Tülin Özen: Başkalarıyla değil işimle uğraşmayı eğlenceli buluyorum

Tülin Özen: Başkalarıyla değil işimle uğraşmayı eğlenceli buluyorum

•Sizi daha yakından tanımayı çok isteriz. Bize dışarıdan herkesin göremediği Tülin’i’ biraz anlatır mısınız? Sizi çok iyi tanıyan bir arkadaşınıza sorsak Tülin’i bize nasıl anlatırdı?

Ne tatlı meraklı bir soru ama anlatamam herhalde 🙂 dışarıdan sizin tarafınızdan ne gördüğünüzü , beni nasıl tarif ettiğinizi bilmiyorum .. bu cevabımdan da anlayacağınız üzere arkadaşlarım bana fazla gerçekçi ya da ketum derler. Gerçekçi olmak konusunda haklılar, gerçekçi takılmayı daha eğlenceli bulan biriyim içimde, ama ketum değilim mesela.. orada onlara katılmıyorum…onun için bu soru benim için yanıtlanamaz 🙂

•Elektrik-Elektronik Mühendisliği okurken 3. sınıfta bölümü bırakıp konservatuara geçiş yapmışsınız. Anneniz, babanız mühendismiş ve kardeşiniz de mühendislik okuyormuş o dönem. Tercihinize karşı tepkileri biraz sert olmuş sanırım. Hem ailenizin tepkileriyle mücadele etmeniz hem de üçüncü sınıfta okulu bırakıp bambaşka bir bölüme geçmeniz gerçekten cesaret işi. Tüm düzeninizi bozup sizi konservatuara yönlendiren şey neydi? Tüm bu süreçte neler yaşadınız? Nelerle mücadele ettiniz?  

Ben cesaretli olduğum için değil çok istediğim için yaptım aslında bu tercih değişikliğini, eğer cesaret gerektirdiğini düşünseydim yapamazdım. O kadar artık o yola girmiştim ki, kendiliğinden oldu mücadelesi de, zorluklarının üstesinden gelme kısmı da.. Genel olarak etrafımda bu tercihe karşı duyulan yasaklarla değil, korkularla mücadele ettim.

•Oyunculuk üzerine konuşmadan önce reji asistanlığı tecrübeniz hakkında da konuşmak isterim. “Süt,” ve “Bal” setlerinde reji asistanı olarak görev almışsınız. Reji asistanı olmak nasıl bir deneyimdi, neler kattınız kendinize?

Yaptığınız işin ve tercihlerinizin monitörde ne demek olduğunu anlıyorsunuz, monitöre bakmak sonradan perdeye bakmak gibi de değil. Canlı yapılan oyunla, kameranın gördüğü şeyin ne kadar fark edebileceğini ve ayrı anlamlar çıkarabileceğini sette bakarken görebiliyorsunuz. Bu da sonrasında siz oynarken bazı sıkıntılı durumlarda daha kolay çözüm üretmeyi ya da bazı anları kişisel almamayı öğretiyor.

•”Süt” “Bal” ve “Yumurta” filmlerinde yerel cast sorumluluğunu da üstlenmiş, oyunculara kılavuzluk etmişsiniz. Bu tecrübe diğer projelerinizde de işinize yansıdı mı? Demek istediğim daha tecrübesiz sektöre yeni adım atmış oyunculara yönlendirmeler yapıyor musunuz?

Yani bana danışıldığında ve aynı dili konuşabileceğimizi düşünüyorsam, faydam dokunabilir diye düşünüyorsam yapıyorum tabi. Ama sonuçta herkesin kendi yolunu bulması gereken (hatta her yeni işte yeni bir yol bulması gereken) bir meslek bence oyunculuk.

•İlk auditionınızı hatırlıyor musunuz? Unutamadığınız bir audition anınız var mı?

İlk auditionımı hatırlıyorum tabi .. Meleğin Düşüşü filmi için yapmıştım ve pantolon ütülemiştim düşünceler içinde 🙂 Unutamadığım seçme yok, unuttuğum da yok. Hepsini hatırlıyorum 🙂

Meleğin Düşüşü için birkaç kez gittim.. Bütün o süreç çok gergin ve her seferinde değişen bir ruh haliydi benim için, herhalde ‘seçilme’ hissine karşı en büyük etki o süreçten kalmıştır.

