Bu sezon DasDAs‘da Ayna, kurucularından olduğu Taksim Ara Sahne‘de ise Kardeşlerimi Arıyorum oyunu ile tiyatro sahnesinde harikalar yaratan Uğur Uzunel ile Taksim Ara Sahne’nin yeni sezonu, tiyatro sahnesinde ve dizilerde hayat verdiği karakterlere bakışı ve sektör üzerine keyifli sohbetimiz sizlerle!
- Sizi çok iyi tanıyan birine sorsak bize Uğur Uzunel’i nasıl anlatırdı?
Soruyu doğrudan beni çok iyi tanıyan birine attım. Şöyle cevap verdi:
‘‘Hem en sevdiğim, hem en zor tarafı; her şeyde ve herkeste sevilecek bir şeyler bulur. İyi şeyleri puslu yerlerinden yüzeye çıkarıp gözle görülür, elle tutulur hale getirir. Yaşama katar. Bir de; yaşamak istediği bir duygu varsa onu oradan çekebileni görmedim.’’
Mutlu edici şeyler söylemiş. Ben daha olumsuz şeyler söylerdim herhalde kendime.
- İzmir’de henüz 10-12 yaşlarındayken bir apartmanın zemin katındaki dükkanın tiyatro sahnesine çevrilmesinde görev almışsınız. Geçtiğimiz yıl Taksim Ara Sahne’yi kurmak için verdiğiniz emeği düşününce bu deneyim daha da anlamlanıyor. Çekirdekten yetişmişsiniz adeta… Bir sahne kurmak çocukluk hayaliniz miydi?
Evet, İzmir’de öyle bir sürecin ciddi parçalarından biriydim. Yaklaşık 15 sene çalıştım o tiyatroda. Ara Sahne’nin sürecini ben de benzetiyorum o zamanlara. Çekirdekten yetişmişim diyebilirim evet. Hem alaylı, hem mekteplilerdenim.
Tiyatro eğitimi veren okulların, kurumların önemli bir eksiğinin, dışarıya oyun yapıp satma, bir sahnede görev almak olduğuna inanıyorum. Bu eğitim nasıl verilir tartışılır tabi. Ama ben gerçekten çocukluğumdan beri tiyatronun içinde çalışıyorum. Sanırım bir tek çevirmen olarak görev yapmadım. Temizlik işlerinden, yer göstericiliğine, bilet satışından organizasyona, turne arabası şoförlüğünden yönetmenliğe, oyunculuğa, hatta yazarlığa… Sürekli görev yaptım, hala da yapıyorum.
Bir sahne kurmak inanmazsınız ama hiçbir zaman hayalim olmadı. Bir şekilde kendimi bu işin içinde buldum. İyice küçükken mahallemizin arkasında bir zeytin alanını da sahneye çevirmiştim. Kendiliğinden bu işin içinde buluyorum kendimi.
- Ara Sahne geçtiğimiz sezon Taksim’de zoru başardı, çok iyi bir başlangıç yaptı. Benim bir İzmirli olarak henüz deneyimleme şansım olmadı ama ilk fırsatta soluğu Ara Sahne’de alacak seyircilerinizden biriyim diyebilirim. Bu sezon Ara Sahne’de seyirciyi neler bekliyor?
Çok teşekkür ederiz. Evet, biz de iyi bir başlangıç olduğunu düşünüyoruz. Tüm zorluklara rağmen. Bekleriz, her zaman buyrun gelin. Bu sene Ara Sahnemiz geçen yıl sahneye koyduğumuz Ophelia – Hamlet Complex ve Kardeşlerimi Arıyorum ile devam etmenin yanı sıra, iki kursiyer oyunu ve Artur Palyga’nın metninden yeniden uyarladığımız, benim yönettiğim Baba oyunuyla devam edecek. Aynı zamanda birçok atölye ve workshoplar gerçekleşecek. Bunun dışında oyunculuk sınavlarına hazırlık, dramatik yazarlık ve kamera önü eğitim kursları da devam edecek. Hepsinin dersine başka hocalarımız giriyor. Dilerseniz sayfamızdan bakabilirsiniz. Başka planlarımız da var ama biraz zaman ilerlesin, öyle açıklarız.
