Babası Hiç Var Olmamış Çocuklar | İlk ve Son
Dünyaya gelmemizi sağlayan ebeveynlerimizin bizi hayatımız boyunca karşılıksız seveceğine inanırız. Tüm şartlardan bağımsız, sadece biz olduğumuz ve onların çocuğu olduğumuz için. Ancak bazısı bunu gerçekleştirebilirken, bazısı yapamaz. İşte çocuk, koşullu sevgi ile bu noktada tanışır.
İlk ve Son, bana göre sezonun en vurucu bölümü olan 3.bölümüyle geçtiğimiz perşembe ekrana geldi. Siyah ve beyaz kadar birbirine zıt olan düğün ve ölüm temalarının birlikte işlendiği bölümün kilit noktalarını ise Nilüfer ve Cihan’ın ebeveynleri oluşturuyordu. En vurucu kısımlar ise babaları ile olan vedalaşmalardı. Bana göre ikisi de babasına bir şekilde veda etmişti.
‘’Ablan ölmüş hayvan herif, herhalde ağlayacaksın!’’
Cihan, muhtemelen kendinden daha çok sevdiği ablasını uğurladı ve onu hayata bağlayan kalelerden biri yıkıldı. Ablasının başkaları tarafından pek de tasvip edilmeyen vasiyetini kınayıcı bakışlar altında yerine getirirken, babasına göre onları rezil etmişti.
Babası ve Cihan arasındaki yıllardır süren gerilimin fitili, cenaze gününde ateşlendi. Babası tarafından sevilmeden bu dünyadan gitmiş olan ablasına duyduğu sevgi ve özlem, Cihan’ın babasına olan öfkesini artırmıştı. Babası ise evlatlarına karşı öfkeli olmak için bir sebep her zaman bulmuştu zaten. Cihan cenaze günü, hem kendisinin hem de ablasının sevilmemişliğini haykırdı babasının yüzüne.
‘’Sen Bizi Niye Sevmedin Baba?’’
Bir çocuk tarafından sorulması en zor sorulardan biridir herhalde bu. Hayatında seni koşulsuz seveceğine emin olduğun insanlardan birinin seni bir türlü sevemediğini kabullenmek ve dile getirmek. Cihan için de bu soruyu sormak hiç kolay değildi. Belki de içten içe ‘’Sizi sevdim.’’ cevabını bekledi babasından. Ancak kendisi dışında herkesi ‘’sıkıntılı’’ olarak gören ve suçu hep başkalarına atmayı huy haline getirmiş narsist baba figürünün, çocuklarını sevmiş olsa bile bunu dillendirmesi maalesef pek de karakterine uygun bir davranış gibi gözükmüyordu.
Ama gerçekler Cihan tarafından yüzüne çarpılınca, o gerçeklerin altında ezilmenin öfkesiyle şiddete başvurmak tam ondan beklenen bir davranıştı doğrusu.
Babası onu görsün diye çırpınan, onunla olan en güzel anısını onu gördüğü o akşam olarak kabul eden Cihan’ın babasıyla hesaplaştığı sahne, belki de onunla olan mücadelesinin de bitişiydi. Hem ablası hem de kendisi için hesap sordu Cihan ve belki de artık daha özgürdü.
Kızının olmak istediği kişiyi ve yaşamak istediği hayatı ‘’yolundan şaşma’’ olarak gören, onu tamamen yok sayan baba figürü, ‘’Ya o kırdığın kalbi Allah seviyorsa?’’ sorusuna cevap veremedi. Öyle ya, kızının kalbini paramparça etmişti ve kızı artık yoktu. Artık her şey için çok geçti.
Baba, iki çocuğuna da o akşam veda etmişti bence. Gerçi, onların hayatında hiç var olmuş muydu?
Tek Başına Düşmenin Tadını Çıkarmak…
Nilüfer… Hayata gelmesini hiç istemediğini yüzüne karşı daha çocukken söyleyen babası bu dünyadan gitmeyi tercih ederken, içinde babasının yokluğunu taşıyıp aynı zamanda annesine de ebeveynlik yapmak durumunda kalan; ideal evlat olmaya zorlanmış ve bir günden bir güne annesini üzme lüksü olmayan kız çocuğu.
Annesi ile hesaplaşmasının yanında, babasının hayaliyle de dertleşti ve yeni hayatına başlamadan önce, büyümüş haliyle onunla vedalaştı Nilüfer. Babasının gitmesinden çok hiç var olmamasından incindiğini, canını en çok bunun yaktığını fısıldadı babasının hayaline ve kendine.
Nilüfer’in teknede babasına sorduğu ve havada asılı kalan ‘’İnsan neden geçmiş yaralarının üstünü kapatmak varken onları inatla kanatmak istiyor?’’ sorusu da, Cihan ile olan hikayeleri boyunca aklından defalarca geçmiştir belki de. Kim bilir?
Babalardan sıkça söz ettiğimiz bu yazıyı, son bölümü izlediğimizden beri dilimize pelesenk olan şarkıdan satırlarla bitirelim mi?
‘’Hani en büyük sen olurdun ya baba
Hani beni hep korurdun ya baba
Kabus görüp uyandığımda baba
Yanımda sen olurdun ya babaHadi baba gene yap
Gene yap baba, gene yap
Hadi baba gene yap
Gene yap baba, gene yap’’