When They See Us | 1. Bölüm Yorumu

Yaklaşık bir yıl önce yayınlanmış olan bir mini dizi When They See Us. 1989’da yaşanan ünlü Central Park davasını anlatıyor. Hepinizin bildiği gibi, New York’ta yaşanan bir taciz olayında, 5 siyahi genç somut kanıtlar olmadığı halde suçlanıyor ve türlü çirkin yollarla hapse atılıyor. Gerçek seneler sonra asıl suçlunun itirafıyla ortaya çıksa ve haksız yere ceza alan insanlar tazminat almış olsalar da, bu durum olayın vehametinden hiçbir şey eksiltmiyor.

Dizinin ilk bölümde karakterlerimizi ufaktan bir tanıyor ve olay akşamına gidiyoruz. Çocukların o civarda bulunmaları tamamen rastlantı olmasına rağmen, günümüzde bile ne yazık ki devam eden korkunç ırkçılığın bir sonucu olarak, polisler, savcılar ve dedektifler tabii ki onlara cephe alıyor ve faili aramak yerine, masum olan bu insanları suçlu göstermek için ellerinden geleni yapıyor.

Dizi oldukça hassas bir konuyu işlediğinden, izlemesi biraz zor. Güzel oyunculuklarla sunulan gerçek bir drama şahit olurken zaman zaman gözleriniz doluyor, zaman zaman yutkunmakta zorlanıyorsunuz ama en çok maruz kaldığınız şey içinizden acıyla taşan öfke oluyor.

Yaklaşık 15 yaşlarında olan o çocukların korkusunu, gördükleri fiziksel ve psikolojik şiddeti, aşağılanmalarını görüyorsunuz. Vicdansızlığın, kötülüğün vücut bulmuş hali diye tanımlamakta sakınca görmeyeceğim yetkililer tanıyorsunuz. Tüm mesailerini yalan bir senaryoya harcayan, endişe ve üzüntüden harap olmuş aileleri hiç utanmadan tehdit eden, baskılayan ve bunu bir marifetmiş gibi anlatan bir ekibi izliyoruz ilk bölümde.

Yalnızca ten rengi farklı olduğu için kendini diğer insanlardan üstün görebilecek kadar anlamsız, akıl almaz bir tavra sahip insanlar eşlik ediyor bize. Merkez koridorlarında dolaşan, çok önemli bu işe yoğunlaşmış, ciddi duruşlu utanç kaynakları.

Kuyruklu yalanlar, acımasız cümleler, çaresiz bakışlar sürüp gidiyor ve bölüm sonunda bir araya gelen çocuklar tanışarak yapmaya zorlandıkları şeyi birbirlerine anlatıyor. Hepsi başlarına gelen şeyin ne olduğunun farkında ama ellerinden bir şey gelmiyor. Bol bol üzüldüğümüz ilk bölüm, çocukların tutuklanmasıyla sona eriyor ve eş zamanlı olarak derin bir düşünce havuzuna atlıyorsunuz.

Hala cevabı bulunamayan, muhtemelen kolay kolay da bulunamayacak sorular sıralanıyor. Neden, nasıl, daha ne kadar..