tds_thumb_td_300x0
Bir Zamanlar Çukurova 12.Bölüm: Aşkın Kıymeti

Bir Zamanlar Çukurova bu hafta da zirveyi kimselere kaptırmadı! Total 14,08 AB 10,79 ve 20+ABC’de 13,94 reyting ile yine yeni yeniden açıl ara gün birincisi. 👏 Tüm ekibi ve oyuncuları tebrik ederek başlamak istedim bu hafta.

Geçen haftayı kafasına silah dayamış bir Züleyha ile noktalamıştık. Kimsenin o tabancanın dolu olacağını düşündüğünü sanmıyorum. Tahmin etmesi zor değildi. Züleyha tetiği çekti ve silah boştu. Keşke bu konuda bir sürpriz yaşasaydık, son anda silahı Demir’e doğru çevirip öyle tetiği çekseydi mesela bu beni şaşırtırdı seyirciye de vay be Züleyha’ya bak savaşıyor dedirtirdi. Ama onun yerine çaresizce ağlayıp Demir nereye sürüklerse oraya giden bir Züleyha ile devam ettik.

Yılmaz’ı ise artık tam anlamıyla patron olarak gördüğümüz bir bölümdü. Ama ne patron ama. Uyguladığı pozitif politika ile çalışan işçi ve marabalarına şimdiye kadar görmedikleri şartlarda çalışma imkanı sunuyor. Bulunduğu bölgede de sektörüne yenilikler getirerek makinalar alarak az çaba çok verim elde etmeyi amaçlıyor. Çalışanlarına her konuda güven sağlayan, destek olan patronu kim sevmez ki?

İyi ve kötü zıtlığını Yılmaz ve Demir yoluyla tekrar gösterdiler.

Bir tarafta makinalar bozulursa diye endişelenen çalışanına bozulursa bozulsun sizden değerli değil ya diye güven veren, çalışanlarım ne yerse ben de onlarla beraber onu yerim diyen bir Yılmaz, diğer tarafta çalışanlarını bir asker gibi tek sıraya dizmiş bağıran çağıran kendini onlardan üstün gören köleleriymiş gibi davranan bir Demir. Bakınız bu iyi bu da kötü demenin daha bariz bir yolu olabilir mi?

Sütlacımı yemediğim ben (temsili değil)

Züleyha ise yine bildiğimiz gibi; ağlıyor, ağlıyor ve sonra yeniden ağlıyor. Demir’in Adnan’ı alıp götürdüğünü görünce peşinden gerçekleri haykırarak koştu ama nafile. “O senin değil!” diye haykırdı ama sesini duyuramadı ve çocuğunu aramak için Adana’yı karış karış aramaya başladı. Peki bu gitmediği yer kalmayana kadar ararken Yılmaz’a gidip yardım istemek hiç mi aklına diye sormadan edemeyeceğim. Yılmaz’dan yardım istemek yerine konağın kapısında ağlamayı tercih etmiş olması sinir krizi geçirmeme sebep olabilirdi. Tamam olayı zor ve imkansızlaştıracaksınız ama mantıktan bu derece uzaklaşmaya gerek var mıydı?

Sinir krizi demişken bir olaydan daha bahsetmezsem olmaz. Geçtiğimiz bölüm Züleyha tası tarağı toplayıp neden İstanbul’a gitmeye karar vermişti? Tamam gitsin ama neden İstanbul? Bunun mantıklı bir izahı oldu da ben mi kaçırdım bilen varsa lütfen beni de aydınlatsın çünkü yakınında olan bir Yılmaz varken ona gitmek yerine sırf Demir yakalasın da çocuğu ile tehdit edebilsin diye uydurulmuş bir İstanbul hikayesine bünyem katlanamaz.

Bu hafta eleştiri modumdayım çünkü ilk bölümler öyle güzel akıyordu ki hikayenin ağırlaşması ve ağırlaşırken mantık hataları yaşanması beni üzüyor.