•Kendi adıma konuşmam gerekirse, ‘’Meryemce’’ karakteriyle tanıdım sizi. Çok duruydunuz ve nasıl desem performansınızı eyleme geçirmeden saliselik bir mimikle bile seyirciye geçirebiliyordunuz. Hâlâ daha öyle gerçi. Performansınızı daha etkili hâle getirmek için ne tür bir yol izliyorsunuz? Örnek aldığınız bir akım, bir isim var mı?

Örnek aldığım çok isimler var tabi.. Hocalarımdan oyuncu arkadaşlarıma, eskilerden yenilere, kitaplardan filmlere, sokağa ve içimdeki her ana kadar her şeyi örnek almaya çalışıyorum. Etraftaki insanları, ilişkileri, olayları çabuk sıfatlandırmaktan kaçıp daha çok anlamaya çalıştıkça benim oyuncumun ve insanımın daha da geliştiğini hissediyorum genel olarak. Bu ‘çabuk ve herkes gibi yargılamama’ halini hep hatırlamak ve bunu her an kendime öğretme sürecim diyebilirim genel olarak çalışma şeklim için.

•Oyunculuğa tiyatro ile başlamışsınız. Sonra yolunuz Meleğin Düşüşü ile kesişmiş. Bu filmle ödül(ler) almışsınız. Aldığınız ödülün sizi kamçıladığını, motive ettiğini tahmin edebiliyorum. Ödül almanıza rağmen ‘’main stream’’e hemen yönelmemişsiniz. Tiyatroya devam etmiş bir süre sonra Beyaz Gelincik’ten gelen teklifle televizyona merhaba demişsiniz. Evet, biraz mazide kalıyor ama merak ediyorum. Meryemce’de sizi etkileyen, senaryoyu kabul etmenizi sağlayan etken neydi? Ya da şöyle sorayım gelen projeleri/hikayeleri değerlendirirken nelere dikkat ediyorsunuz?

O proje başlı başına güzel bir projeydi dönemi için. Yapım şirketinden, yönetmenine, kadrosuna, yayın günü ve saatine kadar her şeyiyle en iddialı işti sanırım. Zaten işin kendi bu kadar iyiyken, bi de Meryemce karakteri için seçmelere girmek, seçilmek ve sonra Mehmet’le oynayacağımı öğrenmek, bir taraftan tiyatro yaparken bir taraftan şehir dışına gidip gelecek olmak ve Adana’da tanıştığım tüm ekibim ve herkesle beraber her aşaması efsane bir işti.. Düşünün ki sezonun ortalarına doğru Olgun Şimşek bile geldi. Daha ne olsun.

Başka işler seçerken de, kimlerle hangi yola cesaret edeceğimiz en önemli unsur benim için.

•Komedide de dramda da harika işler çıkartıyorsunuz. Bazı isimler vardır, belli türlerle özdeşleşmiştir ama sizi farklı türlerde birbirinden çok farklı karakterlerde izledik. Aynı kalıpların içinde durmamanız bir izleyici olarak beni doyuruyor. Sözü çok uzatmadan sormak istediğim soruya geliyorum. ☺

Ülkemizde belli türlere odaklanılmış durumda. Son yıllarda fantastik ve bilim kurgu türlerine yönelinse de yayınlanan dizi/filmleri ve perspektifimizi biraz daha genişletip hesaba tiyatro oyunlarını da kattığımızda bu türlerin çok daha az olduğunu görüyoruz. Bir oyuncu ve yönetmenlik deneyimi olan bir isim olarak canlandırmak veya sahnede yer vermek istediğiniz bir tür, bir konu var mı?  

Benim özel olarak seçtiğim bir tür yok. Dizi vs olarak iyice kısır bir yerde ne yazık ki şu anda sektör. Neredeyse kendinden bıktıracak kadar dramatik hatta melodramatik dizi yapılıyor.. Hatta duygu sömürülsün diye  o kadar abartılıyor ki  bazı sahneler ve durumlar ,kendi içinde fantastik bir dile kadar kayıyor bazı diziler. Bizim de fantastik dramamız buymuş demek ki dedirtiyor insana 🙂

•Son dönemlerde uyarlama projelere ağırlık veriliyor. Sizin şu dizi/film uyarlansa da ben de şu karakteri canlandırsam dediğiniz bir iş var mı?

Yok ne yazık ki.. genel olarak cumhuriyetin kuruluş yıllarındaki kadın hikayelerini  yazarlarını , mücadelesi diyebilirim belki bir şey demiş olmak adına 🙂

•Bahçe Galata’yı kurma serüveninizi de merak ediyorum. Tansu Biçer, Saim Güveloğlu ve sizin ortaklığınızda kurulmuş bir oluşum. Bir araya nasıl geldiniz, nasıl bu kararı aldınız? Atölye eğitimlerinde nelere dikkat ediyorsunuz?  

