Oldukça rahatsız edici, etkileyici bir bölümdü. Nathan kadar ben de hayal kırıklığına uğradım diyebilirim. Her şey öyle tuhaf, creepy bi havadaydı ki, insan tedirgin oluyor izlerken. Ingrid’in Nathan’a oyuncağı gibi davranması bir yana, cenazede olan her şey absürd ötesiydi. Sevildiğini sanan bir adamın karşılaştığı manzara, arkadaş sandığı kişilerin tutumları ve aslında oraya gelenler dahil hiç kimse tarafından umursanmadığıyla yüzleşmesi.. Ingrid’in her şeyi kendi için, gösteriş amaçlı yapıp sunması da ayrı tabii.
Ama en acısı, Nathan’ı, onu mecbur bıraktığı bu dünyayı yok etmekle tehdit etmesiydi. Tek tuşla “varlığını” sonlandırabilecek olmasının verdiği hislerle büründüğü acımasız, korkunç, küstah hale, Nathan gibi büyük şokla şahit oldum. İkisinin ilişkisinin zaten aşk olmadığı, fiziksel bir temele dayandığı ortadayken, hayatının böyle bir kadının elinde olmasının nasıl bir his olduğunu siz düşünün. Düşündükçe zoruna gider insanın, oradakilerin akıntıya koşup intihar etme istekleri boşa değil demek ki. Her şey inanılmaz bir sistemde işliyor.
Luke karakteri zaman zaman eğlenceli olabiliyor ama biraz klişe olduğunun farkındasınızdır. Ona mesafeli olan kişilere can ciğer muamelesi yapması, kontrol edemediği cinsel dürtüleri sonucu anladığımız yaş aralığı tanımayan kadın ilgisi vs vs.
Ingrid’in Nathan’la birlikteliğini sürdürerek insanlara neyi kanıtlamaya çalıştığını anlamıyorum. Saçma bir hayatı olduğu ortada, zengin olduğunu da bildiğimize göre oldukça mutsuz. Ama sevgilisini sanal bebek gibi kullanarak ne elde edecek, nereye varacak bilmiyorum. Ona resmen “sahip olma”nın verdiği haz içinse sadece..
Dizide çok çarpıcı detaylara yer veriliyor. İnsanların günlük hayatı, yeme içme şekilleri, eğlence anlayışları, pazarlama dünyasının arka planı, iş hayatı gibi pekçok konuda gelişmiş teknolojilere rağmen hayli distopik öğelerle karşılaşıyoruz. Belki de Upload’u en çekici kılan şey de bu. Gerçeklere dokunulması, çağın güzel eleştirilmesi. Görüşmek üzere.
Önceki bölüm yorumu burada!