Utku Coşkun ile ‘Bağlantı Hatası’ üzerine Özel Röportaj
Dijital dünyada genç olmayı ve siber zorbalığı konu alan Bağlantı Hatası filmi için geri sayım başladı! Filmin yıldız isimlerinden Utku Coşkun’la teknolojinin derinliklerine doğru bir keşfe çıkalım mı?
Bakalım, kendisi gerçek hayatta da bir “bağlantı hatası” yaşamış mı? Hazırsanız, eğlenceli ve samimi bir sohbet başlıyor!
• Kolay bir soru ile başlayalım. Sabah gözünü açar açmaz telefon mu kahve mi? ☺️
Önce telefon, sonra kahve. Artık sabahları yaptığım bir ritüel haline geldi. Sağlıklı bulduğumu söyleyemem ama elden ne gelir. Hangimiz böyle uyanmıyoruz ki…
• Sette sosyal medya ve teknoloji kullanımıyla ilgili ilginç veya komik bir anın oldu mu?
Üç boyutlu modelleme. Üç boyutlu modelleme için yapılan çekimler esnasında hiç kımıldamadan her açınızın çekilmesi gerekiyor. Bir durup kendinizi böyle bir durumun içinde hayal etmeye çalışın. İnsan kendisine yabancılaşabiliyor. Modelleme çekim süreci beni çok eğlendirmişti.

• Filmde işlenen teknoloji temaları günlük hayattaki internet kullanımını sorgulamana sebep oldu mu? Mesela, sosyal medya paylaşımlarına daha fazla dikkat etmeye başladın mı?
Aslında bu konu üzerine çok uzun süredir düşünüyordum. Senaryoyu ilk okuduğumda ve Gökçen Hoca’yla görüştükten sonra hayal ettiği filmin hem gerçek hem de dijital ayağının olması beni çok heyecanlandırdı. Gerçeklik başka olsa dahi Sosyal Medya’nın bir persona ve kendi gerçekliğini yarattığı yadsınamaz bir gerçek. Bu sebeple ben de son zamanlarda okuduğum ve gördüğüm şeylere daha şüpheci yaklaşıyorum. Hatta konuya bu şekilde yaklaşan tek kişi olmadığımı da gözlemliyorum.
X gönderilerinin altında son zamanda gördüğümüz yorumlar bu düşüncemi destekliyor. Bkz: “@grok bu gönderi gerçek mi?”
• Önce Duy Beni, şimdi Bağlantı Hatası. Biz seni böyle dinamik gençlik işlerinde izlemeye bayılıyoruz peki senin bir seyirci olarak gençlik işleriyle aran nasıl? En sevdiğin, unutamadığın gençlik dizilerini ve filmlerini bizimle paylaşır mısın?
Öncelikle kibar iltifatınız için teşekkür ederim. Benim hem okumaktan, hem izlemekten, hem de içinde yer almaktan haz aldığım bir tür. İçimizi ısıtan, empati kurabildiğimiz, sizin de söylediğiniz gibi “dinamik” işler olarak karşımıza çıkıyorlar. Bir oyuncu olarak Komedi-Romantizm-Dram-Aksiyon-Gerilim-İçimizi Isıtan- sahneleri aynı anda tek metinde oynama şansı bulduğunuz bir alan. Oyuncaklı ve heyecanlı buluyorum.
Medcezir’le başlamak gerekir diye düşünüyorum. Euphoria, Skins, Riverdale, Glee, Normal People, 13 Reasons Why, How to Sell Drugs Online (Fast)…