 Saim’in yüksek lisansı için yazdığı bir tezi Çetin Sarıkartal’ın yönetmenliği ya da süpervizörlüğünü yapacağı bir proje için (bir çalışma olarak başladığı için gerçek titr neydi hatırlayamıyorum) bir araya geldik. Oradan sonra birkaç oyun yaptık hep beraber, sonrasında da kendimizin rahat rahat çalışabileceği, küçük ölçeklerde oyunlar yapabileceği bir tiyatro ya da atölye açmak istedik.

Biraz Saim’in fikri gibi başladı ve ortaklaştık. Atölye eğitimlerinde insanların kişiliklerine ve oyunculuklarına hasar vermeyecek bir dil kullanmaya  dikkat ediyoruz en çok.. onun dışında her metod denenir, kimi için çalışır , kimi için çalışmaz ama hasarlanmadan ve oyunculuğu severek ve için ferahlayarak ayrılmalısın bence bir tiyatro çalışmasından.

•Bahçe Galata demişken Nora 2 ilgili de konuşmayı çok isterim. Nora 2, Nora: Bir Bebek Evi’nin alternatif bir devam serisi gibi ele alınmış Lucas Hnathtarafından yazılmış bir oyun. Bir geri dönüş hikayesini konu ediniyor. Bakış açımızın her karakterin yaşadıkları ve hissettikleriyle genişlediği, iç döküşleri derinden hissettiğimiz başarılı bir oyundu. Metinde sizi en çok etkileyen sahne hangisiydi?

Metinde çok an var beni etkileyen. Ama tabi en çok kızıyla yıllar sonra karşılaşması merak ettiriyor her seferinde.

•Günümüz toplumu düşünüldüğünde “Terörizm” son yıllarda sahneye konulan en çarpıcı işlerden biri. Oyunun açıklamasında da denildiği gibi azımsanmayacak derecede büyük bir kesim anlamsızlıkla, yetersizlik hissiyle mücadele ediyor. Zamanla bu mücadele bir savaşa dönüyor. Başkalarına karşı düşmanlaşabiliyoruz. Siz bu konuda günümüz dünyasında neler düşünüyorsunuz? Nasıl mücadele ediyorsunuz kaygılarınızla?  

Kaygılarımla mücadele etmiyorum.. Onlar benim psikolojik yanlarım değil, toplumsal olarak ortak hislerimiz bence. Ben etrafımdaki herkesle aynı kaygıları taşıyorsam, onlarla değil, onlara neden olan şeylerle mücadele etmem gerekir diye düşünüyorum..  Bunu ne şekilde yapıyorum dersen, bazen korkarak, bazen cesur davranarak, bazen mırıldanıp bazen bağırarak ama her an yaptığım mesleğe daha da saygı duyarak ve derinleşmeye çalışarak yapıyorum.  Başkalarıyla değil işimle uğraşmayı eğlenceli buluyorum en çok.

•Oyun öncesinde ve esnasında konsantrasyonunuzu nasıl sağlıyorsunuz? Bir texti okurken özellikle aradığınız şeyler var mıdır? Bir metnin, bir karakterin sizi cezbeden yönleri nelerdir?

Tek soruda her şeyi sormuşsunuz 🙂

Konsantrasyonumu sağlamıyorum. Özellikle konsantre olmaya çalıştığımda, etraftaki her şey ve herkes onu bozmak üzere orada varlık göstermeye başlar gibi oluyor zira, onun için özel olarak konsantre olmaya çalışmıyorum. Oyuna başladığım ilk anın içine net düşüvermek, benim için şu ana kadar başarabildiğim en büyük konsantrasyon taktiği.

Bir teksti okurken çok büyük mantık hataları ya da didaktikliği varsa, soru sormuyor da hep cevap veriyorsa beğenmeyebiliyorum . Onun dışında bir teksten  ne aradığımı pek bilmem. Kitap ya da metinse bilirim ama senaryo ya da oyunsa ve kendini okutacak bir fikir, bir yaşama hissi, yaşama hali ortaya atıyorsa zaten severim genelde, ve nasılsa çalışılacak diye düşünmeye başlarım.

