2024 yılı, hem yerli hem de yabancı sinema açısından oldukça hareketli ve dolu dolu bir sezon oldu. Yıl boyunca vizyona giren etkileyici yapımları konuşmaya, tartışmaya doyamadık. Şimdi, yılın son günlerini de geride bırakırken neler izlemişiz, hangi filmler bizi etkilemiş, hangi hikayeler hafızalarımızda yer etmiş gelin, 2024’ün iz bırakan filmlerine hep birlikte bir yolculuk yapalım!
Poor Things
Yorgos Lanthimos tarafından yönetilen, senaryosunu Tony McNamara’nın yazdığı film, yılın ilk bombalarındandı. Emma Stone, Mark Ruffalo ve Willem Dafoe’nun başrollerinde yer aldığı Poor Things’te bence kostümler ve görsel şölen gibi olan çekimler de başroldeydi.
Frankenstein’ı anımsatan bir bilim insanı tarafından hayata döndürülen Bella, kendi benliğini keşfetme ve özgürlüğünü kazanma yolculuğunda feminist bir ikon olarak güzel bir yolculuk sunuyor. Bir sosyoloji mezunu olarak Bella’nın da sosyoloji okuduktan sonraki yeni halini derinden hissettim de diyebilirim. 🙂
All of us Strangers
Aslında 2023 Aralık’ta vizyona girmiş, Disney platformuna ise 2024 Mart’ta gelmişti. 2023 filmi olsa da yıl sonunda vizyona girdiği için 2024’te de izlediğimiz ve yorumladığımız bir filmdi. O nedenle listeye almak istedim.
Andrew Haigh imzalı film müthiş melankolik bir dramaydı. Kayıplarımızla barışmak ve geçmişle vedalaşmak üzerine içsel çatışmalarla dolu bir filmdi. Andrew Scott ve Paul Mescal’ın başrollerini paylaştığı film benim kesinlikle favorilerimden. Ağlamadan başından kalkmak zor.
Challengers
Luca Guadagnino imzalı Challengers da yine yılın ilk yarısının bombalarındandı. Filmin başrollerinde Zendaya, Josh O’Connor ve Mike Faist yer alıyor. Film, hissiyat olarak beklentimin biraz altında kalmıştı ama temposu ve çekimleriyle özellikle de final maçındaki çekimleriyle hafızalara yer etmeyecek gibi değildi.
Inside Out 2
Ben bu film serisine aşığım. İsterlerse gelişim psikolojisinin tüm aşamalarını göstersinler ve Riley’nin yaşlandığında bile duygularını ve iç sesini görmeye devam edelim. Mükemmel olacağına eminim.
Ergenliğe giren Riley’in anksiyete gibi yeni duygularla tanıştığı filmi Neşe’nin en sevdiğim repliğiyle özetleyeceğim: ”Kaygıyı nasıl durduracağımı bilmiyorum. Belki de büyüyünce tam olarak böyle oluyordur. Daha az neşeli olunuyor.”
Dilemma
Prime Video’nun psikolojik gerilim türündeki filmi Dilemma, özellikle ansambl oyuncu kadrosu ile dikkat çekiyordu. Bir sohbet odasında anonim kişiler olarak arkadaş olan bir grup sosyal medya kullanıcısının sohbet odasına, o gece intihar etmeye karar vermiş bir adam katılıyor ve onlara düşüncemi değiştirebilecek misiniz diye meydan okuyor. Yerli yapımlarda böyle farklı konular görmeyi seviyorum. Bu yüzden bile öneririm. Sürükleyici bir filmdi.
It Ends With Us
2024’ün en güzel ve en dokunaklı filmlerinden biriydi. Colleen Hoover’ın aynı adlı çok satan romanından uyarlanan filmde evliliğinde şiddet gören bir annenin kızının, kendi evliliğinde de benzer şeyler yaşadığında neler hissettiği, nasıl manipüle edildiği ve bununla nasıl mücadele ettiği çok naif ve gerçek bir yerden verilmiş. Film bittiğinde göz yaşlarımı tutamamıştım.
The Zone of Interest
2024 Şubat’ta vizyona giren The Zone of Interest, yılın en çarpıcı filmlerinden biriydi. Naziler ile ilgili sayısız film çekilmiştir ama bu film fikir olarak öyle farklı bir noktada duruyor ki.