Gülten’in bu hikayedeki rolü nedir? Elbette tüm oyuncular değerli. Sözüm onlara değil de bölüm içindeki karakterlerin dağılımında bi dengesizlik var. Ben daha çok Züleyha -ama öyle ağlayan ve odalara kapatılan değil savaşan ve dik duran bir Züleyha- daha çok Yılmaz -ama öyle her söylenene inanan değil sevdiğine güvenen ve sahip çıkan bir Yılmaz- görmek istiyorum ama bölümün yarısından fazla Gülten’in ağlamasını izliyoruz. Üstüne bir de iyi gibi davranıp yalanlar üstüne yalanlar anlatıyor.

Anlayamadığım bir diğer nokta da şu, Züleyha yani koskoca Yamanlar Konağı’nın gelini odaya kapatılıyor üstüne günlerce bağırıyor evi inletiyor. Ama içerde adamları olmasına rağmen ne Yılmaz’ın ne Fekeli’nin ruhu duymuyor. Ama konu Gülten’in dağın başındaki barakanın tekinde kilitlenmesi olunca Nazire Hanım ilahi bir güç ile orada beliriyor ve anında Yılmaz’a yetiştiriyor. Gerçekten mi yani? Yılmaz acıdığı ve yardım etmek istediği için Gülten ile evlendirme gibi bir planınız varsa şimdiden söyleyin de sütlacımızı yiyip öyle gelelim.

Bölümde içime ikrah gelen bir diğer konuda sürekli kötülerin kazanıyor oluşu. Yılmaz’ın intikamını izleyeceğiz dedik. İş konusunda baya da büyük aşamalar kaydetti yalan yok. Ama konu Züleyha olunca afallayıp karşısındaki kişi ne söylerse onunla birlikte kafasının karışması yanlış. Hele ki karşısındaki kişi engereklerin şahı Hünkar Yaman ise. Züleyha’nın sen hapisteyken bir başkasına aşık olabileceğine gerçekten ihtimak verdin mi? Polisler seni götürürken peşinden nasıl koştuğunu, düşüp düşüp tekrar nasıl ayağa kalktığını o camdaki demirlerden sırf sana ulaşmak için nasıl uzandığını unuttun mu? Biz unutmadık da.

“Anlat anlat sen seversin yalanı”

Ana oğul engerek bir yandan sinsirella Gülten bir yandan, Sebahattin’in de dediği gibi “Siz neden gencecik iki insanın hayatlarını mahvettiniz?” Kendi çıkarları, kendi saadetleri için yapmayacakları kötülük harcamayacakları insan yok gerçekten.

Sevgi nedir? Demir gibi saplantılı şekilde ben seviyorsam bundan sanane demek mi? Gülten gibi seviyorum diye üç maymunu oynamak mı? Züleyha gibi sevdayı artık sadece canından can olan oğlunda bulmak mı? Yılmaz gibi hakikatin peşinde oradan oraya sürüklenmek mi? Belki hepsi belki de değil. Sevginin birden çok çeşidini gördüğümüz bir hikaye bu. Aşkın hiç halini izlediğimiz bir hikaye.

Sözün kıymetini lâl olandan

Ekmeğin kıymetini aç plandan öğrenirsin

Aşkın kıymetini ise hiç olandan…

Seni sevmeyeni bal olsa da unut, seni seveni zehir olsa da yut derken bu sözün Yılmaz ve Züleyha karşılaşmasına çıkacağını biliyorduk. Demir ve Hünkar ikilisinin hain planı ile Yılmaz’ı arayan Züleyha buluşmak istedi.

Ve telefonda konuşurken birbirlerinin sesini duyduklaeı ilk an o kadar güzeldi ki. Aylar sonra sevdiği kadının/adamın sesini duymuş birbirini deliler gibi seven iki insanın hislerini birkaç saniyede öyle güzel hissettirdiler ki, alkışlar Hilal Altınbilek ve Uğur Güneş ikilisine 👏

“Merhaba Yılmaz…”

Tüm özlemini, acısını, kederini, gözyaşlarını, mutsuzluğunu, çaresizliğini… aşkını tek bir merhabaya sığdırmak zorunda olmak. İçin için koşarak boynuna atılıp sarılmak, kokusunu içine çekip seviyorum seni ilk günkü gibi hatta belki daha fazla demek isterken sanki bir yabancı gibi merhabalaşmak zorunda olmak…

