Ali Tarık Fındık: Oyuncu Her Yöntemi Öğrenip Tanıyıp Kendi Eşsiz Yöntemine Dahil Edebilmelidir
Merhaba Ali Tarık Fındık! Öncelikle bizi kırmayıp röportaj teklifimizi kabul ettiğin için çok teşekkür ederiz, umarız senin için keyifli bir röportaj olur 🙂
Herkese merhabalar, öncelikle hazırladığınız sorular için teşekkür ederim. Haydi başlayalım..
- Seni daha yakından tanımayı çok isteriz. Bize dışarıdan herkesin göremediği Ali’yi biraz anlatır mısın? Seni çok iyi tanıyan bir arkadaşına sorsak Ali’yi bize nasıl anlatırdı?
Güzel bir soru, çünkü bence her birimiz kafamızda idealize ettiğimiz kendimizle, gerçekte bizi tanıyanların aklında kalan izlenimimizin bir ortalamasıyız. Ancak dışarıdan tamamen nasıl göründüğümüzü anlayabilir miyiz, bilmiyorum; zor iş. 🙂
Beni tanıyan insanlarda da farklı farklı izlenimlerim olmuştur muhakkak, çünkü hayatımızın her anında değişmeye ve gelişmeye devam ediyoruz. Hatta ben, isimlerimizin bile sonuna aynı teknolojik cihazların son sürümleri gibi ek numaralar alabileceğimizi düşünüyorum. Ben de size Ali Tarık’ın son sürümünden bahsedeyim; yani herkesin göremediği benden…
Ben sakin kalmayı seven bir insanım. Hatta sakinlik, hem mesleğimde hem de günlük yaşantımda sürekli korumayı hedeflediğim bir hal. Dolayısıyla evde vakit geçirmeyi çok severim. Ancak hiçbir zaman aşırıya kaçmak istemem; yani durmadan okumak, yazmak, izlemek ya da oyun oynamak gibi. Bazen tamamen rastgele şeylerle de uğraşırım.
İkili ilişkilerimde ise fikirsel tartışmaları severim. Etrafımda “şeyler” hakkında tartışacağım insanlar olması beni çok mutlu eder. Bunun dışında da spor yaparım. Aslında son derece basit bir hayatım var; ancak bu basitlik, hedeflenen bir basitliktir.
- Maltepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Plastik Sanatlar Bölümü’nden mezun olduktan sonra aynı üniversitede Sinema Yüksek Lisans Oyunculuk eğitimi almışsın. Yüksek lisans kararını nasıl aldın? Plastik Sanatlar’a olan ilgin, bölümü seçimin ve yüksek lisans kararının nasıl oluştuğunu anlatabilir misin bize?
Bu konu en sevdiğim konulardan biri, çünkü akademik yaşamı çok seviyorum. Ancak bir noktada hayatımı okulda devam ettirmek istemedim. Sanırım daha özgür kalmak istedim.
Lisans döneminde, tıpkı sizin de söylediğiniz gibi, plastik sanatlar okudum, çünkü küçüklüğümden beri çizim yapardım. Ailemde de sanatsal faaliyetler oldukça fazla sayıda olduğundan, doğal olarak lisans döneminde çizim odaklı bir bölümde olmak istemiştim. Ancak üniversite içinde geçirdiğim dönem, sinema dünyasına karşı olan merakımı da zirveye çıkarmıştı. Bunun üzerine oyunculukla olan maceram başlamış oldu.
Tabii tiyatronun ve sinemanın yan yana eğitim hayatıma dahil olmasıyla kendi lisans bölümümü, yani plastik sanatları, oldukça zor bitirdim. 🙂
Sonrasında da bu kafa karışıklığı beni yüksek lisansta sinema bölümünü seçmeye yöneltti. Bu seçimimden dolayı da gayet mutluyum.

- Mezun olduğun bölümle ilgili de bir şeyler sormak isterim. Plastik Sanatlar’da özel ilgi alanın neydi? Profiline baktığımda bir ipucu yakalayamadım. 😊 Hangi sanat akımlarından hangi sanatçılardan etkilendiğini merak ediyorum. Sence dünya sanat tarihinin gördüğü en etkileyici eserler hangileri?
