tds_thumb_td_300x0
Ekranın En Baba Karakterleri!

1.Poyraz Karayel

Üç sezon boyunca, İlker Kaleli’nin hayat verdiği Poyraz Karayel ve Ataberk Mutlu’nun canlandırdığı Sinan Karayel… Kocaman bir kavganın ortasında, tüm zorluklara,tüm acılara rağmen bir arada kalmaya çalışan bir baba-oğul ikilisiydi onlar. Sorumsuz bir anne,işini kaybetmek istemeyen bir baba,her fırsatta ortalığı karıştıran bir dede(!) ve büyümüş de küçülmüş,kavgalardan yorulmuş bir çocuk. İzleyenler bilir Poyraz’ın başı dertten hiç kurtulmazdı. Hop oturup hop kalkardı ama yine de Sinan’ını ihmal etmez,ona bir şey olmasın diye canını verirdi. Sinan’ın hem babası hem annesi hem akıl hocası hem de arkadaşı oldu Poyraz. Yeri geldiğinde Sinan’ın da Poyraz’a akıl hocalığı yapması da ikilinin ilişkisindeki güzel detaylardandı.  Ve tabii ki Poyraz’ın hislerinin bize geçişinde büyük emeği olan İlker Kaleli’nin,Ataberk ödül aldığı zaman tıpkı bir ‘baba’ gibi gururlanması ve gözlerinin dolması da kendisinin ilerde de böyle derin hislere sahip bir baba olacağının göstergesi 🙂

2.Ufak Tefek Cinayetler-Serhan Aksak

Geçtiğimiz günlerde sezon finaliyle ekrana veda eden Ufak Tefek Cinayetler dizisinde Serhan Aksak karakterine Mert Fırat hayat veriyor. Kendisi uzun yıllardan beri ekranda olmasına rağmen onu bu diziyle ilk kez baba rolünde izleme şansı bulduk. Serhan,Oya’yla olan evlilik dışı ilişkisi yüzünden çokça eleştirilen bir karakter. Merve’yle evliliğinin gidişatı onu sıktığında, işyerinde sorunlar yaşadığında, eve gelip rahat bir nefes almak istediğinde sığındığı tek liman kızı Mila’ydı. İkilinin baba-kız sahnelerini izlerken her genç kız, kızıma böyle babalık yapacak bir kocam olsun demiştir 🙂 Serhan’ın Mila’ya şarkı söylemesi,evcilik oynaması,en dertli anında bile kızını reddedememesi onun kızına karşı sonsuz bir sevgi duymasındandı. Serhan’ın doğruları da olsa yanlışları da olsa laf edilemeyecek tek konu mükemmel bir baba olmasıdır. Hepimize böyle bir koca nasip olsun mu kızlar ?  

3.Kadın-Arif 

Belki Nisan ve Doruk’la aralarında kan bağı yok ama Kadın’ın Arif’i de ekranın mükemmel babalarından birisi bence. Çocukların asıl babası Sarp,Bahar’ın ve çocukların en zor zamanlarında yoktu. Bahar o kadar temiz kalpli bir karakter olarak yazılmış ki karşısına genellikle iyi insanlar çıktı şansından. Tüm zorluklarla tek başına mücadele eden Bahar’a destek veren arkadaşları elbet vardı.Ama Arif’in gelmesi hem Bahar’ın hem de çocukların en büyük ihtiyacını giderdi;sonsuz sevgi ve sonsuz güven… Doruk ve Nisan,Arif’i kendi babaları gibi benimsediler. Ve mahallenin kahveci Arif’i de artık koca yürekli bir baba oldu.

4.İstanbullu Gelin – Akif

Taze babalardan olan Akif daha oğlu doğmadan ne kadar iyi bir baba olacağını bize kanıtlamıştı. Eşi ile birlikte doğum terapilerine katılan Akif, doğum anında da eşini bir an bile yalnız bırakmadı. (Her ne kadar bir ara herkes Senem’i değil de Akif’i sakinleştirmeye çalışsa da) Tüm stresin ve heyecanınla yeni sezonda en eğlenceli babalardan biri olacağına eminiz Akif!

