tds_thumb_td_300x0
The King Eternal Monarch | 1. Bölüm Yorumu

Hikayemizin kurgusu, fizik dünyasının yıllardır kafa yorduğu paralel evren teorisine dayanıyor. Senarist, farklı tarzlarda senaryoları olan ve hepsinde de başarıyı yakalamış Kim Eun Sook. Bu dizide de bolca fizik ve matematik terimleri duyuyoruz. Anlaşılan o ki senaristimiz dersine iyi çalışmış. O halde bize de dersimize iyi çalışmak düşer. Ben de elimin erdiği, aklımın yettiğince diziyi ve dizide geçen terimleri, şifreleri açıklamaya çalışacağım.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Lee Gon: Kore Krallığı’nda yaşayan, 8 yaşında, babasının amcası tarafından öldürülüşüne şahit olmuş ve sonrasında kendi canına kast edişine maruz kalmış bahtsız bir kral çocuğudur. İhanet gecesi öldürülmekten son anda kurtulmuş, bundan sonra hayatını, saray hanımı Noh’un korumasında ve veliaht prens Lee Jong-in’in gözetiminde geçirmiş birisidir.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Jung Tae-eul: Kore Cumhuriyeti’nde yaşayan, 5 yaşında annesini kaybetmiş bundan sonra hayatını tekvando eğitmeni babasıyla geçirmiş bir kızdır. Küçüklüğünden beri güçlü olmak istemiş ve bunun yolunun da polis olmaktan geçtiğini fark etmiş. Böyle olunca da doğal olarak gözüpek bir polis olarak karşımıza çıkar.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Jo Young: Kore Krallığında yaşayan, Lee Gon’un küçüklüğünden beri en yakın arkadaşı ve korumasıdır. Ve Lee Go’un kırılmaz kılıcıdır.

 

 

 

 

 

 

 

 

Olay Lee Lim’in sorgulama sahnesi ile başlar. Lee Lim 1951 yılında doğmuştur ama 1994 yılından beri neredeyse hiç yaşlanmamış. Zaman onun için çok yavaş akmış sebebi ise elinde tuttuğu flüttür. Ve hain Lee Lim der ki; “Bu hikâye Kral Sinmun’un Silla Hanedanlığı döneminde başlıyor. Bu “Üç Krallığın Hatırlanmasına Değer Şeyler” olarak kaydedildi. 682 yılının ilkbaharında Kral Sinmun, Doğu Denizindeki Ejderha Kralından bir bambu flüt aldı. Flüt çalındığında düşmanlar geri çekilirdi, hastalıklar iyileşirdi, kuraklık sırasında yağmur yağardı, yağmur mevsimi biterdi, rüzgâr dururdu ve güçlü dalgalar dinerdi. Flütün güçlerini gören Kral Sinmun ona “Manpasikjeok” adını verdi ve onu ulusal bir hazine olarak belirledi. Hikâyeye inanmayanlar için bu sadece bir efsanedir.”

 

 

 

 

 

 

 

Tahtın varisi olamayacağını bilen gayrimeşru çocuk Lee Lim’in, mucizevi güce sahip flütü ele geçirmek için Kral’a darbe yapar. Lee Lim önce Kral olan kardeşini öldürür sonra da flütü iki parçaya ayıran küçük yeğeninin öldürmeye çalışır. Tam bu esnada gizemli bir kişi çıkagelir ve küçük Lee Gon’u son anda kurtarır.

 

 

 

 

 

 

 

 

Gizemli kurtarıcı küçük Lee Gon’un yanına gelip kontrol ettiği esnada Lee Gon elini uzatır ve bir şeyi tutar. Kurtarıcı hızla yanından uzaklaşırken cebinden bir kimlik kartı düşer. Tüm bu olaylar sonlandığında küçük Lee Gon’un elinde yarım bir flüt ve bir kimlik kartı kalmıştır. Bu kimlik kartı Seul emniyetinde çalışan polis memuru Teğmen Jung Tae-eul’a aittir.

 

 

 

 

 

 

 

 

Lee Gon artık yeni kraldır. Küçük yaşta büyük bir yük binmiştir omuzlarına. Bir yandan, saray hanımı Noh ve veliaht prens Lee Jong-in’in koruması altında hayatta kalmaya diğer yandan Kral olmanın gereklerini yerine getirmeye çalışır. Böylece aradan tam 25 yıl geçer. Bu süreçte ise her fırsatta gizemli kurtarıcısını, Jung TaeEul’ü arar.