Plastik sanatlarda ağırlıklı olarak resim, heykel ve seramik dersleri verilir. Ancak her öğrenci isterse bu alanlardan sadece birine de yoğunlaşabilir. Benim alanım çok net biçimde resimdi. Çocukluğumdan beri kara kalem çalışırdım; üniversitede ise daha çok yağlı boya çalışmıştım. Ancak bir itirafta bulunmam gerekirse, az önce de söylediğim gibi, hayatıma oyunculuğun ve sinemanın girişiyle beraber yağlı boya ile hak ettiği ölçüde ilgilenemedim.
Haklısınız, profilimin benim özel hayatımla ilgili çok bilgi vermediği aşikar. Ancak bu benim seçimim; sosyal medya hesabımı bir aktör olarak daha resmi bir iletişim aracı olarak görüyorum. Mahremiyetimi ve en özel alanımı paylaşmayı, her şeyin sosyal medya (doğduğunda adı sanal alemdi) estetik algısı ile puanlanması kültürüne uygun bulmuyorum. Tek yapabildiğim, arada selfie çekip paylaşmak. 🙂
Sanat akımları ve en etkileyici sanat eserleri konusu oldukça uzun uzadıya konuşulabilecek bir konu; ancak daha toparlayıcı bir cevap vermeye çalışacağım. 🙂
Resim tarihine baktığımızda büyük yeteneklerle karşılaşıyoruz. Özellikle sanat tarihi dersi, üniversitede en çok etkilendiğim dersti. Ancak tarihin her döneminde toplumun yaşama dair algısı ve ihtiyaçları farklıydı. Özellikle teknolojik gelişmelerle değişen yaşam dinamikleri, farklı algı paradigmaları doğurdu. Bu durum, doğal olarak sanatın toplumsal dışavurumunu derinden etkiledi.
Bence insanlar her zaman, her konuda aslında sadece ihtiyacı olanı yaparlar. Bazen bu ihtiyaçlar eski adetlere uymasa da bir açıklama bulurlar ve adapte olurlar.
Ezcümle, özellikle resim sanatında gerçeği olduğu gibi resmetme arzusu, ressamlara olağanüstü çabalar gerektiren muhteşem eserler yaptırdı. Ancak teknolojik gelişmeler, fotoğrafçılık gibi bir alanı ortaya çıkarınca, hayatı olduğu gibi resmetme yeteneğinin sanatsal işlevi sorgulanır oldu. Zaten artık her şey fotoğraflanıyordu. İşte bence tam da bu dönemde resim sanatı kendini bulmaya başladı; hayatın/temaşanın bizlerde bıraktığı izlenimin resmedilişi keşfedildi.
Resim sanatı açısından, fotoğrafçılığın gelişimi öncesi ve sonrası olarak ikiye ayırdığım bu dönemleri birer büyük yapıtla örnekleyerek cevabımı tamamlayayım: İlki, Vatikan’da sıradan bir duvarı şaha kaldırıp eşsiz bir temaşa kaynağı haline getiren Raffaello’nun Atina Okulu eseri. İkincisi ise denizi, güneşi ve limanı hissettiği şekilde yorumlayan Claude Monet’nin Impression, soleil levant eseri.
- Birçok oyuncunun küçüklüğünden beri oyunculuğa meraklı olduğunu okuyoruz. Senin de çocukluk hayalin miydi oyuncu olmak? Yoksa çok sonra ideal haline getirdiğin bir şey miydi?
Söylediğim gibi, sanatın içinde olan bir ailede doğduğum için bu konuda kendimi şanslı sayıyorum. Sanatın her alanında neler yapabileceğimi her zaman düşünmüşümdür. Oyunculuğu da erken yaşlarda düşünmüştüm. Ancak resim, hep öne çıkan sanat alanı olmuştu benim için.
