tds_thumb_td_300x0
”İrlanda Rüyası” Yorumu: ”Crazy Friday” Tadında O Mutlu Filmler

Evet o mutlu filmler, hepimizin çocukluğunda en az bir tanesinin başrolünde Lindsay Lohan‘ın yer aldığı o mutlu romantik komedi filmlerden biri İrlanda Rüyası. 🙂 Ee tabii eğer bi filmde Lindsay Lohan yer alıyor ve romantik bir aşığı canlandırıyorsa bir tutam fantastik öge de yer alır o filmde. İrlanda Rüyası tam da bu kıvamda bizi 2000’lerdeki o mutlu filmlere götüren bir film olmuş. Cumartesimi renklendirdi ve oldukça huzurlu hissettirdi. 🙂

Önce film hakkında biraz bilgi vereyim. İrlanda Rüyası, Kirsten Hansen‘in kaleme aldığı Janeen Damian‘ın yönettiği yapımı bir ABD-İrlanda ortak filmi. Türümüz elbette ki fantastik-romantik komedi. Netflix‘te henüz geçen hafta yayımlanmasına rağmen şimdiden listede 1. sırada yer alıyor. Film adı üstünde İrlanda’da geçiyor ve o büyülü atmosfer fantastik ögelerle birleşince ortaya harika bir iş çıkıyor. 🙂

Ne Anlatıyor?

Maddie rolünde Lindsay Lohan ana karakterimiz. Döneme damga vurmaya çalışan ama tek başına yetersiz olan Paul Kennedy ise bir yazar ama maalesef kalemi o kadar da güçlü değil. Ona güç veren ise kitaplarının editörlüğünü yapan Maddie. Ancak Maddie editörlükten daha fazlası onun için çünkü neredeyse kitabın çoğunu kendi düzenleyip yazıyor. Ama kapakta adı bile geçmiyor.

Maddie’nin bunu yapma sebebi ise Paul’a olan gizli hayranlığı ve aşkı. Paul ile evlenmek onun bu hayattaki tek amacı, kitaplar falan çok gündeminde değil yani. Önceliği Paul olan Maddie’nin yeteneği ve gücü ise filmin sonlarında çıkacak ortaya.

Paul’a bir gün aşkını itiraf edecekken yine bir iş teklifi ile ona gelen Paul’un kendisine çok da ilgisi olmadığını fark etse de bunu çok dile getirmiyor Maddie. Tam da bu sıralarda Maddie’nin yakın arkadaşı Emma, Paul’un ilgisini daha çok çekiyor ve ikili bir süre sonra (filmde bu kısım yaklaşık 2 saniye sürdü ve oldukça hoş bir geçişti. 🙂 ) evlenme kararı alıyorlar.

Bu arada Paul’un diziye en güzel katkısı bence bizi İrlanda’ya götürmesi 🙂 Düğün hazırlıkları için yönümüz İrlanda’ya kayarken bu müthiş yerin izlemenin tadını çıkarıyoruz filmin devamında. Yemyeşil doğa, sakinlik, huzur, herkesin mutlu olduğu bir yer yani. 🙂

Neyse uzatmayayım, Paul ve Emma’nın düğün hazırlıkları esnasında tabii ki esas oğlanımız James devreye giriyor ve seyircinin ilgisi çoktan Paul’dan James’e kayıyor bile. Bu saatten sonra Paul’un Emma ile birlikte olması bizim ne kadar umrumuzda acaba? 🙂

Dizinin fantastik kısmına gelelim. Emma’nın gezi esnasında dilek dilediği bir kısım var. Dileği elbette Paul ile evlenmek. Buna şahit olan ”dilek perisi” mi desem artık fantastik kahramanımız dileğini gerçekleştiriyor ve Maddie bir sabah uyandığında kendini Emma’nın yerinde, Paul ile düğün hazırlığı yaparken buluyor. Bu süreç filmin neredeyse sonuna kadar sürüyor ama işte tam da bu süreçte Maddie, aslında istediği kişinin Paul değil James olduğunu fark ediyor. Dileğini tekrar geri aldığında ise kendini kalben James’in yanında buluyor. Evet burda yumuş yumuş olduk. 🙂

