etkileyici olacaktır bana göre.
“BENİ BÖYLE SEVMENE İZİN VERMEYECEĞİM!”
Her ilişkide değil ama bazı ilişkilerde zaman geçtikçe paylaşılan sırlar zamanla kozlara dönüşür. Fragmanda gördüğümüz tartışma sahnesi bunlardan sadece biri gibi geldi bana… Cihan canı yanınca Nilüfer’in de canını yakmak istemiş anlaşılan, eminim tam tersi olan anlar da izleyeceğiz dizi boyunca.
Geçen on yılın ardından toksik bir ilişki haline gelmiş olan ilişkide karşılıklı olarak damara basmalar, isteyerek ya da istemeyerek sevdiğinin canını yakmalar… Normal bir ilişkiden çıkıp bir zehir gibi artık ilişki içindeki insanlara zarar veren bir durum. Bir nevi bir “artık birbirinize iyi gelmiyorsunuz, ayrılmalısınız.” sinyali.
Fragmanda en çok dikkatimi çeken sahnelerden biri de Nilüfer ve Cihan’ın karşılıklı bir sahnesinde Cihan’ın kurduğu bir cümle: “Nasıl bir baba olmam gerektiğini bilmiyorum ama nasıl bir baba olmamam gerektiğini çok iyi biliyorum.”
Acaba bir baba yarası mı var yoksa kendi babalığından mı memnun değil. Gerçekten merak ediyorum. Öz eleştiri de olsa, aile yarası almış bir baba da olsa müthiş sahneler göreceğiz bu konuda da muhtemelen.
Tüm soruların cevaplarını 24 Ekim’de alacağız. O saate kadar kendinize çok iyi bakın…
Projede emeği olan herkesin emeğine sağlık.
Huzurlu bir melodi, zihne düştüğünde tebessüm ettiren bir anı… Belki de hepsi ya da aslında hiçbiri Nilüfer ve Cihan’ın hikâyesi…🥀