Tabii üniversite yaşlarında sinema ve oyunculuğun tekrar aklıma girmesi ise son derece etkili olmuştu. Belki de mesleğimize karar vermek için 17-18’li yaşlar çok erken. 🙂
- Kavak Yelleri’nde canlandırdığın Ali karakteri ile ilk ana akım projeni gerçekleştirmişsin. Yeni yüzleri tanıdığımız, neredeyse ‘noname’ isimlerin başrol olduğu unutulmaz bir projeydi Kavak Yelleri. İlk set günlerini, o ortamı hatırlıyor musun? Kamera önüne geçtiğinde ne hissetmiştin?
Kavak Yelleri benim için çok özel bir işti, çünkü dediğiniz gibi gerçek anlamda ilk TV işimdi. Önceden bir başka proje için audition verdiğimde tanıştığım yönetmenim Kerem Çakıroğlu ile tekrar bir araya gelme şansı bulmuştum.
Tabii ki sette de çok değerli birçok oyuncuyla tanıştım. Setteki ilk günümü değil, neredeyse her anımı hatırlıyorum. 🙂 Nerede duracağımı bile bilmiyordum, fazlasıyla heyecanlanmıştım. Set oyunculuğunun sadece karakterine odaklanmak olmadığını ilk orada anlamıştım. Çünkü sette oyuncu olmak; kamera, ışık, oyundaşlar ve birçok farklı değişkenin sürekli kontrol edilmesi gereken bir işti. Ancak çok iyi bir ekiple bu deneyimi yaşamak benim için işleri kolaylaştırmıştı.

- Metin Akpınar ile de aynı projede yer almışsın. Eminim yolun başındaki Ali Tarık için unutulmaz anlardan biridir. Kendisinden öğrendiklerin, kariyerin adına altını çizdiğin öğretiler oldu mu? Aşkın Halleri nasıl bir setti? Neler kazandırdı sana?
Metin Akpınar’la oynamak kesinlikle kariyerimdeki en şanslı olduğum anlardan biriydi. Zaten onu sürekli izlemek bile bir okul gibiydi. Bunun dışında kendisi, zaten etrafına karşı oldukça duyarlı bir sanatçı olduğundan benimle de sık sık konuşurdu. Ondan çok şey öğrendiğimi düşünüyorum. Ancak projemiz çok uzun sürmemişti; dolayısıyla tadı damağımda kaldı diyebilirim.
Her zaman kariyerimdeki erken bitişinden dolayı üzüldüğüm işlerdendir. Harika bir ekibimiz ve devasa bir oyuncu kadromuz vardı. Bana kattığı çok şey oldu. Birbirinden büyük kariyerlerle her gün beraber sahne çekiyordum. Onların işlerini nasıl yaptıklarını izlemek hem çok öğretici hem de çok keyifliydi.
- Arka Sıradakiler’de Türk televizyon tarihinin en başarılı işlerinden biri bence. Dizinin arka arkaya çektiği spin off’ları istediği ivmeyi kazanamasa da dizinin takipçilerinin hatıralarında kalmayı başarabilmiş işler olmuş. Arka Sıradakiler Umut’ta ve Arka Sıradakiler’de (ASU erken finale girmiş, dizi Arka Sıradakiler ismiyle zamanda geriye giderek TNT’de yeniden yayınlanmıştır) canlandırdığın Kenan Aras karakteriyle yolun nasıl kesişmişti? Bir efsanenin parçası olmak sana ne hissettirmişti?
Tıpkı dediğiniz gibi, Arka Sıradakiler gerçekten kendine has bir kitlesi olan özel işlerdendir. Ben de bu projeye, yeni versiyonu olan Arka Sıradakiler Umut dizisiyle dahil olmuştum.
Kenan Aras benim için oldukça ilgi çekici bir karakterdi. Aslında ilk olarak bir “esas oğlan” oynayacaktım. Oldukça heyecanlıydım. Ancak dizinin ilk versiyonu o kadar etkiliydi ki, bizim versiyonumuzun ömrü maalesef çok uzun olmadı. Ama oldukça güzel anılar ve arkadaşlar kazandığım bir proje olmuştu.
- Filmografine baktığımızda konuşulan çok sevilen işlerin bir yüzü olduğunu görüyoruz. Proje konusunda seçici olduğun anlatılan hikayeyi önemsediğini düşünüyorum. Bir senaryoyu senin için çekici kılan faktörler nelerdir?