Nazi kampının hemen yanında bahçeli bir evde yaşayan bir ailenin sıradan günlerini anlatan The Zone of Interest, savaşın korkunç yüzünü farklı bir perspektiften ele alarak insan doğasının karanlık yönlerini sorgulatan fazlasıyla etkileyici hatta sarsıcı bir film. Hemen yanlarında yakılan insanların külleri bahçelerine dökülürken o bahçede çocuklarıyla gülüp oynayıp çiçeklere bakabiliyorlar mesela…
Dengeler
Sarp Kalfaoğlu’nun yazdığı Sületman Mert Özdemir’in yönettiği filmde tek hafta, üç farklı karakterin gözünden anlatılıyor ve hikaye kusursuz bir şekilde birleşiyor. Bu bağlamda senaryosu ve anlatım tarzı yerli yapımlarda pek de alışık olmadığımız için yenilikçiydi ve akıcıydı.
Benim gibi suç draması izlemeyi seviyorsanız kaçırmayın derim. Çünkü özellikle yerli yapımlarda bu tür çok kullanılsa da bu film gibi kaliteli işlenmiş olanları her zaman bulunmuyor. Dengeler bittiğinde festival filmi izlemişsiniz gibi bir tat bırakıyor. Ayrıca Gain platformunda ”Dengeler: Biri Olmak” adında dizisi de mevcut.
Yurt
Bundan sonra Nehir Tuna’dan gelecek yeni film haberlerini heyecanla beklememe yol açacak olan o film…
Yurt’u izlemenizi kesinlikle öneririm. İşlediği konu olarak bu kadar yerel olan ama çekimleri ve performansları ile bu denli avrupa sineması tadı veren başka bir film hatırlamıyorum sanırım. Hayranlıkla ve soluksuz izledim.
Tereddüt Çizgisi
Selman Nacar imzalı Tereddüt Çizgisi, Dünya prömiyerini Venedik’te yaptı. Film Avukat Canan’ın, masum olduğuna inandığı ve uzun süredir avukatlığını yaptığı bir cinayet zanlısının hüküm duruşması gününde kendi vicdanıyla yüzleşmek zorunda kalmasını anlatıyor. Canan’ın kendi özel hayatındaki kararsızlığı ile işinde aynı anda yaşadığı kararsızlık ve tereddüt halinden çok iyi bir paralel anlatım yakalanmış. Bir yerden sonra bu iki farklı konu çok iyi birleşiyor.
Beetlejuice Beetlejuice
Tim Burton ve Winona Ryder müthiş bir nostalji yaşattılar. Genelde böyle kült filmlerin yenisi aynı tadı vermemekle birlikte tat da vermezken bu film, 30 yıl sonra bile harika bir devam filmi olmuş! Tek kelimeyle bayıldım. Atmosferi, çekimleri, hikayesi, performansları her şey tam yerindeydi!
Tim Burton ,Wednesday dizisinde beraber çalıştığı Jenna Ortega’yı bu filme de dahil etmekle çok iyi yapmış.
Deadpool & Wolverine
Bu film bana maalesef hiç tat vermedi. Deadpool keşke hep FOX bünyesinde kalsaymış. MCU’ya geçmek için yanlış zaman olmuş çünkü MCU’nun hikaye olarak en çöküş yaşadığı ve kendini tekrara düştüğü dönem. Loki’deki zaman mevzuları yersiz derecede uzun işlendi. On dakikada bir anlamsızca MCU cameosu yerleştirmeleri de cabası. Ne Wolverine’den bir şey anladım ne Deadpool’dan. Bomboş aksiyon izlettiler. Komedisiz Deadpool mu olur?
MCU ve paralel evren ikilisini bir süre beraber görmek istiyorum artık… Yetmedi mi?
Mavi Mağara
Kerem Bürsin’in senaryosunu yazdığı ve başrolü Devrim Özkan ile paylaştığı Prime Video filmi yayınlandığı hafta sosyal medyayı çok ağlattı ve çok konuşuldu. Film, bir asker ile arkeoloğun aşkını hem dramatik hem de ters köşeli bir şekilde anlatıyor.
Dune: Part Two
İki gözümüzün çiçeği geri döndü bu yıl. Dune Part Two çok başarılı bir filmdi. Diyecek çok bir şey yok beklentileri karşıladı. Üçüncü film için yepyeni beklentiler ve umutlar yarattı. Böyle devam!
We Live in Time
Yılın en çok beklenen aşk filmiydi. Beklentiyi karşıladı mı derseniz, kendi açımdan evet diyebilirim. Çok dram içeren bir konuyu, zaman kavramına başka bir açıdan bakıp onu bölümleyerek işlediği için yoğun dram hissettirmedi ve romantik sahneler ile seyirciye nefes aldırdı.
