tds_thumb_td_300x0
”Çılgın Dershane” 10 Yıl Aradan Sonra Sinemalara Dönüyor

Bir dönemi kasıp kavuran, ilk filminden itibaren gönüllerde taht kuran Çılgın Dersane efsanesi sinemalara dönüyor. Türkiye’nin en sevilen seri filmlerinden olan Çılgın Dersane 10 yıl aradan sonra yeni filmi ‘Çılgın Dersane 5: Yeni Nesil’ için sete çıktı.

Yapımcılığı Plaza Yapım’a, genel yönetmenliği Faruk Aksoy’a ait olan filmin yönetmen koltuğunda Yasemin Türkmenli otururken senaryosu Şafak Güçlü ve İrfan Saruhan imzası taşıyor.

Çekimleri Antalya’da başlayan ‘Çılgın Dersane 5: Yeni Nesil’ için tıpkı ismindeki gibi yeni nesilden genç ve yetenekli oyuncular bir araya geldi. Film ile özdeşleşen Mustafa Topaloğlu ile birlikte Ahmet Bülent Gencay, Arzu Yanardağ ve Hakan Bilgin’e, Ömer Faruk Çavuş, Hacı Ahmet Ak, Pınar Özer, Pote (Mehmet Efe Çam), Çağla Şen, Ertunç Tuncer, Duygu Doğru, Naz Beşik, Oben Onur, Orçun Soytürk, Nazlıcan Turan, Ulaş Can Kutlu, İsmail Hocaoğlu, Sinem Buse Elbir, Lina Hourıeh, Irmak Topaloğlu, İrem Büğrüoğlu, Alphan Yuvalı, Kaan Arkat Batuhan Cebi, Arda Berç Dalıcı eşlik ediyor.

BU KEZ HEDEF: ‘ÖZEL EĞİTİM KURUMLARI YARIŞMASI’

Çok sevilen karakterlerine yenilerinin ekleneceği aksiyon, kahkaha ve dostluğun eksik olmayacağı Çılgın Dersane 5: Yeni Nesil bu kez yeni bir yarışma heyecanı yaşayacak. Antalya’da düzenlenen Özel Eğitim Kurumları Yarışması’na son anda katılan ekibin macerasını konu alan ‘Çılgın Dersane 5: Yenil Nesil’ sinemaseverlere özlenen gençlik ruhunu aktaracak.

‘Çılgın Dersane 5: Yeni Nesil’ yakında sinemalarda…      

”Kar ve Ayı” 9 Şubat’ta Blu TV’de!

Türkiye’nin lider yerli online video platformu BluTV, Türkiye ve dünyanın dikkat kesildiği, bol ödüllü filmleri kullanıcılarıyla buluşturmaya devam ediyor. Dünya prömiyerini 47. Toronto Uluslararası Film Festivali’nde yapan, 59. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde Selcen Ergun’a En İyi İlk Film ile Merve Dizdar’a En İyi Kadın Oyuncu ödülleri kazandıran ‘Kar ve Ayı’ BluTV’de yayına giriyor.

Merve Dizdar ve Saygın Soysal başrollerinde yer aldığı filmde Asiye Dinçsoy, Erkan Bektaş, Derya Pınar Ak, Onur Gürçay ve Muttalip Müjdeci onlara eşlik ediyor. Selcen Ergun’un senaryosunu Yeşim Aslan’la beraber yazdığı, psikolojik gerilim unsurları taşıyan ‘Kar ve Ayı’da kışın bitmek bilmediği uzak bir kasabaya atanan genç bir hemşirenin oradaki erk ilişkileri, sır ortaklıkları ve şüpheyle yüzleşme hikayesi anlatılıyor.

Türkiye – Almanya – Sırbistan ortak yapımı ‘Kar ve Ayı’, 59. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde En İyi İlk Film ile En İyi Kadın Oyuncu ödülü, Amerika’nın köklü festivallerinden 66. San Francisco Uluslararası Film Festivali’nde Yeni Yönetmenler Ödülü, Belgrad Uluslararası Film Festivali’nde Eleştirmenler Ödülü, Brüksel Cinemamed Uluslararası Film Festivali’nde Cineuropa Ödülü, Frankfurt Türk Film Festivali’nden En İyi İlk Film Jüri Özel Ödülü ve Bergwelten Film Festivali’nden de En İyi Film Büyük Ödülü’nü kazandı.

