Aybars Düzey: Potansiyelimi açığa çıkarabileceğim bir role her zaman varım

Aybars Düzey: Potansiyelimi açığa çıkarabileceğim bir role her zaman varım.

Merhaba Aybars! Öncelikle bizi kırmayıp röportaj teklifimizi kabul ettiğin için çok teşekkür ederiz, umarız senin için keyifli bir röportaj olur 🙂

  • Seni daha yakından tanımayı çok isteriz. Bize dışarıdan herkesin göremediği Aybars’ı biraz anlatır mısın? Seni çok iyi tanıyan bir arkadaşına sorsak Aybars’ı bize nasıl anlatırdı?

Günahı, kusuru, hatası bol; kul olma niyetiyle karınca misali su taşıyan aciz bir yolcudur Aybars. İçerimde ne varsa dışarıya yansıyan odur. Dışarımda ne varsa içimden gelendir. Benim elimle insanlığa, kendime faydalı olan, ilham veren her şey Rabbimden; faydasız, zararlı her şey nefsimdendir. Tabii benim de baskın bir özelliğim var o da zaten beni ben yapan her şeyin yöneticisi oluyor. Buna aşk diyebiliriz.

Aşkla nefes almak, aşkla okumak, yürümek, bakmak, dinlemek, konuşmak, susmak, üretmek, çalışmak, şahit olmak, teslim olmak imanımı (Rabbime, kendime olan güvenimi) arttırır.  İşte herkesin görmediği ama aslında herkesin her an gördüğü Aybars böyle biri. Hayy’dan geldik Hu’ya gideriz.

  • Ege Üniversitesi Radyo TV ve Sinema Bölümü mezunusun. Bölümünün oyunculuk hayatına da mutlaka katkısı olduğunu düşünüyoruz. Peki eğer başka bir tercih yapma şansın olsaydı ne okumak isterdin? Bölümü okurken kariyer hedefin neydi? Bu arada ben de Ege Üniversitesi mezunu biri olarak bu soruyu sormadan edemezdim, nasıl bir üniversite hayatı geçirdin? 🙂

Yine sanatla ilgili bir bölüm okumak isterdim sanırım. Çünkü hayatımı şekillendiren en önemli faaliyet sanat üretimi oluyor. Konservatuarda ya müzik ya da oyunculuk okumak isterdim.

Üniversite yıllarımda ben aklı beş değil beş yüz karış yukarıda bir gençtim. Langırt ve konsol oyunu oynayarak okul hayatımı geçirdim diyebilirim. Okul hayatının getirdiği imkanlardan bihaber şekilde kafelerde vakit geçirerek sosyalleştim. Öyle olması gerekiyormuş. Yine de sinema her zaman ilgimi çektiği için sanatsal derslerime karşı ilgim çoktu. Birinci sınıfta edebiyat dersi hocamız sayesinde Sait Faik Abasıyanık ve Orhan Veli’yle tanıştım. Allah razı olsun, kendisi derste ya bir öykü ya da bir şiir okurdu ve bunun üzerine ders işlerdi. Çok kıymetli hocalarımız vardı. Sinema tarihi konusunda çok ilgiliydim.

  • Oyunculuğa yönelme, kamera önüne geçme kararını nasıl aldın? Bu fikir sende hep var mıydı? Yani küçüklüğünden beri ‘ben bir gün oyuncu olacağım’ diyenlerden misin?

Evet çocukluğumdan beri oyunculuk yapacağımı biliyordum. Kuzenimle (Özge) televizyonlarda program sunan sunucuların taklitlerini yapardık. Bir şekilde oyun oynamak, şarkı söylemek hep hayatımda vardı. Lise yıllarımda tarih ve coğrafyaya aşırı ilgim vardı. Hatta bir dönem coğrafya öğretmeni olmak bile istedim. Lisedeki coğrafya öğretmenim Şinasi hocanın bunda payı vardır, selamlar olsun kendisi dersi aşkla anlatan bir eğitmendi.

Sonraları vazgeçtim herhalde bilmiyorum, sözelci olduğum ve sinemayı çok sevdiğim için de radyo tv ve sinema fikri keyifli geldi. Konservatuar sınavına girip şansımı denemek ihtimali hiç belirmedi kafamda nedense. Yönlendirilmedim belki de. Nasip. Olması gerektiği gibi olmuş her şey.

Üniversiteden mezun olduktan sonra en yakın arkadaşım (Erdi) ile birlikte sektörde sesçilik yapmaya başladım. Ben sesçilik yapıyorum, boom tutuyorum ama gözüm oyuncularda. Nasıl oynuyor, ne yapıyor içim gidiyor. Sonra iş kısa sürede yayından kalktı ben de oyunculuk yapmaya karar verdim. Günlük dizi, figüranlık, diyaloglu, özel tip falan derken yavaş yavaş rol almaya başladım işte.

