Netflix’in son haftalara damgasını vuran kitap uyarlaması, The Queen’s Gambit çoğu seyirci için birçok diziyi geride bırakıp 2020’nin en iyi dizisi ilan edildi bile. Queen’s Gambit, adını bir satranç hamlesinden alıyor. 7 bölümden oluşan mini dizinin bölüm süreleri ise 50 ile 60 dakika arasında değişiyor.
Bu mini dizi aslında uzun yıllar önce ilk olarak bir film olarak tasarlanıyor. Hatta filmin yönetmenliğine aday olan isimlerden biri de Heath Ledger’dı.
Romanın haklarını 30 yıl önce satın alan Allan Scott, Frank Scott ile birlikte bu projeyi mini dizi olarak Netflix’e sunuyorlar ve Netflix de elbette bu fikre bayılıyor. Böylece 23 Ekim’de yayına giren The Queen’s Gambit, seyirci karşısına çıkıyor.
Başrolünde Anya Taylor-Joy’un yer aldığı The Queen’s Gambit, annesini trafik kazasında kaybettikten sonra 9 yaşında yetimhaneye yerleştirilen ve burada ilk kez satranç oyunu ile karşılaşan Beth’in yaşamını konu alıyor. Beth için çok geçmeden satranç, gerçek dünyadan kaçmak için bir araç olur. Annesi matematik profesörü olan Beth’in satranca karşı olan doğuştan yeteneği, onu ülkenin ve hatta belki de dünyanın en iyi satranç oyuncusu yapacaktır. 1950’li yıllarda geçen dizide tüm hayatı satranç olan Beth Harmon’ın 9 yaşından 20’li yaşlarına kadarki yaşamına tanık oluyoruz. Beth büyüdükçe oynadığı oyunun hamleleri ve karşılaştığı rakipleri de büyüyor elbette.
Anya Talylor-Joy’u Peaky Blinders’da da beğenirdim ancak bu dizide hayatının performanslarından birini sergilemiş kesinlikle. Beth’in 13-15 yaşlarındaki çocuk halini de sonraki dönemde yetişkin yaşamını da o kadar iyi canlandırmış ki aradaki değişime inanamıyorsunuz.
Beth’in tüm hayatı satrançtan ibaretken lise yıllarında yaşıtlarından oldukça farklı olduğunu keşfediyor. Onların zevk aldığı popüler kültür ve modadan oldukça uzak büyüyor, bu nedenle pek arkadaş edinemiyor. Beth, kısa süre içerisinde turnuvalarla kendine sadece üvey annesinin ve satrancın dahil olduğu yeni bir hayat yaratıyor.
Turnuvalar devam ederken Beth, seyahat ettiği şehirler arasında üvey annesi ile birlikte büyüyor. ABD’nin farklı şehirlerinden, Avupa’ya hatta Rusya’ya kadar öyle yerleri seyahat ediyor ki biz de onunla beraber gitmiş kadar oluyoruz diyebiliriz.
Bu süreçte de hayatta satranç dışında da keşfedilecek yeni şeyler buluyor. Yetimhane zamanlarından kalma bir bağımlılığına; alkol, moda ve erkekler de eklenince Beth’in hayatı zaman zaman oldukça değişiyor ve hatta dağılıyor da. Yani bir satranç dehası da olsa Beth’in yaşamına ve 9 yaşından itibaren kendini tanıma yolculuğuna da kısa kısa tanık oluyoruz.
Dizinin seyirci üzerinde öyle bir etkisi oldu ki, internetten satranç oyunlarının indirilme oranları oldukça artmış durumda. Muhtemelen aynı şey satranç oyunu sipariş ve alışverişleri için de geçerlidir. Öyle ki dizi yalnızca oyun tahtası üzerinde değil, şahit olduğumuz neredeyse her karede bizi satranç ile adeta büyülüyor. Nasıl mı? Öncelikle, The Queen’s Gambit dizisinin kostüm tasarımcısı Gabriele Binder, satranç tahtasını çağrıştırması için Beth’e genellikle ekoseli kıyafetler giydiriyor.
Final sahnesinde ise veziri (Queen) temsil etmesi için beyaz bir bere ile bembeyaz bir kaban giymesi de yine özel olarak tercih ediliyor.
Dizinin bir diğer büyüleyen açısı da çekimleriydi. Beth’in satranç taşlarını duvarda canlandırarak her bir hamleyi kafasında önceden oynaması ve bu sahnelerde geçen animasyon hayran kalınmayacak gibi değildi. Hatta yine bir satranç sahnesine sahip olan Harry Potter ve Felsefe Taşı’nı anımsattı bana.
Bir satranç maçı ne kadar heyecanlı olabilir veya yetişkinliğe geçiş süreci bir dehanın gözünden ne kadar çalkantılı olabilir, tüm bunları görmek istiyorsanız sizi çok akıcı ve büyüleyici bir hikaye bekliyor diyebilirim.
IMDb’den Ne Haber?
Dizinin güncel IMDb puanı 8,8.