Kar ve Ayı, 9 Şubat’tan itibaren yalnızca BluTV’den izlenebilecek. 

BLUTV’den Deprem Belgeseli

Türkiye’nin lider yerli online video platformu BluTV, Türkiye’nin deprem gerçeğini tarihsel bir perspektifle ele alarak tüm boyutlarıyla masaya yatırıyor. Gazeteci ve yazar Serdar Akinan tarafından hazırlanan 17 Ağustos depreminden 6 Şubat depremine kadar yaşananlar BluTV’nin ‘Deprem’ belgeseli ile kullanıcılara aktarılıyor.

Ortaya çıkan ihmaller tablosu verileri, tanık ve uzmanların görüşleriyle aktarıldığı belgeselde depremzedeler, akademisyenler, gazeteciler ve afet uzmanları Türkiye’nin deprem gerçeğini, geçmiş depremleri değerlendirerek geleceğe dair öngörüleri ile anlatıyor.

BluTV Deprem belgeseli 6 Şubat depreminin yıldönümünde yayında.

Utku Coşkun: ”Onu oynamak, onu iyileştirebileceğime inanmak gibiydi.”

Duy Beni’de canlandırdığı Ozan karakteri ile tanıyıp hayran olduğumuz, Terzi ve Benim Güzel Ailem dizileri ile hem dijitalde hem de ekranlarda seyretmeye devam ettiğimiz yetenekli ve sevilen oyuncu Utku Coşkun ile gerçekleştirdiğimiz keyifli sohbetimiz sizlerle! Kendisine buradan da bir kez daha hem nezaketi hem de sorularımızı içtenlikle yanıtladığı için teşekkür ediyoruz. 🙂

Yakın zamanda Benim Güzel Ailem ile yeniden ekranlara döndün. Öncelikle, biz Emre Hoca’yı çok sevdik ama bir de senden dinleyelim istiyoruz. Nasıl bir karakter Emre? Verdiğin aradan sonra sana “Bu işin içerisinde olmalıyım” dedirten şey neydi?

Emre, çok analitik bir karakter. Eğitim düzeyi ve hayat deneyimlerinin getirdiği bir şey olduğunu düşünüyorum. Tavırlarının dinginliği, kalbinin büyüklüğü, merhameti, fedakarlığı ve gerçekçiliği ana hatlarını oluşturuyor aslında. Gerekli riskleri almaktan çekinmeden, cesurca, kendine has espiri anlayışıyla derinleşen biri Emre.

İlişkiler dramedisi olarak inşa edilmiş bir iş “Benim Güzel Ailem”. Kurulan dünya saklanılanlar üstüne… Her karakterin bir hörgücünün olduğu ve bunu seyirciyi boğmadan anlatmayı hedefleyen bir uyarlama. Tarzı ve yaklaşımlarıyla içerisinde bulunmak istediğim bir proje oldu.

  • Geçtiğimiz bölümlerde Emre’nin aşık olduğu kişi için akademik kariyerinden ve yurt dışına gitmekten vazgeçtiğini izledik. Peki sen Emre’nin yerinde olsaydın böyle bir fedakarlık yapar mıydın? Ne kadar risk alırsın hayatta?

Şu sıralar aşk için böyle büyük hareketler yapabileceğimi sanmıyorum ama bu zamanında yapmadığım anlamına gelmiyor. 🙁 Hayatta genel olarak bir şeye evet demenin diğer her ihtimallere  hayır demek olduğunu aklımda tutarak yaşamaya çalışıyorum. Risk almayı severim. Sonuçlarına da katlanırım. Şöyle bir düşününce risk almadığım bir dönem olmadığını fark ettim ama öncesinde gelen enine boyuna düşünme süreçlerini yok saymamak gerek. Kontrollü riskler candır.

  • Kadir Has Üniversitesi Tiyatro Bölümü’nden mezunsun. Daha önce de Martı, Cesaret, En Baştan, Vişne Bahçesi gibi çeşitli oyunlarda yer aldın. Seni yeniden sahnede görebilecek miyiz? Sence kamera önünde olmak mı yoksa tiyatro sahnesinde olmak mı?