•İkinci sezonuyla Netflix’te yayınlanacak olan Pera Palas’ta Gece Yarısı’nda yer alıyorsunuz. Sizi Pera Palas’a çeken, senaryoyu kabul etmenizi sağlayan şey neydi? Lili karakteriyle tanıştığınızda ilk olarak ne düşünmüştünüz? Daha önce canlandırdığınız bir karaktere benziyor muydu? Yeni sezonda bizleri neler bekliyor, biraz ipucu alsak sizden? 🙂

Yeni sezon artık yayında ipucu vermeme gerek yok. Sonraki sezonunu soruyorsan o konuda hiçbir fikrim yok 🙂 Lili’yi biraz anı olsun diye oynamak istedim açıkçası. Yönetmeni Emre’yi ve Nisan’ı çok seviyorum. Karga Seven ekibini çok seviyorum ve Tansu’yla böyle bir dönem dizisinde partner olma fikri çok hoşuma gitti.. ben ilk okuyup ‘yapmak isterim ‘ dediğimde bu şekilde değildi rol, biraz daha küçüktü aslında.

Lili bence aynı topraklarda yaşadığımı düşündüğümde bana iyi gelen bir kadın karakter. Enerjisi, ışıltısı, iyiliği, korkuları cesareti, naifliği ve becerisiyle harika bir kadın bence. Daha önce canlandırdığım bir karaktere benzemiyor gibi sanki. Bilemedim 🙂

•Ana akım, dijital, sinema ve tiyatroda izlediğimiz birisi olduğunuz için soracağım bunu da. Bu dört alanın oyunculuk performansınıza etkisi nedir? Neler değişiyor performansınızda? Nelere dikkat ediyorsunuz?

Hepsinin yolculuğu ve konsatrasyonu farklı. Tiyatroda bir karakteri alıp senelerce ve defalarca oynayacağım diyorsunuz, öyle bir karakter ve oyun bulmanız, öylesine çok merak etmeniz gerekiyor.

Dijitalde başı sonu belli olan ve birkaç ay sürecek bir karakterlesiniz, hala dizi tarafı daha yoğun, yani daha geniş bir kitleye seslenmek ve daha rahat izlenilir bir şey yapmanız, rolden o enerjide bir malzemeyi çıkarmanız gerekiyor.

Televizyonda tam da bilmediğiniz ve olası birkaç bölüm içinde savrulmaya başlayacak bir role evet diyorsunuz, ona tamamsanız sonrasında aylarca ekibin ve yapım şirketinin dayanıklılığı neredeyse her şeyden daha önemli hale geliyor.

Sinemada ise o rolle ne kadar derinleşebilirim , ne kadar her şeyi boşverip o role kafamı ve ruhumu verebilirim, bunu bulmak zorundasınız.

En kaba haliyle bu. Detaylarda gizli bir soru sordun ama kabası benim için bu.

•Özellikle son yıllarda sektörde bir tekelleşme söz konusu. Aynı yapımlar aynı senaristler ve aynı oyuncular arasında gidip gelen bir döngü söz konusu. Bu konu hakkında ne düşündüğünüzü öğrenebilir miyiz?

Hepiniz gibi, aynı şeyi düşünüyorum.. sizlerden bir adım önde görüyorum sadece, biraz daha erken üzülmeye ve sıkılmaya başlıyorum ve de bunu başımızdakilerin bize yaşatmak istediği ‘vasata eyvallah’ dediğimiz, ilerlemeyi değil de yerinde saymayı bekleyen, saydıkça da gerilemeyle sonuçlanan, hayal etmenin imkansız olduğu hayatla aynı şey olduğunu düşünüyorum.

•Bir oyuncu olarak oyuncu olmak isteyenlere tavsiyeleriniz ne olur?

Benim tavsiyeme kimsenin ihtiyacı olduğunu düşünmüyorum.. bence herkes ne yapması gerektiğini biliyordur kendi için, korkmadan yapsınlar.

•Pera Palas’a bir gönderme yapalım. Zaman yolculuğuna çıkabilecek olsanız, hangi dönemde bulmak isterdiniz kendinizi?

Gelecekte.. benim görme ihtimalimin olmadığı bir gelecekte.

•Şu sıralar neler izliyorsunuz? Bize bir dizi, film ve kitap önerisinde bulunabilir misiniz?

Ooooo bu sıralar eski filmleri izliyorum.. herkese de büyük yönetmen denilen yönetmenlerin filmlerini tavsiye ediyorum. Hele Amerika’nın 70 ‘ler 80’ler 90’larına kesinlikle baksınlar diyorum.. kitap çok var.. eskiden yapmıyordum ama şimdi okudukça paylaşmaya çalışıyorum instagramdan.. ben genel olarak yerli yazarların , çok üreten ya da üretmiş yerli yazarların bütün kitapları derim..