- Sizi sahnede ilk kez Craft’ta, Sığınak oyununda izlemiştim. Oyunun çıkış sürecini hatırlıyorum cast sizin haricinizde defalarca değişmişti ama sonunda Selin (Şekerci), Ulvi (Kahyaoğlu) ve sizinle hikayeyle olabilecek en uyumlu cast oldu. ‘’B’’ karakteriyle performansınıza da değinmeden geçemeyeceğim. Oyunun özellikle başlarında dakikalarca ‘’G’’ ile birlikte benzer diyalogları, farklı zamanlara ve farklı duygulara ait olacak şekilde hiç şaşırmadan, bu kadar iyi bir performansla sergilemek… Gerçekten büyüleyiciydi. Oyunun sonunda dekordaki düğümler, sizinle birlikte seyircinin de boğazına düğümlendi… Önce B’yi sormak istiyorum esmer, kaçak bir göçmen ve biseksüel olarak muhtemelen görüp görebileceğimiz en ‘öteki’ karakteri canlandırmak nasıl bir histi? Role nasıl hazırlanmıştınız?
Teşekkür ederim. Selin ve ikimizin o uzun sahnesi, sürekli değişen, hızlı oynanan, art arda bambaşka anlara gittiğimiz yer aşağı yukarı 60 dk sürüyor. Biz de seviyorduk oynarken. Övgülü güzel cümleleriniz için teşekkür ederiz. Uzun çalışıyoruz. Hiç şaşırmamak ya da başka kazalar olmasın diye defalarca prova ediyoruz zaten. Bizim için zorlayıcı olan, özellikle ilk başlarda, teknikle olan uyumdu. Işık ve müziği kumanda eden arkadaşlar da bizimle birlikte aynı tempoda çalışıyorlardı çünkü. Birimiz geciksek bir kaza oluveriyor. Ama zamanla alıştık. Çok severek oynadık.
En ötekilerden biri evet. Koskoca ülkede kimliksiz, tamamen yalnız kalmış, gay bir sığınmacı. Ürkek, çaresiz, tertemiz bir çocuk. Onlarca ötekiden biri. Ben böyle rollere “şunu yaparak hazırlandım” diyemiyorum. Çalışma süreci uzun geçiyor. Okuyorsun, düşünüyorsun, izliyorsun, deniyorsun. Yönetmenin ya da çalışma ortakların bir şeyler öneriyor; hiç aklına gelmeyecek şeyler yapıyorsun. Ama “öteki” dediğimiz bu insanları anlamak öyle karşına çıkan bir tiyatro tekstini düşünerek mümkün olabilecek bir şey değil. Ben böyle meselelerin sadece hayata yayılırsa anlaşılabileceğini düşünenlerdenim.
Ben Suriye iç savaşı ilk çıktığı zamanlar, ilk mülteci akınları olduğunda sanırım 2012 – 2013 gibiydi Karaburun Bilim Kongresi’ne katılmıştım. Konu mülteci kriziydi. Onlarca konferans dinledim. Bir dünya şey izledim. Gençtim ve dehşete düşmüştüm. Haber okuma bağımlısı birisi olduğum için bu konularla ilgili okumalarım kesilmedi. Yani bu konuyla ilgili kalben duyduğum hassasiyet ya da politik ilgi mi demeliyim, Sığınak ile başlayan bir şey değil. İbrahim Çiçek’in de böyle biri oluşu, dünyaya baktığımız yerlerin benzemesi ikimizin de hem birbirimizi, hem anlattığımız çocuğu – B’yi – bir parça daha olsun anlamamıza yardım etti diyelim. Büyük sözlerden kaçmak gerek, anlamak bile doğru kelime olmayabilir. Biz bir mesele üzerine konuşmak istedik diyelim.
- Craft’ın oyunları hem sektörde hem seyircide çok ilgi çekiyor. İbrahim Çiçek ile çalışmak nasıl bir deneyimdi? Televizyona yakın bir popülerlikte iki sezon oynadınız. Tiyatronun özgürlük alanını bu yoğun ilgi ile birleştirebilmek motive edici oluyor mu?