5.Kiralık Aşk-Ömer İplikçi

İlk zamanların buzdan kalesi Ömer İplikçi aşkın mucizesiyle eritti duvarlarını. Ebeveynlerinin kaybıyla vazgeçtiği sevmek eylemine yeniden kavuştu. Aslında içi merhamet doluydu. Defne’nin yeğeni küçük İso’yla kurduğu güzel iletişimden gördük bunu. Sonra finalde kendisi baba oldu. Annesiyle uçurtma uçurmayı özleyen o küçük yaralı çocuk şimdi büyümüştü ve kendi kızıyla salıyordu uçurtmasını göklere. Bir kenarda oturmuş onları izleyen Defne ikinci çocuklarını büyütüyordu içinde. Geldi büyümüş karnından öptü karısını incitmeye korkarak. Bu sefer de bir oğulları olacaktı. O an hepimiz Defne’yle aynı şeyi düşünüyorduk. Ne çok yakışmıştı Ömer’e baba olmak. Tamamlanmıştı.

6. Aşk Yeniden-Fatih Şekercizade

Şans eseri tanışmıştı Zeynep ve Fatih. Zeynep’i yüzüstü bırakan sevgilisi bir de Selim’i babasız bırakmıştı. Fatih hemen sevmişti Selim’i,sanki kendi oğluymuş gibi. Zeynep ve Selim’i eve götürüp anlaşmayı kabul ettiğinde hayatının baş köşesine Selim’i koyacağını bilmiyordu kendisi de. Zaman geçtikçe hem Zeynep’le yaptığı anlaşma aşka dönüştü hem de gerçek bir baba oldu Fatih.

7.Sen Anlat Karadeniz-Tahir Kaleli

O bagajın kapağını açtığı an baba olmuştu Tahir. O korku dolu bakışların içine işlediği ilk an… Kendi varlığının bir canın ilk huzurlu uykusunun sebebi olduğunu duyduğu an… Sımsıkı sardı o küçük bedeni. Yok edemediği anılarının izlerini silmek adına. Bir daha hiç yalnız bırakmamak üzere… Cennet kokusunu içine çekmiş, bağımlısı olmuştu bir kere. Değil Karadeniz, tüm dünya gelse ayıramazdı canını canından. Denizden Gelen Kaplan’dı o artık. Mavi Tüylü Geyik’i güldüren, yokluğunda ay ışığına sığınılan, bir sarıldı mı tüm korkuları gideren. Yüreği omuzlarından büyük kurt henüz ona baba diyemese de onun oğlu olmaktan duyduğu gurur aşikar 🙂

8.Ulan İstanbul-Kandemir

Yetimhaneden kaçan iki çocuk Karlos ve Ferdi. Onları çocuk yaşta sokaklarda bulup yetiştiren, ne olursa olsun birbirlerini bırakmayacaklarına ve birbirlerine yalan söylemeyeceklerime dair yemin ettirip onlara bir aile veren Kandemir Nevizade! Ailelerine Yaren, Bahadır ve Derya’nın da katılmasıyla hırsızlık çetesi gibi görünseler de aslında ailelerdi ve Uğur Polat’ın hayat verdiği Kandemir Nevizade sen televizyon tarihinin en unutulmaz babalarından oldun 🙂

9.Vatanım Sensin-Cevdet

Ailesi ve vatanı arasında seçim yapmak zorunda kalan Miralay Cevdet. Vermesi en zor karar belki de… Ama Cevdet, kızlarının özellikle de Hilal’in yüzüne bakamazken onu verdiği mücadelede alttan alta her zaman korudu ve her zaman onunla gurur duydu. Aslında hala Miralay Cevdet olduğunu söylemek için içi giderken biz de onunla beraber acı çekmedik mi? En çok da senin babalar günün kutlu olsun!

Sen Anlat Karadeniz 15. Bölüm: Gel Göğsüme Sığ Yarim…

“Bazı insanlar bazı insanlara şifadır.”

Tahir’in Nefes’e, Nefes’in Tahir’e olduğu gibi… Ne güzel dedi Osman Hoca’m. Kızından ayrılan her baba gibi gözleri dolu dolu konuştu Nefes’le. Yaralıydı geyik. Kendi yarasının büyümesinden çok kaplanı yarasına ortak etmekten korkuyordu üstelik. Kendisi alışıktı yanmalara, dayanırdı ama onu da yakacak, kanatacaklardı. Buna nasıl dayanacaktı? Ona bunu yaşatmaya ne hakkı vardı? Gözlerinden akan damla damla sevgi; sesinde endişe, çaresizlik… Oysa kendisinden bilmeliydi ki sevgi en iyi merhemdi. Kalpten kalbe akan, gerek beden gerekse ruhtaki yaralara en iyi gelen şeydi. İşte tam da bu yüzden seven sevdiğine yara değil şifa olurdu. Tahir merhametiyle Nefes’in örselenmiş yüreğini sararken Nefes onun deli fırtınasının limanı olacak. Bırakın tüm Trabzon’u, birbirleriyle bile savaşmak zorunda kalsalar sonuç değişmez. “O, ol der ve olur.”