• Filmde canlandırdığın karakterin en sevdiğin ve sevmediğin özelliği ne oldu?
Sağlıklı bir özgüveni olduğunu düşünmemekle birlikte her koşulda kendine öyle yada böyle güveniyor olmasını etkileyici buluyorum. Öyle hissetmese gibi belli etmemek için elinden geleni yapıyor olması sevdiğim bir özelliği. En sevmediğim özelliği ise korkunç bir manipülatör olması. Senaryoyu okurken dahi, Doğruyu mu söylüyor, yoksa kandırıyor mu, diye şüpheye düştüğüm biri. Bakalım siz izlerken ikna olacak mısınız? ☺️
• Çekimler sırasında “Bunu gerçek hayatta yaşasaydım çok korkardım” dediğin bir sahne var mı?
Spoiler vermeden diyebileceğim tek şey, Boygar’ın babası… Öyle bir babam olsun istemezdim. Böylesi karanlıklarda gezen biri ile umarım hiçbirimizin yolu kesişmez…
• Genç bir oyuncu olarak sosyal medyada nasıl bir iletişim dilini benimsiyorsun? Oynadığın bir karakter ya da senin hakkında yazılan yorumlardan ne derece etkilenirsin?
Elinden geldiğince açık ve samimi kalmaya özen gösteriyorum. Bunu korumanın sağlıklı ve doğru olduğunu da düşünüyorum. Hiçbirimiz 80’lerde sadece televizyonda ya da gazetelerde görebileceğimiz “O” hayatı yaşamıyoruz. Kamera önünde çalışmayı seviyor olmamın sebeplerinden biri de aslında işin kendisinin, metninin, performansların seyirciyle sürekli bir diyalog halinde olması.
Oynadığım karakterin seyirci karşısına çıktığı ilk an beni hep büyülemiştir. İnsanların ne düşündüğünü, ne hissettiğini önemsiyorum. Eğer arkadaşlarım bakma fırsatı buldularsa arayıp “ Böyle birinin yaşadığına inandın mı?” diye soruyorum. “Ya benim bir arkadaşım var, o da böyle elini, kolunu kullanıyor.” Ya da “Abiii şuna çok benzemiş.” Cümlelerini duyarsam o gece rahat uyuyabiliyorum. Özetle seyircinin ikna olması benim için önemli bir kriter.
Karakterle ilgili art niyetli olmadığını düşündüğüm eleştirilerle ilgileniyorum ve üzerine düşünmeye çalışıyorum. Dalga geçeceksek de -acımasız olmadığı müddetçe- birlikte eğlenme taraftarıyım. Yapılan editler ve görseller beni çok eğlendiriyor. Hatta kaydedip saklamaya çalışıyorum.
Zamanla öğrendiğim en büyük şey eleştiri ve taşlama arasındaki o keskin fark oldu. Eskiden çok hassas yaklaşıyordum ve şahsıma yapılan hakaretler beni üzüyordu. İnsanlar gaddarlaşabiliyor. Bunu bilmiyordum. Kendimi üretmeye devam edebilmek ve aşık olduğum işi, yaratıcılığımı yitirmeden, riskler alarak yapabilmem adına seçici geçirgen bir tavır sergilemeye çalışıyorum. Tüm taşlamaları okuyorum ama çok azını gerçek ve kayda değer buluyorum. Siber zorbalık çağımızın en büyük sorunu maalesef. Kim olduğundan bağımsız olarak herkes öyle ya da böyle bu şiddete maruz kalıyor.

En sık kullandığın emoji hangisi?
“🙏” Olmadan herhalde mesaj atamam gibi geliyor.
❤️
ve

Düzenli olarak kullanmayı sevdiklerim.

ise yeni favorim.
• Gerçek hayattaki en büyük bağlantı hatan neydi? (Yanlış kişiye mesaj atmak, şarjın en kritik anda bitmesi vb.)
Yaşamın her alanında sağlıklı iletişimi kurmanın çok kritik olduğu düşünüyorum. En çok bağlantı hatasını hissettiğim durum karşımdaki kişinin benim yerime karar vermesi, ihtimallerin elimden alınması… “Sen bunu sevmezsin.” “Üzülürsün diye.” “Gelmezsin zaten.” Minvalinde cümleler kullanılmaya başlanınca orada sağlıklı bir iletişimin olmadığını düşünüyorum. Benimle konuşmuyorsun ki sen, konuştuğun kişi kafandaki Utku’nın başka bir formatı…
Aslında ikili iletişim kurmuyor, zaten bir yargıya varılmış, muhabbet bir sonuca bağlanmış. Tek taraflı bir iletişimle karşılaştığımda bu “Aramızda bir Bağlantı Hatası var.” anını yaşıyorum.
• Son olarak, siber zorbalık mağdurlarına ne söylemek istersin?
Maalesef hedef sen ya da ben gibi gözükse bile hiçbir zaman seninle ilgili değildi. O yorumu, yakıştırmayı, hedef göstermeyi yapan kişi, belki yalnızlığı geçsin diye, belki iki beğeni almak adına, belki popüler olmak için, belki de kendi yetersizlikleri ile yüzleşmek yerine seni, beni hedef gösterdi. Belki onda olmayan özgüvenini, mutluluğunu, cesaretini kıskandı. Yani konu hiçbir zaman seninle ya da benimle ilgili değildi. Biz sadece, onların yardım taleplerini duyurmak için kullandıkları bir yol olduk. Hepsi bu.