tds_thumb_td_300x0
Ulaş Tuna Astepe’yi neden seviyoruz?
Soruya bak!Ulaş.Tuna.Astepe.Sevmek için şu retoriğe sahip ismi bile yeter,diyenleri duyar gibiyim.Elbette hak bile verebilirim fakat bildiğim bir şey var ki aslolan isim değil müsemmadır.
E hadi buyrun müsemmaya…Ulaş Tuna Astepe kimdir nedir de bu kadar sevdik onu?
Öncelikle şu zamana kadar Karadayı ,Analar ve Anneler gibi kaliteli işlerde yer alsa da onu geniş kitlelerin değil de daha lokal bir kitlenin tanımış sevmiş olması da o geniş kitlelere kaderin oynamış olduğu bir oyun sanıyorum,neyse geç olsun da güç olmasın demişler.
Geniş kitleler adına Ulaş Tuna Astepe’nin varlığından haberdar ettiği için Tahir Kaleliye teşekkürü bir borç bilirim bu yüzden.
Gelelim mi artık “neden seviyoruz” meselesine?Çoktan geldik bile.
“Abi çok yakışıklı ya,çok güzel gülüyo ya,ekrandaki kaslı oyunculardan çok farklı yaa” tarzı yorumlara katılmakla beraber en birinci sevme sebebimizi açıklıyorum,hoş sır değil hepinizin malumu zaten.Evet onu en çok her türlü mücevherden kıymetli sermayesi sevdirdi bize, o sermaye ne mi ? İNSAN OLMAK.İnsan olabilmek. “İnsan Olmak” kavramını içselleştirip üstün empati yeteneği geliştirmiş bir oyuncunun harcıdır ancak bir karakteri bu kadar sevdirmek.
E bu “İnsan Olmak” meselesi de damdan düşmez,miras kalmaz,öyle olsa ekranda her gördüğümüz kişide Ulaş Tuna’da gördüğümüz sanki her gün mahallemizde karşılaştığımız komşumuz ya da evimizde bazen kavga ettiğimiz bazen güldüğümüz kardeşimizi ağabeyimizi görürdük.Ama işte o işler öyle olmuyor.İnsan olmak sermayesi kolay kazanılmıyor.
Evvela dışınızdan önce içinizi süsleyeceksiniz,süsleyeceksiniz ki seyircinin ilk baktığı yerde seyirciyi yakalayabilesiniz.Evet gözlerden bahsediyorum.Daha ilk bakışta gözlerinde bayram çocuğu sabahları görüyorsak bu,mesaiyi kalbine,ruhuna harcamasındandır.Saygı kavramının hakkını vermesinden,her hayranına bir yerlerden akrabasıymışçasına içten bir samimiyetle yaklaşmasından sonra çocuklara henüz pazartesi sabahına uyanmışken birden cumaya ışınlanmış öğrenci sevinciyle bakmasından,herkes gibi olmasından ama herkes olmayışından,sıradanlığa ve sadeliğe ne kadar hasret duyduğumuzu hatırlatmasından ve daha nice sebepten işte…
Ha bi’ de içinde hiç durmadan çalan şarkılara,amatör ruh heyecanı taşıyan bir müzisyenin, telaşsız notalarla verdiği o hiç bitmeyen ve bitmeyecek konserine, dudağının kenarındaki mütevazı gülümseme vesilesiyle bizi de ortak edişinden,bir de ordan seviyoruz onu.Ordan tanışıyoruz. Nasıl sevmeyelim ki?!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: Korunan İçerik!