Kurt uludu, kaplan duydu. Kurt uludu, geyik tutuştu. Kurt uludu ve nihayet bu sefer galip gelen merhamet oldu. Sade kendi çocuklarına anne Saniye Kadın Soluk Benizli’yle anlaştı, bu anlaşmayı duyan Mustafa Kaleli bu sefer olması gereken taraftaydı. Önceki hatasından çıkarması gereken dersi çıkarmış, Nefes’i evinden kabusuna değil oğluna götürmek üzere almıştı. Tam da her şey bitti dediğimiz anda hikaye en güzel yerinden tekrar başladı.

Yavrum dedi Tahir Yiğit’i kucaklarken. Yavrum… Yani dedi ki “Canımdan cansın. Yokluğuyla nefesimi kesen, varlığıyla canıma can katansın.  Ben ister Tahir abin olayım ister baban… Sen hep benim yavrum olarak kalacaksın.” İşte Vedat’ın başaramadığı şey buydu. Sevgiyi dolu dolu vermek, onu daim kılmak… Kan bağıyla değil gönül bağıyla bağlanmak… Bu her insan için kolay bir şey değil kabul ediyorum ama varlığı da o kadar kıymetli ki… Böylesi bir sevgi hem sevene hem sevdiğine dünyada cenneti yaşatır. Vedat da oğluna zarar gelmesinden korkar, Vedat da oğlunu sever ama onu kendinden saydığından. Belki kendi oğlu için canını ortaya koyar ama Ceylan için kılı kıpırdamaz mesela.

O daha kendi oğluna baba olamazken Asiye gibileri gelir, başkasının oğluna anne olur. Sahi o sahneyi izlerken içi sıcacık olmayan biri var mı içinizde? Şahsen benim yüreğime ılık ılık bir şeyler aktı onun sevgi dolu gözlerinden. Saniye Kadın’ın yapamadığını yaptı Asiye Sultan. Tahir’e en çok ihtiyacı olan şeyle geldi: anlayış… “Nefes’e nereyi hazırlayayım?” sorusuna aldığı cevabı sorgulamadan kabullenişindeydi anlayış; öz ailesinin onu mahrum bıraktığı ama kendisinin en başından beri ona sunduğu koşulsuz desteğindeydi. Aile olmak böyle bir şeydi, gerçek sevgi de… Peki ya annelik?.. Evladının mutluluğunu kendinden önde tutmak değil miydi? Peki Saniye Hanım’ın yaptığı ne? Haydi buraya bi üç nokta…

“Oğluma annelik etmek için bir erkeğe ihtiyacım olmasına, bekar bir kadın olarak ahlakımı kanıtlamak zorunda kalmama, mazluma değil zalime güvenen adalete rızam yok!”

“Senin rızan yok.” diyen Tahir’e böyle haykırdı Nefes. Aslında dedi ki “Sana rızam hep var. Ben sana bu şekilde gelmeye razı değilim.” Mustafa’yla konuşurken ağzından kaçırdığı gibi, ne çok isterdi sevdiği adama telli duvaklı gelin gelmeyi. Şöyle bembeyaz -belki etekleri kabarık- bir gelinlikle, gözlerinin ta içine kadar gülerek süzülmeyi… Kırmızı kuşağını Osman Hoca’m bağlardı, Asiye’nin zorla taktığı altın gerdanlığı akşamında söküp atmak yerine Tahir’le dalgasını geçerlerdi belki de kahkahalara boğularak.Nikah memuru “Gelini öpebilirsiniz.” dediğinde Tahir onun duvağını açarken yanakları kıpkırmızı olur, alnına değen dudakların sıcaklığında mutluluğun doruklarına varırdı. Mahrum bırakıldığı tüm güzellikleri yaşayacağı bir gün hayal etmişti şüphesiz, böyle zoraki bir nikah değil. (Tahirleyken kurduğu tüm hayaller güzeldi ya.) Böylesine Tahir’in de rızası yok. İşin ucunda oğlunu kazanmak olmasa yüreğindeki yaralar iyileşmeden asla zorlamaz onu böyle bir şeye. Ama başka çaresi yok. Ya beraber yanacaklar ya ayrı ayrı. Ayrılık ölüm demek onun için oysa her yanışın bir de sönüşü var. Olaylar bir çözümlensin, şöyle dalgalar güzel bir durulsun davullu zurnalı bir düğün bekliyoruz Asiye Reis’den. Daha horon tepeceğiz güzel insanlar. Yani umut bizim için hep var! 🙂