Yılmaz, ah Yılmaz… Sevdiği kadını görür görmez gözlerinin dolması. Fekeli uyarmıştı sakin kal demişti. Ama ayların hasreti ve özlemi var bu mümkün mü? Her dakika yanımda ol yine özlerim yine özlerim diyen bir adamdan bahsediyoruz. Züleyhasını görünce bir daha tutuldu, bir daha aşık oldu sanki. Sevdiği kadının ağzından çıkacak cümleler belki de ikisini de paramparça edecek. Çocuğu için yaptığını, tehdit edildiğini bilemeyecek ama birbirlerine özlemin kederiyle baktıkları o anlar için hepsine değerdi. Yılmaz Züleyha’nın, Züleyha Yılmaz’ın. Daha buluşmadan ellerinin zangır zangır titremesi ve birbirlerinin gözlerime baktıkları o an tüm benlikleri ve ruhlarıyla belli ettiler. Araya istedikleri kadar kötülük ve yalan soksunlar. Gerçek oraya çıkacak ve kazanan gerçek aşk olacak. Olmalı. Çünkü gerçek dünyada bolca kötülük var zaten bari kurgu bir evrende de olsa iyiler kazansın, aşk kazansın. 

Uhuletle ve suhuletle haftaya görüşmek üzere 😇

Bir Zamanlar Çukurova 12.Bölüm 3.Fragmanı Yayınlandı!

“Merhaba Yılmaz…”

Erol Evgin’den İşte Böyle Birşey şarkısı eşliğinde yepyeni bir fragman yayınlandı.


Fragman Yılmaz ve Züleyha’nın beklenen o büyük karşılaşması ile başlıyor. Birbirlerine bakışları…

Züleyha’nın ürkek ve utangaç

Yılmaz’ın ise o özlem dolu bakışları.. 

Demir’in eve gelişi ve çocuğundan ayırdığı için Züleyha’yı ağlarken görüyoruz.

Fekeli ve Hünkar’ı da peşi sıra görürken onların da geçmişi hatırladığı izlenimi aldım.
Yılmaz ise Züleyha ile yüzleşmesinden sonra nasıl dağıldıysa üstüne eski tamirci kıyafetlerini giymiş.

Sanki Züleyha ona değişmişsin demiş de o da değişmediğini ispatlar gibi. Bu hafta oldukça heyecanlı bir bölüm bizleri bekliyor gibi!

Bir Zamanlar Çukurova 12.Bölüm 2.Fragmanı Yayınlandı!

İlk fragmanda olduğu gibi Demir’i yağmurlu bir havada ağlarken görüyoruz.

Sonrasında ise Züleyha’nın hüznünü. Üzerindeki kıyafetlerden geçtiğimiz bölüm sonunda kafasına dayayıp Demir’i tehdit edişi, başarısızlıkla sonuçlanmış.

“Züleyha’nın ne demesini bekliyorsun? Seni unutamadım mı diyecek”
Fekeli’nin bu sözleri ile devam ederken, Hünkar’ın söylediği ailesini o yavrunun hiçbir suçu yok derken Yılmaz’a diyor olsa gerek çünkü ilk fragmanda bir Yılmaz-Hünkar yüzleşmesi görmüştük. Çocuğunu bahane ederek Yılmaz’ın Züleyha’dan uzak durmasını isteyecek.

Züleyha sen hani bu hayatta beni senden daha fazla kimse sevemezdi derken yine Demir’e söylüyor olsa gerek çünkü geçtiğimiz haftaki bölümde seni en çok ben seviyorum tarzı bir konuşma geçmişti.


Ve nihayet beklenen Züleyha ve Yılmaz yüzleşmesi gerçekleşiyor.
Sizce bu yüzleşme bu iki aşık için olumlu mu yoksa aksine aralarına daha fazla engel mi katılmasını sağlayacak dersiniz?

 

 

 

 

 

İşte Bir Zamanlar Çukurova’nın 12. bölüm 2. fragmanı:

 

Bir Zamanlar Çukurova 12.Bölüm Fragmanı Yayınlandı!

“Sözün kıymetini lâl olandan, ekmeğin kıymetini aç olandan öğrenirsin evlat. Aşkın kıymetini ise hiç olandan…”

Fekeli’nin bu sözleri ile başlayan fragmanda geçen haftaki bölümde kafasına silah dayamış Züleyha’yı o tetiği çekerken görüyoruz. Bir şey olacağını düşünmüyorum ama fragmanda sanki olmuş gibi bir hava hakimdi.

