tds_thumb_td_300x0
Utku Coşkun: ”Onu oynamak, onu iyileştirebileceğime inanmak gibiydi.”

Duy Beni’de canlandırdığı Ozan karakteri ile tanıyıp hayran olduğumuz, Terzi ve Benim Güzel Ailem dizileri ile hem dijitalde hem de ekranlarda seyretmeye devam ettiğimiz yetenekli ve sevilen oyuncu Utku Coşkun ile gerçekleştirdiğimiz keyifli sohbetimiz sizlerle! Kendisine buradan da bir kez daha hem nezaketi hem de sorularımızı içtenlikle yanıtladığı için teşekkür ediyoruz. 🙂

Yakın zamanda Benim Güzel Ailem ile yeniden ekranlara döndün. Öncelikle, biz Emre Hoca’yı çok sevdik ama bir de senden dinleyelim istiyoruz. Nasıl bir karakter Emre? Verdiğin aradan sonra sana “Bu işin içerisinde olmalıyım” dedirten şey neydi?

Emre, çok analitik bir karakter. Eğitim düzeyi ve hayat deneyimlerinin getirdiği bir şey olduğunu düşünüyorum. Tavırlarının dinginliği, kalbinin büyüklüğü, merhameti, fedakarlığı ve gerçekçiliği ana hatlarını oluşturuyor aslında. Gerekli riskleri almaktan çekinmeden, cesurca, kendine has espiri anlayışıyla derinleşen biri Emre.

İlişkiler dramedisi olarak inşa edilmiş bir iş “Benim Güzel Ailem”. Kurulan dünya saklanılanlar üstüne… Her karakterin bir hörgücünün olduğu ve bunu seyirciyi boğmadan anlatmayı hedefleyen bir uyarlama. Tarzı ve yaklaşımlarıyla içerisinde bulunmak istediğim bir proje oldu.

  • Geçtiğimiz bölümlerde Emre’nin aşık olduğu kişi için akademik kariyerinden ve yurt dışına gitmekten vazgeçtiğini izledik. Peki sen Emre’nin yerinde olsaydın böyle bir fedakarlık yapar mıydın? Ne kadar risk alırsın hayatta?

Şu sıralar aşk için böyle büyük hareketler yapabileceğimi sanmıyorum ama bu zamanında yapmadığım anlamına gelmiyor. 🙁 Hayatta genel olarak bir şeye evet demenin diğer her ihtimallere  hayır demek olduğunu aklımda tutarak yaşamaya çalışıyorum. Risk almayı severim. Sonuçlarına da katlanırım. Şöyle bir düşününce risk almadığım bir dönem olmadığını fark ettim ama öncesinde gelen enine boyuna düşünme süreçlerini yok saymamak gerek. Kontrollü riskler candır.

  • Kadir Has Üniversitesi Tiyatro Bölümü’nden mezunsun. Daha önce de Martı, Cesaret, En Baştan, Vişne Bahçesi gibi çeşitli oyunlarda yer aldın. Seni yeniden sahnede görebilecek miyiz? Sence kamera önünde olmak mı yoksa tiyatro sahnesinde olmak mı?

Bu aralar özlemiyorum desem yalan olur. Başka bir heyecan. Kamera önünde olmak benim için hep cazipti. Yoğunluğunu ve yakınlığını seviyorum. Tiyatro daha kontrolsüz, esrik. Uzun bir koşu olarak hayal edebiliriz.  Oyun esnasında başına milyon tane aksilik gelsede devam ettiğin, topladığın ve bunu yaparken inanılmaz eğlendiğin bir yer. Kameranın büyüsü ve anlatısı sanki karakterin ruhuna ışık tutuyor da seyirci oradaki yaşantıyı izliyormuş gibi. Benim için tercih yapmak imkansız. Yeniden sahneye çıkma kısmına gelirsek, elbette görüşeceğiz. Oyun çıkışı birbirimize sıkı sıkı sarılmayalım mı?

  • Mühendislikten oyunculuğa geçiş hikayeni “Gemileri yaktım.” şeklinde tanımlıyorsun. Peki bundan sonra kariyerin için kesinlikle canlandırmalıyım dediğin bir rol ya da birlikte çalışmalıyım dediğin kişiler var mı?

Spesifik bir rol veya tarz öngörmek imkansız. Tabii ki de birlikte oynamayı dilediğim isimler var .

Örn; Okan Yalabık, Nejat İşler, Gökçe Bahadır, Nur Sürer, Haluk Bilginer, Serenay Sarıkaya, Selahattin Paşalı, Metin Akdülger ve niceleri…

  • Ozan Yılmaz’ı anmak istiyorum biraz da. 😊 Seni tanıdığımız ilk projeydi Duy Beni. Başka bir röportajında da “Ozan’la ilk karşılaşmamızda ben BÜ YÜ LEN DİM.” demiştin. Neydi kalbini bu kadar çarptıran?