“Geyiğin o adam için bir tek dizi varmış, başını koyarsa diye…”

Birilerinin onlar için dua etmesine ihtiyacı vardı Nefes’in. Osman Hocamın ettiği güzel dualara birlikte amin dediler bu yüzden. İkisinin de ayrı ayrı amin dediği yerleri tekrar tekrar izlemenizi tavsiye ediyorum, çok ince detaylar var ama nihayetinde tek bir duada buluştular: Birbirlerine şifa eyle,derman eyle, yâr eyle… O ne güzel duadır öyle. Tüm gönüller “Amin.” de buluşurken gece olur. Nefes’in “onun kadını” olmaya gücü yoktu henüz ama sevdasını yalnız bırakmaya da razı değildi. Sonu güzel biten masalını anlatmaya gitti Tahir’in yanına. Şimdilik sadece dizi vardı geyiğin, başını koymak ister miydi? Dünyada artık oradan daha huzurlu hiçbir yer yoktu Tahir için. Huzura uyudukları geceden yine kabuslarla uyandı Nefes. Bu sefer susmadı sevdasına. Dünyada bir kadının başına gelebilecek en dayanılmaz gerçeği yaşamıştı, şimdi de onun kabuslarından kurtulamıyordu. Evladını kaybetmişti Nefes… O korkunç odada acılar içinde tek başına hayatta tutmaya çalışmıştı kızını. Ama başaramamıştı. Aklına geldikçe yüreği öyle bir şişiyordu ki hiçbir yere sığamaz oluyordu. “Gel göğsüme sığ yarim desem, gelir misin?” dedi Tahir. Geldi yaralı geyik. Dünyalara sığamayan kadın yarinin göğsüne sığdı ve yine huzur dolu bir uykuya kapattı gözlerini. Kaplan kapayamadı gözünü. İçinde bitmez tükenmez bir acıyla mırıldandı:

“Asıl sen affet beni. Bugün kızını elimden kaçırdığım için…”

“Sevdam meydandayuk!♥”

Yeni bölümde bol miktarda Tahir&Nefes Kaleli’yi izleyeceğiz gibi duruyor. Evet, onlardan böyle bahsedebilmek çok hoşuma gittiği için böyle bir cümle kurdum :)) “Hoş geldin Nefes Kaleli…” Ne güzel geldin ♥ Hangi birinden bahsetsem bilemedim. Beraber ağlamış çiftimin şimdi yine beraber çocuklar gibi eğlenmesine mi, Tahir’in sevdasının elinden tutup pazarda göğsünü gere gere dolaşmasına mı, Nefes’in dizinde kaplanın başı sevda türküleri söylemesine mi yükselsem? Yoksa Vedat niye hâlâ içerde, Berrak konuştu mu? diye sorgulasam mı? En iyisi biz her şeyin en iyisini umarak, ortilere -hasret olsak da- güvenerek yarın akşamki bölümde buluşalım…

Bu hafta epey bir geciktirdim, biliyorum. Normalde bu kadar geciken yazıyı yayımlamam ama hem söz verdiklerim, hem de bu haftaki bölüm adına içimde kalan sözlerim için bitireyim dedim. “Son gün yorum mu yayınlanır, hele de bu saatte?” demeyip okuyan gözlerden öperim :))

Ömrümüze şifa olacak bir yâr dileğiyle. Sevgiyle kalın ♥

Sen Hep İyi Ki: Ulaş Tuna Astepe

1988 yılının mayıs ayında İzmit’te dünyaya gelmiş Ulaş Tuna. Romanların ağırlıkta olduğu bir göçmen mahallesinde büyümüş. Herkesin birbirini tanıdığı ve ayrım yapmadan sevdiği bir mahalleymiş burası. Yezidiler, Süryaniler, Romanlar, Manavlar… Tüm bu tanımlamalar sadece kişilerin isimlerinin önündeki sıfatlar olmaktan öteye gitmemiş. Burada insanı sadece “insan” olduğu için sevmeyi öğrenmiş. Bu yüzden hayatta başarıdan öte insan arayan biri. Yer aldığı işleri ve okuduğu okulları düşündüğünde oradan ne kazandığını, o işin ona ne kattığını düşünmüyor hiç ; oradayken tanıdığı güzel insanların yüzleri geliyor sadece aklına. Hayatını nasıl yaşadığına değil, kimlerle olduğuna önem vermiş hep.