Sarılarım 2000’li yıllarda çocukluğunu geçiren dostlarım…

İrlanda’nın o muhteşem atmosferinden mi desem Lindsay Lohan’ın hala eskisi gibi güzel ve başarılı oluşundan mı desem yoksa tam da ”Crazy Friday” kıvamında o fantastik dokunuştan mı desem bu film beni o mutlu günlere o mutlu filmlere götürdü. Bir hafta sonu uyanıp televizyonda Lindsay Lohan’ın renkli filmlerinden birine denk gelmişim gibi 🙂 İzlemenizi öneririm, izlerseniz hep birlikte sarılıp duygulanabiliriz belki!

Çocukluğumuza Dönelim: Super Mario Bros. Yorumları

Super Mario Bros. filmi vizyona girdiği günden beri sosyal medyada çok konuşuldu. İşte filme gelen yorumlardan bazıları:

https://twitter.com/junjitoenjoyer/status/1646272525528072193?s=20
Çığlık 6 Filmine Gelen Yorumlar | Film Beğenildi mi?

Uzun bir aradan tekrar izleyiciyle buluşan Çığlık serisinin son filmi #Scream6 hakkında sosyal medyada neler konuşuldu?

https://twitter.com/oi_tsukinosuke/status/1641924293239119874?s=46&t=mZj8Lh0qXAlqROBbXU2Z7w
https://twitter.com/nur_yazgann/status/1641400505124438019?s=46&t=mZj8Lh0qXAlqROBbXU2Z7w
https://twitter.com/1903evcin/status/1640692417295798274?s=46&t=mZj8Lh0qXAlqROBbXU2Z7w
https://twitter.com/bebekbito/status/1640470906735833089?s=46&t=mZj8Lh0qXAlqROBbXU2Z7w
https://twitter.com/yenilenbulut/status/1639725677845921794?s=46&t=mZj8Lh0qXAlqROBbXU2Z7w
Oscar Ödüllü ”All Quiet on the Western Front” Film İncelemesi

Oscar’da En İyi Uluslararası Film ödülüne layık görülen All Quiet on the Western Front (Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok), bir kitap uyarlaması. İlk olarak 1930 yılında sinemaya uyarlanan filmi Mustafa Kemal Atatürk, özel bir gösterimde izlemiş ve çok beğenmiş. Ancak savaştan yeni çıkmış olan Türk halkının psikolojik olarak filmden olumsuz etkileneceğini düşündüğü için filmin ülkemizde vizyona girmesine onay vermemiş.

2022 yılında sinemaya bir kez daha uyarlanan film, sizi ilk andan itibaren içine alıyor ve 1930 versiyonunu izlememiş olsanız dahi Atatürk’ün ne demek istediğini çok iyi anlıyorsunuz… Filmin savaş sahneleri öyle gerçek, öyle çarpıcı ki.

Başta, Fransa’ya savaşa giden daha öce hiç savaş görmemiş çocuklar milliyetçi duygularla ve büyük bir heves ile güle oynaya gidiyorlar cepheye. Üzerlerinde ise onlardan önce cepheye gitmiş ve şehit olmuş olan askerlerin temizlenip ve onarılıp yeniden dağıtılmış üniformaları… Elbette bun gerçeği bu gençler bilmiyorlar. Cepheye gittiklerinde aralarında daha ilk günden ölenler olduğunda bunun ile yüzleşmeye başlıyorlar. Sonrası tam bir kaos, hayatta kalma mücadelesi ve siyaset…

Masa başında siyaset yapan yöneticiler için cephede savaşan askerlerin nasıl da sadece sayıdan ibaret olduğunu çarpıcı bir şekilde ortaya koyuyor film. Öyle ki savaşı durdurdukları andan itibaren belki yüzlerce can kurtulacak ama o masa başı siyasetinde bu hiçbir anlam ifade etmiyor.