Bu oldukça önemli bir konu bence, çünkü bir sanatçı olarak seçtiğimiz işler, tüm hayatımızın en önemli dönemeçleri ya da ifade anları arasına giriyor. Ben de bu konuda gerçekten ince eleyip sık dokurum.
Şu an yaptığımız bu röportajda bile içinde olduğum işlerden konuştuğumuz için oldukça keyif alıyorum. Bence bunun sebeplerinden biri de seçimlerimizin önemiyle ilgili. Hayatımda geriye giderek şu ana kadar üzerinde konuştuğumuz tüm işler, bir parça beni temsil ediyor. Hepsinin içinde yer almış olmaktan gurur duyuyorum.
Tabii söylemeden edemeyeceğim: hazırladığınız sorulardaki içtenlik ve detaylar da beni çok memnun etti.
Projelere nasıl yaklaştığım konusuna gelirsek, bu gerçekten karmaşık bir konu. Çünkü kariyerimizde yaşadığımız iniş çıkışlar bile projelere olan yaklaşımımızı ve ihtiyacımızı değiştiriyor. Tabii her oyuncu burada kendi kararları doğrultusunda seçimlerini esnetebiliyor.
Televizyonun çoğunlukla belli hikaye şablonları üzerinden gittiğini düşünürsek, TV senaryolarına olan bakış açımız da ona göre oluyor tabii. Özgünlük aramak her zaman doğru olmayabilir. Ancak özgün olmasa da çok iyi işlenmiş senaryolar oldukça ilgi çekici oluyor.
Sinema ve dijital mecralarda ise durum biraz daha farklı. Daha özgün senaryolar ve önceden değinilmemiş konuların işlenmesi oldukça ilgi çekici oluyor.
- Savaşçı hakkında da konuşmayı isterim. Genelde gençlik ya da komedi işlerinde yer aldığını görüyoruz. Savaşçı, askeri dizilerinin ön planda olduğu bir dönemde başlamış rakiplerinin birçoğunu arkasında bırakarak yıldızlaşmıştı. Aksiyon ve drama sahneleriyle de çok konuşuluyordu. İlyas ile ilk kez tanıştığında neler hissetmiştin? Seni cezbeden neydi? Ayça ile olan hikayesi seyircide yer bulan bir etkiye de sahipti. Mutlu bir sonla sonlanmıştı hikayeleri ancak İlyas’ın vurulduğu sahne ve sonrası seyirci gözyaşlarına boğulmuş Ayça gibi yürekleri ağızlarında izlemişlerdi. Sosyal medyadaki tepkileri takip etmiş miydin? Bu denli beğenilmek, sevilmek sana ne hissettirmişti?
Savaşçı’yı konuşmazsak olmaz zaten, siz sormasanız ben açardım konuyu. 🙂 Savaşçı benim canım ciğerimdir. Gerçekten de oyunculuk becerilerime ve kariyerime en çok etki eden işimdir. İlyas Karaca ile ilk kez tanıştığımda doğal olarak etkilenmiştim, çünkü o bir askerdi. Hem ülkemiz için hem de ailemiz için askerlik ayrı bir öneme sahiptir. Benim de dedem bir Kore gazisiydi; dolayısıyla ailem açısından da askerlik oldukça kutsal bir yerdeydi.
Tabii zamanla İlyas’ın dünyasına girmeye başladım. Senaristlerimizin harika kalemleriyle birlikte gerçekten tüm askerlerimizin ruhunu hissetmeye başlamıştık. Ancak benim görevim bir oyuncu olarak İlyas’ı farklı kılmaktı. O dönem İlyas’ın iyi bir asker ve bir bordo bereli olmak için taşıdığı arzu, benim kendi kariyerimdeki heyecanıma da zamanlama açısından oldukça yakındı. Ben de en çok bu benzerliğin üstüne gittim.
Yaklaşık beş yıl süren bu yolculuk benim için paha biçilemezdir. Hem oyunculuğum açısından en öğretici dönemi yaşamıştım hem de Atatürk ruhunu ve askerlerimizi anlatan bir dizide olduğum için bu gururu yaşamıştım.