Züleyha’yı oğlu Adnan’dan ayırmış bir Demir’in konuşması seyrediyoruz. Yaptığı kötülüklerden sonra af dilemesi de biraz değişik duruyor gerçekten.

Diğer yandan da Çukurova’nın yeni ve büyük Bey’i olma yolunda ilerleyen Yılmaz’ı intikamı için daha da hırslanmış bir şekilde görüyoruz.

Yılmaz ve Hünkar yüzleşmesi gerçekleşiyor ve Hünkar yine bir şekilde o güçlü diliyle olayları lehine çevirmeye çalışıyor gibi.

Ve şu karede Yılmaz’ın dövdüğü kişinin Gaffur olduğunu düşünüyorum. Gülten’e geçtiğimiz hafta yaptıklarından dolayı zaten sinirliydi. Bir şekilde karşı karşıya gelmişler ve Yılmaz bunun öcünü almaya çalışıyor.


Fragmanın sonunda ise Gülten’in yaşadıklarından dolayı dayanamayıp kendini öldürmeye çalıştığını görüyoruz.

Bir Zamanlar Çukurova 12.bölümü ile perşembe günü saat 20:00’de atv ekranlarında olacak!

Bir Zamanlar Çukurova 11.Bölüm: Mert Dayanır Namert Kaçar

Ne güzel bir sözdür değil mi “Mert dayanır, namert kaçar” hangi dönemde olursa olsun nasıl da güzel özetler. Mert gemisini kurtarmaya çabalayandır. Namert ise çıkarı bittiğinde o gemiyi kendi elleriyle yakabşlecek olandır. Mert, amacı ne olursa olsun diğer insanlara acı çektirmekten kaçınır. Namert amaçları uğruna insanları kullanır, manipüle eder.
Bu iki zıtlığı Fekeli’nin yorumuyla işledikleri bir bölümdü.

Geçtiğimiz bölümü Hünkar ve Yılmaz’ın vurulması ile bitirmiştik. Demir’in Hünkar’ı hastaneye getirişini yeni tema müziği eşliğinde izledik. O kısacık andaki çekim açılarını gerçekten çok beğendim. Hünkae hastanede ama Yılmaz ne durumda derken yer delik deşik bir vaziyette yatarken gördük.

O sırada Züleyha odada kilitli bir şekilde çıldırmanın eşiğinde. Züleyha’yı durdurmanın tek yolu olarak da bir evladı annesinin kucağından alıp, daha birkaç gün önce ben senin borçlarını ödeyemem konağını bana sat borcunu öde diye tehdit ettiği Şermin’e emanet etmesi gerçekten taktire şayan (!) bir davranıştı. İşi düşünce biz bir aileyiz nutukları da cabası.

“Tabi siz sayko babişkosu tarafından biricik Şermin teyzesine emanet edilen çocuklara her bakımdan yetersiz gördüğünüz bir kadının bakıcılık etmesine şiddetle karşısınız ama.”

Sonrasında Yılmaz’ı Fekeli’nin evinde görmek içime bir soğuk su setpti gerçekten. Her bölüm süzgeçe döne döne bir hal olan Yılmaz’ı ayakta görebilmek ne büyük bir mutluluk. Yılmaz’ın ne kadar merhametli biri olduğunu biliyoruz. Fekeli’ye Demir’i vurmamasının sebebinin oğlunun yetim kalmaması diye olduğunu açıklasj. Keşke karşındakin de senin merhametinin birazını taşıyabilseydi.

“Yüreğin bir mert olanı var, bir de namert olanı” ne güzel de özetlesdi Fekeli baba. Arkasını dönmüş giden bir insana silah çeken biri için mertlikten söz edilemez.

Yılmaz nasıl olurda Züleyha’nın kendine tuzak kurduğuna inanabilir? Yahu Demir’in zorla evlendiğini biliyorsun yani nasıl olur da Züleyha bana tuzak kurdu diyebilirsin. Fekeli’nin de dediği gibi Züleyha’yı kurtaramamanın acısını birinden çıkarmak istiyor. Bir an önce bu kestirip atan halinden kurtulması şart. Mantığını devreye sokup, intikamını uhuletle ve suhuletle almalı. İşte o noktada da Fekeli Baba devreye giriyor. Olaylara farklı açılardan bakması ve düşünceleri ile Yılmaz’ı sakinleştiriyor ve ona destek oluyor.