‘’Bu kitap ne bir şikayet ne de bir itiraftır. Sadece savaşla yok edilmiş bir nesilden söz etmek istemektedir. O insanlar bombalardan ve mermilerden kurtulmuş olsalar da!’’

Kitap, bu sözlerle açılıyor. Film de öyle. Kitap neden bu sözlerle açılıyor derseniz? Yazar Remarque, 1. Dünya Savaşı’nda Almanya adına savaşmak zorunda kalmıştır. Henüz 16 yaşında olmasına rağmen yaşı büyütülerek Kuzey Fransa’da cepheye gönderilmiştir ve 31 Temmuz 1917’de vücuduna saplanan üç şarapnel parçası nedeniyle hastaneye kaldırılmıştır. Aslında kitap ve dolayısıyla film, yazarın kendi anılarından yola çıktığı için belki de bu kadar gerçekçi bir anlatıma sahip. Olaylar, savaşın birebir tanıdığının ağzından yazılmış. Atatürk de bu savaşı deneyimleyen biri olarak, bu gerçekliği travması süren halka bir kez daha hatırlatmak istememiş belli ki.

Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok, aldığı tüm ödülleri hak eden -bana göre- bugüne dek çekilmiş en iyi savaş filmlerinden biridir. Tabii, Lewis Milestone’un büyük prodüksiyonlu yönetmenliğinden de bahsetmemek olmaz. Zaten çok etkileyici olan bir hikayeden bir şaheser çıkarmış.
Bu yazımızı, filmin ana karakteri Paul Baumer’a ithaf ederiz…

İzlemeyenlere şimdiden iyi seyirler!

Your Place or Mine Film Yorumu: Hani Eski Bir Resme Bakarken

Your Place or Mine, başrollerinde Reese Witherspoon ve Ashton Kutcher’ın yer aldığı, Aline Brosh McKenna tarafından yazılıp yönetilen 2023 yapımı Amerikan romantik komedi filmidir.

Film, üniversitede kısa bir süre çıkmış sonra ise en yakın arkadaş olarak kalmaya vermiş ve dostluklarını kırklı yaşlarına kadar sürdürmüş olan Debbie ve Peter’ın, bir haftalığına evlerini değiştirmelerini konu alıyor.

Debbie, üniversitedeki editör olma hayallerini bir kenara bırakmış, muhasebeci olmuş. Bekar ve bir çocuğu var. Risk almamak için hem kendi hayatını hem de oğlunun hayatını kuralları ile yönetiyor. Peter ise üniversiteden sonra çok zengin olmuş ancak gerçek aşkı bulamamış gözde bekarımız.

Bir gün Debbie, mesleği ile ilgili Peter’ın yaşadığı şehirde iyi bir kurs fırsatı yakaladığında, Peter onu kendi evine davet ediyor, Peter ise bu süre boyunca Debbie’nin oğluna bakmak için Debbie’nin evine gidiyor.

İkili, bir hafta oyunca birbirinin hayatlarını yaşıyor. Bu ikilinin zıt yaşamları bizi, kendimizi adeta 90’lar ya da 2000’lerinde başında gibi hissedeceğimiz türden tatlı bir romantik komedi yolcuğa çıkarıyor. Filmin bir ilginç yanı da çiftimizin belli başlı sahneler dışında pek de yan yana gelmemesi. Sürekli farklı şehirlerde oldukları için görüntülü telefon görüşmelerinde, ikiye bölünen ekranlarda görüyoruz bu çifti. Bu kadar mesafeye rağmen, sanki karşılıklı sahneler izliyormuşuz gibi aşklarının peşinden gitmemizi sağlamaları da ayrı takdire şayan.

Özellikle 90’ların insanı o mutlu eden, doğal romkomlarını özleyen bir seyirciyseniz bu film tam size göre. Elbette romkom klişelerini takip eden bir film ama işin ‘’safe place’’ hissi veren yanı da bu değil mi zaten? 😊 Ben, beklediğimden çok daha yüksek seyir keyfi veren bir filmle karşılaştım. Sizlere de öneririm.

error: Korunan İçerik!