Benim için en unutulmaz anlar Anıtkabir’de yaptığımız çekimlerdi. Atatürk’ün huzuruna mesleğimiz gereği de olsa üniformalarla çıkmak eşsiz bir deneyimdi.
İlyas ve Ayça’nın hikayesi ise işin benim açımdan en keyifli süreçlerinden biriydi. Dediğiniz gibi, atlatılan onca badirenin ardından mutlu sonla biten bir ilişkiydi. Ancak seyircinin İlyas’a ve Ayça’yla olan ilişkisine gösterdiği teveccüh beni oldukça mutlu etmişti. Olumlu-olumsuz tüm eleştirileri takip ediyordum. Seyircilerimizin gösterdiği ilgi beni gururlandırmıştı. Hâlâ Savaşçı hayranlarının yazdığı mesajları okurum, mümkün oldukça cevaplarım. Savaşçı’nın öyküsüne devam ediyor oluşu, hâlâ seyircisine dokunuyor oluşu ise bizler için büyük bir mutluluk kaynağı.

- Seslendirme de yapmışsın ki bence inanılmaz zor bir iş bu. Kayıt stüdyosundayken neler hissettiğini de merak ediyorum. Nasıl hazırlandın seslendirmeye? Kayıt stüdyosundayken doğaçlama gelişen bir an oldu mu? Tekrar seslendirme yapmak ister misin?
Seslendirme süreci benim için Arka Sıradakiler Umut dizisi ile başlamıştı. Dizimiz sesli çekilmiyordu. Sonradan stüdyoya girip karakterlerimizi seslendiriyorduk. Daha ilk günden itibaren inanılmaz keyif almıştım. Oldukça zorlanıyordum, ancak gelişmek için de büyük çaba sarf etmiştim. Sonrasında da aldığım bu keyfin üstüne gitmek istedim; çeşitli belgesellerde ve reklamlarda seslendirme yapmaya devam ettim. Hâlâ da kendimi geliştiriyorum. Tabii ki seslendirme yapmaya devam edeceğim. Büyük keyif alıyorum… 🙂
- İtiraf etmeliyim ki, koyu bir Kirli Sepeti izleyicisiydim ve final kararıyla yıkıldım. Her karakterini ayrı ayrı sevdiğim, çok güldüğüm aynı zamanda empati kurarak karakterlerle beraber üzüldüğüm hop oturup hop kalktığım bir diziydi Kirli Sepeti. İkinci sezon kadrosu açıklandığında da her isme teker teker çok sevinmiştim. Muazzam bir kadroydunuz bence. Kerim’in hikayeye dahil oluşunu gerçekten çok merak ediyordum. “Pinti Ailesi’nin” ucuza çalışan akraba/sağ kolundan fazlası olduğunu düşünmüştüm hep. Ama ne yazık ki çok izleyemedik Kerim’i. Kirli Sepeti’nden teklif geldiğindeki tepkini merak ediyorum. Kerim’in hikayesinde seni cezbeden şey neydi? Kirli Sepeti nasıl bir setti? Ceren Moray, Rüzgar Aksoy, Tugay Mercan ve Kürşat Demir’le olan sahnelerinden yola çıkarak onlarla karşılıklı çalışmanın nasıl olduğunu da sormak isterim. ☺
Final kararı beni de çok üzmüştü. Gerçekten sıcacık bir ortam vardı. Sete ilk gittiğimde dikkatimi çeken ilk şey herkesin güler yüzlü olmasıydı. Bu durum kolay sağlanan bir şey değildir; setteki enerjinin A’dan Z’ye çok güzel olduğunun kanıtıdır.
Dediğiniz gibi oyuncu kadrosu da harikaydı. Çok değerli oyuncuların da bu güzel enerjiye katkı sağladıkları aşikardı. Evet, Kerim’in hikayesi final bölümüne kadar gösterebildiğimizden fazlasını taşıyordu. Ama malum, final kararıyla birlikte maalesef devam edemedik. Ancak o ana kadar ki hikâyede bile çok güzel detaylar saklı olduğunu düşünüyorum.