  • Atölye Craft’ta aldığın oyunculuk eğitimine değinmek istiyorum. Nasıl bir deneyimdi? Kimlerle çalıştın? Seni oyuncu olman konusunda cesaretlendiren ‘’onun sayesinde’’ diyebileceğin bir isim var mı?

Craft’ta çok kıymetli zamanlar geçirdim. Oyunculuk eğitimi alırken aynı zamanda tiyatroda asistanlık yapıyordum. Çok keyifli bir arkadaş grubumuz vardı. Çok tecrübe edindim. Hem hocalarımdan hem arkadaşlarımdan hem de asistanlığını yaptığımız oyunlardan ve oyunculardan. Hocalarım her daim benimle ilgili bana ilham olan şeyler söylediler. Acı tatlı çok şey öğrendim çok insan tanıdım.

  • 2008 yılında Son İstasyon isimli sinema filmi ile oyunculuğa adım attın. İlk projeni izlediğinde neler hissettin? Yolun henüz çok başındayken endişelerin var mıydı? Başaramayacağını düşündüğün anlar hiç oldu mu?

Son İstasyon sinema filmi hayatımdaki en garip tecrübelerden biriydi. Çünkü İzmir’de üniversite öğrencisiyken kaydolduğum bir ajansın yönlendirmesiyle Uşak’a Levent Kırca’nın oynadığı sinema filminde bir rol oynamaya gittim bir anda. Hiçbir tecrübem yoktu.

Yönetmenimiz Oğulcan Kırca beni çok yüreklendirmiş, mutlaka İstanbul’a gelip bu işi denemem gerektiğini söylemişti sağ olsun.

  • Benim Adım Gültepe kısa sürse de bence dikkat çekici bir işti. Karakterlerin hikayeleri, senaryo akışı, müzikler ve dönem işi olmasıyla da beğenimi kazanmıştı. Televizyona bu diziyle adım atmışsın. Nasıl katılmıştın diziye? Seni etkileyen neydi? Dinlemek isteriz. 🙂

Audition vermiştim ve olumlu dönüş oldu. İçinde bulunmaktan çok şanslı hissettiğim bir işti. Çok şey öğrendim. Ekin’den çok dayak yedim. Ben çok dayak yedim dizilerde.

  • Film ve dizi sektörüne ilk kez adım atan, şimdiye göre henüz daha yolun çok başında olan Aybars’a bir nasihat verecek olsan ne söylemek isterdin? O şimdiki Aybars’a neler önerirdi?

Ne zaman istersen yanındayım, sana güveniyorum ve seni seviyorum.

  • Muhteşem Yüzyıl: Kösem’de İbrahim’in gençliğini canlandırdın. Bambaşka bir atmosfer, inanılmaz bir kadro ve ekiple çalıştın. Ne hissetmiştin? İbrahim karakterine nasıl hazırlandın?

İbrahim çok acayiptir. Kalbimin çok acayip bir köşesi onundur. İbrahim’i canlandıracağım kesinleştikten sonra hemen Topkapı Sarayı’na gittik o zamanki sevgilim şimdiki eşimle. İbrahim’in ayak bastığı yerlerde yürüdüm, durdum. Baktığı yerlerden Haliç’e Galata’ya, Ayasofya’ya Süleymaniye’ye baktım. Koçi Bey Risalelerine baktım. Uzunçarşılı’dan ve Halil İnalcık’tan o dönemi okudum. Biraz da “delilik” paranoya, şizofreni üzerine okumalar, izlemeler yaptım. At binme, ok atma ve kılıç eğitimi aldık. Çok ama çok keyifli bir dönemdi. Çok şanslıyım şükürler olsun.

  • Kuruluş Osman dizisinde Vasilis/Veysel karakteri ile izleyici karşısına çıktın. Dizinin ve karakterin farklı bir havası var. Tekrar bu tarz bir projede yer almak ister misin?

Elbette isterim. Potansiyelimi açığa çıkarabileceğim bir role her zaman varım.

  • Fantastik bir soru ile karşındayız 🙂 Bir zaman makinesi bulsan ve o tarihte canlandırdığın karakter olarak yaşayacak olsan oynadığın dönem işlerinden hangisine ışınlanmak isterdin?

1600’lerin İstanbul’una gitmek değişik olurdu. Sokaklar, evler, camiler, çarşı pazar, insanlar, sesler, kokular, dokular… O dönemin mistik havası ilgi çekici.