Bu aralar özlemiyorum desem yalan olur. Başka bir heyecan. Kamera önünde olmak benim için hep cazipti. Yoğunluğunu ve yakınlığını seviyorum. Tiyatro daha kontrolsüz, esrik. Uzun bir koşu olarak hayal edebiliriz.  Oyun esnasında başına milyon tane aksilik gelsede devam ettiğin, topladığın ve bunu yaparken inanılmaz eğlendiğin bir yer. Kameranın büyüsü ve anlatısı sanki karakterin ruhuna ışık tutuyor da seyirci oradaki yaşantıyı izliyormuş gibi. Benim için tercih yapmak imkansız. Yeniden sahneye çıkma kısmına gelirsek, elbette görüşeceğiz. Oyun çıkışı birbirimize sıkı sıkı sarılmayalım mı?

  • Mühendislikten oyunculuğa geçiş hikayeni “Gemileri yaktım.” şeklinde tanımlıyorsun. Peki bundan sonra kariyerin için kesinlikle canlandırmalıyım dediğin bir rol ya da birlikte çalışmalıyım dediğin kişiler var mı?

Spesifik bir rol veya tarz öngörmek imkansız. Tabii ki de birlikte oynamayı dilediğim isimler var .

Örn; Okan Yalabık, Nejat İşler, Gökçe Bahadır, Nur Sürer, Haluk Bilginer, Serenay Sarıkaya, Selahattin Paşalı, Metin Akdülger ve niceleri…

  • Ozan Yılmaz’ı anmak istiyorum biraz da. 😊 Seni tanıdığımız ilk projeydi Duy Beni. Başka bir röportajında da “Ozan’la ilk karşılaşmamızda ben BÜ YÜ LEN DİM.” demiştin. Neydi kalbini bu kadar çarptıran?

Hasta düzeyde yaralı olması. Yaralı insanları günlük hayatımda da hep sevmişimdir. İç dünyası o kadar kalabalıktı ki onu oynamak sanki onu iyileştirebileceğime inanmak gibiydi. Onun için her şey çok fazla, her an çok büyüktü ve duygusal kontrol, sağlıklı değerlendirmeler yapmaktan yoksundu. Dönüştüğü yaratığı sevmek zorunda bırakılanlardan. Yaptıkları için özür dilemek, belki cezasını açık gönüllü bir teslimiyetle kabul etmek bile başlı başına oynamak için sebepti.

  • Peki, Ozan’a bir son yazmanı isteseler ne yazardın?

Psikolog ofisinden çıkarken görürüz. Köşedeki çiçekçiye uğrar. İki çiçek buketi alır.  Arabasına binip elinde çiçekle evlatlık alındığı yetimhane müdürünü ziyarete gider. Çıkar. Mezarlığa gider. Gerçek anne babasının mezarının başında durur. Diğer çiçeği de mezarlarına bırakır. Ağzından iki sözcük dökülür, “Özür dilerim.”

  • Hem deneyimli ve başarılı oyuncularla, hem de genç meslektaşlarınla aynı seti paylaştın. Bence yer aldığın işlerin bu kadar çok sevilmesinin en büyük sebeplerinden biri kamera arkasındaki enerjinizin işe yansıyor oluşu. İlla ki vardır, bizimle unutamadığın bir set anını paylaşabilir misin?

Ufuk Özkan ve Erdal Özyağcıları ayırdığım sahne o kadar eğlenceliydi ki. Hem iki deneyimli oyuncu ile oynuyor olmak hem de fiziksel olarak birbirlerine girmişken aralarında olmak bambaşka bir deneyimdi. Yaş kaç olursa olsun heyecanının asla bitmeyeceğini gördüğüm bir deneyim oldu benim için.

  • Bir oyuncu için her yeni karakter yeni bir yolculuk demek. Caner, Murat, Ozan, Emre…  Eminiz sende hepsinin ayrı bir yeri vardır. Bir projeyi seçerken senaryoda veya karakterinde seni etkilemesi için ne gibi özellikler ararsın?