Hasta düzeyde yaralı olması. Yaralı insanları günlük hayatımda da hep sevmişimdir. İç dünyası o kadar kalabalıktı ki onu oynamak sanki onu iyileştirebileceğime inanmak gibiydi. Onun için her şey çok fazla, her an çok büyüktü ve duygusal kontrol, sağlıklı değerlendirmeler yapmaktan yoksundu. Dönüştüğü yaratığı sevmek zorunda bırakılanlardan. Yaptıkları için özür dilemek, belki cezasını açık gönüllü bir teslimiyetle kabul etmek bile başlı başına oynamak için sebepti.

  • Peki, Ozan’a bir son yazmanı isteseler ne yazardın?

Psikolog ofisinden çıkarken görürüz. Köşedeki çiçekçiye uğrar. İki çiçek buketi alır.  Arabasına binip elinde çiçekle evlatlık alındığı yetimhane müdürünü ziyarete gider. Çıkar. Mezarlığa gider. Gerçek anne babasının mezarının başında durur. Diğer çiçeği de mezarlarına bırakır. Ağzından iki sözcük dökülür, “Özür dilerim.”

  • Hem deneyimli ve başarılı oyuncularla, hem de genç meslektaşlarınla aynı seti paylaştın. Bence yer aldığın işlerin bu kadar çok sevilmesinin en büyük sebeplerinden biri kamera arkasındaki enerjinizin işe yansıyor oluşu. İlla ki vardır, bizimle unutamadığın bir set anını paylaşabilir misin?

Ufuk Özkan ve Erdal Özyağcıları ayırdığım sahne o kadar eğlenceliydi ki. Hem iki deneyimli oyuncu ile oynuyor olmak hem de fiziksel olarak birbirlerine girmişken aralarında olmak bambaşka bir deneyimdi. Yaş kaç olursa olsun heyecanının asla bitmeyeceğini gördüğüm bir deneyim oldu benim için.

  • Bir oyuncu için her yeni karakter yeni bir yolculuk demek. Caner, Murat, Ozan, Emre…  Eminiz sende hepsinin ayrı bir yeri vardır. Bir projeyi seçerken senaryoda veya karakterinde seni etkilemesi için ne gibi özellikler ararsın?

Senaryoları onu seyredecekmişim gibi okumaya özen gösteriyorum. Bir çok parametreyi göz önünde tutarak bir hayal kurmak önemli. Karakterin psikolojik kimliği, ayaklarının yere basıyor olması, ters köşeleri ve en önemlisi beni heyecanlandırmasından sonra genel senaryo ile ilgileniyorum. Senaryo dramaturjisi, akslar, kendi içindeki devinimi, anlatmaya çalıştığı şey ve dilini göz önünde bulundurarak “Ben bu işin içerisinde olmalıyım” diyorum.

Canlandırdığın karakterlerden birine dair unutamadığın bir replik veya sahne var var mı?

Var, Emre’den. Hatta senaryoyu okur okumaz ekran görüntüsünü aldım. “Hep kazanamayız, bazen de kaybederiz. Hiç istemeyiz ama kaybetmeyi de kabullenebilmeliyiz.”

  • Son zamanlarda izlediğin yerli/yabancı dizi ya da filmlerde “Keşke ben oynasaydım!” dediğin; seni çok etkileyen bir karakter var mı?

Euphoria – Nate Jacobs, Manchester by the Sea – Lee Chandler, Succession – Kendall Roy,  American Beauty- Ricky Kitts, Lobster-David, Dahmer- Jeffrey Dahmer

Biraz hayal kuralım… Güne bir kitabın dünyasında başlayacaksın, öğlen bir dizinin, akşam da bir filmin dünyasında geçireceksin. Hangilerini seçerdin?                                                                              

Sabah Alper Canıgüz’ün Oğullar ve Rencide Ruhlar kitabıyla başlayıp, öğlen White Lotus 1. Sezon, Akşam Blade Runner 2049

  • Şimdi Twitter’daki sevenlerinden gelen sorulardan birini senin için seçtik, onu soruyoruz.  ‘’Dünyada ya da ülkemizde yaşamış birinin hayatı film olacak olsa ve bu kişiyi sen canlandırsan, kim olmak isterdin?’’    
  • Slavoj Zizek  olsun isterdim muhtemelen… Peltekliği fikirleri ve cümleleri ile beni heyecanlandıran bir insan kendisi. 

Şimdi; sırada O mu Bu mu köşesi var.

How I Met Your Mother mı Friends mi?

Pas

Barbie mi Oppenheimer mı?

Barbie’yi izlemedim ama galiba Barbie.

Instagram mı Twitter mı?

Üzülerek Twitter

Dram mı komedi mi?

En zorlandığım soru bu oldu. Dram oynamayı seviyorum AMA hayattaki gibi dram anlarının içinde çıkan komik anlara da bayılıyorum.

Yaz mı kış mı?

Kış

Yeni başlangıçlar mı nostalji mi?

Başlangıçlar.

Son olarak 5 yıl sonraki Utkuya tek cümlelik bir mesaj bırakabilir misin?

len!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: Korunan İçerik!