Barry olduğu zamanlardan… (2012)

Babası işçi, annesi memur. Yani emeğin kıymet gördüğü bir aileden geliyor. Kendi hayatına da bunu çok güzel yansıtmış. İlkokulda çıktığı bir temsilde tutulduğu oyunculuk sevdasında basamakları birer birer tırmanmış. İlk olarak, İstanbul Lisesi’nde oldukça iyi bir eğitim almış olmasına rağmen bu sevdasından vazgeçmeyerek Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Tiyatro bölümünü seçmiş ve oradan mezun olmuş. Hocası Bülent Emin Yarar’ın “İnsan olun.” öğüdünü kulağına küpe yaparak çıkmış yoluna.  2008 yılında çekilen “Osmanlı Cumhuriyeti” isimli filmde kostüm asistanlığı yaparak temelden başlamış. Üç yıl sonra Berkun Oya’nın yazıp yönettiği ve Krek Tiyatro Topluluğu tarafından sahnelenen “Bayrak” isimli oyunda Bartu Küçükçağlayan yerine rol almış. Ergen ruhlu, artist tavırlı, antin kuntin yazar karakterinde gösterdiği başarı sonucunda çok güzel dönüşler alan oyuncu ertesi yıl Cam Yapraklar isimli oyunda Barry karakterine can vermiş. Aynı oyunun video&animasyon işleri de kendisine ait. Aynı yıl yönetmenliğini Cem Karcı ile Ufuk Bayraktar’ın üstlendiği Karadayı dizisine Kenan İmirzalıoğlu’nun askerden dönen kardeşi Hırçın Orhan olarak girmiş. Abisine kafa tuttuğu için başlarda sevilmeyen bu karakter, ona oyunculuk hayatında aldığı en güzel derslerden birini vermiş. Rol aldığı ilk bölümün sabahında gittiği bakkalın bile kendisine olan davranışlarının değiştiğini fark etmiş. Aldığı bu dersi verdiği röportajlardan birinde kendisi şöyle ifade ediyor:

“İlk başta seyircinin beni sevmemesi çok işime yaradı. Birden sevilen bir adamı oynasaydım ve sokakta bana öyle tepki verselerdi, gerçekten sevdiklerini sanabilirdim. İnsan sevgi gördüğünde, kendini değil karakterinin sevildiğinin ayırdına varamayabilir. İlerde çok sevildiğim bir rol oynayınca, ilginin o role olduğunu anlayabilirim. “

Şuan canlandırdığı Tahir karakterine gösterilen yoğun ilgiyi karşılama biçiminin nedenini buradan anlıyoruz. Artık neyin ne olduğunu bildiği için popülerizm rüzgarına kapılmıyor ve yalnızca elinden gelenin en iyisini yapmaya odaklanıyor. Çünkü biliyor ki bunun sonu yok. “Takılırsanız delirebilirsiniz. İlgi görme isteği, herkes beni sevsin duygusu hastalıklı bir durum.” diyerek ifade ediyor bu konudaki düşüncelerini.

Oynadığı karakterleri “pek de gönüllü taşınmadığı bir eve” benzetiyor. Mecburen, rol gereği taşındığı o evden iş bittiğinde ayrılmak istiyor ki kendisini geliştirebilsin. Bu sebepten aynı dönemde kendisine teklif edilen ve rolü Orhan karakterine benzettiği bir film teklifini reddetmiş. Onun yerine yine Berkun Oya’nın yazıp yönettiği ve yine Krek Tiyatro Topluluğu tarafından sahnelenen bir başka oyun olan “Babamın Cesetleri”nde rol almış. Bu süreçte oynadığı kısa filmler de var: Üniversiteli, Meşakkat ve Karısı, Zayiat ve Balık Havuzu gibi.