 

 

 

 

 

 

 

 

Ve bir gün, ihanet gecesi duyduğu flütün sesini duyar. Bu bir işarettir. Bir kişi atların olduğu alandan bambu ormanına doğru koşmaktadır. Lee Gon da atını bambu ormanına doğru sürer. Ormanda bir süre sonra karşılıklı duran iki dikilitaş belirir. Lee Gon kısa bir tereddütten sonra dikilitaşın arasından geçmeye karar verir.

 

 

 

 

 

 

 

Karşısında yepyeni çok farklı bir dünya bulur. Burası kendi sarayının bulunduğu kent değil Kore Cumhuriyeti’ndeki Seul’dür. Bir süre atıyla ilerler ve ardından bir sesin kendisine seslendiğini duyar. Dönüp baktığında adeta hayatının şokunu yaşar. Sesin sahibi yıllardır aradığı Teğmen Jung Tae Eul’dür.

 

 

 

 

 

 

 

 

Geçen 25 yıl boyunca Lee Lim de boş durmuyor elbette. Suikastten sonra kaçan Lee Lim açılan kapıdan Kore Cumhuriyeti’ne geçer. Flütün özel güçlere sahip olduğuna kesinkes şahit olan Lee Lim benzerleri olan ve işine yarayacak kişileri yer değiştirerek tanrıcılık oynamaya başlar. Lee Lim Kore Cumhuriyetinde önce kardeşini, yeğeninin öldürür sonra kendisini öldürüp Kore Krallığına bırakarak, kendisini orada öldü göstererek aranmasını engeller. Ve devamında Kore Krallığı’ndaki adamlarıyla yeni bir örgüt kurar.

Diziler ilk bölümlerinde genel konuyu anlatmak adına biraz sıkıcı olur ve bu yüzden izleyiciyi çekmek adına riskli bölümlerdir. Bu yüzden ilginin devam etmesi için güçlü bir senaryo, başarılı bir kurgu gerektirir. Ama bu dizimiz; paralel evren, flütün mucizesi, gaipten gelen gizemli kurtarıcı ve Jeong Tae-Eul adına polis kimlik kartı, 25 yıl geçtiği halde neredeyse hiç yaşlanmayan Lee Lim, iki ayrı dünya ve iki farklı hayatlar derken insanı sarıp sarmalayan bir özelliğe sahipti.

Dizi genel hatlarıyla başarılı bir yapım olmuş. Projenin başarısında elbette Lee Min Ho’nun olması yadsınamaz. Doğrusu King olarak Lee Min Ho çok yerinde bir tercih olmuş. Min Ho’yu da özlemiştik hani. Son dizisi The Legend of the Blue Sea sonrası askerlik falan da derken uzunca bir ara girdi. Ama dönüşü muhteşem oldu orası kesin.

KiM Go-Eun’u ise Goblin dizisinden biliyordum ama yılların ona çok şey kattığını bu dizide daha net gördüm ve iyi ki de Min Ho ile partner olmuş dedim. Doğrusu her ikisini de diğer partnerlerinden çok daha fazla birbirlerine yakıştırdım. İlk bölümde Go-eun’un pek bir sahnesi yoktu. Sadece konuya giriş kabilinden sahnelere sahipti.

İtiraf etmeliyim ki Woo Do-Hwan  (Jo Young) biraz pasif geldi. Keşke daha çok aksiyonlu sahneler yazılsaydı diye içimden geçmedi değil. Başbakan rolündeki Jung Eun-Chae (Koo Seo-Reyong) de çok etkileyici göründü gözüme. Kim Kyung-Nam (Kang Sin-jae) da giriş babında sahnelere sahipti. Dramatik hayatıyla ilgili yorumumu devamına bırakıyorum.

Gelelim hain Lee Lim’e hayat veren Lee Jung-Jin’e. The K2 dizisinden tanıdığım ve oradaki oyunculuğuyla dikkatimi çeken Lee Jung-Jin burada da rolünün hakkını veriyor. Ayrıca çok sempatik ve karizmatik olduğunu söylemeden geçemeyeceğim.

Dizinin çekimleriyle ilgili de iki kelam edip öyle sonlandırayım. Daha ilk bölümden insanı içine çeken sinematografik çekimlere sahipti. Hangi dizi olursa olsun bu tür çekimler her zaman ilgimi çekmiştir. Bu konuyla ilgili, devamında yeri geldikçe değineceğimden şimdilik bu kadarla bırakıyorum.

Gelecek bölüm yorumumda buluşmak üzere. Kalın sağlıcakla.

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: Korunan İçerik!