Kirli Sepeti‘nde rol alacak olmak beni çok mutlu etmişti. Çünkü etrafımdan da sık sık duyduğum bir işti. İnsanlar her zaman çok güzel şeyler söylüyorlardı. Özellikle kasvetli diziler ile kıyaslayıp yüzlerini güldüren nadir dizilerden biri olduğunu söylüyorlardı. Bu durum benim de ilgimi çok çekmişti. Ayrıca karakterimin, Ceren Moray’ın başarıyla canlandırdığı Hayriye karakteri ile hikâyeye girecek olması da benim için heyecan verici bir diğer unsurdu.
Kerim’in hikâyesindeki en cazip şey ise kesinlikle aralarına gireceği ikiliydi. Ceren ve Rüzgar’ın başarıyla götürdükleri Hayriye-Yavuz ikilisinin güçlü doğasına dahil olup seyirci önünde de var olmaya çalışmak benim için oldukça güzel bir meydan okumaydı.
Beraber oynadığım bütün oyuncular ile harika zaman geçirdiğimi söyleyebilirim. Onlara göre diziye biraz daha geç başladığım için bana karşı uyum sağlama konusunda oldukça yardımcı olmuşlardı. Bu iş de tadı damağımda kalan işlerden biri oldu diyebilirim.
- Canlandıracağın karakterlere nasıl hazırlanıyorsun? Bir totemin, uğurun ya da ritüel hâline getirdiğin bir şey var mı? Setinin olmadığı zamanlarda ne yaparsın?
Canlandırdığım karakterlere tamamen ussal birikimimle hazırlanıyorum. Pek totem/uğur/ritüel insanı değilimdir. 🙂 Tabii projenin yapısı ve özellikle karakterin seyirci için neyi göstermesi gerektiği konularına ağırlık veriyorum. Bu daha çok TV projelerinde böyle, çünkü az önce de bahsettiğim gibi TV’de daha çok karakter şablonları görüyoruz. Karakterlerin derinlikleri diziler tutarsa ve oyuncu coşarsa karşımıza çıkıyor. :)))
Ancak bunun dışında bir karakteri ele almak için genel olarak kendimde çalışan yaklaşımımı kullanıyorum. Aslında tüm oyunculuk eğitimi de böyledir; kesin doğru yöntem diye bir şeyin olmadığını düşünüyorum. Oyuncu her yöntemi öğrenip tanıyıp kendi eşsiz yöntemine dahil edebilmelidir.

- Örnek aldığın oyuncular vardır eminiz ki. Bir gün aynı projede yer alacak olsan hangi isimlerle nasıl bir projede yer almak isterdin?
Aslında benim örnek aldığım oyuncular gibi bir listem yok. Ancak dönem dönem ağırlıklı olarak takip ettiğim oyuncular var. Çünkü bazen bir oyuncunun yaptıkları o kadar hoşuma gider ki onun daha önceden neler yaptığını da görmek isterim. Böylece farklı dönemlerde farklı oyunculardan alabildiklerimi almaya çalışırım. Kariyerimde çok önemli oyuncularla çalışma fırsatı buldum; bu konuda şanslı olduğumu düşünüyorum. Umarım aynı şekilde devam eder, çünkü hayat benden daha yaratıcı. Bu yüzden özellikle bir isim ve bir proje sipariş etmeyeceğim. :))
- Set olmadığında neler yapıyorsun? Rutinlerinden bahsedebilir misin bize?
Setim olmadığında sakin hayatıma geri dönüyorum. Yazmayı seven bir insanım; dolayısıyla yazma konusunda çalışmaya ve öğrenmeye devam ediyorum. Geliştirdiğim projelerimle ilgileniyorum. Bunun dışında spor yapmayı çok seviyorum. Gündelik yaşamın içinde insanı dengeleyen bir aktivite olduğundan aksatmamaya önem veririm. Takip etmem gereken dizileri ve filmleri izliyorum. Son olarak da listemden sıradaki kitabıma devam ediyorum. Tabii her zaman ailem ve yakınlarımla vakit geçirmeye de bayılırım. Bunların dışında bir şey yaptığım pek görülmemiştir. :))
- Hayattaki motivasyon kaynağın neler?