Her birinde ayrı ayrı beğeni toplayan Ulaş Tuna 2015 yılında senaryosunu Berkun Oya’nın yazdığı ve yönetmenliğini Mehmet Ada Öztekin’in yaptığı “Analar ve Anneler” isimli diziyle Sevdalı Mustafa olarak dönmüş ekranlara. Bu karakteriyle de yine çok sevilse de dizi beklenilen ilgiyi görmemiş. Bu sefer de 2017 yılında Rüya isimli dizide “Alaz Noyan” olarak izlemişiz onu. Doksanlardan kalmış ve şahsen benim vasat olarak gördüğüm bir senaryoya sahip olan bu dizide kötü karaktere layığıyla can vererek yine ışığını parlatmayı başarmış Astepe’miz. Bu ışıkla da şu ana kadar oynadığı tek uzun metrajlı filmi Körfez’de Sessiz Selim karakterine hayat vermiş. Şuan ödülden ödüle koşan ve sadece Blu Tv’den izlenebilen bu film onu sinema adına daha çok güzel başarıların beklediğini gösteriyor.

Ve nihayet mutlu sona yaklaşıyoruz. Her adımının hakkını vererek yürüdüğü bu yolun sonunda şuan çok güzel bir yere ulaştı kendisi. Senaryosunu “Çiçek Ortiler” yani Ayşe Ferda Eryılmaz ve Nehir Erdem’in yazdığı; Osman Sınav, Emre Kabakuşak ve Yusuf Ömer Sınav’ın yönetmenliğini üstlendiği Sen Anlat Karadeniz isimli dizide “Tahir Kaleli” karakterine can veriyor şu sıralarda. Namı diğer Deli Tahir :)) Aldığı yaralara rağmen evladı için hayata tutunan bir kadının hikayesini izlediğimiz dizide sevdasına merhametiyle merhem olan bir adam Tahir Kaleli. Oyuncu hak ettiği ilgiyi bu rolüyle aldı ve duruşunu hiç bozmayarak aldığı bu ilgiyi sonuna kadar hak ettiğini de kanıtladı. 

Aldığı övgüler karşısında yüzü kızaran bir insan o. Gücünü rahmetli babacığının kolundan hiç çıkarmadığı saatinden alan, hayatını şiirle anlamlandırmaya çabalayan, en sinirli olduğu anlarda bile karşısındaki insanı anlamaya ve onu olduğu gibi kabul etmeye çalışan bir insan… Geçmişini saklayacak kimsesi kalmadığı için onu kaybetmekten korkan, anılarını küçük ayakkabı kutularında saklayan, o kocaman yüreğine istese tüm dünyayı sığdırabileceğine inandığım çok güzel bir insan… 

Ve ben onun hayatın ona verdiklerini alma biçimiyle gurur duyuyorum. Zorluklar karşısında vazgeçmek yerine savaşmayı tercih ettiği için, aslında bunu savaş olarak değil bir güzellik olarak yaşamayı tercih ettiği için onunla gurur duyuyorum. Gittiği her yere kalbinin temizliğini taşıdığı için, bu kadar siyahın içinde beyaz kalabildiği için…

Söylenecek daha çok söz var, biliyorum ama izninizle burada bitirmek istiyorum. Bugün onun doğum günü. Ve onu seven güzel insanlar onun mutluluğu için çabalıyorlar yine. Hepsini gülümseyerek takip ediyorum. Oğluyla gururlanan bir anne gibi… İçim saf sevgiyle dolarak… 

Ve umutluyum. Daha güzel, daha güneşli günlerin geleceğinden… Önünde yürüyeceği daha çok güzel yollar olduğunu bildiğimden. Bu yolların onu daha nice güzel insanlara ulaştıracağına olan inancımdan… Kendisi bu satırları okur mu bilmiyorum ama ben yine de ona ufak bir sesleniş yapmaktan geri durmayacağım:

Ayağına taş değmesin güzel insan. Kalbine iyi bak çünkü o bize çok lazım. Yeni yaşın sana güzellikler getirsin.

İyi ki doğdun❤︎ 

 

 

 

 

 

Sen İnatsın Ben Umut: Sen Anlat Karadeniz 10.Bölüm

“Sen inatsın ben de umudum işte. Savaşmaya değmez mi?”