Güzeldi. İbrahim Çiçek zor beğenen bir yönetmen. Oyuncusunu da ekibini de zorlar. Konuştuğu konuya her zaman çok hakimdir. Çalışmadan gelmez. “Kolay yönetmen” diyebileceğimiz biri değil ama oyunun her adımı çalışır. İyi bir deneyimdi. Az önceki soruda sorduğunuz gibi kast birkaç kere değiştiğinden ve ben önce Henry sonra B’yi çalıştığımdan aylarca çalıştık kendisiyle. Sonuçtan ikimizde memnun ayrıldık. O da öyle hissediyordur umarım hala. 🙂
Evet, yoğun bir ilgiyle oynadık oyunu. Bu çok kıymetli bir şey. Elbette motive edici. Sizi televizyonda gören insanlar, tiyatroda canlı kanlı karşısında görünce başka şeyler hissediyorlar. Ne güzel bir paylaşımda bulunduk hissiyle gidiyorlar. Çok kıymetli.
- Henüz izleyemeyenler için ‘’Kardeşlerimi Arıyorum’’ oyununu sizden dinleyebilir miyiz? Mesela seyirci oyundan nasıl hislerle ayrılacak?
Kardeşlerimi Arıyorum için önce şunu söylemeliyim ki, oyunuma bayılıyorum. Bu oyunun Ara Sahne’ye kısmet olması ayrı mutlu ediyor beni. Senelerdir bu kadar severek bir şey oynadım mı emin değilim. Özel bir yere sahip benim için.
Yine bir göçmen hikayesi. Stocholm’de yaşayan göçmen bir öğrenci olan Tunus asıllı Amor’un bir gününü konu ediyor oyun. Bir gece kulübü çıkışında başlayan oyun şehir merkezinde patlayan bir bomba haberine odaklanıyor. Bir terör saldırısı sonucu tüm göçmenler bir olağan şüpheliye dönüşmüşken, Amor’un gitgide yükselen tansiyonunu, öfke ve korkuları arasında kalışını izliyoruz. Bütün oyun onun zihninde, bir geçmişe, bir şu ana, bir hayallerine gidip geliyoruz. En sevdiğim yanlarından biri bu kadar sert, bu kadar depresif bir konuyu böyle komik anlatabilmesi sanırım oyunun. Oyunun yazarı Khemiri’yi de çok severim. Bayıldığım metinleri var. Yönetmenimiz Barış Gönenen ve ekip arkadaşlarıma da bayılıyorum. Hepinizi bekleriz. Çok güzel oyunumuz.
- Lefter filminde Beşiktaş‘ın ‘Baba Hakkı’ lakaplı efsanesi Hakkı Yeten’i canlandıracaksınız. Futbolla aranız nasıldır? Rolünüze nasıl hazırlandınız?
Evet, oynadık, bitti set. Film Fenerbahçeli efsane futbolcu Lefter Küçükandonyadis’in hayatını anlatıyor. Ben Beşiktaş efsanesi Baba Hakkı (Hakkı Yeten) ‘ yım. Küçük ama önemli bir rol. Futbolla aram iyidir. Nerdeyse üniversiteye kadar düzenli oynadım. Sonra tabii oynayamaz oldum. Ama izlerim. Fenerbahçe taraftarıyım aynı zamanda. Ama Baba Hakkı’yı oynamak gurur vericiydi. Babam fanatik sayılabilecek bir Beşiktaşlı bir de, o çok mutlu oldu bu role.
- Bu sezon sizi DasDas’ın yeni sezon oyunlarından Ayna’da da izliyoruz. Oyunu daha yeni izlemiş biri olarak kesinlikle öneriyorum. Ama tabii sizden de dinlemek isterim. Bize biraz bu sürpriz oyundan ve oyundaki karakterinizden bahseder misiniz?
Evet, bu sezon bir de Ayna isimli bir oyun yaptık DasDas’da. Hızlı ilerleyen bir süreçti. Yepyeni, taptaze bir oyun. Hala heyecanlıyız. Oyunda eski bir asker, şimdi araba tamirciliği yapan, tiyatroya merak sarmış ve bir oyun yazmış Adem Nariman isimli bir genci oynuyorum. Yazdığı oyunla bakanlığa başvurmuş, enteresan yazarlık becerisi sayesinde kendisini birden bire bir kurtlar sofrasında bulmuş bir genç. Bakanlık ve yandaş yazarlar tarafından “eğitilmeye” çalışılan, özgün yanını ve gerçeğe bakışını kabul etmeyen rejim tarafından arada kalış hikayesini izliyoruz. Sözüne çok inandığım bir oyun. Sezon boyu DasDas’dayız. Bekleriz.