  • Burak Aksak‘ın yazıp yönettiği Salur Kazan: Zoraki Kahraman filminde ‘’Kuzgun’’ karakteri oyunculuğunu kanıtladığın bir başka başarılı işti. Seni ve performansını izlemek gerçekten çok keyifliydi. Bazı karakterler oyuncunun yeteneğiyle birleştiğinde gerçekten devleşiyor. Senin içine en çok sinen, canlandırmaktan en çok keyif aldığın rolün hangisi?

İbrahim ve Selim’in yerleri ayrıdır benim için. Ama öyle bir rol var ki henüz canlandırmadığım, işte en keyif aldığım rol o.

  • Tiyatronun senin için anlamı nedir? Tiyatro sahnesinde yer almakla televizyon projeleri arasında senin için nasıl bir fark var?

Tiyatro benim ahkam kesebileceğim bir atmosfer değil. Ben o tedrisattan geçmedim. Biri çocuk oyunu toplamda iki oyunda oynadım. Tecrübem çok az. Ama biliyorum ki bir gün bir oyun ve bir karakter çıkacak karşıma ve ben tiyatronun hakikatiyle karşılaşacağım bir oyuncu olarak. Nasip. Televizyon oyunculuğunda sürekli kesilen bir akış ve tekrarlama hali var ama tiyatronun doğası oyuncuya ilahi bir akışa girme imkanı veriyor.

  • Sarsıntı isimli oyun, bir yazarın hayata tutunamama ve hayatın içinde karşılaştığı durumlarla mücadele edememesini anlatırken ölüm korkusu, suçluluk ve mutsuzluk gibi kavramlara da cevaplar arıyordu. O gün ve arada geçen 9 yılda bu kavramlara olan cevapların arasında nasıl bir fark var?

O zamanki ben başka bir ben. Kıyasa lüzum yok. Bunlar çetrefilli kavramlar, hepsiyle ilgili ayrıca bir konuşma yaparız belki.

  • Bir senaryoyu okurken nelere dikkat ediyorsun? Kaçındığın hikayeler, karakterler var mı?

Elbette ki benim de içinde bulunmak istemeyeceğim işler, canlandırmak istemeyeceğim karakterler oluyor.

  • Özel hayatında neler yaparsın? Oyunculuk dışında ilgilendiğin, uzmanlaşmak istediğin başka alanlar var mı? Boş zamanlarını nasıl değerlendiriyorsun?

Sabah erken kalkarım, yürüyüş yaparım, hareket ederim, bir kafede oturur kitap okur yazı yazarım. Bazı günler Çigong ve Tai Chi Çüen yaparım. Bazı günler gölge boksu yaparım. Boş vakitlerimde bulunduğum şehirde gitmek istediğim yerleri ziyaret ederim. İzlerim, düşünürüm, müzik dinleyerek yürürüm, video çekerim, fotoğraf çekerim. Ruhuma iyi gelen şeyleri yapmaya gayret ederim. Şu sıralar Tai Chi hocama asistanlık yapıyorum. Belki bir gün resmi bir Çigong ve Tai Chi Çüen hocası olurum.

Sırada sosyal medyadan gelen sorularımız var. 🙂

  • Al Sancak dizisinde Selim Cengiz dostluğu hakkında neler söyler? Emre Dinler’le olan arkadaşlığı ile Cengiz ve Selim arkadaşlığı arasında benzerlik var mı?

Selim’le Cengiz belki bizim anlayamayacağımız bir dostluk yaşıyorlardı. Çünkü onlarınki silah arkadaşlığı. Bu çok farklı bir boyut. Bunu anlamak için çok fırın ekmek yememiz lazım. Biz ucundan anlamaya çalıştık, anladığımızı yansıtmaya gayret ettik. Şu var ki o ruh bize de bir şekilde sirayet etti. Emre’yle gerçekten de devreyiz. O benim devrem. Nasıl Cengiz Selim’e takılırdı aynen Emre de bana takılır. Emre bizi güldürür. Kendim için ne istersem onun için de isterim. En iyisine layık bir insan. Gönlü tertemiz delikanlı bir adam. Yolu bahtı açık olsun kutup ayısının.

  • Beraber çalışmak istediği oyuncular ve yönetmenler kimler?Bunu daha geçen gün düşündüm, Özkan Uğur’la çalışmak isterdim diye. Allah rahmet eylesin gerçekten oyunculuğun hakkını veren ender insanlardanmış kendisi. Ruhu şad olsun. Türk Sineması’nda Yumurta Süt Bal üçlemesinin yeri ayrıdır benim için. O yüzden Semih Kaplanoğlu ile çalışmak benim için çok keyifli olur. Açıkçası işini aşkla yapan her oyuncu ve yönetmenle çalışmak isterim. Aşk olsun.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: Korunan İçerik!