Bölümdeki favori sahnem olduğunu bilmem söylememe gerek var mı? Açıkçası Mustafa’nın konuşmasından sonra Nefes’in Tahir’den gizli bir şekilde Trabzon’dan ayrılmaya kalkmasından korkmuştum. Neyse ki o kalıp sevdasına umut olmayı seçti. Tahir sevdiğine zarar getirdiğine inandığı inadından vazgeçti, o noktada Nefes’in umudu yetişti imdada. Dizinin mottosu da öyle değil mi zaten? Karadeniz’in umudu bitince inadı başlıyorsa eğer -düz mantık düşünürsek- inadı bitince de umudu başlar. Dünya yuvarlaktır, ikisi birleşir Karadeniz olurlar. Tahir ve Nefes… Nefes’in Tahir’i, Tahir’in Nefes’i… Umudun inadı, inadın umudu…

Zor olan yaşamaktır biliriz ama şimdi iki sevda için de ölünür, inkar edemeyiz. Biri memleket sevdası öteki ise sevdaluk. Birinden yalnızca diğeri için vazgeçebilirsin. Ötesine yüreğin yetmez. Tahir sevdaluğuna kıyamadı, memleketinden vazgeçti; Nefes ona kıyamadı, Karadeniz’i memleketi bildi. Ben sevgide kıyamamaktan daha üst bir seviye bilmiyorum. “Sana kıyamam.”dan daha güzel bir aşk şiiri de…

“O saçından sürüklediğin kadın var ya ana, işte ben o kadına sevdalıyım ana.Benim için benim sevdiğim kadını oğlundan ayırdın. Benim için benim sevdiğim kadını tuttun saçından sürükledin.Vedat yapınca boğazına sarılıyorum, vuruyorum. Siz yapınca ne yapsın bu Deli Tahir?”

Tahir’in sevdasını haykırdığı sahnede durumun ciddiyetinin farkına vardı Mustafa. Kendi sevdasından bilmişti, dönüşü yoktu bu işin. Nefes’e “Şimdi ben ne Tahir’e git derim ne de sana kal.” derken hepimiz ona kızdık evet ama Tahir konusunda ne kadar haklı olduğunu da biliyoruz aslında. Şurada en fazla birkaç ay süren askerliğinde bile memleket hasretinden tutuşmuş, sevdiği kadına bakmakla Karadeniz’e bakmayı bir tutmuş bir adam o. Sevdaluğu uğruna mavisinden geçerse bir Nefes’i uğruna diğer nefesini kesmiş olmaz mı? Mustafa kardeşini tanıyor, Nefes’e de acıyordu ama onların arkasında durup Karadeniz’e kafa tutmaya gücü yoktu. Sevdanın ne demek olduğunu bilen bir karakter aslında Mustafa, sadece biraz daha olgunlaşmaya ihtiyacı var. Ona da çok yüklenmeyelim, her şeyin ilacı zaman(ve tabi biraz da Asiye Kaleli  😛 ). Kızının getirdiği yavru kediyi koynunda uyutan, Asiye Kaleli’nin gönlünü fetheden o mert adamı yakında göreceğimizi umuyorum.

Asiye Sultan ona haftalardır iyi bir ders veriyor. Özellikle bu haftaki grevinde Mustafa’ya ütü yaptırtma sahnesine ba-yıl-dım!! Yengem arkandayuk! Amma ve lakin o son sahneden sonra da artık affetsen sesimizi çıkarmayız. Hangi sahneden mi bahsediyorum? Tabi ki de Mustafa’nın o mükemmel (!) hayat kurtarma sahnesinden… Hayır yani çocuğu kapıp kaçmak varken onu Tahir’e atıp arabaya adeta “Gel gel” yapmak nedir? Alenen affedilmek için durumu kullandığın gözümüzden kaçmadı Mustafa Kaleli. Hayır yani sendeki şansın yarısı bizde olsa… Tek hareketle Yiğit affetti, Nefes affetti, Tahir affetti, Asiye affetti. Evet tek yüklemle birleştirmek yerine tek tek yazdım çünkü her biri ayrı bir olay bence. Adam bir anda “suratına tükürülesice” den “günün kahraman”ına geçti resmen. Bize de arada bir Cemil Dağdeviren mi çarpsa diyeceğim de tövbe anam, ben kendimi bir şekil affettiririm o uzak olsun. 