“Çocuğuna baba olmayı bile göze aldım ben”

Güzel seviyorsun Yılmaz, çok güzel seviyorsun. Ama biraz fazla saftirik seviyorsun. Peşin hüküm veriyorsun. Kalbi Züleyha diye öyle güçlü atıyor ki mantığının sesini bile duymaz oldu.

Fekeli’nin Hünkar’ı hastanede görmeye gittiği sahne bu bölümdeki favori sahnemdi. Hep aralarında nir geçmiş olduğu alttan alta hissettiriliyordu. Bu sahne ile onaylanmış oldu. Fekeli’nin Yılmaz’ı bu derece anlamasının bu derece sahip çıkmasının altında aslında kendisinin de aynı şeyleri yaşamış olması var gibi. Sevmiş ama her ne olduysa kavuşamamış. Adnan Yaman’da tıpkı şimdi Demir’in Züleyha ve Yılmaz’a yaptığını zamanında Fekeli ve Hünkar’a yapmış olabilir. Fakat ne oldu Fekeli gibi bir insan nasıl oldu da adam öldürecek duruma geldi. Sanki Fekeli bu konuda suçsuz çıkacakmış gibi hissediyorum.

Hayaller Yılmaz-Züleyha yüzleşmesi, hayatlar Yılmaz-Cengaver yüzleşmesi. Bölümde en az bir kere gerçekleştirilmesi zorunlu eylemlerden biri, Yılmaz’a silah çekilmesi.

Kendisine tutulan silahı alıp kafasına dayaması nasıl bir kral hareketti öyle. Haklı olduğunu belli edercesine dik duruşu ve gerçekleri çatır çatır anlatmasıyla Cengoyu şoke etti. Cengo ilse güvendiğim dağlara karlar mı yağdı dercesine soluğu hemen Demir’in yanında aldı.

Ben Demir ve Cengo yüzleşmesini daha farklı hayal etmiştim. Cengaver’in hesap sorması ve Demir’in yaptıklarını kabul edip ağlamaya başlaması fazlasıyla nedensiz geldi. Ve evet yaptım ama sor bir neden yaptım, sevdiğimden yaptım demesi yok mu… Ya siz hayatınız boyunca hiç sevmediniz yanda biz sevgiyi farklı öğrendik. Evliliğe zorlayayım, ilişkiye zorlayayım, tokat atayım, odaya kapatayım, tehdit edeyim, türlü türlü psikolojik baskılara maruz bırakayım. Ama seviyorum abi ya, çok seviyorum. 😒 İnsan yanındaki kişinin mutsuzluğu üzerine nasıl mutluluk kurabilir? Seven insan sevdiği  uzakta bile oksa yeter ki mutlu olsun der. Mutsuzluğa mahkum etmez. Demir’inki aşk değil, sahip olma hakim olma hırsı. Vurdun, yaktın, yıktın. Ve birbirini seven iki insanın hayatını rayından çıkardın. Bu saplantı gözyaşı ve aşk adını kullanarak aklanamaz. Her gün, her hafta kadına şiddet, kadın cinayetleri haberleri okuduğumuz şu günlerde kurgu da olsa bari burada dur diyelim, izin vermeyelim.

Gülten’in hikayede bu kadar yer kaplamasından rahatsız olan bir tek ben miyim merak ediyorum. Tamam Yılmaz’ı seviyor ama hikayenin tam orta noktasında yer alması akışı yavaşlatmak dışında bir işe yaramıyor. Yılmaz’ın ata biniş sahnesiyle beklentiyi yükseltip, o sahneyi Gülten ile harcamak çok mantıklı bir hamle sayılmaz. Kendisinin söylediği yalanlardan burdan Adana’ya yol olur.  Tüm bölüm boyunca kendisine edilen işkence ve zulümleri izledik. Lütfen artık kendisine akla mantığa sığan bir yol çizin.