Yine de Andrew Garfield ve Florence Pugh oynamasa bu kadar sever miydim soru işareti. Filmi bu iki oyuncunun performansı ve uyumundan bağımsız değerlendirmek zor. Ama özellikle dram sevdalıları için kesinlikle izlemeye değer!
The Remarkable Life of Ibelin
Ne diyebilirim ki, izleyin izlettirin. Netflix’te yayınlanan bu belgesel/film bu yıl izlediğim en iyi yapımlardan biriydi. Doğuştan ölümcül bir kas hastalığı olan engelli bir çocuğun, kendine bir oyunda yarattığı karakterle dünyanın dört bir yanından arkadaş edinmesi ve o arkadaşlarının gerçek hayattaki problemlerini nasıl çözüp, onlara iyi geldiğini anlatıyor.
Özellikle de yaşadığımız dijital çağda engellerin gerçekten de kafamızda olduğunun büyük bir kanıtı bu belgesel.
Here
Teknoloji ile her yaştan Tom Hanks izleyeceğiniz o film. 🙂 Here, bana konusu ile oldukça yaratıcı geldi o sebeple izledim. İzlediğime de pişman olmadım. Beklentimi karşıladı. Tek planda çekilmiş, insanların değil de ”bir evin” farklı zamanlardaki hikayesini konu ediniyor. O ev daha inşa edilmeden önce toprak parçasındayken üzerindeki insanlar ne yaşıyordu, 1920’lerde, 50’lerde, 80’lerde ve günümüzde o evdeki insanlar neler yaşadılar bunları görüyoruz.
Tek açıdan çekilmesi, kendimizi filmi o evinden gözünden izlememizi sağlıyor. Evin gözünden içinde yaşayan insanların sevinçlerini ve yaslarını gözlemlediğimiz ve bunun bir döngü gibi hiç bitmediği bir insan olma hikayesi anlatıyor…
Witches
Bu yılın en iyilerinden bir belgesel/film daha. Doğum sonrası depresyonu yaşayan kadınlar üzerinden toplumun kadınlara bakış açısı ve annelik mükemmel bir şekilde irdelenmiş. Dizi ve filmlerdeki ”iyi cadılar” ve ”kötü cadılar” temsilleri üzerinden kadınlara verilen mesajlar çok başarılı aktarılmış. Yeni bir şey söylüyor mu tartışılır ama hala geçerliliğini koruyan çok şey söylüyor. Önemli olan da bu.
Filmden çok beğendiğim bir repliği bırakıyorum şuraya: ”Her kadın bir cadıdır ve her cadının bir meclise ihtiyacı vardır.”
Substance
Yılın en ses getiren filmlerinden biri de ”Cevher” oldu. Kendinizin daha iyi bir versiyonunu hayal ettiniz mi sloganıyla yola çıkan film, yaşlanma kaygısının özellikle kadınlara nasıl empoze edildiği üzerinden güzellik standartlarını ve kadınların bu standartlara uymak için yaşadıkları hem fiziksel hem psikolojik zorlukları çarpıcı bir şekilde ele alıyor.
Body horror türünün hakkını fazlasıyla veren film sanki bir Black Mirror bölümü gibi.
My Favourite Cake
Bu film benim kalbimi bin parçaya böldü. Sadece yılın değil, İran sinemasının da açık ara en sevdiğim filmlerinden biri oldu. Yaşlı ve yalnız bir kadın ile adamın, birbirlerini buldukları bir günü anlatıyor. İran’daki rejimin korkunçluğunu da arka planda çok başarılı şekilde işlemiş. Çünkü başroldeki yaşlı kadın, gençliğini İslam devriminden önce yaşamış. Bu yüzden eski giyim kuşamını, katıldığı davetleri ve özgürlüğünü özlüyor ve yeni rejime anlam veremiyor.
Filmin hem mizahı güçlüydü hem de dramı sarsıcıydı.
Emilia Pérez
Yılın son bombası diyebilir miyiz? Diyebiliriz sanırım. Jacques Audiard tarafından yazılan ve yönetilen müzikal, suç, komedi filmi. Kadrosunda Karla Sofía Gascón, Selena Gomez, Zoe Saldaña ve Édgar Ramírez gibi güçlü isimler yer alıyor. Spoiler vermemek adına şu kadarını söyleyebilirim ki bu filmde ne ararsanız bulacaksınız! 🙂
Mukadderat
Bu filmi henüz izleyemedim ama yıl bitmeden izlemiş olacağım. Beklentim yüksek! Yılın en iyi filmi ödülü kazanan Mukadderat’ı bu listeye almamak olmazdı!