- Sizi birçok dizide izledik ama Masumlar Apartmanı’ndaki Esat rolünüz kalpleri bir başka fethetmişti. Özellikle Gülben ve Esat’in ilişki dinamiği sosyal medyada ilgi gören “ship” fandomunu oluşturmuş bir ikiliydi. Böyle bir ilgi beklemiş miydiniz? Esat’ın size öğrettiği şeyler var mı?
O kadar zaman geçti ki üstüne konuşmak çok zorlaştı artık. Ama elbette benim için de çok özel bir iş Masumlar Apartmanı. Esat’tan da elbet bir şeyler öğrendim. 72 bölüm boyunca her gün Esat’ı oynayıp onu düşündüğüm için haliyle benim de zihnimin açıldığı birçok nokta oluyordu. Çok iyi bir senaryoydu. İş başladığı zaman öyle bir ilgi hayal etmemiştim elbette. Sadece samimiyetle oynamaya çalışıyorduk.. Partnerim de dünyanın en yetenekli insanlarından biri olduğu için (Merve) çok şanslıydım. Onun oyunculuğunu izlerken çok ilgi yaratacağına inanmıştım sahnelerimizin. Güzel süreçti, çok güzel çalıştık hep. Hep mutluyduk. Ne zaman Gülben & Esat sahnesi olsa günlerce sosyal medyada espriler dönüyordu. “Esat teşekkür ederiz, çıkma teklifi geri geldi” gibi tivitler okuyordum. Komikti. Güzel bir süreçti, ilgi yüksekti. Ama yüksek ilgiden çok daha özlediğim şey o güzel senaryo ve o iyi ekiple çalışmaktı benim için.
- Bambaşka Biri geçtiğimiz sezonun sevilen işlerinden biriydi. Ekran yolculuğu çok uzun olmasa da farklı hikayesiyle çok konuşulmuş, yurtdışından şu an bile ödüllerle dönen bir proje. Hande Erçel ile abi-kardeş dinamiğiniz de çok sevilmişti. Karakterinizin, siyah ile gri arasında gezen etkileyici bir yolculuğu vardı. Bir dizi senaryosu okurken nelere bakarsınız, sizi bir projeye ve karaktere neler çeker?
Hande’yle ikinci kez oynadık. İlk olarak Halka dizisinde Hande’nin adamlarından birini oynuyordum. Burda da abi – kardeş olduk. Halka’da da, burda da bir karşılık bulduğunu görmek sevindirici bu partnerliğin. Birkaç sene sonra başka bir ikiliyi oynamak üzere sözleşip ayrıldık. Mesela televizyonda oynadığım roller içinde ayrı bir yere koyduğum bir rol Tahir Gediz.
Yaşadıkları, pişmanlığı, hayal kırıklıkları beni çok etkiliyordu. Kocaman bir yalnızlık, koskoca bir pişmanlık Tahir. Dizilerde oynadığınız karakter, başrolle kavga ediyorsa, ona ters gidiyorsa herkes sizden nefret ediyor. “Bu rolü nasıl kabul ettin ya”… “of çıkarın şunu diziden, iğrenç Tahir” falan yazıp duruyorlar. =) Hikayede ne anlam ifade ettiğini dizinin sonunda bile anlamayan seyirciler olabiliyor. Bu bana ilginç gelen bir şey. Hikayeye bağlı olan her rol, hem hikayenin genelinde, hem kendi içinde değerlendirilmeli. Tahir çok etkileyici roldü. Bir kez daha dönsek, seç deseler onu seçer, onu oynardım.
Dizi seçerken çok şeye dikkat ediyorsunuz arkadaşlar. Bazen rol, bazen yapım. Asla yapmak istemediğiniz şeyler oluyor. İçine düşmek istemediğiniz durumları reddediyorsunuz. Bazen dünya görüşünüz o işe girmenize engel oluyor, bazen kişisel hassasiyetleriniz. Bazen de o kadar heyecan duymadığınız işlerde ekonomik nedenlerle var oluyorsunuz. Bir dünya parametre.
- Çocukluktan beri tiyatroya ve filmlere ilgiliymişsiniz. Size ilham olan oyunculardan birkaç isim duyabilir miyiz?