Planlarını Tahir’e haber ettiği için kızına tokat attığı andan itibaren ona dair bendeki tüm empati stoklarını kaybetti. Artık bundan sonra ağzıyla kuş tutsa zor… Kızı dedim de Mercan’a olan sevgim kabardı yine♥ “Ben de olsam onu severdim.” dedi ya Nefes için, ta içimde bir şeyler kırıldı. Bir yanım “Bak ne güzel oldu, bu vesileyle kendini kazanacak.” diyor bir yanımsa için için üzülüyor. Onu Fatih’le shipleyecektik ama o shipimiz Berrak’a aktı. Tez elden ona da gerçek sevdayı tadacağı birini istiyoruz ama tabi önce kendi karakterini oturtsun. Sonra da gelsin karakterlisi onu bulsun 🙂

Berrak demişken Vedat’ın tehditlerine neden boyun eğdiğini az buçuk anlamış olduk ama ben yine de “Nefes ona bu kadar kendini açmışken bunu nasıl yapabildi?” diye düşünüyorum. Kimseye olmasa da ona anlatsın istiyorum. Tahir delidir ne yapsa yeridir bildiğimizden o bir süre öğrenmesin. Nefes Başkan neyin nasıl yapılacağını bilir. Fatihle Berrak’a bir ship ismi bile bulamadım şuan o kadar uzak geliyorlar. Böyle diyorum diyorum ama olayları da Fatih çözecek gibi. Baksanıza daha şimdiden Nefes’le Berrak’ın davranışlarını karşılaştırarak şüphelenmeye başladı. Üslubunu biraz düzeltip akıllı hamlelerde bulunursa ona güvenmek istiyorum. 

Nefes’in son sahnedeki hâlini gördükten sonra da hâlâ buna devam edebilecek mi bilmiyorum. Gerçekten neydi o öyle? İrem’le Ulaş oyunculuklarını nasıl geliştirdiklerini bir kez daha kanıtladılar. Nefes’in korku dolu haykırışları, gördüğü kabustan oğlunu kurtarma çabası, Tahir’in sevdiği kadının acısı karşısında çaresizliği, gözyaşlarının tek yürekte buluşup içimizi kanatması… Ben daha diyecek bir şey bulamıyorum. Bildiğim tek bir şey var. Tüm Karadeniz Nefes’e deli dese bile Tahir ona inanmaktan vazgeçmeyecek.  Herkese onu savunacak. E adam zeki, nedenini de çözümünü de bulacak inşallah. O zamana kadar da bize eşsiz sahneler yaşatacaklar 🙂

Fragman açıkçası beni epey bir şaşırttı. Tahir n’edeysun uşağum? Daha bu bölüm katil olmamaya karar vermedin mi sen? Hem silahla falan ne o öyle çok kolay bi ölüm. İki ayaktan sallandırma yetmez ona, Nefes’e ettiklerinin bir mislini etmek lazım. Ha şurada on bölüm izledik. Benim gibi minnoş bir insanın içinden cinayet teorileri çıktı senin deliliğinden neler çıkar düşünemiyorum. Velayet olayı var bir de. Doğrusunu söylemek gerekirse zerre üzülmedim, sevindim hatta. Ben bizim ortileri azıcık tanıdıysam bu gibi ekşınlar bize daha güzel sahneler izletebilmek için yazılır. Tahir’le Nefes’in kimseyi umursamadığı tek konu var: Yiğit. Onu korumak uğruna sevdalarını da koruyacaklar, güçlendirecekler. Olay velayeti almak için nikah kıymaya kadar gider mi bilmiyorum ama Ay Işığında Uluyan Kurt’un velilerinden ayrılmayacağı kesin. Gıcık edici sahneler olmayacağını bilerek izlemek ne güzel bir şey ya :))

Haftalardır yazmıyordum. Bu yazıya da aslında perşembe günü başladım ama her gün azar azar kısmet pazaraymış. Sonuna kadar okuyan gözlerinizden öperim. Hatam olduysa da affola. NefTah’a yakıştığını düşündüğüm bir şiirle bitiriyorum 🙂

Sevgiyle kalın…

Seni sevdim,
Seni birdenbire değil usul usul sevdim.
‘Uyandım bir sabah’ gibi değil,
Öyle değil nasıl yürür özsu dal uçlarına
Ve gün ışığı sislerden düşsel ovalara…
Seni sevdim…
Artık tek mümkünüm sensin…*
[poll id=”2″]

*Seni Sevdim/Gülten Akın/Şiir

 

 

error: Korunan İçerik!