Senaryoları onu seyredecekmişim gibi okumaya özen gösteriyorum. Bir çok parametreyi göz önünde tutarak bir hayal kurmak önemli. Karakterin psikolojik kimliği, ayaklarının yere basıyor olması, ters köşeleri ve en önemlisi beni heyecanlandırmasından sonra genel senaryo ile ilgileniyorum. Senaryo dramaturjisi, akslar, kendi içindeki devinimi, anlatmaya çalıştığı şey ve dilini göz önünde bulundurarak “Ben bu işin içerisinde olmalıyım” diyorum.

Canlandırdığın karakterlerden birine dair unutamadığın bir replik veya sahne var var mı?

Var, Emre’den. Hatta senaryoyu okur okumaz ekran görüntüsünü aldım. “Hep kazanamayız, bazen de kaybederiz. Hiç istemeyiz ama kaybetmeyi de kabullenebilmeliyiz.”

  • Son zamanlarda izlediğin yerli/yabancı dizi ya da filmlerde “Keşke ben oynasaydım!” dediğin; seni çok etkileyen bir karakter var mı?

Euphoria – Nate Jacobs, Manchester by the Sea – Lee Chandler, Succession – Kendall Roy,  American Beauty- Ricky Kitts, Lobster-David, Dahmer- Jeffrey Dahmer

Biraz hayal kuralım… Güne bir kitabın dünyasında başlayacaksın, öğlen bir dizinin, akşam da bir filmin dünyasında geçireceksin. Hangilerini seçerdin?                                                                              

Sabah Alper Canıgüz’ün Oğullar ve Rencide Ruhlar kitabıyla başlayıp, öğlen White Lotus 1. Sezon, Akşam Blade Runner 2049

  • Şimdi Twitter’daki sevenlerinden gelen sorulardan birini senin için seçtik, onu soruyoruz.  ‘’Dünyada ya da ülkemizde yaşamış birinin hayatı film olacak olsa ve bu kişiyi sen canlandırsan, kim olmak isterdin?’’    
  • Slavoj Zizek  olsun isterdim muhtemelen… Peltekliği fikirleri ve cümleleri ile beni heyecanlandıran bir insan kendisi. 

Şimdi; sırada O mu Bu mu köşesi var.

How I Met Your Mother mı Friends mi?

Pas

Barbie mi Oppenheimer mı?

Barbie’yi izlemedim ama galiba Barbie.

Instagram mı Twitter mı?

Üzülerek Twitter

Dram mı komedi mi?

En zorlandığım soru bu oldu. Dram oynamayı seviyorum AMA hayattaki gibi dram anlarının içinde çıkan komik anlara da bayılıyorum.

Yaz mı kış mı?

Kış

Yeni başlangıçlar mı nostalji mi?

Başlangıçlar.

Son olarak 5 yıl sonraki Utkuya tek cümlelik bir mesaj bırakabilir misin?

len!

Merve Şeyma Zengin: ”6-7 Eylül Olaylarının Çekildiği Sahneyi Unutamıyorum”

Netflix’in sevilen dizisi Kulüp’ün 2. sezonu ile buluşmaya çok az kalmışken, sizi dizinin Tasula’sı Merve Şeyma Zengin röportajımız ile baş başa bırakıyoruz! 🙂

En yakın arkadaşlarından seni anlatmalarını istesek; ne söylerlerdi?

Genellikle duygusal olduğumu söylerler. Aynı zamanda hislerimi çok yüksek yaşadığım için zaman zaman şaşırdıkları bile oluyor.

Kendi adıma konuşmam gerekirse seni Kulüp-Tasula olarak tanıdım ve o günden beri sıkı takipçinim. Kulüp hayranı olduğumuz bir işken canlandırdığın Tasula karakteri ise izlemekten keyif aldığımız bir karakter oldu. Tasula’yla yolun nasıl kesişti? Kulüp’ün bir parçası olma sürecinden bahseder misin?