Çok var. Hangi birini sayabilirim ki. Hadi birkaç Türk oyuncu söyleyeyim. Bir çoğumuz gibi ben de Şener Şen, Metin Akpınar, Münir Özkul gibi oyuncuların büyük fanı olarak büyüdüm zaten. Haluk Bilginer’i her zaman örnek aldım. İzlerken hayran olduğum dünya kadar oyuncu var. Her birinin bir şeyinden etkilenirim. Onları tekrar izleyebilmek için ne oynadılarsa takip ederim. Her dönemde favorim değişir. Sürekli başka birine tutulurum.
- Diyelim ki çok sevdiğiniz bir dizi Türkiye’ye uyarlanıyor üstelik siz de kadrodasınız. Hangi karakteri canlandırıyor olurdunuz?
Hmm… Böyle bir hayal kuruyorsak, Breaking Bad’deki Jesse Pinkman’ı oynuyor olayım hadi. Şu an aklıma o geldi. Daha fazla yaşlanmadan hadi çekelim şunu. Çok var ya oynamak istediğim iş.
- Bir zaman makinesi icat edilse ve kariyerinin başındaki Uğur Uzunel ile karşılaşsanız ona ne söylerdiniz? O size ne söylerdi?
Biraz daha para biriktir diyebilirdim. Çok da bir şey demezdim gerçi, bildiğini yap derdim. Zaten beni dinlemezdi. Kimseyi dinlemezdi. Ama geçmişteki ben şimdiki bana dünya soru sorabilirdi. Çok meraklıydım.
- Hayattaki motivasyon kaynağınız nedir? Umutsuzluğa kapıldığınızda sizi ne ayağa kaldırır?
Umutsuzluğa kapılmaktan kolay bir şey yok bu ülkede arkadaşlar. Sosyal medyada küçük bir gezinti yetiyor dünyanın kararmasına. Her gün korkunç olaylar, bitmeyen bir ekonomik buhran, bitmeyen bir belirsizlik… Ben de çok kapılıyorum umutsuzluğa. Ama illa kalkıyoruz ayağa. Hayat devam ediyor ve çok kısa. Ve en iyi bildiğimiz işi yapmaya devam etmeliyiz. Keep going.
- Birkaç kanal ve platform söylesek en sevdiğiniz projelerini bizimle paylaşır mısınız?
HBO: (Bayılırım, seçmek çok zor.) Game of Thrones, Six Feet Under
SHOWTIME: Dexter
BLUTV: Masum
EXXEN: Gibi
Sırada o mu bu mu köşesi var!
- İzmir mi İstanbul mu? Yazın İzmir, kışın İstanbul
- Yaz mı kış mı? Kış
- Kedi mi köpek mi? Kedi
- Film mi dizi mi? Film
- Pedro Almodovar mı Gasper Noe mu? Pedro Almodovar
Not: Köpek de severim, yazı da, dizi de…
Sırada sosyal medyada Ne İzledik takipçilerinin sorularından sizin için seçtiklerimiz var. 🙂
- Bu mesleğe ait olduğunu anladığı spesifik bir an var mı?
Gerçekten başka bir meslek yapmak istediğim bir zaman hatırlamıyorum. Bunu övündüğüm bir yerden söylemiyorum yanlış anlamayın. Ama ben çok erken keşfettim isteğimi. Daha okula gitmiyorken video kasetlerden onlarca tiyatro oyunu ve film izler, hepsini deli gibi ezberlerdim. Devekuşu Kabare oyunları hala ezberimdedir. Hep sahnede olmak istedim. İlkokul 2’de belediyenin tiyatro kursuna katıldım. Kursta bir doğaçlama için hoca tarafından sahneye ilk kez çıkartıldığımda dişlerim birbirine vuruyordu. Bunu gerçekten dün gibi hatırlıyorum. Ölecek gibiydim. Hadi anım da bu olsun. Hep istediğim işin içindeydim. İyi hissediyorum.
- Tiyatroda canlandırmak istediği özel bir rol var mı?
Tiyatroda canlandırmak istediğim dünya kadar rol var arkadaşlar. Her şeyi isterim ben. Hala çok oyun okurum. Bir dünya oyunu da kenara atar bekletirim. Bir gün mutlaka oynayacağım diye. İlk okuduğum zamanlar İnce Memet’i oynamayı çok istemiştim. Çok da güzel olurdu bence benden. 🙂 Ama artık büyüdüm. O kadar ince de değilim artık İnce Memet’e.