tds_thumb_td_300x0
Zaman ve mekanı büken film: Put Şeylere Film Yorumu

Put şeylere 23 Kasım’da vizyona giren senaryosunu ve yönetmenliğini Onur Ünlü’nün üstlendiği kadrosunda Erkan Kolçak Köstendil, Türkü Turan, Öner Erkan, Elit İşcan ve Öykü Karayel’in yer aldığı ilk kez Antalya 54. Ulusal Yarışma’da gösterilen bir yerli film.

Film az sayıda sinemada vizyona girdi ve yalnızca bir hafta gösterimde kalacak. Yani henüz izlememiş olanlar bu filmi izlemek için önünüzde sadece birkaç gün var.

Yazının bundan sonrası ise bu filmi izleyenlere hitap ediyor. Yani spoiler içerecek.

Başlıyoruz! Put Şeylere için yorum yazmak aslında oldukça zor. Çünkü film anlaşılması oldukça karmaşık hikayeler ve karakterlerden oluşuyor. Ve düz bir zaman çizgisinde ilerlemiyor. Giriş gelişme ve sonuç yok. Bu nedenle naçizane bilebildiğim ve anlayabildiğim kadarını aktarmaya çalışacağım.

Öncelikle, bu film demokratik dramaturji denilen bir akımın ilk örneği olma niteliği taşıyor. Peki nedir bu akım? Bu akım sinema ile orta sınıfın ilişkisini ele alıyor. Sinemanın tarihi aslında çok da eskiye dayanmıyor. Sadece 100 yıllık bir geçmişi var. Bu durumda Onur Ünlü’ye göre biz belki de sinemanın hala klasik çağındayız. Onur Ünlü bu filmi ile yeni bir akım başlattığını, sinemada devrim yaptığını da iddia etmiyor. Sadece ortaya yeni bir şey koymuş diyebiliriz. Filmin dramaturjisi şiir gibi bir mantık ile işliyor. Filmde birbirinden ayrı hikayeler var ve film sürekli tekrar eden bir döngünün içinde. Bu anlamda şiir gibi sahneler birbiri ile neredeyse uyaklı. Filme bütün olarak baktığınızda hiçbir şey anlamıyorsunuz. Bir sahne önce ölen bir karakter sonraki sahnede tamamen hayatta ve tamamen farklı olayların içinde ya da aynı an filmde tekrar tekrar yaşanabiliyor. Bir nesnenin aynı anda farklı iki yerde olabileceği fikrinden hareket edilmiş. Kuantum fiziğine ilgi duyanlar filmi biraz daha dikkatle izleyeceklerdir. Filmde kuantum fiziği kadar varlık felsefesinden de izler yakalamak mümkün.

Film, çevresindeki her oyuncu kadının aşık olduğu narsist bir yönetmen ve çevresinin ellerine geçen bir kamerayla hayatlarının değişmesini ele alıyor. Hepsinin hayatı birbirlerini tanıyor olmaları ile bağlı gibi görünse de belli bir kurguyu takip etmek pek mümkün değildi. Filmde olaydan ziyade anlar vardı. O anlara odaklananlar filmden keyif alabilirler. Dolu dolu replikler, çekimler, atmosfer tam olarak Onur Ünlü tarzıydı. Onur Ünlü filmlerini sevenlerin yadırgamayacağı bir filmdi yani. Ama bi konuyu takip etse daha iyi olurdu bize kalırsa. Çünkü bu anlatım tarzında anlamlandıramadığımız çok fazla şey vardı.

Evet birbirini tekrar eden olayları bi kişinin aynı anda birden fazla yerde olabilmesini anlıyoruz belki ama filmdeki diğer şeyler nedendi? Örneğin kablolar, ensest, insan eti yeme, herkesi dirilten bi hemşire, hemşirenin aynada kendisini Sezgi olarak görmesi… Filmde izleyiciyi neredeyse itecek birçok unsur vardı. Ve bunların hiçbiri konunun içinde bir bütünlük taşımıyordu. Böyle olunca da ortaya anlaşılmaz bir film çıkmış.

Onur Ünlü, Put Şeylere’yi en kişisel filmi olarak tanımlıyor. Filmde birçok konu hakkında monologlar duyuyoruz bunlar Onur Ünlü’nün kendi hayatında merak ettiği konular. Bu yüzden karakterler de bu konulardan konuşmaya başlıyor. Ensest gibi unsurlar da zihnin en karanlık ve çirkin yanları olarak filmde yer ediniyor. Çünkü ahlaki bir çöküş söz konusu. Yani bu film size aslında bir şey anlatmayı hedeflemiyor. Birçok ahlaki ve felsefi konu üzerinde parça parça an’lar görüyoruz. her şeyden bir anlam çıkarmak için yapılmış bir film iddiası da taşımıyor film. Bu filmi anlamamak seyirciyi aptal, Onur Ünlü’yü akıllı yapmıyor kendisinin söylemine göre. O zaman o ruh hali içinde olduğunu ve ortaya böyle bir film çıktığını söylüyor Onur Ünlü.

Değişik ama Onur Ünlü’nün tarzına aşina olanlar için izlediğinize pişman olmayacağınız bir deneyim sunuyor diyebiliriz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: Korunan İçerik!