Aslında bu çok derin ve kapsamlı bir soru. Buna tam olarak algıladığım dünyayı açıklayarak cevap vermek isterdim; ancak bu bambaşka bir röportaj konusu olurdu. Şu an için özellikle bir aktör ve yazar olarak hayata geçirmek istediğim şeylerin beni motive ettiğini söyleyebilirim. Ancak bu konularda beni motive eden şey –yani hayata geçirmekten kastettiğim– sonuç almak değil. Yani başarılı sayılacak işler yapmaya takıntılı değilim. Benim amacım değerli şeyler üretmek.
- Bugünlerde neler izliyorsun? Neler dinliyorsun? Bize üç tane öneri de bulunur musun?
Müzik konusunda çok tavsiye verebilecek biri değilim aslında; hayatım belli şarkıları dinleyerek geçer. Mesela 20 yıldır fasılasız Red Hot Chili Peppers dinlerim. O yüzden bu bir tavsiye değil bir bilgi. :))
Eğer dinleme konusunda podcast’leri de kastettiysen, o konu bende yok. :)) Ancak izleme konusunda bir şeyler tavsiye edebilirim:
Belgesel: A Strange Rock
Film: Sonbahar (Yön: Özcan Alper)
Dizi: Siyah Kelebekler
Şimdi sırada sosyal medyadan gelen sorular var. 🙂
- Ana akım medyadaki komedi dizisi eksikliğini bir nebze gidermeye çalışan çok tatlı ve sıcak bir dizide rol aldınız. Kirli Sepeti, komedi dizisinden de öte kadın erkek eşitliğini de masaya yatırıyordu. Dizinin genel olarak atmosferini ve evrenini siz nasıl değerlendirirsiniz?
Aslında soru öyle güzel sorulmuş ki cevabı da içinde barındırıyor. Gerçekten de son derece sıcak ve samimi bir diziydi Kirli Sepeti. Ayrıca zenginlik ve fakirlik olgularını da en az kadın-erkek ilişkileri kadar isabetli işliyordu. Tabii kendine has anlatım tarzı ve karakterleri de böyle güzel bir başarı sağlamasının en büyük sebebiydi. Ancak yapım, yönetmenlik ve ekip başarısı da buna eklendiği için ortaya seyircinin de çok sevdiği ve sahiplendiği bir iş çıkmıştı.
- Bazı dizi setleri vardır sosyal medyaya “biz çok iyi anlaşıyoruz, eğleniyoruz” imajı çiziyorlar ama aslında hiç anlaşamıyorlar. Peki Kirli Sepeti ekibi nasıldı? Dışarı yansıttıkları kadar eğlenceli bir ekip miydi? Setin en komik oyuncuları kimlerdi?
Öncelikle sette en çok rastlayacağınız şey gülen yüzlerdi. Dolayısıyla yansıyan güzel enerjiden de fazlasını taşıdığını söyleyebilirim. Zaten insanları bu kadar eğlendiren ve mutlu eden bir dizinin bu enerjiyi de gerçekten taşıması gerekir.
Setteki en eğlenceli kişi de bence Ceren’di. Ceren gerçekten şahsına münhasır ve çok eğlenceli biri.
- Yıllar sonra Serenay Aktaş ile aynı dizide karşılaştıklarında ne hissetti? Arka Sıradakiler’den sonra Savaşçı’da rol arkadaşı olmuşlardı. 😊
Çok keyifli bir buluşmaydı. Geçmişi yad ettik bol bol, çünkü Arka Sıradakiler ve Savaşçı arasındaki dönemde hiç görüşme şansı yakalamamıştık. Onunla tekrardan birlikte çalışmak da oldukça keyifli olmuştu.
Teşekkür ederiz. ✨🙏
Hazırladığınız sorular için çok teşekkür ederim. Ellerinize sağlık, benim için oldukça keyifli röportaj oldu. Sevgiler ve iyi çalışmalar dilerim. :)))