Kulüp’le ilgili her şey çok ani oldu. Devlet Tiyatrosu’nun Bir Peri Masalı: Radyum Kızları oyununda oynuyordum. Çok yoğun bir oyun takvimim olduğu için o sıralar sadece tiyatroyla ilgilenmek istiyordum. Pandemi zamanında tiyatroların da kapanmasıyla birlikte oyunculuk alanım kısıtlanmıştı  ve kendime alternatif alanlar yaratma ihtiyacı hissetmiştim. Tam o dönemde menajerimle yeni çalışmaya başlamıştık ve bana “Tam sana uygun olduğunu düşündüğüm bir rol var, çeker misin?” dedi. Bunun üzerine Tasula’nın sahnesini görünce çok heyecanlandım. Ertesi gün Zeynep ve Seren Hoca’yla tanışmaya gittim ve Asude’yle birlikte karşılıklı deneme sahneleri çekmeye başladık. Sonrasında Zeynep Hoca’yla sahneyi çalışırken “Aa galiba oluyor bu iş” dedim.

İlk sezonu oldukça kaotik bir ortamda doğan bir mucizeyle bitirmiştik. Tasula’da bir kaosun içinde kalmış, oldukça travmatik anlara şahit olmuştuk. Sence bu travma Tasula’yı nasıl etkiledi? Merve olarak, ilk sezonun son sahnesini çekerken ne hissettin?

6-7 Eylül Olayları’nın çekildiği sahneyi unutamıyorum. Sahne çekilirken hem çok zorlanmıştım hem de çok etkilenmiştim. Kamera arkasında çok büyük bir prodüksiyon vardı. Beyoğlu’nda daracık bir sokağın ortasındaydık ve çok fazla yardımcı oyuncu vardı, her yerde kumaş parçaları, sopalar… Bir an etrafa bakıp bu gerçekten yaşandı, birileri o gece bu korkunç hislerin ortasında kaldı diye düşündüm. Ekip yemek arasına geçtiğinde bir apartmanın merdivenlerine geçip sokağa bakıp ağladığımı hatırlıyorum.

İkinci sezonda Tasula’yı neler bekliyor biraz ip ucu alabilir miyiz?

Hayatlarında çok korkunç trajedilere maruz kalmış insanlar asla aynı kalamıyor bence, Tasula da kalamadı. Bu trajedinin Tasula’yı ne yönde değiştirdiğini de hep birlikte yeni sezonda göreceğiz.

Kulüp’te çok değerli birbirinden yetenekli oyuncularla birliktesin. Gökçe Bahadır, Fırat Tanış ve Salih Bademci gibi isimlerle karşılıklı sahnelerde oynamak nasıl bir his?

Kulüp, herkesin çok heyecanlı olduğu bir setti. Anlatmak istediği hikayeye hepimizin kefil olduğu, elimizden geleni yaptığımız öğretici bir yolculuktu. Zeynep Hoca’nın dilini anlayana kadar kendisiyle çalışmak beni epey zorlamıştı. Sahnede istediği oyunu alana kadar asla vazgeçmez 🙂 Onun savaşının, özünde herkesin en iyisini yakalamak olduğunu görmek benim için büyük bir konfor alanına dönüştü. Gökçe, inanılmaz disiplinli ve işine aşkla bağlı bir insan. Kafamı her çevirdiğimde onu senaryo üzerinde çalışırken görüyordum. Salih, hep yüksek enerjili ve her anı oyun gibi yaşıyor. Onunla sahne çekmek her an ne yapacağını bilmediğim için çok keyifliydi. Fırat’ı izlemek içinse hazırlığımı hızlıca bitirip

birçok kez monitörün başına koştuğumu hatırlıyorum. Benim için onu izlemek her zaman çok heyecan verici. Asude’yle de deneme çekimine girdiğimiz günden beri çok iyi anlaşıyoruz. Asude kelebeğim bana çok güzel bir yol arkadaşı oldu. Keşke herkesi tek tek anlatabilsem, o masadaki herkesi çok seviyorum.

Tiyatro bölümü mezunusun. Bir Peri Masalı: Radyum Kızları ve Oz Büyücüsü gibi oyunlarda yer almışsın. Laçin Ceylan’ın Bir Peri Masalı, bir mücadeleyi konu alıyor. Bize hikayeden ve karakterinden bahsedebilir misin?