“Yüreğime hançer düşer gül sandım yar yar gül sandım”

BZÇ’de çalan tüm şarkılar güzel zaten. Ama bir tanesi var ki ciğerimizi parça pinçik eden. Onu bu bölüm Uğur Güneş ve Kerem Alışık’ın sesinden duymak çok güzeldi. Bu ikilinin dinamiğini ve kimyasına bayılıyorum zaten. Hep söylesinler hep dinleyelim 🙏

Gelelim bu bölümde en sevdiğim sahneye. Geçen hafta Yılmaz’ın çarptığı çoban çocuk Mıstık vardı, hatta Yılmaz hastaneye götürüp sabaha kadar başında beklemişti. Tabi bu işi kendi lehine çevirmek isteyen Gaffur Mıstık’ın babası Hasan ile bir olarak,huğdaki işçileri Yılmaz’a karşı doldurmuş yalan yanloş şeyler söylemişti. Bu bölüm de gerçekler ortaya çıktı ve Mıstık olayın aslını herkesin içinde anlatarak Yılmaz’ı aklamış oldu. İşçilerin hep bir ağızdan Hasan’a gösterdiği tepki çok güzeldi. İşte kötüleri böyle böyle yeneceğiz 😌

“Beni ağa bilen varsa peşimden gelsin”

Yılmaz  ise o noktadan itibaren savaş baltalarını iyice bileyerek gelmek isteyen gelsin benimle çalışsın teklifini sundu. Yamanların zulmünden bıkan işçiler bir bir Yılmaz’ın peşinden gitmeye başladı. İşte benim görmek istediğim Yılmaz bu, adı gibi yılmayan dimdik duran iyilerin dostu kötülerin düşmanı Yılmaz 😎

Her bölümün olmazsa olmazlarından biri de Züleyha’nın başarısız kaçma girişimleri. Ama bu kez kasadaki tüm parayı, mücevherleri de alıp yola koyuldu tabi. Olayın saçma kısmı ise Züleyha’nın İstanbul’a gitmek istemesi. Günlerdir odada hapis kalmış durumdasın, kaçtığında ilk gideceğin yer Yılmaz’ın yanı olmalıydı. Tamam kavuşturmamaya niyetlisiniz ama bari mantıklı nedeni olsun.

Kötüler daima kazanmalı mottosuyla Züleyha’nın önünü kesen -kestiren demeliydim- Demir’i gördük. İşin çok daha garip yanı ise bunu yaparken devletin polisini kullanması. Polislerin işi gücü yok Demir’e mi hizmet ediyor yani? Madem Yılmaz’ı seviyorsun; git öyleyse demesinin altında tabiki gaddarca bir plan yatıyordu. Gidebilirsin ama Adnan benimle kalır tehdidini savurması beni gram şaşırtmadı. Tabi bu noktada çaresiz kalan Züleyha yanına almış olduğu silaha sarıldı. Silahı Demir yerine kendi kafasına tutması aslında ne kadar çaresiz ne kadar zor durumda olduğunun bir ispatı gibiydi. Demir’in çek hadi tetiği demesindeki rahatlıktan silahın boş olduğu sonucunu çıkarmak hiç de zor değil. Silahı görünce paniklemedi bile.

Bu bölümü çokça eleştirdim. Şaşırtan anlar da oldu mesela Yılmaz’ın vurulmamış olması, Demir’in yalanlarının ortaya çıkması gibi. Ben Züleyha’nın İstanbul’a gitme sebebinin abisi olduğunu düşünüyorum. En son sahnesinde Oranj Veli yine kumar işine girişiyordu. Yine borç yapmış ve Züleyha’yı tehdit etmiş olabilir. Ondan dolayı tüm para ve mücevherleri alıp da gitti. Çünkü Züleyha kaçacak olsa o konaktan bir bez parçası bile almak istemez,bir tek oğlu olsa yeter.

Bu bölüm özellikle dizinin styling ekibine tebriklerimi sunmak istiyorum. Her karakterin o nostaljik ruhunu çok iyi yansıtıyorlar zaten ama bu hafta özellikle Yılmaz’ın stili göz alıcıydı.

Güçlü ve karizmatik duruşuyla bu bölüm gönlümü çok ayrı bir şekilde çaldı. Dizinin kostum tasarımcısı Aynur Torun’a ve ekibine tebriklerimi yollayarak bu haftaki yazımı noktalıyorum.

Haftaya görüşmek üzere 😇

error: Korunan İçerik!