•Bugüne dek edindiğiniz iyi kötü tüm tecrübelerle yolun başındaki, her şeye sıfırdan başlayan, ailesini karşısına alan o genç kıza bugünkü Tülin olarak ne öğüt verirdiniz?

Ahahahah.. o benim hiçbir öğüdümü dinlemez.. suratıma tamam der gider.. asla öğüt verip de sinir olamam kendisine.. her hatayı gururla yaptı., ne yaparsa yapsın..

Şimdi sırada sosyal medyadan gelen sorularımız var. 🙂

-Kendisi sektörde karakter oyuncusu dediğimiz kişilerden biri, hep farklı karakterlerle karşımıza çıktı. Şu ana kadar kendisine teklif edilen ama kabul etmeyip sonradan pişman olduğu, keşke ben bu karakteri oynasaydım dediği bi karakter veya proje oldu mu?

Yooo olmadı.. sonrasında çok başarılı işler olanlar oldu. Ama bana hayır dedirten sebepler zaten o projenin başarılı olup olmayacağı ya da rolün cazibesi olmuyor.. her şeyin birleştiği yerde bir şeylere hayır diyorum. Sonrasında da dönüp bakmıyorum zaten.

-Burcu ve Arzunun UTC sezon finalindeki o ikonik kavga sahnesini anlatabilir misiniz biraz? Nasıl hazırlandınız, çekimlerde zorlandınız mı veya senaryoyu okurken o sahne için tereddüt ettiniz mi?

Çekimlerde çok eğlendik, çok morardık , çizildik, yorulduk ama herhalde Duygu’cuğumla hayatımızda çektiğimiz en enteresan çekimlerden birini yaptık ve o kadar mutluyum ki bunu onunla yaptığım için anlatamam.. Öncesinde koreografi için muhteşem hocamızla buluştuk çalıştık, sonrasında bütün gün banyoda deliler gibi çığlık atıp etrafı parçalayarak sahneyi çektik. Bir an bile tereddüt etmedik tabi ki, hala daha benzerinin çok olmadığı bir sahne kendisi.

-Süt filminde gerçek bir yılan kullanılmıştı ve ben dahil çoğu kişi için baya cesaret gerektiren bir sahneydi, başka bir projenizde buna benzer zorlayıcı bir anınız oldu mu? Ya da yeniden böyle ağır bir sahne çekmeye cesaret edebilir misiniz?

Şu an evde uzanıp cevap yazdığım yerden cesaret edemem gibi geliyor ama sette her şey değişiyor tabi ki. Muhtemelen yine gelse benzer bir durum hemen yaparım.. Başka bir projede buna benzer bir sahne gelmedi. Gerçek yarı zehirli denilen bir yılanı ağzına aldığın bir sahnenin benzerinin ne olduğunu düşünemiyorum da zaten 🙂

-Oyuncu olarak karakterinizin dışına çıkıldığı senaryodan rahatsız olduğunuz bir durum hiç yaşadınız mı? Yaşasa ne tepki verirdi?

Karakterimin dışına çıkıldığı gibi  bir şey diyemem. Karakter onu yapar mı , yapmaz mı, öyle der mi demez mi, diye sorulmaz genelde racon olarak 🙂 metinde yazıyorsa yapmıştır diye kabul edilir oyunculuk öğretisinde, sen oyuncuysan onu oynamanın yolunu bulursun.. (tabi bu öğretiyi öğrendiğin yerde Türkiye’de dizi senaryoları değil Çehov , Shakespeare, Mehmet Baydur tekstleri çalışıyor oluyorsun ama neyse diyelim işte, racon budur:) )

Sadece olay olsun da reytingler biraz daha hareketlensin gibi yazılan sahneler oldu.. onlara da uyum sağlamaya çalıştım genel olarak. Ama bütün senaryonun zıvanadan çıktığı ya da başta konuşulan somut şeylerin hiç sorulmadan değiştirildiği ve bence seyircisine saygı göstermeyen ya da sadece seyircinin anlık duygularını sömürmek üzerine hesaplar yapılmış durumlar oldu onlarda da zaten ya ben çıktım işten ya da iş beni kusmuş oldu.

-Sizin için en özel proje hangisi?

 En özeli sürekli değişiyor.. umarım daha da değişmeye devam ederek gider meslek hayatım. Ama bilmenizi isterim ki, ben içine özel bir his koyamıyorsam, sizinle buluşmasını yüreğim kaldırmıyordur ve hayır diyorumdur.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: Korunan İçerik!