Radyum Kızları, I. ve II. Dünya Savaşı sırasında radyumlu saatler üreten işçi kadınların hak arama mücadelesi olarak özetlenebilir. Radyum, maruz kalındığında vücutta çok ağır yaralar ve tümörlere sebep olan, sonu ölüme kadar yol açabilen, fakat savaş yıllarında kozmetik gibi birçok alanda bilinçsizce tüketilen ölümcül bir etken madde. Rol aldığım karakter Katherine, fabrikada savaşa giden askerler için radyumlu saat boyayıp aynı zamanda reklam seçmelerine gidiyor. Tam reklam filmine seçildiği zaman radyum geri dönülemez etkilerini göstermeye başlıyor. Sonrasında fabrikadaki tüm çalışanların da aynı duruma düşmesiyle, toplu bir hak arama mücadelesi doğuyor. Aslında bu olay günümüz yasalarına yön veren, tarihte işçi yasalarının da oluşmasına öncü olan bir dava.

Tiyatro sahnesinde mi yoksa kamera karşısında rol almayı mı daha çok seviyorsun?

İkisini de çok seviyorum aslında. Tiyatroda kendimi daha özgür hissediyorum sadece. Sinemada da parçası olduğum hikayenin sonsuza kadar değişmeden orada kalacak olması fikri çok hoşuma gidiyor.

Gelecekte mutlaka canlandırmak istiyorum dediğin bir rol var mı? Veya hiç bu karakteri ben canlandırsaydım keşke dediğin bir karakter oldu mu?

Güzel hikayeler anlatan işlerin bir parçası olmak istiyorum. Mutlaka oynamak istiyorum dediğim bir rol yok ama mutlaka çalışmak istiyorum dediğim yönetmenler var 🙂 Bunlardan birisi de Zeynep Hoca’ydı. Konservatuvarın birinci yılında annemle kahvaltı sofrasında otururken, televizyonda Öyle Bir Geçer Zamanki’nin tekrar bölümlerinden biri açıktı. Anneme dönüp “Ben bir gün bu yönetmenle çalışacağım.” demiştim, ve çalıştım. Sanırım isteklerimi sesli dile getirmem lazım, anneme kahvaltıya gideceğim 🙂 Son olarak “The Handmaid’s Tail” dizisindeki June Osborne karakterini oynayabilmeyi çook isterdim.

Yer aldığın projelerde unutamadığın, seni derinden etkileyen bir sahne var mı? Anlatabilir misin?

Tasula’nın ölüme giderken Bahtiyar’dan intikamını aldığı sahneyi unutamayacağım. O gece Bahtiyar’a Dimitri diye seslenip kendi intikamını aldığı için çok mutluyum, iyi ki aldı.

Sahnede olmak, çocukluk hayalin miydi? Çocuk Merve, bugün ki Merve’ye neler derdi?

Kendimi bildiğim yaştan itibaren başka bir meslek hayalim hiç olmadı. Lisede okurken çocuk tiyatrosu oyunlarında oynayıp harçlığımı kazanıyordum 🙂 Sonra konservatuvara girdim ve okul arkadaşlarımla hayatımın en güzel günlerini geçirdim. Mezun olup Devlet Tiyatrosu’nda çalışmaya başladım. Hala daha çalışmaya devam ediyorum. İnsanın sevdiği işi yapması çok büyük bir ayrıcalıkmış gerçekten, birileri mutlu olduğum yerde sevdiğim şeyi yaptığım için bana para veriyor. Hala şaşırıyorum bu duruma 🙂 Bugün çocuk Merve’yle karşılaşsaydım, bence bana “Mutlu musun?” diye sorardı.

Biraz da öneri isteyelim 😊 Favori kitabın, dizin ve filmin hangisi/hangileri? Bizimle paylaşır

Son zamanlarda en çok etkilendiğim filmlerden biri “Triangle of Sadness”. Dizi olarak “Çernobil” inanılmaz fakat birinci sıram hiç değişmiyor “Breaking Bad”. Okumaktan en çok haz duyduğum yazar Dostoyevski. Rus Edebiyatı’nı çok seviyorum, tiyatroda da en çok oynamak istediğim yazar Çehov. Klasik, klasiktir… 🙂

Merve Şeyma Zengin’e sorularımızı yanıtladığı için teşekkür ediyor, önce Kulüp’ün yeni sezonunu sonrasında da kendisini izleyeceğimiz yeni projeleri heyecanla bekliyoruz! 🙂

Röportaj: https://twitter.com/fanustakisone

error: Korunan İçerik!